Hiç mahşer kalabalığında yalnızlığı iliklerinize kadar tattınız mı?
Yalnızlığın ve bilinmezliğin korkusunu yaşamaya bile vaktiniz olmadan yaşamınız için çırpındınız mı?
Gülen yüzlerin sakladığı kara kalpleri görmek mümkün müydü? Bilmiyorum ama öyle olmasını isterdim.. Gerçekten. Öyle olsaydı zaten öksüzlüğün çaresizliğiyle yoğrulmuş bizim acımız biraz daha hafifler miydi?
Tanrının bile bizi bir köşede unutacağını kim bilebilirdi ki? Hey yüce baba.. yüzüne tüküremesem bile kendimi hatırlatacağım yemin olsun ve siz bize tepeden bakanlar, sizi kölelerin çıbanlı ayakları altında ezdireceğim yemin olsun.
..
Gözlerini açtı.. Açtığı gibi gökyüzüne bakakaldı. Yıldızlar hiç görünmediği kadar net ve yakın görünüyor, hiç parlamadıkları kadar güzel parlıyordu. Sanki yıldızların içine çekilmiş, ruhu bitmek bilmeyen bir yolculuğa çıkmıştı.
Esen serin rüzgar, saçlarını okşayıp gece manzarası karşısında büyülenmiş insana eşlik etmekteydi. Nasıl olur da bu kadar güzel bir şeyi daha önce görmezdi ya da neden bu kez gördüğü şey onu bu kadar büyülemişti.? Bilmiyordu..
O harikulâde manzarayı o kadar sevmişti ki hiç kıpırdamadı, manzaranın onu içine çekmesine izin verdi. Eğer şimdi kalkar da kafasını başka yöne çevirirse bu hazzı tekrar yaşayamayacağını hissetmişti.
O muhteşem manzaradan aldığı kalbini doyuran haz sonunda çevresindeki seslere kulak verebilmişti. Rahatsız edici kuru bir uğultu ve çok sayıda kadının ağlayışı kulaklarını tırmalıyordu. Bedenindeki tüm duyu organlarının işlevi durmuş da şimdi tek tek çalışmaya başlamış gibi hissediyordu.
Ağır ve halsiz bedeni yavaş yavaş kendine gelmeye başladığında rahatsız, sert bir zeminin üzerinde yattığını fark etti. Vücudunun her parçası ağrıyordu. 'Neden yerdeyim, başıma bir şey mi geldi?? Aile-' düşünceleri arasında donakaldı 'Ben.. kimim?'
Ailesinin nerede olduğunu aklından geçirmek üzereyken onlar hakkında hiçbir bilgisinin olmadığını fark etti. Daha kötüsü kendinin bile kim olduğunu hatırlamadığı gibi geçmişten en ufak bir detay hatırlamıyordu, tamamen boşlukta olmak korkunç bir histi.
Anlam veremediği bu kısa zaman diliminde panikle karışık benlik arayışı onu derin bir boşluğun içine sürüklediği için öylesine korkmuştu ki aklı düşünme fonksiyonlarını yerine getiremiyordu. Kalbinin yerinden çıkacakmışçasına attığını hissettiğinde duraksadı, 'Sakin olmalıyım, düşün, düşün.. Ailemi hatırlamıyorum.. Kendimi de hatırlamıyorum ama garip, bir şekilde bana bağlı birilerinin olduğunu hissediyorum. Unuttum mu..? Unutsam bu hissi de unutmaz mıydım?'
Panik yapmanın çözüm olmayacağını çok geçmeden anlayınca derin bir nefes aldı. Sonunda gücünü topladığında hafifçe doğruldu ve çevresini gözledi, gecenin karanlığını delen beyaz ay ışığında yüzlerce genç insan vardı. 'Neler olduğunu birine sorabilirim' diye düşünürken hıçkırıklar içerisinde ağlayan genç bir kızın bağırışları duyuldu. "Kimim ben, niye buradayım, siz kimsiniz ? Niye kimse bir şey söylemiyor!?"
