Bölüm 2: Songül

avatar
237 0

Bilgelik Yolu - Bölüm 2: Songül


“Oh.. Bir gün daha bitti... eve gitme zamanı..”  



Akşam saat 17:45 olduğunda dükkanın kepenkini kapatan Mete’nin yüzünde günün bittiğine dair bir mutluluk ve gün içinde geçirdiği çabanın verdiği bir yorgunluk vardı. 



Her ne kadar çok çalışkan biri olsa da daha önce hiçbir şey bilmediği oto tamiri işinde çırak olarak çalışmak zor gelmekteydi.  



Hiç bilmediği terimler, bitmek bilmeyen mıntıka temizliği, usta azarlamaları, gelene gidene çay getir götürü derken çırak olarak yaptığı işin belirli bir tanımı yoktu. 



Asıl öğrenmesi gereken tamir işlerine daha hiç başlamamış, ona kalfalık eden Hüseyin abisi daha suratına bile bakmamıştı. 



Hal böyle olunca çalışmaya azimli ve istekli olan Mete, ister istemez hayal kırıklığına uğradı. Fakat çok geçmeden içindeki azmi tekrar alevlendi. 



“Yarın daha çok çalışmak gerek.. Bugün haftanın ilk günü, diğer günlerden daha yoğunduk belkide bu sebeple ustaların bana ayıracak vakti yoktu..”  



Fakat Mete gibi çalışan diğer çırak kalfanın yeğeniydi ve tamir işlerinde adeta kalfa gibi işler çıkarabiliyordu. O çırak her ne kadar liseye gitmemiş olsa bile doğrudan sanayi kariyeriyle bile aradan geçen onca zaman sonra kalfa olamamıştı. 



Çıraklık, kalfalık ve ustalık belgeleri ticaret odalarının yaptığı mesleki yeterlilik sınavlarıyla belirlenirdi. Bir kişi sanayide işe başladığında çıraklık belgesi için ticaret odasına kaydedilir, yeterli yıl mesleki tecrübeyi ve yazılı sınavı tamamladığında doğrudan kalfalık seviyesine yükselirdi. 

Ne yazık ki ustanın yeğeninde kalem tutmaya karşı bir düşmanlık vardı ve o sınavı her ne kadar el yeteneği tutsa da geçememişti. 



Mete’nin durumunda ise işe başlayalı daha 1 ay falan olmuştu ve daha buradaki jargona alışamamıştı. 



Dolayısı ile işte soğuk duran bir tipe dönüştü. 



İşyerini kapatan Mete, akşam trafiği ile işten çıkmış insanların aceleci yürüyüşleri arasında evin yolununu tuttu. 



*** 



Avcılarda eski tip bir mahallede oturan Mete’nin evi, metrobüse esasında pek te yakın bir yerde değildi. Sabahları işe geç kalmamak adına ayrı bir vesayet kullansa da akşam vakti kalan yolu yürüyerek giderek otobüs biletinden tasarruf ediyordu. Bu biletler her ne kadar aylık abonman miktarı sabit olsa da kalan biletlerini hafta sonları başka işler kovalarken yada gezmek için harcamak istemesinden dolayı tasarruf etmek bazen güzel gelebilirdi. 



Mahalleden bir arkadaşının da aracılığıyla Cumartesi ve Pazar günleri seyyar satıcılığı yaptığı da oldu Mete’nin, kısacası vakit bulduğu her süreçte para kazanmanın yollarını aramaktaydı.  

Eve doğru yaklaşan Mete, mahallesine sabah bindiği duraktan aynı taraftaki köşeyi dönmek üzereyken bir arabanın kapılarının açıldığını ve içinden 4 kişi inip ona doğru yürüdüğünü gördü.  



Her ne kadar çocuklar gibi korkmasa da ona doğru yürüyen kişilerin kötü bir şey için aceleci yürüdüklerini görünce ürkmesi doğaldı. Üstelik hafa alacakaranlığı geride bırakmış ve karanlığa bürünmüştü. Mahallede çoğu insan evine ulaşmış ve muhtemelen yemek masasında akşam yemeklerini yiyorlardı. 



Bu durumda Mete ister istemez tırstı. 



Fakat üstüne doğru gelen kişilerin yüzlerini görünce, en azından en önde gelenin yüzünü görünce sanki bir şeyler anlamıştı. 



