Aşağıda bağıran gencin sesiyle düşüncelerinden çekildi Arden. Gözlerini hala çıyana dikmiş haldeyken vücudu bir aşağı bir yukarı dolanan ürpertiler içerisindeydi. Çıyanın her ufak hareketinde onlarca ayağı Arden'in yumuşak teni üzerinde hareket ediyor, çıyanın sert bacakları derisine batıp delecekmiş hissi yaratıp ürpertilerini ve bağırma isteğini kamçılıyordu.
--------------------
Günün birinde gözlerini hiç bilmediğin bir yerde, tanımadığın insanlarla açmış ve geçmişine dair kafanda küçücük bir hatıra dahi bırakılmamış. Çevrene ufak bir göz gezdirirken sanki kötü bir tarikatın yine kötü emellerinden fırlamış bir ayin için hazırlanmış devasa tarihi taşların arasında kayalık büyük bir alan. Bunun hemen yanı başında dev yaratıkları gizleyip koruyan bu büyük orman, aynı zamanda yaşamaları için gerekli olan iki ucu keskin kılıç..
O anda Arden'in kafasında buna yakın düşünceler dönmekteydi, neden benim başıma geldi bunlar? Neden buradayız ve böyle aptalca bir durumun ortasında olmak zorundaydık?
Neden hep onun başına geliyordu? Kaç kere ölümü ensesinde hissedip kurtulmuştu ve kaç kere daha bu kadar şanslı olabilirdi? Örümcek ismini duyduğunda bile ürperen insan neden dev örümceklerin olduğu bir dünyada onlara bu kadar yakın olmak zorundaydı? Ve en önemlisi şu an başında olan dert en az örümcek kadar tiksinç olan bu çıyan neden sevgilisine sırnaşan bir kadın gibi onun koluna sarılıyordu?
Arden'in ufacık bir hareket veya sesi bu böceğin saldırmasını tetikleyebileceğinden titreyemiyordu bile, sadece heykel gibi kaldı. Çıyanın başını ona kaldırdığını gören Arden, bir süre çıyanla bakışmak durumunda kaldı. Böcek biraz sonra ilerleyip Arden için bulunmaz bir fırsat verecekti.
BAAAM.!
Çıyan, Arden'in elinden yürüyüp ağacın dalına ön ayaklarını bastığı anda kafasına baltayı yemişti. O kadar ani oldu ki böcek küçük bir tepki bile veremedi ama balta çıyanın kafasını bedeninden ayırdıktan sonra bile başı hala hareket etmeye devam ediyordu.
Aniden gelen bu şansı kaçırmamak için şuursuzca baltayı vurmasıyla baş parmağına da küçük bir kesik bırakmıştı. 'Elimin üzerinde vurmadığım iyi oldu. Başı kopsa bile hemen ölmedi, ölümüm kesin olurdu.'
Her ne kadar çıyanı etkisiz hale getirmiş olsa da, o darbenin etkisiyle kolunu sarmalayan çıyanın bedeni aniden kenetlendi, geride kalan onlarca bacağı Arden'in koluna sıkıca yapışıp bırakmıyordu. Bedeninden ayrı olan çıyanın başını baltayla itip yere düşürdü.
Sol koluna kenetlenmiş çıyanın bedenini çıkarmak için onu sertçe çekmeye çalıştı ama çekmeye çalıştıkça çıyanın bedeni daha da sıkılaşıp ayaklarını derisine batırıyordu. Şimdilik onu bırakmaya karar verirken bağırarak isyan etmekle meşguldü. "Lanet, Lanet.!! Neden benim başıma geliyor hep?"
Aynı anda sinirle baltayı dala geçirdi, dal aniden ikiye ayrıldı. Dengesini kaybeden Arden de dalla beraber çamurlu zemini boyladı.
