Jordan içeri girdi ve kapıyı kapattı. Arkasını döndüğünde ise yüzünden bir nefes uzaklıkta, endişe ile gözlerinin içine bakan annesinin yüzüyle karşılaşınca bir an geri çekildi ve başını eğdi. Kadın, elleri belinde, eğilmiş ve zümrüt yeşili gözleriyle, dikkatle Jordan'ın yüzünü inceliyordu.
Kısa, kabarık, kahverengi saçları ensesindeydi ve perçemleri kaş hizasında dümdüzdü. Kadın çok zayıftı, öyle ki bir deri bir kemik kalmıştı sanki. Çok uzun boylu bir kadın değildi. 12 yaşındaki Jordan'a biraz tepeden bakabiliyordu ve 1-2 seneye bu durumun tamamen tersine döneceği aşikardı. Jordan hatırlıyordu; annesi her zaman bu kadar zayıf ve güçsüz değildi. Her ne kadar annesi hissettirmese de son zamanlarda güçten düştüğünü anlayabiliyordu.
Jordan, tam 'annnemmm' diyerek sarılacaktı ki annesi eliyle kafasından tutup, ona engel oldu. Jordan, ağzını bile açamamış, sarılmak için uzattığı elleri havayı kucaklamıştı. Kadın iyice eğildi, Jordan'ı evirdi çevirdi, her yerini kontrol edip, yaralanmadığını ve iyi olduğunu anladığında rahat bir nefes aldı ve oğluna sıkıca sarıldı.
''Döndüm.'' dedi Jordan yumuşak bir ses tonuyla.
Annesi yanağından akan bir damla göz yaşını sildi, hemen kendisini toparladı ve arkasını dönüp mutfağa giderken seslendi:
''Yukarı çık ve temizlen, yemek birazdan hazır olacak.'' Tabi ki en çok endişelenen kişi annesiydi ancak elinden geldiğince bunu oğluna yansıtmamaya özen gösteriyordu. Her zaman yanında olamayacaklarını ve oğlunun başının çaresine bakmaya alışması gerektiğinin farkındaydı.
Jordan yukarı çıktı, odasına doğru giderken bir an durdu ve Amanda'nın kapısını tıkladı.
''Amanda, benim...'' daha konuşmaya yeni başlamıştı ki aniden kapı açıldı. Amanda, göz yaşları sel olmuş, hıçkırarak sümüğünü çekti, birden ileriye atıldı ve iki eliyle birden jordan'ın göğsünü yumruklamaya başladı.
'' Aptal... aptal... aptal Jordan, aptal abi, aptalsın işteee...''
Bir süre susup hıçkırarak ağladıktan sonra devam etti:
''Hep böyle yapıyorsun, aptalsın... Hep... Beni bırakıp...''
Jordan öylece durdu ve yatışmasını bekledi, sonra eğilip Amanda'nın göz yaşlarını silerek:
''Seni endişelendirdiğim için özür dilerim kardeşim.''
''Dönemeyeceksin diye çok korktum!''
Jordan, Amanda'nın gönlünü nasıl alacağını çok iyi biliyordu. Çok da zorlanmadı çünkü Amanda'nın ruh hali çok ani değişiyordu. Özellikle Jordan'a küs veya kızgın kalma süresi oldukça kısaydı.
Akşam yemeğini şen şakrak olmasa da huzurla yediler. Jordan deniz maceralarını anlatmaya kalkışsa da, ev halkını pek heyecanlı göremeyince uzatmamıştı ve yeni güne merhaba demek için herkes odasına çekilmişti.
***
''Jordy, emin misin? Balıkçıların lideri Mark bile bu ormana giremiyor. Keşif yapmak için çok eski zamanlarda köyün en önde gelen savaşçıları girmiş ve hiçbiri geri dönememiş. O zamanlardan beri bu orman yasaklı. Korkuyorum dostum, gel vazgeç, geri dönelim ha!''
