'Arkasını döndü ve gitti. Bu nasıl olur? Her zaman tekme tokat döverek eve götürürdü. Çok ilginç gerçekten, var bu adamda bir haller.' İç çekerek düşünmüştü Mark ve eğlencesi kaçtığı için de üzülmüştü açıkçası.
Mark'ın elinde, boşlukta ayakları sallanan Jordan da şaşkındı. Güzelce dayak yiyip sürüklenerek eve götürüleceğini biliyordu. Hep öyle olurdu ancak ilk defa babası hiçbir şey söylemeden arkasını dönüp gitmişti.
'Bırak beni Mark amca canımı yakıyorsun. Heyyy sana diyorumm.' derken tekne iskeleye bağlandı. Mark elinde Jordan ile iskeleye inip onu bıraktı ve kıçına hafifçe tekme atarak '
Haydi git, bir daha gemimin yakınında görmeyeceğim seni. Eğer tekrar görürsem köpekbalıklarına yem olursun, anladın mı Jordan?' Çok yüksek sesle bağırmıştı çünkü Brandon duysun istiyordu. Sonra Jordan'a bakıp göz kırptı ve gülümsedi. Aynı gülümseme ile karşılık veren Jordan 1. iskelenin yarısına kadar koşup denize atladı ve ikinci iskeleye doğru yüzmeye başladı. İkinci iskele çıkışı çok yakın, babama yakalanma olasılığı yüksek , en iyisi üçüncü iskeleye yüzüp oradan arazi olmak diye düşündü ve sinsice sırıttı. Jordan çok iyi bir yüzücüydü, adada ondan daha iyi, daha hızlı yüzebilecek sadece iki kişi vardı. Biri Mark, diğeri ise Brandon... On iki yaşında olmasına rağmen rakibi yok gibiydi. Koşuda da öyleydi, kaçmayı kafasına koyarsa mutlaka kaçardı. Adanın arazisine hakimdi ve çevre faktörünü herkesten daha iyi kullanarak, yorulmak bilmeden saatlerce koşabiliyordu. Üçüncü iskeleye merdivenlerden bir çırpıda tırmanıp, yüzlerce balıkçının arasından hızla koşuyordu. Kalabalıktı ancak o kimseye çarpmıyor aynı zamanda hızını da korumayı başarıyordu. Balıkçı ahalisi onun bu durumlarına alışkındı. 'Heyy Jordy, yine başına ne belalar açtın bakim. ' ' Jordy 3. iskele sana yasak, buraya gelme demedim mi? ' ' Jordy sana kapım açık, gel istediğin kadar saklan, seni asla kimselere teslim etmem adamım.'
Arkasından hemen herkes bağırıyor, kahkahalar atıyor, içkilerini yudumluyorlardı.
'Sessiz olun be babam duyacak, işiniz gücünüz benimle uğraşmak, büyüyün artık!'
Arkasına bakarak bağırmıştı Jordan sonra burnundan sertçe nefes vererek hızını arttırdı. O sırada arkasında kahkaha atan sarhoş bir balıkçı denize düşmüştü. On iki yaşında bir çocuktan duyulacak laflar değildi. Ciddiye almıyorlardı tabi. Hem Jordan'a olan sevgilerinden ona takılmayı bütün balıkçılar çok seviyordu. Jordan onların neşe kaynağıydı.
Hava kararmaya yüz tutmuş, güneş tamamen batmak üzereydi. Jordan babasından farklı bir istikamette eve doğru koşmaktaydı. Amacı ondan daha önce varıp annesinin eteklerine sığınmaktı. Biliyordu ki annesi onu koruyacaktı. O babasından ne kadar korkuyorsa, babası da o kadar annesinden korkardı. Eline merdaneyi aldığında yeryüzündeki en korkunç kadına dönüşebiliyordu, özellikle söz konusu Jordan olduğunda. Amanda'da vardı. Amanda Jordan'ın kişisel koruması gibi araya girer her sorunu çözerdi. 'O babamdan bile daha sinirli olabilir.' diye düşündü bir an Jordan ve ondan da korkmaya başladı. En güvenli liman annesiydi.
'Jooorrrdyy' diye bağırdı Levy, onun koştuğunu görünce. Jordan anında durup Levy'ye baktı ve kocaman sırıttı. Sırıtışı yüzünü tamamen kaplamıştı. ' Levy dostum, hahahaa seni çok özledim, demek buradaydın ha!' Levy'ye doğru hızla koşarak elini havaya kaldırdı ve Levy de eliyle karşılık verdi ve sonra sertçe vurdular. Levy bu adadaki en yakın dostuydu.
'Jordy, yine Yüzen Ada'yla denize açıldın değil mi? Bir aydır ortalıkta yoksun. Babanın gazabından korkmuyor musun dostum?' Gerçekten endişeleniyordu Levy. Jordan'ı herkesten iyi tanıyordu, ikisi de On iki yaşındaydı ancak on yıldır arkadaştılar. Yüzen Ada Mark'ın kaptanı olduğu teknenin ismiydi. Tekne ihtişamıyla adanın gururuydu.