Aşağıda beklerken Arden'in kaskatı kesilip tepki vermediğinden endişelenen kazı işlerine bakan genç, ağaca tırmanmak için koştuğu sırada Arden onun dibine düştü. Çamur içinde debelenen Arden'e baktı. "Ne oldu, iyi misin?"
Arden'i yerden kaldırmak için hamle yaptığı sırada kolundaki kocaman çıyanı görünce ufak bir çığlıkla kaba etinin üzerine düştü. Ürkek sesiyle "Ko-kolunda bir şey var.." dedi. Yüzünde korku ve dehşet vardı.
Yerden yalpalayarak kalkan Arden'in gözlerinden öfke fışkırıyordu. Kolunu göstererek, "Ah bu mu? Yeni evcil hayvanım, sevmek ister misin?" Sesi öfkesini zorla bastırdığının kanıtıydı. Derin bir nefes çekti. 'Haah, yükselen öfkemi dizginleyemiyorum.. Devin nefesi beni bile zorluyor.'
Çıyana tekrar bakan gencin tüm vücudu ürperdi. Birkaç adım daha geriye attı. "Hayır hayır, yaklaşma bana. Canlı mı o şey?"
Başka bir çıyanla daha karşılaşmak istemeyen Arden, kırdığı ağaç dalını da alıp açıklık bir alana geçti. Ağaç dalını baltasıyla yontarken, bir taraftan da gence kolundaki çıyanın hikayesini anlattı. Dalı pürüzsüz bir mızrağa dönüştürdüğünde ayağa kalkıp şık birkaç hareketle mızrağın dengesini ölçtü. "İş görür, hadi dönelim."
İkili kampa doğru yürürken yandaki genç Arden'den uzaktan yürüyordu, bir gözü hala onun kolundaki iğrenç yaratıktaydı. "Şey, şunu benden uzak tutar mısın?"
O anda yakınlardan bir adamın kızgın sesi duyuldu, ".. duyulmasını istemiyorsan sesini çıkartma."
Arden sesin geldiği tarafa baktı, yanındaki genci çekiştirirken fısıldadı. "Ses çıkarma." İkili birkaç ağacı geçtikten sonra karşılarında iki erkek ve onların arasındaki genç kızı gördü.
Kızın arkasındaki adam tekrar bağırmaya başladı, sanki sesi özellikle duyulsun istiyor gibiydi. Elini kızın dolgun kalçaları arasında gezdirirken "O kadar eti çaldığını kamptakilere söylersek başına ne gelir düşündün mü? Sessiz kalmamızı istiyorsan sen de ses çıkarma, işimiz bittiğinde seni bırakırız." dedi çirkin kahkahasıyla.
Arden önündeki çalılardan kurtulup ormandan çıktığında tüm gözler ona döndü, Arden de iki gencin arasındaki kıza baktı.
Bu dün gece uyandığında kollarında gördüğü kızdı. Üzerinde koyu mavi uzun bir elbise vardı, elbisenin etekleri dizlerinin altına ulaşıyordu. Maviye boyanmış saçları omuzlarını birazcık geçiyordu. Her yönden dolgun vücudu vardı, aşağıdan yukarı doğru süzdükten sonra yüzüne baktı.
Güzel mavi gözlerindeki bakışları insanın içine işleyecek kadar yumuşaktı, dudaklarının kırmızılığı insanı ona çekiyordu. Küçük ve yuvarlak bir burnu vardı. Gecenin karanlığında fazla görememişti ama şimdi bakınca gerçekten de tatlı bir cazibesi vardı. Arden genç kıza, karşısındakiler de her zamanki yumuşak gülümsemesiyle duran Arden'e baktı.
Arden'in yanındaki kazı işlerimden sorumlu yardımcısı da kıza şehvetli bakışlar atıyordu. Bu kız gerçekten de insanın iştahını kabartıyordu. 'Ama yine de bu şantajı yapmaları doğru değil.!' Bunları düşünürken bir sonraki an gözleri şaşkınlıkla genişledi.
