"Gel”
Yavaş ve ufak adımlarla odaya girdi. Havada var olan garip tütsü benzeri kokuyu saymazsanız oda baştan aşağı kitap, parşömen ve duvarlara kazınmış yazılar ile doluydu. Kitapların bazılarına şöyle göz ucuyla bakınca kitap isimlerinin konuştukları ortak lisanda yazılmadığını anladı. Daha önceleri görmediği, duymadığı bir dilde yazılmıştı. Tahminince 300-400 yıllık eski, kaybolmuş medeniyetlere ait kitaplardı bunlar.
"Teşekkürler, masaya koyabilirsin kitapları."
Melissa, Aaricin salak bir çocuk olmadığını az çok tahmin edebiliyordu. Bunun 2 sebebi vardı: ilki duyguları ile hareket etmekten kaçınıyordu. İkincisi ise o Biancanın çocuğuydu. Bu hayatında çok az kişiyi kendisine denk ya da rakip görürdü. Bianca ise kesinlikle bunlardan biriydi. Hatta içten içe söylemekten hoşlanmasa da bazı konularda Bianca ondan çok daha bilgili ve tecrübe sahibiydi.
"Otur lütfen. Bir şeyler içer misin?”
"Su,
soğuk su lütfen. Bu yaşadıklarımın üstüne ancak o gider.”
Her şey Aaricin tahmini doğrultusunda ilerliyordu. Hocası onu sadece kitapları getirsin diye çağırmamıştı, sorusu veya konuşmak istedikleri vardı. Esas sadece kitaplar için çağırsa saçma olurdu. Evet, hocası belki şifacıydı ama istese kitaplara eline sürmeden, odasına kadar zorlanmadan çıkarabilirdi. Annesinin dediğine ve çevresinden duyduklarına göre bu okulda hoca olmak kendinizi artık kanıtlamış, alanınızda tam donanımlı olduğunuzu kanıtlayan bir durumdu.
"Buyur"
"Teşekkürler"
Sürahinden kendine bir bardak su koydu ve tek dikişte içti. Bu onu rahatlattı ve konuşmaya hazır hale getirdi. İçindeki telaşla harmanlanan yangını söndürdü.
"Efendim su için tekrar teşekkür ederim. Bildiğiniz üzere başkente yeni taşındım, bu yüzden evime ve çevreme tam alışamadım. Eğer benden istediğiniz daha fazla bir şey yoksa ben müsadenizi istemek isterim, hava kararmadan evde olmam gerek."
"Otur! Biraz konuşucaklarımız var, özellikle Bianca yani annenle ilgili. Benden saklamaya çalışma, onu tanırım. Çok sıkı olmasakta eski dostlarımından biridir. Beraber az kirli iş yapmadık."
Aaric hemen oturdu ve dikkatlice dinlemeye başladı. Annesiyle hocasının arasında bir bağ olacağı aklına gelmemişti.
"Ceset çiceği adlı bir bitkiye ihtiyacım var. Fidan halinde en fazla 3 yaşında olmalı. Normalde gidip kendim alırdım ama okul ve sizler beni gereğinden fazla meşgul ediyorsunuz bu yüzden zamanım neredeyse hiç olmuyor. Bianca yani senin annen ise bunu zorlanmadan bulup bana getirebilir. O yüzden ona ihtiyacım var anlıyor musun?”
Aaric Hemen durum analizi yaptı. Annesi hakkında dediklerine karşı çıkma gereği yoktu. Hem okulda onu destekleyen bir hoca olması işini kolaylaştıracak, burada geçireceği 6 yılda sorunları en aza indirecekti.
Hâlâ kafasını karıştıran ve bilmediği şey ise annesinin işiydi. Tahminlerine göre ya paralı askerler gibi para karşılığı görev alan bir büyücüydü ya da karaborsa tarzı yerlerde tanıdıkları olan biriydi. Her ne kadar bu iki mesleği yapan insanları çok sevmese de neden saklama gereği duyduğunu hala anlayamıyordu. Sağda solda bunları anlatacak kadar aptal değildi.
“Anlıyorum ama annem şuan size bu bitkiyi veremez. Kendisi tahmin edersinizki iş için biraz uzaklara gitmek zorunda kaldı, eğer beklerseniz geldiğinde ona bu dediklerinizi iletirim."
