Baek Yisoo gül kokusunu görmezden gelip iç dünyasına odaklanmaya çalıştı. İnce işlemeleri yanağında hissedebiliyordu. Koku yüzünden kalbi hızlansa da çok geçmeden kendinden tiksindi. Bu tiksinmenin ardındansa bir emsalsiz bir sakinliğe kavuştu.
Birkaç gün önce kendince ilkelere sahipti ve bunlara sıkı sıkıya uyuyordu. Ancak şimdi bu ilkeler ona başkalarının empoze ettiği bir şey olduğunu fark etmişti. Zina yapma, efendine karşı hürmetkâr ol, büyüklerinin lafından çıkma ve acı çekmemek için iyi bir köle ol. Evet, bu ilkeler bir köle için kuraldı. Ne var ki Baek Yisoo artık bu ilkelerin hayatını kontrol etmesinden bıkmıştı. Çok fazla eksiği vardı biliyordu; kahramanvari bir yakışıklılığa, emsalsiz bir yeteneğe ya da erdemli bir kişiliğe sahip değildi. Fakat bunlar kendi hayatını yönlendirme isteğine mani olamazdı. Baştan Çıkarma Sistemi sayesinde bundan daha da emin olmuştu.
Bu tarz düşünceler Baek Yisoo’nun karanlıktaki dostları oldu.
Uzun bir zaman geçti.
Tam pes etmek üzereyken ufak bir tıkırtı duydu. Odanın kapısı açılırken içeriye beyaz elbiseli, güzel bir kadın girdi.
Baek Yisoo nefesini tutup kendini iyice kıyafetlerin arasına soktu. Gardıroptaki ufak açıklıktan odanın içerisini gözetliyordu.
Oval yüzü yağ gibi yumuşacık gözüküyordu. Minyon bir tipti ancak vücudu gelişmişti. Göğüsleri beyaz cübbesinin altından dahi belli oluyordu. Saçlarını bir kurdele yardımıyla alt kuyruğu şeklinde bağlamıştı. Minik burnu, badem şekilli gözlerini vurguluyordu. Baek Yisoo bir anda bu kadının yüzüne aptal aptal baktı.
Dün gece onu öldüren soğukkanlı sürtüğe hiç benzemiyordu.
---
Baek Iseul sıkıntılı bir şekilde iç çekti.
Kanlı Manastır ile yapılan savaşın şiddeti gün geçtikçe artıyordu. Haliyle Murim Birliği diken üstündeydi. Böyle fanatiklerin sıradaki hamlesini tahmin etmek imkansızdı. Öyle tehlikelilerdi ki çevredeki mezheplerin tamamı onları yok etmek için ortak bir operasyon yürütüyordu.
Namgung Ailesi bu operasyonun yönetiminde yer alıyordu. Zira Kanlı Manastır’ın ilk kez ortaya çıktığı yerin Songyuan olduğu biliniyordu. Böyle bir tehdit Namgung Ailesi’ne olan güvene zarar verdiğinden bir an önce ortadan kaldırılmalıydı.
Baek Ailesi Shaanxi’nin orta-üst düzey ailelerinden biriydi. Soylu sayılırlardı ancak kademeleri çok düşüktü. Bunun en büyük sebebi etkilerinin Murim ile sınırlı olmasıydı. Namgung Ailesi gibi imparatorluğun her köşesine ulaşan bir nüfuza sahip değillerdi.
‘En geç yarın yola çıkmam gerekiyor. Mezhep lideriyle konuşup ön saflara bir ekip yollamaya ikna edebilirim belki.’
Hua Dağı Mezhebi geleneklere son derece bağlı bir mezhepti. Taoist ilkeleri sıkı sıkıya takip ettikleri düşünülürse Kanlı Manastır gibi onları ilgilendirmeye meselelere karışmayacaklardı. Baek Iseul bunu aklına bile getirmemişti. Tek düşüncesi Namgung Bong’a nasıl yardım edeceğiydi.
Düşünceleri toplayıp üzerine çıkarmaya hazırlandı. Davetiyeler ve konuklar yüzünden yorulmuştu. Bir an önce kafasını koyup uyumayı planlıyordu.
“Hm?” birden yatağının üzerindeki süslü mektubu fark etti. Kalbinde garip bir heyecan oluştu. Namgung Bong pek romantik biri olmasa da içten içe ondan geldiğini düşündü.
“Bir kolye mi?”
Oldukça şık bir kolyeyle karşılaşınca şaşırdı. Pahalı bir kolye olduğu her halinden belliydi. Ancak dikkatli bakınca kolyedeki garipliği fark etti.
“Görüntü taşına çok benziyor.”
Bir tuzak olduğundan şüphe etse de merakına yenik düşüp içsel enerjisini kolyenin ortasındaki taşa aktardı. Birkaç saniye boyunca enerjisini aktarınca taş titredi ve bir görüntü dışarıya doğru sızdı. Görüntü taşı inanılmaz nadir bir hazineydi.
Tırnak boyutundaki bir parçası bile binlerce nyang edebilirdi. Jaegal Ailesi gibi en üst düzeydeki soylu ailelerin deposunda çok az vardı.
Baek Iseul yansıyan görüntüye ilk başta merakla bakıyordu. Büyük ve haşmetli bir meşe ağacının altında iki gölge gördü ilk başta. Meşe ağacı tanıdıktı, bahçelerindeki meşe ağacının ta kendisiydi. İki gölge giderek daha da belirginleşti.
Zzz!
Baek Iseul’un eli titredi.
Neredeyse elindeki kolyeyi yere düşürüyordu.
Görüntüdeki erkek ve kadın birbirine dolaşmış, şehvetli bir şekilde sevişiyorlardı. Kadının ve erkeğin kim olduğu belliydi.
‘O ben miyim? Yakalandık mı? Neler oluyor?’
Aklından bin bir düşünce gelip geçti. Bir anda duygu selinde boğulmaya başladı; korku, heyecan, nefret, tiksinme ve suçluluk duyguları baş gösterdi. Kalbindeki korku giderek büyüdü.
Biliyordu. Onun yaşındaki bir kadının adının kötüye çıkması, özellikle de Namgung Bong gibi önde gelen bir figürle, tüm Baek Klanı’nı tehlikeye atan bir durumdu. En önde gelen taoist mezheplerden biri olan Hua Dağı Mezhebi’nden olmasını işin içine bile katmıyordu. Böyle bir şey ortaya çıkarsa hayatı biterdi.
O anda ensesinde sıcak bir nefes hissetti.
İçgüdüsel olarak elini tüm gücüyle savursa da arkasındaki kişi bunu bekliyormuş gibi eğilip saldırıyı atlatmıştı.
SSSS!
Garip bir koku aldığında vücudundaki tüm güç birden kesildi ve olduğu yere yığıldı. Baek Yisoo tedirgin bir şekilde Görüntü Taşı’nı yakaladı ve alnında biriken terleri sildi.
Çok korkmuştu!
Bir az önce eğilerek saldırıyı atlatmasaydı kafası bir karpuz gibi yarılabilirdi.
‘Acilen dövüş sanatları elde etmeliyim.’
Bu dünya da yer edinmek istiyorsa güçlü olmak zorundaydı. Dövüş sanatlarıyla güçlü olmanın yegane yoluydu. Bugün dahi imparatorluk ailesi her şeye hükmetmek için gücünü kullanıyordu. Baştan çıkarma sanatı gücün en güzel hali olsa da Baek Yisoo henüz bu sanata güvenebilecek kadar kendini geliştirmemişti.
Derin bir nefes alıp cesaretini topladı. Başka bir zaman olsa önündeki bu masalsı güzelliğe saatlerce bakıp övebilirdi. Ancak şimdi buna ne cesareti ne de zamanı vardı. Iseul’ün koltuk altlarından tutarak çalışma masasındaki sandalyeye oturttu. Bir bez parçasıyla ellerini ve ayaklarını birbirine bağladı.
Böylece her şey hazırlanmıştı.
Yatağa oturarak Baek Iseul’un uyanmasını bekledi.
İnce Belli Kırmızı Şişe’nin içerisindeki zehir Baek Iseul’un bir süre boyunca içsel enerji kullanmasını engelleyecekti. Murim de bedenini çok az kişi çalıştırıyordu. Onlar dışında kimse içsel enerji olmadan sıradan bir insandan çok da farklı değildi.
Başına gelebilecekleri çok iyi biliyordu. Çok büyük bir adım atmıştı artık. Bu işin sonunda ya vezir ya da rezil olacaktı. İçinde en ufak bir korku kırıntısı olmadan beklemeye devam etti. En sonunda, ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu, Baek Iseul’ün gözleri kıpırdadı.
Birden gözlerini açarak korkutucu gözlerle ona bakmaya başladı.
“Kimsin sen?”
Baek Yisoo eliyle başını tutarak kafasını iki yana salladı.
“Benim adım Yisoo.”
“Seni tanımıyorum.” diye söyledi Baek Iseul sert bir şekilde. Soğukkanlılığını kaybetmemişti, olabildiğince sakin görünmeye çalışıyordu.
“Baek Ailesi’nin kölelerinden biriyim. Beni tanımaman normal.” Dedi ve sağ bacağını sol bacağının üzerine atıp öne doğru yaslandı. Bu çirkin suratını daha da öne çıkarttı. Aynı zamanda Baek Iseul’un daha da korkmasına neden oldu.
“Ailemin kölelerinden birisisin ve hâlâ beni çözmedin mi? Ölmek mi istiyor-“
SLAP!
Baek Yisoo’nun tokadı genç kadının afallamasına ve cümlesinin devamını getirememesine neden oldu. Acıdan değildi, ancak aşağılamadan gözleri doldu.
“Namgung Bong ile mutlu bir gelecek istiyorsan yaşamaya devam etmen gerekiyor. Bunu sana hatırlatmak zorunda mıyım?”
Baek Yisoo elindeki Görüntü Taşı’nı kaldırarak gösterdi.
“Ablanın nişanlısı ile sevişiyorsun. Önümüzdeki birkaç ay da seni tanımayan kimse kalmayacak… İlginç.”
Baek Yisoo çok fazla konuşmanın korkutuculuğunun etkisini azaltacağını biliyordu. Bu yüzden oldukça kısıtlı bilgi vererek ve tehdit ederek ilerliyordu. Baek Iseul akıllı biriydi, onun kelimelerinin ardındaki anlamı anlamaması imkansızdı.
Haklı çıkmıştı.
Baek Yisoo’nun sözleri genç kadının suratındaki tüm kanın çekilmesine neden oldu. Suratı bir hayalet misali beyazladı, gözleri rengini kaybetti. Küçük, oval omuzları korkudan titredi.
Yalnızca kadın olanlar bilirdi; hayatlarının tek bir skandala bağlı olduğunu. Taoizm, Budizm ve Konfüçyüsçülük de evlilik dışı ilişkiler her iki cins içinde ağır bir günahtı. Erdem ilkelerine tamamen karşı olan bir hareket olduğundan Baek Iseul gibi erdem ittifakı olarak da bilinen Murim Birliği’nde barınması imkansızdı.
Üstelik bir soylu hanede yaşıyordu. Bu da ona yöneltilecek saldırıların çok daha şiddetli olmasına, düşmanları tarafından harap edilme ihtimallerinin artmasına neden olacaktı. Günah işlemekte bir sıkıntı yoktu zira kimse bilmiyorken kimse yargılayamazdı. Ancak günah ortaya çıkmışsa eleştiriler dört bir yandan gelecekti.
Baek Iseul gidişatı fark ettiğinde yanakları ıslandı.
“Bana bunu neden yapıyorsun? Namgung Bong ile aramdaki ilişki seni neden ilgilendiriyor?!”
Baek Yisoo omuz silkti.
“İlgilendirmiyor. Kiminle sikiştiğinin benim için hiçbir anlamı yok.”
“O zaman neden?”
Baek Yisoo sustu.
“Ne istiyorsun benden?”
Dışarıdan sert ve acımasız görünse de Baek Yisoo bu kadının ne kadar korkak olduğunu anlamıştı. Bu deneyimi aklının bir köşesine yazdı. İleride kullanabilirdi. Dışarıdan özgüvenli gözükenlerin aslında ne kadar özgüvensiz olduklarını…
“Sadece senin yapabileceğin birkaç şey var.”
Baek Iseul’u baştan aşağı süzerken genç kadın ürperdi.
“Öldür beni!”
Ölümünü kabullenmişçesine gözlerini kapattı. Onun hareketlerini abartı bulan Baek Yisoo ne yapacağını bilemedi. Yanlış anlaşılmıştı.
“Bu dünya da dikkatimi çeken son şey senin vücudun. İstediğim şey özgürlük. Yarına kadar beni Baek Ailesi’nin bir savaşçısı yapıp dövüş sanatları eğitimine sok.”
O kadar sakin konuşuyordu ki Baek Iseul her geçen saniye daha da ürperiyordu. Kötü suratı ve emsalsiz cüretkarlıkla her kelimesi genç kadının zihnine bir balyoz darbesi gibi iniyordu. Ekstra kelimeler sarf etmesine gerek yoktu. Ya da tehdit cümleleri savurmasına, Baek Iseul bunun bir şantaj olduğunu biliyordu.
“T-Tamam… Tamam yapacağım!”
Baek Yisoo kafa salladı.
Bileğini hafifçe çevirince başka bir Görüntü Taşı daha belirdi.
“Kurnazlığı pek tavsiye etmem. Benden üç gün içerisinde haber alamazsa Han Klanı’na başka bir Görüntü Taşı teslim edecek bir grup şehirde bekliyor.”
Han Klanı Baek Klanı’nın yeminli düşmanıydı. Güç bakımından onlardan geride olsalar da aralarındaki çok küçüktü. Bu ifşanın onların eline geçmesi en kötü sondu! Herkes merhamet edebilirdi ancak Han Klanı böyle bir şey yapmazdı.
Baek Yisoo son çıkardığı görüntü taşını Baek Iseul’un kucağına fırlatıp ayağa kalktı. Baek Iseul’un üzerine yürüdü. Bu genç kadının korkudan çırpınmasına neden oldu, tam bağıracaktı ki Baek Yisoo ağzına bir bez parçası sıkıştırdı.
[Görev tamamlandı!]
Önünde çıkan bildirimi görmezden gelerek Baek Iseul’un kulağına fısıldadı.
“Haddini aşma. Bugün nasıl elimi kolumu sallaya sallaya girdiysem başka zaman da aynısını yapabilirim.”
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..