Arden hiçbir şey yapmadan ya da söylemeden kampa doğru yürümeye başlamıştı. "Arden?" dedi yardımcı.
Onun gibi diğer üç genç de şaşkınlıktan bir şey diyemedi, garip olan ise üçü de aniden telaşlanmıştı. Genç kız onu tutan iki gence baktıktan sonra Arden'e doğru aniden bağırdı. "Lütfen yardım et.! Beni burada bırakma.!"
Arden arkasına döndü, yüzünde hala o hafif gülümseme vardı ama bir an sonra yardımcının ikinci kez şaşkınlığına sebep oldu. Yardıma muhtaç genç kızı aldırmadan yürümeye devam etmişti. Yardımcıyla beraber diğer üçü de şaşkın gözlerle giden genci izliyordu.
"Nasıl bize küçümseyerek bakarsın lan p*ç.!" Bu kez konuşan kızı zorla tutan gençlerden biriydi, birkaç adım ileri attı. "Eskiden liderdin diye g*tün mü kalktı!? Artık lider falan da değilsin.! Nasıl bize öyle bakmaya cüret edersin.!"
Arden adımlarını durdurdu, bıkkın bir nefes bıraktı. "Cidden siz çocuklar sınırlarınızı zorluyorsunuz. Bugün pek de havamda değilim." dedi eline yapışmış çıyanı göstererek. Bağıran velede döndüğünde yüzünde o tatlı gülümseme yoktu artık, onun yerine onları delip geçen soğuk ve cansız bir çift delik vardı sanki. "Belki de hepinizi gebertip tüm anlaşmazlığı ortadan kaldırmalıyım, ne dersiniz?" Elindeki mızrağı toprağa dikti.
Biraz önce kuduz it gibi bağıran gencin ağzından tek kelime çıkmıyordu. Onun gibi yardımcı da üçüncü kez şaşkınlığa teslim oldu. Her zaman nazik olan, hep gülümseyen Arden'in buz gibi ifadesini ilk kez görüyordu. O gebertirim dediğinde şaka yapmadığını, gözünü kırpmadan yapacağını anında anlamıştı.
Kıza zorbalık yapan iki genç de sessizleşirken Arden bağırdı, "Kaybolun." İki genç son hızda kampa doğru kaçmaya başladı, sanki arkalarında kovalayan bir canavar vardı.
Belli bir mesafe uzaklaştıklarında yavaşladılar. "Onun böyle biri olduğunu bilmiyordum." dedi soluk soluğa kalan gençlerden biri. "Görevimizi tamamladık değil mi?"
"Bize düşen kısmını yaptık.." dedi diğeri. "Geri kalanı ona kalmış. Diğerlerine haber verip beklemek kaldı."
..
İki zorba kaçtığında genç kızın sevimli sesi duyuldu, "T-Teşekkür ederim." Arden'e yaklaşıp kendini onun göğsüne yasladı, sesi ağlamaklıydı. "Sen olmasaydın- Ayano ne yapacağını bilemezdi."
Arden onun laflarını dinlemedi, arkasını dönüp yürümeye başladı. "Hadi dönelim."
"Bekle.!" diye bağırdı genç kız, "Ayano bir şey söylemek istiyor." ama gözleri yere bakıyordu. Çekinceyle yandaki yardımcıya kaçamak bir bakış attı.
Arden'in yüzüne gülümseme tekrar yerleşirken yardımcıya döndü, "Sen önden gidebilirsin, ben birazdan gelirim."
Yardımcı Arden'e kıskançlıkla baktı, böyle bir fıstıkla baş başa kalmak isteyen kişi oydu. Kıza bir bakış daha atıp yutkunduktan sonra kampa doğru uzadı.