Yeni uyanan genç de dahil çevredeki tüm kalabalığın odağı da tüm gücüyle ağlayan genç kız oldu.
Kalabalığı yararak öne çıkan iri kıyım bir adam hışımla ağlamaklı genç kıza doğru atıldı. Genç kız daha ne olduğunu anlayamadan yediği tokatla birkaç adım geriye savruldu. Öyle şiddetli bir tokat geçirdi ki bu iri kıyım, ses tüm alanda yankılandı.
Çevredeki kalabalığın sesi kesildi ve ortam tamamen sessizleşti. Şaşkınlıkları gözlerinden okunan kalabalık olanları izlemekteydi. Henüz yeni uyanmış ve benlik arayışındaki genç kaşlarını çattı. 'Bunun amacı neydi? ' Kızgın olsa da sesini yükseltmeye cesaret edemedi zira karşısındaki insan gibi değildi.
Ağlamaktan gözleri şişmiş haldeki kız, yediği tokattan sonra bir süre tepki bile veremedi. Şoktan ağlaması kesildi ve olduğu yerden uzun süre kımıldayamadı.
Genç kızı yere çalan adam bir adım öne çıktı. Yapılı, geniş boyunlu, tam bir serseriyi andıran adamın sağ kolunu kaplayan geniş bir ejderha dövmesi, elinde de büyük bir sopa vardı. Bakışları sanki ölümüne sinirlenmiş de öcünü almak istiyorcasına sertti.
İri kıyım, elindeki çarpık sopayı kaldırıp bağırdı. "Sessiz olun ve beni dinleyin.. Kimse kim olduğunu, buranın neresi olduğunu ya da neden burada olduğumuzu bilmiyor. Uyanalı çok olmadı ve hiçbir şey öğrenemedik. Burada öylece sızlanıp beklersek, hiçbir şey öğrenemeyiz." Kısa süre çevresindeki insanları süzdü, "Acıkmaya da başladık yiyecek bir şeyler bulmalıyız, her şekilde buradan çıkmamız gerekiyor. Burada olan herkese sesleniyorum, dağılıp çevreyi araştırın ki bir şeyler bulabilelim. Bir şey bulursanız hemen gelip bana haber verin."
Genç çocuk, iri kıyımın ipleri ele almaya çalıştığını anladı. Birinin tam burada bir şeyler söylemesi gerekiyordu ancak kimseden çıt bile çıkmamıştı. Zorba adam iyi bir hamleyle insanlara boyun eğdirmeyi başarmıştı. Genç bir kız üzerinde de olsa gücünü göstermiş ve bulundukları durumu lehine çevirerek insanları sözü altına almaya çalışıyordu.
Gövde gösterisinin ardından insanlar uysalca söylenenlere boyun eğdi, konuşmaya cesaret edebilen çıkmadı ancak cesaret edemeseler de seslerini yükseltmeden söylenen pek çok kişi vardı.
Konuşmanın bitmesiyle kalabalık birden hareketlenmeye başladı ve uğultu tüm alanı sardı. Gençler çoktan toplanıp farklı gruplar oluşturup ormanı araştırmaya çıkıyordu. Bazılarıysa bu zorbaya katılıp ona yaltaklık yapmaya başladı. Onları uzaktan izleyen gence göre bunların ateşin etrafına toplaşan sineklerden farkları yoktu.
(İsim ya da sıfat belirtmediklerim yıldızlarla uyanan gençten bahsediyor.)
Uyanmasının ardından nihayet sakinleşip mantıklı düşünmeye başlayabildiğinde dikkatlice çevresini inceledi. Üzerinde oldukları alan tek bütün halinde sert, turuncu bir kayadan ibaretti ve o kadar büyüktü ki aynı anda birkaç bin kişiyi alabilirdi. Bir uçtan diğer uca 300 - 400 adımlık mesafe vardı.
Dahası çember şeklindeki alanın çevresinde, belli aralıklarla çok büyük 6 taş tüm heybetiyle yükseliyordu. Taşların boyutlarını gördüğünde şaşırmadan edemedi. Bu çemberin etrafındaki dikili taşların dışı ormanla kaplıydı ve bu taşlar neredeyse 3 ağaç uzunluğunda ve 3-4 adım genişliğindeydi.