'Levy dostum, endişelenme babam serttir ama beni sever bilirsin, hem yıllardır o kadar çok dayağını yedim ki alıştım artık . Hıhıhıhı. Hem annem varken bana dokunamaz.' kocaman sırıttı ve ellerini iki yana açarak heyecanla anlatmaya başladı,
' Levy bu sefer kocaman bir Japon balığı yakaladık. Otuz metre büyüklüğünde ve kocaman dişleri vardı. Söylesene Levy dostum, Japon balıklarının dişleri olur mu? Bunun vardı , cidden vardı. Sana söylüyorum dostum, bu denizde çok garip yaratıklar var. Sınırların ötesinde kim bilir neler vardır.' Jordan kafasını yukarı kaldırıp gözlerini kapattı , büyük gülümsemesi ile derin bir nefes çekti ve bıraktı. Bütün vücudu heyecandan titrerken 'Bir gün gideceğim Levy biliyorsun, okyanus sınırının ötesine, kimsenin gitmeye cesaret edemediği yere ve daha da ötesine...'
'Jordy, geçen günlerde bizim meyhanede sohbet eden iki sarhoş ihtiyarın konuşmasını dinledim ve çok garip bir şey keşfettim; yasaklı ormanın içinde bir ev ve o evde yaşayan yaşlı bir adam varmış. Söylediklerine göre okyanusun ötesine gidip de geri dönebilen tek kişi oymuş. Sonra ikisi de etrafına bakınıp konuyu değiştirdiler, başka bir şey öğrenemedim.'
Levy'nin anne ve babası meyhane işletiyorlardı ve Levy sık sık onlara yardım ederdi. Meyhanede boyundan büyük tepsiyi zorla taşıyarak masalara servis yapar , şirinliğinden ötürü de bol bol bahşiş toplardı.
Jordan şok olmuştu ve heyecandan duramıyordu; hayalini gerçekleştirmiş birisi vardı ve o adam buradaydı. Mutlaka ama mutlaka o evi bulmalıydı. Elleriyle Levy' yi omuzlarından tuttu, ' Levy, bu harika bir haber dostum, biliyordum, okyanusun ötesinde hayat olduğunu biliyordum ve bu gizemli ihtiyar her şeyi biliyor. Bunca zaman burnumuzun dibindeydi ve bizden sakladılar. Çok iyi iş başardın dostum, bu bilgi hayatımı değiştirecek.'
Levy yine endişeliydi. ' Jordy, bu sadece iki sarhoşun bir konuşması, doğru olmayabilir dostum. Hem o orman yasaklı biliyorsun ve çok tehlikeli. O ormanda yaşayan maymun türü saldırgan ve çok fazlalar. Boylarının iki metreyi aştığını duydum. Orman tamamen onların kontrolünde, tek başına hayatta kalman mümkün değil. Bu riske değmez Jordy, keşke sana söylemeseydim!' dedi ve yüzü düştü.
' Merak etme dostum bana bir şey olmayacak. Ben bu adada ölecek bir insan değilim.' Sırıttı, 'Gizemli ihtiyar, bekle beni.' Jordan kafasına bir şey koyduğu zaman onu kimse durduramazdı. Biraz daha sohbet edip, Jordan Levy' yi iyice rahatlattıktan sonra ayrıldılar ve Jordan nihayet eve vardı.
Omuzlarına kadar düşen uzun siyah saçlarıyla, zayıf ancak oldukça fit vücuduyla Jordan gerçek bir prens gibiydi. Tüm o haylazlıkları, kaçışları ve argo konuşmaları olmasa asil bir ailenin asil bir çocuğu derdiniz onun için ancak Jordan görüntüsüyle çok ilgilenmezdi. Şık görünmek umurunda değildi. Kimin ne düşündüğünü hiç ama hiç umursamazdı Jordan. Onun hayatı, onun seçimleriydi; daha doğrusu bu bir seçim değildi, basitçe o böyle birisiydi.
Kapıyı yumruklarken Jordan bağırmaya başladı. ' Annee, babaa, Amanda, Mendy, Robert ben geldim, en sevdiğiniz evlat Jordan kapıda, haydi beni içeri alın. Babaa, sen açmasan da olur.'
Kapı aniden sertçe açıldı ve karşısındaki güzeller güzeli Amanda'ydı. Kapıyı çalışından tanımış ve koşa koşa açmaya gelmişti Amanda. On yaşında, etrafına ışıltı saçan, sarı saçları ve okyanus mavisi gözleriyle şirin mi şirin bir kızdı. Evin Hizmetlileri olan Mendy ve Robert'ın kızlarıydı. Uzun zamandır Jordan'ın ailesine hizmet ettikleri için Amanda o evde doğmuş, Jordan ile birlikte büyümüştü ve Jordan onu kız kardeşi gibi severdi. Amanda ise Jordan'a çok daha derinden bağlıydı. Jordan sanki onun her şeyiymiş gibiydi ve gerçekten Jordan'ı belki herkesten daha çok seviyordu. Bu yüzden, gidişine Jordan'ın babasından bile daha çok sinirliydi. O anda şirinliğinden eser yoktu. Kapıyı açtığı gibi suratına tekrar kapattı.
GÜMMM
'Hadi ama Amanda abini böyle mi karşılıyorsun? Aç kapıyı bak sana hediyem var.'
Amanda kapıyı tekrar açtı ve kafasından dumanlar tütüyordu, arkasını döndü, merdivenlerden çıktı ve odasına girip kapısını kilitledi.
Kapıda öylece durup izleyen Jordan iç çekti. 'Tamamen buradan gideceğim zaman nasıl tepki verecek acaba?' Yine iç çekti 'Gizemli İhtiyar...'
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..