Arden'le baş başa kaldığını görünce genç kız kendini tekrar onun göğsüne yasladı, "Ayano sana minnettarlığımı göstermek istiyor." Bir an sonra sesi yumuşadı, insanın ruhuna işleyecek kadar cazibeliydi. "Ne istersen yapacağım." derken göğüslerini genç adama bastırdı.
Bunca zamandır bu yerde pislik içinde olsalar da kızın saçlarının güzel kokusu burnuna çekiliyordu. Arden'in dudakları sinsice kıvrıldı, kızın kulağına eğilip fısıldadı. "Her şeyi mi?"
Genç kızın elleri Arden'in kazağına sıkıca yapıştı, kafasını iyice derine gömdü. "En.. Her şeyi."
Arden'in dudakları titremeye başladı, yüzü de daha fazla ifadesini tutamıyordu. "Pfff." Aniden kendini bırakıp gülmeye başladı.
Genç kız şaşkınlıkla kafasını kaldırdı, meraklı gözleri neye güldüğünü anlamaya çalışıyordu. "Ne oldu? Yoksa Ayano'yu beğenmedin mi?" dedi hüzünlü gözlerle.
Arden sakinleşince yüzünde yine o nazik gülümseme belirdi. "Ayano.." Bir an bir şey düşünür gibi oldu, "Çekici bir kız.. gerçekten de uyumlu adın." Genç kızın yüzüne baktı, "Sizi izlerken gülmemek ne kadar zordu biliyor musun? Sanki karşımda küçük çocuklar rol yapmaya çalışıyor gibi."
"Ne demeye çalışıyorsun Ayano anlamıyor."
"O kadar salak mı görünüyorum cidden?" Arden bıkkın bir nefes verdi. "Dün gece birden tanımadığım bir kadın kollarımda yatmaya başlıyor. Aynı kadın ertesi sabah iki kişi tarafından tam da geri dönüş yolumun üzerinde sıkıştırılıyor. Sözde gizlice şantaj yapacaklar ama sesleri tüm ormanda yankılanıyor."
Genç kızın gözlerindeki şaşkınlık daha da artarken Arden konuşmaya devam etti. "Eren salağı değil mi?" dedi gülümserken. "Ne teklif etti sana? Daha fazla yemek olmalı.. Seni kullanıp benim itibarımı zedeleyecek ha.. ya da daha cesur bir şey deneyecektir belki de." dedi bir kahkaha daha bırakmadan önce.
Genç kızın masum yüzü aniden değişti, yüzünde sinsi bir gülümseme belirdi. Önceki masum güzelliği yerini şimdi vahşi bir cazibeye bıraktı. "Heheh, senden bu kadar korkmasına şaşmamalı."
"Vazgeçmeni öneririm. Eminim ki küçük oyununuz başarılı olsa bile itibarımı yeterince sarsamaz. Böyle anlamsız bir şey için kendini feda mı edeceksin?" dedi genç kızın dolgun göğüslerine dik dik bakarken. "Ayrıca sen daha sesini çıkaramadan ölü olacağına garanti veririm." dedi soğuk bir gülümsemeyle.
"Kesinlikle.! Seninle tanıştıktan sonra o işe yaramazın yolundan gitmek tamamen saçmalık olurdu ama.." dedi narin elleri Arden'in bedeninde gezinirken. "Ya Ayano kendini feda etmek istiyorsa?" dedikten sonra kırmızı dudaklarını yaladı.
"O zaman fedakarlığını içtenlikle kabul edeceğim." dedi Arden, yüzündeki her zamanki nazik gülümsemesi vardı. "Bugünkü gerginliğimi üzerinde atmış olurum."
Genç kız ona bakıp hafif bir kıkırdama bıraktı, hemen elinden tutup onu ormanın derinliklerine doğru sürükledi. Arden'in eline yapışmış çıyanı umursamıyordu bile. Etrafı sık ağaçlarla çevrili geniş bir ağaç buldu, diğerleri onları burada kolay kolay göremezdi. Geniş ağaca sırtını yaslanıp Arden'i kendine çekti ve yumuşak dudaklarını onunkine bastırdı.