Genç antik dev taşlardan birinin yanına kadar gidip incelemeye başladı, üzerinde garip, daha önce hiç görmediği ve anlayamadığı harf ve semboller kazılıydı. Elini hafifçe taşa sürttüğünde taştan dağılan tozlar bunun ne kadar eski olduğunu ispatlar gibiydi.
Bu heybetli taşlara dokunduğunda garip denecek kadar hoş bir his içini gıdıkladı. O anda kafasına şiddetli bir acı girdi. Acının şiddeti öyle yüksekti ki tüm vücudu terlemeye başladı, vücudunun kontrolünü yitirip dizlerinin üzerine çöktü. Biraz daha devam ederse beyninin patlayacağını düşünürken acı aniden kayboldu.
Nefes nefese kendine gelmeye çalışıyordu ki kafasında bir parça, küçücük bir parça yerine oturdu. "Arden.. Benim adım Arden."
Bu, uyandığından beri aldığı en iyi haberdi. Tek bildiği olsa da tutanabileceği her şey buydu, belki de ipin ucuydu ve çektikçe gerisi gelecekti. 'Adımı hatırlıyorum, adımı hatırlamanın bu kadar mutlu edeceğini düşünmemiştim.' düşünceleri arasında kalbi sevinçle hızlanıyor, yüzüne hoş bir gülümseme çalınıyordu.
Karşısındaki antik taşı süzmeye başladı. Adını hatırlamadan önce yaptığı sadece ona dokunmaktı, o şiddetli acıyı tatma pahasına 'belki başka bir şey hatırlayabilirim.' düşüncesiyle taşa dokundu ama bu kez hiçbir şey olmamıştı.
Gecenin serin rüzgarları sağa sola savrulurken iri kıyım tekrar ortaya çıktı. "Kimse bir şey bulamadı mı ?? İşe yaramaz insanlar.!" diyerek somurttu ve devam etti "Eğer böyle devam ederse burada açlıktan ölürüz. Beni dinleyin ve dediklerimi yapın, yaşamak istiyorsanız tabii."
Kalabalık bu cüsseli ve acımasız adamdan korkuyordu, kimse 'seni kim lider seçti?' demeye cesaret edemedi. Çevredeki insanların her biri genç insanlardan oluşuyordu ve bu zorbaya göre fiziksel olarak oldukça zayıf kaldıklarından ses çıkartmaya cüret edemediler. Birlik olup onu alt edebilecek olsalar da bu da güven gerektiyordu ama bunun için henüz çok erkendi.
Arden'in kaşları düşüncelerle çatıldı, 'bu şerefsiz kesinlikle bir sorun.' düşündüğü buydu ama tek başına ona rakip olamayacağını bildiğinden ses çıkarmadı.
Arden dışarıdan hafif uzun, ortalama kilolarda açık kahve rengi saçlarıyla sıradan bir gence benziyordu ancak onu diğerlerinden ayıran şey ise diğer insanlarla kıyaslandığında sanki bir soyluyken sıradan halkın arasına karışmış parlayan pürüzsüz ve kemikli yüzüydü.
Bakışları ise zekasını açık edecek kadar keskindi. Uzun vücudunun belli bölgelerinden, özellikle de boyun ve kollarından gelişmiş kasları görülebiliyordu.
Üzerinde tozlanmış olsalar da kaliteli siyah bir pantolon, gri ince bir kazak ve ayakkabıları dışında bir şey yoktu. Nedensizce elini pantolonun cebine atıp bir şey çıkarmaya çalıştı ama cebinde bir şey olmadığını anladığında bunu istemsizce yaptığını fark etti. 'Bu çok garip..'