“Sorun değil böyle olacağını tahmin etmiştim. Taşınmak masrafa neden olmuştur. Sadece geldiğinde konuyu ona aç ve bu yıl içerisinde bana getirebilir mi sor. Dediğim gibi işlerim olmasa kendim alırdım."
"Elbette. Siz benim hocamsınız sizden gelen bir isteği nasıl geri çevirebilirim. Geldiği gibi konuyu ona açacağımdan emin olabilirsiniz. Şimdi eğer başka bir sorunuz yoksa ayrılmak istiyorum, dediğiniz gibi yeni taşındık ve hala uyum sağlamakta sorun çektiğim gibi oldukça yorgunum."
"Hayır daha fazla sorum yok çıkabilirsin."
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
"Ahhh bana inanmalısın Lucy, sana neden yalan söyleyeyim. Annem aslında bir büyücü ve işinde oldukça iyi. Hocamız bile ona saygı duyuyor. Normalde ders dışı bizi dikkate bile almazken benden ricalarda, isteklerde bulunuyor. Aramız hâlâ harika olmasa da zamanla düzelecek hissedebiliyorum."
"Aaric, anneni tanıyorum ve hayır. Annen bir büyücü olamaz, beni ikna edemiyorsun. O hocayı belki daha tanımıyorum ama anneni tanıyorum ve o büyücü falan değil. Çok bilgili, kitap okuyan biri olabilir ama kesinlikle büyücü değil.”
“Bekle az kaldı, şu köşeden dönüp sokağın ortasındaki fırına geldik mi bizim evim var. Oradaki kitapları ve sana üst katı gösterdiğim zaman bana inanacaksın. Annem bir büyücü"
“Bianca teyze beni posta güvercinine çevirmediği sürece büyücü olduğuna inanmayacağım. Sırf senin inadından dolayı evine, bahsettiğin şeyleri görmeye gidiyorum.”
Lucy tavrından ödün vermeyerek Aaricin dediklerine inanmayı reddetti. Sonunda evin üst katına çıkıp oradaki düzenekleri ve odasındaki şifacılık büyücülük bilgileri içeren kitapları göstermesi sonucu Lucy'nın inadını kırmıştı.
"Bak işte şimdi bana inanıyor musun? Bu sıradan bir kitap değil, şu sayfaların eskiliğine bir bak, en az 100 yıllık. İçinde büyücüler için 4 element bükme hakkında bilgiler var."
"Aaric, bilemiyorum. Bu kitaplar elbette değerli ve sıradan insanların alabileceği şeyler değiller ama annen madem bir büyücüydü neden yıllarca o sefil köyde fakirce yaşadı. Hem bize neden söylemedi ? "
Aaric odasındaki kütüphanenin önünde tek tek bildiğini ne varsa anlattı. Babasının büyüye ve büyücülere olan bakış açısını, annesinin neden o köyde kaldığını. Bir ara düşmüş melekleri de anlatmak istedi ama aklına zorla imzaladığı sözleşme geldi ve konuyu hiç açmama kararı aldı. Hikayede elbette bazı boşluklar vardı ama bunların çoğuna değinmeyerek konuyu toparladı ve hızlıca bitirdi.
"İşte annem bizi buraya atlar ile bir günlük mesafeye sahip ufak bir kasabaya ışınladı. Sonrası malum, bu eve yerleşmemiz, okulun başlaması, ilk günkü maceram ve buradayız odamda."
Lucy elini çenesinin altına koyarak kendisine gelen bilgilerin ne kadarının doğru olabileceğini düşünmeye başladı. Okulun başlamasına üç gün kala okuldan görevli iki kadın onları alıp tekrardan okulun bahçesine ışınlamıştı. Lucy o günün tamamını okulun bahçesinde Aaricin gelmesini bekleyerek harcamıştı. Ay tepede etrafa karanlık çökünce artık gelmeyeceğini anlamış, sinirli sinirli küfürler savurarak dayısının evine giden yola koyulmuştu.
"Buraya nasıl geldiğin şimdi belli oldu. Seni tüm gün orada bekledim ama sen gelmedin, hatta akşam dayımdan neden geç kaldığım konusunda azar işittim."
"İşte şimdi bana inanmaya başlıyorsun. Çünkü annem bizi atlar ve ufak bazı eşyalar ile buraya getirdi, okulun yardımına ihtiyacım kalmadı."
Not: Geri döndüm. Yaz tatili başladığına göre artık bölümleri düzenli atmaya devam edebilirim.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..