"O gün" dedi yaşlı adam, sesi ağır ve kalplerin derinlerine işleyecek kadar heybetliydi. "İki ay da bütün benliğini bırakıp kana susamış vampirler gibi kızıla çalındı. Kan kızılı ışıkları tüm Barrock'u da kızıla boyamıştı, onun gelişinin habercisiydi. İşte o gün... Onun ilk kez yükseldiği gündü, yüzyıllar boyu dillerde dolaşan bir destanın doğuşu.”
"Ama dedem derdi ki ayın kızıla boyanması felaket alametidir. Hem bizim bir tane ayımız var, ikincisi nerde?" dedi kalabalığın arasındaki çocuklardan biri. Kalabalığın çoğu onun gibi küçük çocuklardan oluşuyordu. Pek çoğu parlayan gözlerle hikâyenin devamını beklerken birkaçı burun kıvırmadan edemedi.
Yaşlı adam çocuğa döndü, "Doğru evlat, o gün büyük bir felaket doğdu lakin bizi hor görenlere, bize eziyet edenlereydi. O eski zamanlarda Barrock iki güzel aya sahipti, biri beyaz biri mavi öyle güzel parlarmış ki zamanın imparatoru sadece onları izleyebilmek için sarayının tepesine koca bir bahçe diktirmiş. Öhö, neyse evlat sözümü kesme bir daha."
Yaşlı adam göğsünü kabartarak tekrar rolüne girdi ve arkasındaki devasa heykeli işaret etti. Heybetli ve gurur dolu genç bir erkeğin tuttuğu mızrak ileriyi, alacakaranlık ovalarından geçip başkente kadar giden yolu gösteriyordu. "Kimsesiz doğduğu bu yabancı topraklarda binbir zorluğa göğüs gerdi. Henüz 18. Dünya Dönümü’nde bir şövalye oldu, çok geçmeden birçok öğreti ve sizin yeni öğrenmeye başladığınız unutulmuş dizileri keşfetti. Tüm zamanların en hızlı ilk gelişimini yaptı, şimdi bile onun rekorunu kırabilen yok. 21. Dünya Dönümünde bir soylu oldu, binlerce yıllık tarihte Barrock'ta ilk kez bir yabancı soylu olmuştu. Bu dünyanın hor görüsüne rağmen o yükselmeye devam etti. Bu dünyada kendi gibi kaybolmuşları bir araya topladı ve onlara zafere doğru öncülük etti. Zigana Geçidi’ni geçip doğuda, uluyan dağları aşıp kuzeyde savaştı, Kor Ejderhası’nı püskürtüp onu hor gören insanları koruyacak kadar da yüce gönüllüydü. Karanlığın tanrısına meydan okuyup onun öfkesinden korkmayacak kadar da gözü pekti. Çok geçmeden bir bey olup ilk toprağına kavuştu, işte o toprak burasıydı."
Yaşlı adam çevresini şöyle bir süzdükten sonra tepesinde bir kurt figürü olan sarayı, şehrin büyük ve geniş surlarını, yukarıdan görülen itinayla yapılmış düzenli şehri işaret etti. "Kurtkafesi Şehri’ni bize yurt eden büyük adam, kölelerle eşit muamele edilirken bizim gibi kayıplara saygın bir hayat bahşeden adamdı." Yaşlı adamın gözlerinde biraz hüzün ve bolca saygı okunuyordu.
Kalabalığın arasından başka bir genç öne çıktı, "Ama üstat, başkentten gelen rahipler onun kiliseye ve Barrock'a ihanet ettiğini söylüyor."
Yaşlı adam hayatındaki en kışkırtıcı sözü duymuş gibi irkildi, gözlerinden kıvılcım saçıyordu. Öfkeli sesi şehrin duvarlarında yankılanmaya başladı. "Atalarına saygı duyup, onların anılarını koruyamayanlar geleceklerine de yön veremez. O çatallı dilini ağzında tut ki koparmayayım!.. Halt yemiş o hain rahipler!.. Büyük felaket geldiğinde neredeydi o kilise? Kıtamız işgal edildiğinde neredeydi? Karanlığın tanrısıyla iş tutan hain başpiskopos kimin kilisesinin başındaydı? Bunlar olduğunda bile onları koruyan yine o hain dedikleri adamdı!..“
O sırada büyük meydanda Kurtkafesi halkına dinlerini anlatan birkaç rahip tüm şehirde yankılanan sesle irkildi. Çok geçmeden misyonerlik görevlerini yaptıkları bir grup şehirli insan da tiksinti ifadeleriyle ayrıldı. Başlarındaki rahip dişlerini sıkmadan edemedi, tüm Barrock’da giremedikleri tek şehir bu yabancıların şehriydi. Ne kadar denerlerse denesinler bu şehre nüfuz edemiyorlardı.
"Sonra ona ne oldu büyük usta?" dedi öğrencilerinden biri, meraklı gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Üstadından sürekli geçmişle ilgili hikayeler işitse de sonrasıyla ilgili hiçbir şey duyamamıştı.
Yaşlı adam soruyla biraz gerildi, ne söyleyeceğini iyice tarttıktan sonra konuştu. "Bunu kimse bilmiyor evladım... Yüz dünya dönümü önceki büyük iblis işgalinde ön saflarda savaştıktan sonra birden kayıplara karıştığı söyleniyor ama öldüğüne dair hiçbir iz de bulunamadı."
…
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..