Sıradaki adımı için şu anda yapabileceği en iyi şey durumu kavramak olacağından çevresini süzdü, dikkatlice insanları ve bulundukları garip ortamı inceledi. Kalabalığın çoktan kendi aralarında küçük çemberler oluşturup, gruplaşmaya başladığını fark etti. Kendi menfaatleri için zorbaya destek verenler de olmuştu. Bu adamın sürekli olarak birilerini tartaklayıp emirler yağdırdığı görülüyordu.
Arden ona karşı çıkacak olsa, kendini çoktan iri kıyımın yanında saf almaya başlamış aç sırtlanların arasında da bulabilirdi. Şimdilik göze batmak istemiyordu ama her şeyi bu adama bırakmanın da kötü olacağını hissetmişti.
Şimdilik arkasını yaslayacak olmasa da diğer gruplara yem olmamak için bir gruba ihtiyacı vardı, aynı zamanda biraz olsun güvenebileceği birilerini bulmak istiyordu. Burası, nasıl geldiklerini ya da tam olarak neresi olduğunu bilmedikleri bir yerdi. Etrafındaki yüzlerce insan dost mu düşman mı bilmiyordu, bu insanların yalan söylüyor olma ihtimalini de düşündü. 'Gerçi rol yapamayacak kadar salak insanlar da var. Yine de temkinli yaklaşmak gerek.'
Arden çevreyi süzerken keşif için ayrılmak üzere olan pek çok grubu inceledi. Zorlanmadan gruplardaki liderin kim olduğunu ve biraz da olsa nasıl bir kişiliği olduğunu seziyordu. 'Grubun lideri şu çocuk olmalı.. Sert görünüyor ama çok akıllı olmadığı yüzünden anlaşılıyor. Akılsız bir lider.. neyse bunu geç.'
Bir diğer grup gözüne çarptı. 'Bu grubun çoğu genç kız.. bu kadar kızın arasında olmak işleri zorlaştırır, onları korumak zorunda kalabilirim. Bunu da geç.'
5 kişiden oluşan bir grup gördü, aralarında göze batan kimse yoktu. Lider olarak düşündüğü genç ortalama olsa da ilgili görünüyordu. Pek fazla grup da kalmamıştı geriye, 'Sanırım en iyi şansım bu.'
Henüz hareketlenmiş gruba doğru koşar adımlarla yaklaşıp "Bir kişilik daha yeriniz var mı?" dedi. En önde yürüyen genç arkasını döndü ve gülümseyerek, "Tabii.. ne kadar çok olursak o kadar güvende oluruz, sonuçta karşımıza ne çıkacağını bilmiyoruz." Arden bu gence ısınmıştı, gayet efendi ve nazik şekilde konuşuyor ve çevresine güzel bir hava yayıyordu. Zaten bu da insanların onu niye takip ettiğini açıklıyordu.
Yüzü, insanlara yumuşak tarafını gösterircesine zarifti. Arden aldığı izlenimle ona güvenebileceğini düşündü. Bu sadece izlenimle alakalı da değildi, baştan beri nasıl yaptığını bilmese de bu insanların karakterini analiz edebiliyordu. Sonuçta kişi yalan söyleyebilir hatta rol yapabilirdi ama gözler ve vücut asla yalan söylemez.
Grubun lideri tekrar söze girdi, "Bu grup beni lideri olarak görüyor ve beraber elimizden geleni yapacağız." dedikten sonra yüzünde ciddi bir ifade oluştu. "Önceliğimiz kendimiziz." dedi iri kıyım zorbaya kaçamak bir bakış atarak.
Arden rahatlamış bir şekilde "Birilerinin benim gibi düşünmesine memnun oldum, bazıları çoktan yaltaklanmaya başladı. Bu arada neler olduğuna dair bir fikriniz var mı ya da en azından hatırlayabildiğiniz bir şey?" dedi, hala yabancı olduğu bu yer hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak istiyordu.
Tüm grup aynı şekilde kafasını iki yana salladı. Liderleri, "Uyandığımda hiçbir şey hatırlamıyordum, gerçi hala bir şey hatırlamıyorum ama bazı hisler var içimizde. Bir şeylerin olduğunu biliyoruz ama.. ama yok işte. Eksik olan şeylerin ne olduğunu bilemiyoruz. Ah doğru, hatırlayan birkaç kişi var. Sadece isimlerini olsa da hatırlayanlar oldu ama onlar, bize bunu yapanlar olduklarıyla suçlandılar." diyerek acı acı güldü.