Arden genç kızın yüzünden ve hoş gözlerinden akan şehveti görebiliyordu, 'Devin nefesinden muzdarip biri daha..' Hemen sonra pantolonunu çözen elleri hissetti, "Ne sabırsız bir kızsın sen.." ama o da ellerini kızın eteğinin altına soktu, dolgun kalçalarını sıkarken bu kızın her yönden iyi olduğunu hissetti.
Pantolonu düşer düşmez o da hamlesini yapıp Ayano'yu ağaca bastırdı ve eteğini tek hareketle yukarı kaldırdı ama bir an sonra Arden beklenmedik şekilde genç kızın ağzını eliyle mühürledi. Ayano da şaşkın ve korkulu gözlerle ona bakıyordu.
Birbirlerine yapışmışken Ayano bacaklarının arasındaki sıcaklığı hissediyordu, ikisinin kalbi aniden hızlandı ancak bunun nedeni vücutları değildi.
Hırrr..
İnsanın içine işleyen bir hırlama ikisinin de kalplerini hoplattı. Ayano titreyen gözlerle Arden'e bakıyordu. Arden elini dudaklarına götürüp susmasını işaret etti, Ayano yavaşça kafasını salladı.
Hırlamanın ardından birkaç kuru ağaç dalının çatırtısı geldi ama hırlamanın geldiği yönden değildi. 'Birden fazlalar.!'
Ayak sesleri yakınlaşırken iki hırlama daha duyuldu. Kesinlikle bu ağacın arkasındaydılar, yakalanmaları an meselesiydi. Ayano çıyanı gördüğünde korkmamıştı bile ama sesleri duyduğundan beri tir tir titriyordu, sadece bu bile o seslerin basit bir şeyden çıkmayacağını gösterirdi.
İkisi nefes bile almadan tehlikenin geçmesini beklerken bu kez farklı sesler duyuldu. Bu seferki sanki ciyaklamaya benziyordu, iki farklı tiz ciyaklama birbirleriyle konuşuyor gibiydi ama anlaşılır bir yanı yoktu.
Son sefer bir ciyaklama duyulduktan sonra birkaç farklı ayak sesiyle son hızda uzaklaştılar. '4 ayaklılar.! Hırlamalar hayvan olmalı.. ama o ciyaklamalar neydi? Avları mı? Hayır avları olsa en azından bir mücadele sesi olurdu.' Aniden Arden'in gözleri genişledi. "Canavarları evcilleştirmiş olabilirler mi? Ama insan sesi olmadığına eminim, o zaman neydi!?"
Arden'in çatılı kaşları gören Ayano, uzanıp onun dudaklarına yapıştı. Arden hazırlıksız yakalanınca bir adım geri attı. Arden çıplak alt bedenine bakan kızın yüzündeki muzip gülümsemeyi gördü. 'Biraz önce korkudan titriyordu, oynaşmak için zaman ve mekan tanımıyor..'
Arden hemen pantolonunu geri çekti ve sessiz olmasını işaret etti. Kafasını öndeki ağaçtan uzatıp yaratıkların gittiğinden emin olunca dışarı çıktı. Ayano'nun meraklı bakışları altında önündeki alana eğilip toprağı inceledi.
Biraz önce buradaki şeylerin ne olduğuna emin olmak istiyordu, hayvanları kontrol eden bir canlı var mıydı gerçekten bunu bilmeliydi. Toprakta neredeyse bir el büyüklüğünde pek çok ayak izi vardı ve hepsi aynıydı ama o zaman bu cıyaklayan yaratıklar neredeydi? Niye ayak izleri yoktu?
Kafasını kaldırıp çevresindeki ağaçlara baktı ama hiçbir şey yoktu, bir nefes bırakıp Ayano'ya seslendi. "Dönüyoruz."