Devasa ağaçların varlığı gün ışığının içeri girmesini büyük oranda engelliyordu. Sabahın erken saatleri olmasına rağmen, ormanın içi karanlıktı ve kasvetli bir havası vardı. Garip sesler kulağında yankılandıkça korkudan ürperiyordu.
''Endişelenme Levy, bana bir şey olmaz. Aslına bakarsan ben bu ormana daha önce defalarca girdim, hahaha! Bu sefer daha derinlere girmeye ve o gizemli ihtiyarı bulmaya kararlıyım.''
Jordan, ailesiyle yaptığı güzel kahvaltıdan sonra çıkıp hemen Levy ile buluşmuştu ve vakit kaybetmeden Yasaklı Orman'a gelmişlerdi.
''Levy dostum, sen artık geri dön ve eğer yakın zamanda dönmezsem... şeyy... hmmmm... neyse, onu dönünce düşünürüz.'' Pis pis sırıttı Jordan ve bir hışımla ormana daldı.
Ailesini, köyünü ve köydeki herkesi çok severdi Jordan ancak Jordan'a kimse söz geçiremez, kafasına koyduğu şeyi yapmasını da engelleyemezdi. Buna babası da dahildi. Bunu herkesten çok iyi bilen Levy, çaresiz el sallayarak ormana giren Jordan'a arkadan bakıyordu. Onu uzun bir süre göremeyeceği gibi bir hissiyatla dolmuştu içi ancak gidişini izlerken, o da Jordan'ın öleceğini düşünmüyordu.
'Gizemli İhtiyarmış hah! Bu adadaki en gizemli kişi sensin.' Arkasını döndü ve köye doğru yol aldı.
Bu orman, köyün en güçlü savaşçılarının bile kafa tutamadığı, güçlü maymunların hüküm sürdüğü topraklardı. Maymunlar ormanı asla terk etmez ancak ormana da hiç bir insanı sokmazlardı.
Peki 12 yaşında bir velet, korkusuzca bu ormana nasıl giriyordu?
Aslında Yasaklı Orman, Jordan'ın şahsi eğitim alanıydı ve bunu kimse bilmiyordu. Son 2 yıldır ormanda bu maymunlarla savaşarak kendisini eğitiyordu. Ormana ilk girdiği gün ölümün kıyısındayken içinde daha önce hiç hissetmediği bir güç uyanmış ve bir anda kendisini daha hızlı daha çevik ve daha güçlü hissetmişti. O dönüm noktasında, onu neredeyse öldürecek olan maymunu tek yumrukla yere sermişti. Sınırlarda dolaşan maymunlarla, derinlere ilerledikçe karşılaştığı maymunlar arasında devasa güç farklılıkları vardı. 2 yılda Jordan neredeyse ormandaki bütün maymunlara üstünlük kurmuştu. Tek tek veya hep birlikte saldırmaları bile fayda etmiyordu ancak Jordan'ın bilmediği bir şey vardı...
Jordan 2 yıldır sahip olduğu bu güçleri anlamlandıramıyordu. Adada ondan başka kimsede bulunmayan bu güçler, onu daha önce hiç olmadığı kadar canlı ve hayatta hissetmesini sağlıyordu. Esen rüzgarı yoğun bir şekilde hissediyor, kilometrelerce ötedeki canlıların varlıklarını seziyordu. Tüm duyuları 2 yılda gelişmiş hareket kabiliyeti artmış, gücü katlanarak artmaya devam ediyordu.
Gizemli ihtiyarın ormanda yaşadığını duyduğunda heyecanlanmasının bir sebebi de buydu. Ormanda yaşayabilmek için onun da güçlü olması gerektiğini biliyor ve cevaplar bulabileceği gerçeği onu daha da heyecanlandırıyordu.
''Gizemli ihtiyar bekle beni, Jordan seni bulacak''
Ormanda, ıslık çalarak ve eline aldığı bir ağaç dalını etrafa sallayarak, sakin ve neşeli bir şekilde yürüyordu Jordan. Maymunlar, devasa ağaçların dallarında sağa sola atlıyor, saldırmaya cesaret edemiyorlardı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..