Baek Yisoo görev ödüllerinden emin olduktan sonra etrafına bakındı. Karanlık koridor endişe vericiydi. İçinden ne çıkacağı belli değildi. Ancak Koo Mihyun’un Kıyafet Seti sayesinde karanlığa çok kısa sürede alıştı.
‘Bu saatte buradan çıkmam mümkün değil. Ne yapmalıyım?’
Gecenin bu saatlerinde malikanede sadece kıdemli hizmetçiler ve muhafızlar bulunurdu. Sıradan hizmetçiler ve görevliler evlerine giderdi. Baek Yisoo ilk başta muhafız kılığına girip binadan çıkmayı düşündü ancak bu fikri hemen eledi.
‘Muhafızların en zayıfı bile üçüncü seviye bir savaşçı. İkinci seviye olanların sayısı da az değil. Buradan çıkışa kadar gitmek istersem en azından üç kontrol noktasından geçmem gerekiyor. Bahçeden kaçmak istesem de dışarıdaki muhafızlara yakalanırım.’
Baek Yisoo bir süre üzerine düşündükten sonra daha fazla beklemeden karanlıkta ilerledi. Baek Iseul’un odasının birkaç oda sağında boş ve karanlık bir oda vardı. İçerisinde bir yatak, tozlanmış bir çalışma masası ve bir dolap dışında bir şey bulunmuyordu. Baek Yisoo hızlıca odaya girdi ve sessizce kapıyı kapattı.
Burası birinci genç hanımın bekarken kullandığı odaydı. Çoktan evlendiği için kullanım dışı kalmıştı, şu anda bomboş duruyordu.
Baek Yisoo yatağa uzandı ve güneşin doğmasını bekledi. Bir yandan da görev ödüllerini kontrol ediyordu.
‘Puanların ne kadar işe yaradığını merak ediyorum. Neredeyse bir gün oldu ancak Minji ile karşılaşmadım bile. Neyse özgürlüğümü kazandıktan sonra malikanenin dışına çıkabilecek ve Minji ile aynı seviyede durabileceğim.’
Şu anda 11 İstatistik Puanı vardı. Baek Yisoo bunların tamamını görünüşe basmayı düşünüyordu. Zira o kadar çirkin ve bakımsızdı ki yapacağı tüm taktikler bu görünüş yüzünden başarısız olacaktı.
---
Güneş doğmadan hemen önce Baek Yisoo bir hizmetçi kılığında malikaneden çıktı. Elini kolunu sallaya sallaya kapılardan geçerken özgüvenin ne kadar önemli olduğunu fark etmişti. Her zaman yaptığı bir şeymiş gibi davranınca kimse tarafından çevrilmemişti.
Uyumak için yeterli vakti yoktu. Güneş doğmadan önce atların bakımını yapmalıydı. Yolun ortasındayken hizmetçi kıyafetlerini çıkartıp envanterdeki kıyafetlerini giydi. Ardından ahıra geçip günlük işleri halletmeye başladı.
Sistemin görevlerini tamamlamaya devam ettikçe özgüveni daha da gelişiyordu. Bu da Baek Yisoo’nun hayata daha da bağlanmasına neden oluyordu. Ne kadar zor olduğu önemsizdi. Baek Yisoo sistemin görevlerini tamamlayıp kendini geliştirmeye yemin etmişti.
Öğlene doğru işlerin büyük bir kısmını bitirip dinlenmek için küçük bir fırsat buldu. Kendini ahırın yanındaki çimenliklere atıp biraz kestirdi. Gece yoğun ve stresli geçmişti. Böyle bir baskıya alışık olmadığından zihinsel olarak çok yorulmuştu.
Güneş ışıklarının bir şey tarafından kesilmesiyle Baek Yisoo gözlerini açtı. Gözlerini açtığı gibi yerinden fırlaması bir oldu.
“Bayağı rahatsın bakıyorum da?”