Ayano yol boyunca Arden'in koluna yapışıp sessizce yürüdü, kampa yaklaşana kadar ağzını açmadı. Sonunda konuştu. "O şeyler de neydi?"
Arden onun sessiz kalmasına şaşırmışken sesini duydu. "Bilmiyorum.. hırlamalar vahşi hayvandır diye tahmin ediyorum."
"O zaman diğer ses neydi?" dedikten sonra düşünceli bir 'hım' çıkardı Ayano, "Kesinlikle başka bir şeydi ve hayvanlar onlara saldırmadı, çok garip.. Peki sen ne arıyordun yerde?"
Arden genç kıza ilgili bir bakış attı, "Ayak izleri. Bir sürü ayak izi vardı, hepsi de büyük bir hayvana ait ama başka bir şeyin izi yoktu. Neden olabilir sence?"
Ayano'nun gözlerinde bir aydınlanma vardı, o da yanındaki gence ilgili bir bakış attı, "Hoo, Eren'in gerçekten de korkması gerekiyormuş." dedi kikirdeyerek. "İki farklı canlı vardı ama birbirlerine saldırmadılar." dedi Ayano kiraz dudaklarına dokunarak. "Aralarında kavga da etmediler.. belki de oldukça yakınlardır, tıpkı sen ve küçük kurdun gibi."
Arden'in dudakları yukarı doğru kıvrıldı, "Belki de sadece yürüyen şehvet değilsindir." dedi gülerek. Diğer taraftan bu kadına karşı dikkatli olması gerektiğini anladı. 'Korkudan titriyorken bile muhakeme edebiliyor, ipuçlarını birleştirip sonuca ulaşabilecek kadar zeki. Güzellik ve zeka.. tehlikeli bir birleşim.'
"Belki de sadece yürüyen şehvetimdir.." Ayano kollarına daha sıkı yapışırken ona cazibe dolu bir bakış gönderdi, "ama sen beni dindirmedin bile."
Arden onun söylediklerine tepki vermedi, "Ortağını iyi seçmelisin.. Yararsız ortak seni de dibe çekebilir, dahası ben düşersem korkarım ki hepiniz düşeceksiniz. Biraz önce muhtemel düşmanlarımızla karşılaştık. Sen gelen ikinci kafileden olduğundan öncekilerin yaşadıklarını bilmiyor olabilirsin, öncekilere sormalısın."
"Ah, demek beni biliyordun. Ne zaman geldiğimi bile biliyorsun." Ayano yine kikirdedi, "Senin namını duymamak ne mümkün ki, Ayano bile defalarca duydu."
Arden devam etti, "Nerede duracağını yine de yeniden düşün, en azından o sarı oğlan bunun için yeterli değil." dedikten sonra Ayano'nun kavrayışından kaçtı. O sırada ağaçları geçip kamp alanına girmişlerdi. "Olanlardan bahsetme." dedi ayrılırken.
"Ayano seni dinleyecek çünkü Ayano sadıktır." dedi parmağını dudağına götürürken, yine o masum kız rolündeydi ama hala cezbediciydi. Arden yutkunup yoluna devam ederken kulağına son bir şey daha geldi. "Ayano'nun seninle işi bitmedi, hayır daha başlayamadık bile."
Arden aklından düşünceleri uzaklaştırmaya çalışırken hızlandı, "Ne tehlikeli kadın.."
Arden'in hızla kaçışını izleyen Ayano hala kikirdiyordu.
..
İşlerini sonunda tamamlayıp kampa geri döndüklerinde, onları karşılayanın yine kamptaki tahammülsüz insanların kavga ve gürültüleriydi. 'Teşekkürler.'
Kalabalığın merakla izlerken çevrelediği alanı yaran Arden, sonunda görüş açısına girebildiğinde karşısında kanlar içinde yatan on küsür insan gördü. Bu insanlardan akan kansa geniş bir alanı kırmızıya boyamış ve çevreye doğru yayılmaya devam ediyordu.