“Hey, sen kardeşim ne tesadüf ha?”  



En önde yürüyen ve ağzı hafif kayık tip, neresinden bakarsan bak at hırsızı birine benziyordu. Elinde savaşa gitse bile elinde tutacağı iPhone telefon, kollarında ve boğazından yüzüne doğru bariz ve hapishane kaçkınlarını andıran dövmeleri, kulağındaki piercing, üzerinde ise pahalı ama pazardan satın alsan 100 liraya alabileceğin kıyafetleri ile BMW aracını gördüğünde insanın aklına tek bir kelime geliyordu bunu tarif edebilmek için. 



Zengin züppesi... 



Esasında Mete ile bu tarz bir kişinin yolları asla kesişmez idi fakat havaların da içten içe ısıınması ve okulların kapanması da eklenince Mete’nin dün eve girerken karşılaştığı manzara aklına geldi. 



Karşı komşuları olan Songül, Mete’nin çocukluk arkadaşı, ilk aşkı da denilebilir, her neyse baktığında çocukluk sevdalısı demek daha düzgün olurdu, Mete’den 1 yaş küçük bir kızdı. 



Mete’nin ‘kaybolan’ babası ile karşı komşusu memleketten aynı köylülerdi. Daha doğrusu mahallede bulunan 4 komşu aynı memleketten zamanında İstanbula göç etmiş kişilerdi. 



Diğer komşuların akranlarından büyük çocukları olmasından dolayı yaşıt olarak Mete ile Songül aralarındaki 1 yaşa rağmen beraber büyümüşler, birbirleri ile masumane bir gençlik yaşamışlardı. 



Fakat 6 yıl önceki olaydan sonra Songül tarafının ailesi belki de kapalı kapılar arkasında Songül’e ‘psikolojik danışmanlık’ yapmış olsa gerek günden güne aralarındaki ilişki bozulmaya başlamıştı. 



Buna Mete’nin okulu bırakıp para kazanması için hayata atılması ve Songül tarafında da her ne kadar kaliteli olmasa da bazı vakıfların %50 ye varan indirimli Mimarlık bölümünü ‘kazanması’ aralarında ister istemez bir uçurumun temellerini atmıştı. 



O saatten sonra Songül, bir üniversiteli genç kız olarak hayaller ile dolu süper gençliğe doğru adım atmış iken Mete ise asgari ücret ile iş kovalamaktaydı. 



Okula başladığında komşu kızı, masum, bir tanecik olarak görünen Songül, makyaj yapmaya, gece dışarı çıkmaya, git gide açık giyinmeye başlamıştı. 



En nihayetinde üniversitenin daha 3. sınıfına geldiğinde erkek arkadaşını ailesiyle tanıştırmak için eve davet etmişti.  



Şimdi ise üniversiteden çoktan mezun olmuş, beyaz yakalı olarak geliri yüksek bir işte çalışıyor, kendine iş yerine yakın bir yerde tuttuğu evden erkek arkadaşıyla birlikte kalarak gidip geliyordu. 



Yanlış anlaşılmasın üniversitede ailesiyle tanıştırdığı erkek arkadaşı şu an Mete’nin üzerine doğru yürümekte olan tip değildi. 



Fakat en nihayetinde 16 yılı birlikte geçirmişlerdi ve ister istemez birbirlerini gördüklerinde en azından birbirlerine selam verecek seviyeyi bozmamışlardı. 



Olay Pazar günü olan dün Mete’nin öğle vakti evden çıkmak istemesiyle gerçekleşti.  



Normal olarak Mete evden dışarı çıkmış ve biraz yürüyüş yaparak parkta yeni almış olduğu bir bilimsel dergiden gelişmeleri takip etmek istemişti fakat binadan çıkarken kapının önünde park etmiş bu BMW aracını gördü, ister istemez aracın içine bakan Mete, o masumane çocukluk arkadaşının şu an üzerine yürüyen tip’in kucağına oturmuş ve öpüşüyor olduğunu görmesiydi. 



Normalde bu araçlarda bulunan filmler nedeniyle aracın içi tam olarak görünmezdi ve görünse bile çokta umursanacak bir durum olmazdı ama yaz günüydü ve okullar tatildi, bu günlerde güneş tam tepedeydi ve ister istemez aracın içinden dışarısı, dışarıdan da içerisi görünüyordu. 