“Ah, efendim! Gözlerimi dinlendiriyordum…”
Kok Seong Baek Klanı’nın muhafızlarının eğitiminden sorumluydu. Uzun boylu, oldukça kıllı yaşlı bir adamdı.
‘Sadece dinleniyor muydun? Uyuyordun lan.’ Kok Seong Baek Yisoo’nun yüzündeki gülümsemeyi görünce dilini tıklattı. “Eşyalarını toplayıp güneş tepeye yükseldiğinde antrenman sahasına gel. Köle statün kaldırıldı.”
‘Çok korkmuş olmalı,’ Baek Yisoo gece Baek Iseul’un ne kadar korkmuş olduğunu anımsayınca gülümsedi. Gerçi onu suçlayamazdı. Kadınların üzerindeki toplum baskısı çok büyük bir sıkıntı yaratıyordu onlar için. Özgürce hareket edemiyorlardı.
Kok Seong bu gülümsemenin ardındaki nedenin sonunda özgürlüğünü kavuşmuş olması olduğunu düşündü. Bir kölenin özgürlüğüne kavuşması büyük bir olay değildi. Yeterli kazancı sağlamış köleler kendi haklarını satın alabiliyorlardı.
Yine de kutlamaya değer bir olaydı.
Oysa Baek Yisoo için köle statüsünün kaldırılması sadece başlangıçtı. Artık dünya da resmi olarak ‘var’dı. Kendi hakları olan özgür bir bireydi!
“Üç aylık hızlandırılmış bir eğitime tabi tutulacaksın. Bu süreçte Baek Klanı’nın temel dövüş sanatlarını öğrenemezsen kendine yeni bir yuva bulmak zorunda kalacaksın. Bunu unutma…” Kok Seong birkaç konuda daha Baek Yisoo’yu uyardıktan sonra daha fazla orada beklemedi.
‘Şimdi ilk hamlemi yapabilir miyim?’
Baek Yisoo düşünce dolu bakışlarla koğuşa gitti ve birkaç parçadan oluşan ‘gardırobunu’ topladı. Fazla bir şeyi olmadığından sadece on dakika içerisinde antrenman sahasına varmıştı.
Antrenman sahası ağzına kadar doluydu. Nizami bir şekilde sıralanmış yirmi kadar üniformalı dövüş sanatçısı ellerindeki kılıcı farklı şekilde sallıyor, kan donduran kükremeler atıyorlardı. Garip bir senkrona sahiplerdi. Aynı vücudun bir uzvu gibiydiler.
Kok Seong onun sahaya girdiğini görünce eliyle gelmesini işaret etti. Sahaya adım attığında muhafızlar antrenman yapmayı bırakıp ona dik dik bakmaya başladı.
Bakışlar gerçekten deliciydi.
“Adı Baek Yisoo. Bir süre önceye kadar klanın kölelerinden biriydi. Ancak ana soy tarafından tavsiye edilmesiyle dövüş sanatları kursuna katılmaya hak kazandı. Önümüzdeki birkaç ay boyunca sizinle beraber eğitim görecek.”
Baek Yisoo saygılı bir şekilde muhafızlara doğru eğildi.
“İyi anlaşalım kıdemlilerim…”
Kok Seong daha fazla onunla uğraşmayacaktı. Kalabalıktan bir genci işaret etti, “Muk Sung-Hoon! Çaylaktan sen sorumlu olacaksın. Eğitmen Mo onu bir şeye çevirmeye başladığında onu gerçek eğitime sokacağız.”
“Anlaşıldı efendim!”
Muk Sung-Hoon yüksek burunlu bir gençti. Yaşı Baek Yisoo ile yakındı, gerçi suratı biraz uzun olduğundan inanılmaz dürüst birisine benziyordu. Ancak vücudu gelişmişti. Bir savaşçının vasıflarını kazanıyordu yavaşça.
Kok Seong antrenmanı daha fazla izlemeden işlerini halletmeye gitti. Bir eğitmen olsa da o gerçek muhafızları eğitiyordu. Buradakiler gibi muhafız adaylarını değil… Adaylarla Eğitmen Mo ilgileniyordu. Kısaca burada durması için bir neden yoktu.
Kok Seong gittikten sonra diğerleri antrenmana döndü. Muk Sung-Hoon ise Baek Yisoo’nun yanına geldi.
“Kardeş Yisoo. Yaşlarımız yakın, sana Yisoo diyebilir miyim?”
“Sorun olmaz. Ben de sana Sung-Hoon diyeceğim.”
“Öncelikle beni takip et. Sana kalacağımız yeri göstereceğim.” Sung-Hoon önden ilerleyerek onu büyükçe bir binaya getirdi. Baek Yisoo buranın muhafızlar için bir pansiyon olduğunu biliyordu.
Baek Klanı orta-üst düzey bir klan olsa da emrinde bolca asker vardı. Bunun en büyük nedeni klan liderinin ünlü bir bölüğün lideri olmasıydı. Askeri güce değer verirlerdi - ki bu yüzden Shaanxi’de onların seviyesinde olup da bu kadar askeri güce sahip olan çok az klan vardı.
“Şu anda eğitim de olduğumuz için günün sekiz saatini antrenmanla geçirmemiz gerekiyor. Klan bize aylık elli nyanglık bir harçlık veriyor. Bu parayla istediğini yapabilirsin. Ancak şimdiden uyarayım; harçlık yüksek olsa da kendini zevke kaptırma! Eğitmen Mo acımasızdır. Eğitimlerden geçemezsen kendine yeni bir yer araman gerekir!”
Orta sınıf bir aile aylık 50-100 nyang arası parayla geçinebiliyordu. Bunu göz önüne alındırırsak Baek Klanı muhafızlara çok fazla para akıtıyordu. Yalnızca bir stajyer için bile bu kadar harçlık veriyorlarsa gerçek muhafızların maaşı kim bilir ne kadardı?
“Yatağın burası. Kıyafetlerin de şurada.”
Sung-Hoon güzel bir şekilde katlanmış mavi kıyafetleri gösterdi. Kraliyet ailesi dışında hiçbir muhafız grubu kırmızı giyemezdi. Bu yüzden soylu hanelerin muhafızları kırmızı renkten uzak durmaya çalışırdı.
“Bil diye söylüyorum. Eğitmen Mo uzun süre boyunca patriği takip edip ondan eğitim aldı. Diğer ailelerin eğitmenlerinden çok farklıdır. Bu farklılık eğitime de yansıyor. Yani demem o ki kendini cehenneme hazırlasan iyi olur.”
“Ne kadar süredir buradasın?”
“Yalnızca bir hafta oldu.”
“Bir hafta mı?”
“Evet. Ailemden öğrendiğim bir dövüş sanatı olduğundan diğerlerinden daha avantajlı başladım.”
Baek Yisoo kafasını anladığını gösterircesine sallayıp bohçasını yatağın üzerine bıraktı. İşlemesi kaba olsa da önceki kıyafetlerinden onlarca kat daha kaliteli olan muhafız üniformasını aldı ve Sung-Hoon’a dik dik baktı.
“Çıkar mısın? Biraz utangacım da.”
‘Sanki senin vücuduna meraklıyım da.’ Sung Hoon tiksinerek odadan ayrıldı ve Baek Yisoo’yu tek başına bıraktı.
Baek Yisoo o gittikten sonra gözlerini devirip kıyafetlerini giydi. Saçını başını düzelttikten sonra kendini tokatlayarak bunun bir hayal olmadığından emin oldu.
‘Gerçekten özgürüm…’
Heyecanlı bir şekilde odadan çıktı ve antrenman sahasına yürüdü.
“Hm? Bu da ne?”
Antrenman sahasına girdiğinde gördüğü sahne onu dehşete düşürdü.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..