'Bir şeylerin olup ve kan döküleceğini tahmin ediyordum ama bu denli bir savaşa dönüşeceğini düşünmemiştim..' Yerde cansız şekilde yatanlardan birkaçı da muhafızlardandı. Büyük olasılıkla kavgalara muhafızlar da kendi gruplarının yanında müdahil olmuş, olanları durdurmaları gerektiği yerde daha da körüklemişlerdi.
Arden o sırada olayları bastırmak için çabalayan Eren'i fark etti, neler olacağını görmek için onu izlemeye başladı. Eren kavga eden iki büyük grubun arasında onları bastırmaya çalışırken, bazı muhafızlar kendi gruplarına daha fazla önem verdiğinden Eren'in karşısında yer almaya başladılar.
Eren'in agresif davranışlarının da yardımıyla bir anda olaylar kavga eden grubun birleşip, Eren'in ve yanında kalan birkaç muhafızın üzerine yürümeye başlamasıyla sonuçlandı.
Olayları daha fazla akışına bırakamayacağını anlayan Arden, yeni mızrağını kaldırıp sapını sertçe yere çarptı.
ÇNNNNNNNN....
Arden'in yeni mızrağı uğraştığına kesinlikle değecek kadar iyi olmuştu, diğer mızraklardan daha uzun ve daha kalındı. Diğerleri Arden için küçük sopalara denk olduğundan gerçek bir mızrağı tutmak ona haz veriyordu.
Çarpmanın çıkardığı tok ses tüm kamp alanında yankılanmış, tam da Arden'in istediği gibi kamp sakinlerinin odağını kendine çekmişti. Küçük bir öksürükten sonra sözüne başladı, "Artık tuvaletleriniz var, hemen kampın dışında kızlar ve erkekler için birer tane."
Bu kamp sakinlerinin oldukça sıkıntı çektiği bir konuydu, ihtiyaçlarını gidermek için ormanın herhangi bir köşesine gidip diğerlerinden uzaklaşmak istiyorlardı. Bu da onları tehlikenin içine atmakla bariz aynı şeydi, ayrıca gelişigüzel ormanı gübreleyen bu yüzlerce insan bunu ne kadar daha devam ettirebilirdi? Yakında ayak basacak yer bırakmayacaklardı.
Bu sırada çamurlar içerisinde olan Arden'in koluna yapışmış büyük çıyanı gören kızlar çığlıklar içerisinde ondan uzaklaşıyorlardı. Çığlıkların sahibi olan diğer yarısı ise tuvalete kavuştukları içindi.
Arden'in kolundaki çıyana ve yeri olmayan bu tuvalet konusunu böylesine karmaşanın ortasında açıklamasına anlam veremeyen insanlar şaşkınlıkla ona bakıyordu. Arden araya bu konulara sokarak kavgayı ve huzursuzluğu böldü.
Aslında Arden son yaptıklarından sonra kolaylıkla liderliği alabilirdi ve zaten almayı da düşünüyordu.
Ancak biraz önce gördüğü manzara onun fikirlerini derinden değiştirdi. O birçok insanı manipüle edip istediğini yapabilir, istediği insana pek çok şey yaptırabilirdi ama mantığını kaybetmeye başlamış insanlar için aynı şey geçerli değildi.
Bu insanlar devin nefesi denilen şeyden etkilenip mantıklarını yitirmeye başlamıştı. Onlar için kural, sağduyu ya da mantık uzaklaşmaya başlayan olgulardı. Bu noktadan sonra onlara yakın olmak tehlikeden ibaretti. Bu yüzden Arden bu meşakatli işi biraz daha acı çekmesi için- öhöm yani kendisi için idare etmesi amacıyla Eren'e bıraktı.
Son.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..