Arden ismini hatırlayanlar olduğunu duyunca heyecanlanmadan edemese de sakinliğini bozmadı. "Demek ismini hatırlayanlar var.. Belki de gelecekte daha fazlasını hatırlayabilirler." dedi. 'Adımı hatırladığımı gizlemek iyi bir karardı, şimdilik dikkat çekmek istemiyorum.'
Konuşmaları sürerken o büyük kayalık alandan çıkıp ormana doğru yöneldiler, ormanın içine doğru ilerledikçe ağaçların dalları gökyüzünü kapatıyor, orman daha karanlık ve korkutucu bir hal alıyordu. Baykuş benzeri çok da ürpertici olmayan hatta şen şakrak olmasa da hoş denebilecek kesik kesik kuş sesleri geliyordu.
Ayrıca gece olduğundan hava soğumuştu, esen rüzgar gecenin soğuğunu iyice hissettirmeye başladı. Ağaçların rüzgardan sağa sola yalpalayan yaprakları, gecenin sessizliğini yaran bir hışırtı çıkarıyordu. Bu biraz da ürperticiydi.
Arden karanlığın görmesine izin vermediği derinlere baktı. "Bu karanlıkta ormanın içinde yürümek beni huzursuz ediyor."
Grup üyelerinden biri soğuktan titrerken, "Gecenin bu karanlığında ormanda dolaşmamız gerçekten tehlikeli ve karşımıza nelerin çıkacağını da bilmiyoruz." dedi.
Lider devam etti. "Gün aydınlandığında çıkarız diye düşünüyordum ama o vahşiyi gördün."
Hiçbiri farkına varmamıştı ama hatıradan yoksun uyandıkları bu yerde gecenin sonunda aydınlanacağını, ormanın da tehlikeli olacağını biliyorlardı. Farkına varamamalarının sebebiyse bu his ve düşüncelerin onlara olabildiğince olağan gelmesiydi.
Arden uzun süren keşif boyunca geçtiği her ağaç ve bitkiyi inceliyordu. "Ne ağaçlarda yiyecek bir şey var ne de yerde, zaten olsa da bu karanlıkta bulmak hiç kolay değil. Bu keşif olayının hiçbir faydası yok aslında, tek şansımız buralarda yaşayan birilerini bulmak.."
O konuşmasını bitirirken, ilerideki ağaçların yanından hızla geçen bir gölge görür gibi oldu. Dikkatini buna verdi ama gerçekten bir şey mi geçti yoksa sadece bir sanrı mıydı emin olamıyordu.
Ormanın içine doğru yol alırken otların boyları daha da büyüyordu, önce dizlerine ulaşan otlar şimdi bellerine kadar geliyordu. Arden düşünceleri arasında kaybolmuşken birden irkildi ve olduğu yerde hareket etmeyi kesti.
Diğerleri de onu görünce aniden durdu. Ardenin bir şey duyduğunu düşündüklerinden korkulu gözlerle etrafı izlemeye başladılar. O an fark etmişlerdi ki ormana girdiklerinde duydukları kuş sesleri artık kesilmişti, duyabildikleri tek şey yaprakların hışırtısıydı ama biri bu karmaşanın düzenli sesleri arasında başka bir şey duymuştu.
Arden gruba kımıldamamalarını işaret etti ve çevreye dikkat kesildi. Kısık da olsa bir hırıltının sesi kulaklarına ulaşıyordu. Hemen ardından otlarda bir kıpırdanma oldu, uzun otları yararak üzerlerine doğru gelen bir şey vardı. Ulaşmasına birkaç adımlık mesafe kala ormanı inleten, iliklerine kadar korkuyu işleyen şiddetli kükremeyi duydular.
ROAAR.!
İLK BÖLÜM SONU
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..