Tesadüf o ki Songül ile Mete göz göze gelmiş, ister istemez Songül kendini dizginlemiş ve camı açıp bir merhaba demişti. 



Fakat görünen o ki o masumane ‘merhaba’ şu an üzerine yürüyen kişinin hafızasında yer etmişti. 



“Tesadüf.. İyi akşamlar kardeşim..” 



Her ne kadar karşısındaki tip ile bir kelime bile etmek istemese de en nihayetinden aldığı eğitim gereği böyle karşıladı, fakat görünen o ki agresif yürüyüşün ardından gelen kişi bahane arıyordu. 



“Sen kim oluyorsun da bana kardeşim diye hitap ediyorsun? Ben senin kardeşin falan değilim taam mı? Adam ol aklını alırlar, aklın başka yerlerde olmasın”  



Gerçekten de kendisinden bekleneni yapmıştı bu tip. Agresif konuşmalar, düzgün olmayan bir Türkçe, yanındaki itlerin onu ‘benim söylediklerimi onaylayan kafa sallamaları’ adeta bir

komboydu.  



Her ne kadar Mete belaya bulaşmak istemeyen ve aynı zamanda geniş bir algıya sahip biri olsa da ona bu şekilde hitap edilmesinden hoşnutsuzdu. Yıllardır sosyetede her türlü acımasızlığı ve haksızlığı yaşamıştı ve bunların arasından sıyrılmıştı. 



“Ooo. Ne diye hitap edeyim o zaman sayın insan evladı?”  



Mete’nin böyle karşılık verdiğini gören tip, yanındaki arkadaşlarına işaret etti ve birden Mete’nin çevresini sardılar ve ardından küfürleşmeler eşiğinde doğrudan saldırmaya başladılar. 



Her ne kadar Mete sıradan bir insan gücünde ve kendini az bir şekilde savunuyor olsa da karşıda 4 kişi vardı ve karanlıktan olsa gerek onların tipini görememişti, vücut yapıları Mete’nin çok ötesindeydi, muhtemelen spor salonunda vakit geçiren küçük pipili kalın kaslı tiplerdi. Ama birlikten güç doğsa gerek. 



“Sen kim oluyorsun lan” 



“Bir daha Songül’e öyle bakarsan gözlerini oyarım senin, çulsuz herif” 



“...” 



Aldığı darbeler ile dizlerine çöken Mete, karşısında son gördüğü şey yüzüne doğru gelen yumruk oldu. 



“Noluyo lan burada”  



Uzaktan gelen ses ile birlikte 4 kişilik grup Mete’yi bırakmışlar ve arabalarına doğru ağır abi edalarıyla yürümüşlerdi. Onlar için bu gelen kişiler her ne kadar sıkıntı çıkarmasa da onlar ile muhatap olmamak işleri gereksiz büyütmemek daha doğru olurdu. 



Hem onların akıllarınca ders verilecek kişinin dersi aldığına kanaat getirmişlerdi. 



Çok geçmeden arabalarıyla birlikte gittiler. 



“S.... züppeleri”  



Gelen kişi mahallenin sakinlerinden birisiydi ve muhtemelen sesleri duyup gelmişti. Meteyi tanıyordu ve hemen onun yanına gitti. 



“Mete iyi misin? Hey"  



15 dakika geçmeden Mete kendine gelmiş, üstü başı kırışmış olsa da hafif sıyrıklardan öte bir yarası yoktu. Ancak burnuna son gelen yumruk sağ olsun atar damarı kesilmiş gibi kanamaya yol açmıştı. 



Neyse ki gelen kişi Mete’ye mendil uzatıp birkaç soru sorduktan sonra eve kadar eşlik etti. 



Kapıdan içeri giren Mete, gün boyu yaşadıklarını düşündü ve sonrasında baş dönmesi yaşayıp yere yığıldı. 




“Abi....” 



Bayılmadan önce son duyduğu ses buydu. 



Fakat kimse bilmiyordu ki Mete’nin boynunda asılı olan kolyenin üstüne damlayan kan emilmiş ve ardından kolye Mete’nin vücuduyla birleşerek ortadan kaybolmuştu. 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46886 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr