(Ayaz)-Pekâla. Ben yavaştan kaçayım. Daha kendi romanımla uğraşacağım. Sana söylediğim her şeyi yaparsan romanın daha iyi bir hale gelecektir. Daha fazla iyi yorum alırsın haberin olsun.
Ayaz elinden geleni yapıp Çağla’ya romanıyla ilgili birçok tüyo verdikten sonra artık gitme zamanı gelmişti. Hem kendi romanına dönecekti hem de karnı acıkmıştı. Eve dönmeden burada da yiyebilirdi ama şu anda canı hiç ev yemeği yemek istemiyordu. O yüzden eve gidip yemek söyleyecek ve film izlerken keyif çatacaktı.
Sonra da roman yazım safhasına geçip bu haftaki cildi bitirecekti. Yazması gereken çok bir şey kalmadığı için tahminen 4 – 5 saat içinde bu cildi bitirmiş olurdu.
(Çağla)-Teşekkür ederim her şey için.
(Ayaz)-Her zaman.
Ayaz sıcak bir gülümseme sunarak ayağa kalktı. Çağla ona kapıya kadar eşlik etti. Ayaz evden ayrıldı ve arabasına binip yola çıktı.
(Ayaz)-Fikir için porno izlemek mi? Hahah. Gerçekten aklıma gelmeyecek türden bir şey.
Ayaz kendi kendine mırıldanarak arabayı sürmeye devam etti. Eve varır varmaz kendine yemek söyledi ve yemek gelene kadar bir şeyler yazmak adına bilgisayarın başına geçti.
“İnsanlar bazen gerçekten acımasız olabiliyorlar. Kahramanlar her zaman iyi olarak anılmıyor. Her zaman onlardan hoşlanmayan birileri çıkmaya devam ediyor. Kısacası kötü insanlar her zaman her yerde varlar.
Kendilerini kurtaran kişiye kahraman gözüyle bakmak yerine madem o kadar gücü var elbette ki bizi koruyacak diye düşünüyorlar. Ama o kahramanın feda ettiği şeyleri düşünmüyorlar. Üstelik kendini feda eden o kahramanın onları korumak gibi bir yükümlülüğü yok. Her şey sadece istediği için gerçekleşti.
Eskiden kötü bir adam olmasına rağmen artık iyi birisi ve insanlara yardım etmek istiyor. O, tek kalbiyle milyonlarca insana yardım etmeyi seçmişken milyonlarca insan milyonlarca kalple onu ağırlamak istemiyor.
Kendilerini kurtarmasına rağmen ondan nefret eden bir grup aptal karısı alışveriş yaparken onu tekerlekli sandalyeden itti ve kahkahalar savurarak onu yerde dövmeye başladılar. Ve bunu yaparken fazlasıyla zevk aldıklarından emin oldular.
Ama o aptalların eğlencesi kısa sürdü ve etrafları bir anda halk tarafından çevrelendi. Aptal 5’li çevreye bakarken kaçabilecek bir yer arıyorlardı. Ama adım atacak kadar bile bir yere sahip değillerdi. Bir anda yüzlerce kişi tarafından etrafları sarılmıştı. Ve sığınabilecekleri tek bahane…
-Hey hey hey. Hepiniz birleşip 5 tane çocuğu dövmeyeceksiniz değil mi?
Kalabalıktan bu görüşe karşıt bir ses yükseldi.
-Biz çocuk dövmüyoruz ufaklık. Biz yanızca şeytanları döveriz. Ve evet. Şu anda burada 150 kişiden dayak yiyeceksiniz. Ve bil bakalım ölmeniz kimin sikinde değil!
Kalabalıktaki o sesin olduğu yerden bir bıçak fırladı ve çocuklardan birinin bacağına saplandı. Ardından da…
-ŞEYTANLARA ÖLÜM!!!
Sloganları yükselmeye başladı ve oradaki herkes aptal 5’liyi bir daha asla kabadayılık yapamayacakları kadar iyi bir şekilde dövmeye başladı.
Aynı anda da birileri kahramana yardım ediyordu. Kahraman konuşamadığı için onlara teşekkür edememiş ve sadece ses çıkartmakla kalmıştı. O noktada karısı devreye girmiş ve kocası adına teşekkür etmişti.
-Önemli değil. Kahramanımız bizi kurtarmak için kendisini feda ettikten sonra bizim yaptığımız bu kadarcık şeyin bir önemi yok. Lütfen evinize kadar size eşlik etmeme izin verin. Ne olur ne olmaz.
Adam yolda olabilecek bir saldırı ihtimaline karşı ona bu teklifi sunmuştu ilk önce reddedilmişti. Ama ısrar etmesi sonucu kadın bu isteği kabul etmiş ve adamın kendilerine eve kadar eşlik etmesine izin vermişti.
Onlar sakince eve dönerken halk 5’li grubu hırpalamaya devam ediyordu. Çocuklar karşılık vermeyi çoktan bırakmışlardı ve sadece herkesin onları rahat bırakmasını bekliyorlardı. Tabii bu dayak faslı nereye kadar devam eder bilemeyeceklerdi. Çünkü o kadar kişiden aynı anda dayak yemek normalden daha hızlı bir şekilde bilinçlerini kaybetmelerini sağlamıştı.
Aynı anda da adam hala kahramana ve karısına eşlik ediyordu. Hatta kahramanın tekerlekli sandalyesini kendisi sürüyordu. Ona bu derece minnettar olmasının nedeni bizzat onun tarafından kurtarılmış olmasıydı.
Ama diğerleri gibi değildi. Dünya kurtarıldığı için kurtarılmış sayılmıyordu. Kendisi bir yıkıntının altında kalmış ve kolunu kaybetmişti. Kahraman onu bırakıp gitmek yerine kurtarmayı ve seçmiş ve bunun sonucunda da büyük bir hasar almıştı. Ama yine de onu kurtarmaktan vazgeçmemişti.
O yüzden kendisini kahramana can borçlu olarak görüyordu ve onun için her şeyi yapmaya hazırdı.
Kahramanın evine vardıklarında adam
-Herhangi bir isteğiniz olursa benden isteyebilirsiniz hanımefendi. Siz ve eşiniz için her şeyi yaparım.
Diyerek adını bahşetti ve tekerlekli arabayı kadına vererek oradan ayrıldı.”
Ayaz oturduğu yerde gerindi ve…
(Ayaz)-Off. Bu cildin yarısı bitti. Kaç oldu şimdi? 44. Güzel. 5 cilt sonra roman bitiyor. Hayır lan! 2 cilt sonra bitiyor. Son 3 cildi zaten yazdım. Pekala. Gidip televizyon izleyebilirim.
Ayaz bu cilt hariç yazması gereken sadece 2 cilt kaldığı fark edince zafer yumruğu yaptı ve havaya kaldırdı. Ayrıca bu sefer işi biraz abartmıştı. Bu cilt öyle çok bir aksiyon yaşanmadığı ve ağırlıklı olarak diyaloglar üzerinden ilerlediği için 2 günde cildin yarısını bitirecek kadar ileri gitmişti.
Yaklaşık olarak 25 bin kelime yazmıştı ve bir bu kadar daha yazıp bu cilde de son verecekti.
(Ayaz)-O değil de yemeğim niye gelmedi lan benim hala? Yarım saat oldu.
(Göknur)-Ayaaaz!!!
Ayaz yemeğinin neden gelmediğini merak ederken Göknur’un sesini duydu ve sandalyesinden kalkıp kapısını açtı.
(Ayaz)-Efendim!
(Göknur)-Yemeğin geldi!
(Ayaz)-Tamam geliyorum!
Diyen Ayaz odasından çıkıp yemeği almak için aşağı indi. Aşağı indiğinde ise Göknur’un yemeği almış olduğunu gördü.
(Ayaz)-Sen mi aldın?
(Göknur)-Evet. Al hadi.
(Ayaz)-Erkencisin. Bilsem sana da söylerdim.
Ayaz Göknur’un bu saatte eve gelmeyeceğini düşündüğü için ona yemek söylememişti.
(Göknur)-Sıkıntı yok. Karnım tok zaten.
(Ayaz)-Bir şey mi oldu? Sinirli gibisin.
Ayaz Göknur’un bakışlarından sinirli olduğu kanısına varmıştı. Sinirli değilse bile canı sıkılmış olmalıydı. O yüzden de dayanamayıp sormuştu.
(Göknur)-Sen içeri geç. Üstümü değişip geliyorum. Gelince anlatırım.
(Ayaz)-Nasıl isterseniz efendim.
Göknur kendi odasına giderken Ayaz yemeğini aldı ve oturma odasına geçip kuruldu. Televizyonu açıp sesini kıstı. Yemeğini açarken Göknur aşağı indi ve yanına oturdu.
(Ayaz)-Anlat bakalım neler oldu?
(Göknur)-Şimdi biliyorsun ki biz kızlarla yemeğe gittik.
***
Göknur kızlarla buluşmak için dışarı çıkmış ve Ayaz’ın arabasını alarak anlaştıkları mekâna doğru hareketlenmişti. Çok geçmeden de gideceği yere varmış ve kızlarla buluşmuştu.
Hepsine sarılıp selamlaştıktan sonra beklemeden mekâna girmişler ve ayırttıkları masaya doğru ilerlemişlerdi. Masaya geçtiklerinde Göknur’un gözü direkt olarak masadaki sandalye sayısına takılmıştı.
(Göknur)-Daha büyük bir masa yok muydu ya? 8 kişilik masada ne işimiz var?
Sadece 4 kişilerdi ve etrafta 4 kişilik o kadar masa olmasına rağmen kızların neden 8 kişilik bir masa seçtiklerini merak etmişti. Belki birkaç kişi daha davet etmişlerdir diye düşündü ve bu sorusunun üzerinde fazla durmadı.
Garson yanlarına gelip sipariş istediğinde kızlar birilerini beklediklerini söylediler ve siparişi daha sonra vereceklerini bildirdiler. Garson gittikten sonra da…
(Göknur)-Kimi çağırdınız be? Bana bir şey söylemediniz.
(Açelya)-Söyleseydik gelmezdin kızım.
Açelya Göknur’a cevap vermek için lafa girdi. Göknur Açelya’nın söylediği şeye bir anlam yükleyememişti. Neden en yakın arkadaşlarının teklifini reddetsindi ki? Bunu yapması için bir neden yoktu.
(Göknur)-O ne demek ya? Sizi ne zaman ektiğimi gördünüz?
Göknur merakla sordu çünkü gerçekten anlamıyordu.
(İnci)-Açelya doğru söylüyor.
(Duru)-Eğer sana toplu buluşma için 4 erkek bulduğumuzu söyleseydik gelmezdin.
O anda Göknur’un yüzü düşmeye başladı. Böyle bir şey olabileceğini tahmin etmişti ama gerçekten yapacaklarını düşünmemişti.
(İnci)-Bak. Yüzün düştü bile.
(Göknur)-Hayatımda Ayaz’ın olduğunu biliyorsunuz değil mi?
(Açelya)-Daha ilişkinizin adı bile yok.
(Göknur)-Bunun seni ilgilendiren tarafı ne acaba? Sonuç olarak hayatımda biri var.
Ayaz’la Göknur’un ilişkisinin tam netleşmemiş olduğu doğruydu ama yaşananlardan sonra ilişkilerinin nereye gideceği belliydi. Sadece yavaştan alıyordu. Daha doğrusu Göknur istediği için yavaştan alıyorlardı. Eğer dava Ayaz’a kalsaydı çoktan evlenmişlerdi.
(Açelya)-Ee, çok çok 1 sene beraber olursunuz. Gerisini biliyoruz zaten.
Göknur o anda sinirlenmiş ve ayağa kalkarak Açelya’nın yakasını tutmak için hareketlenmişti ama tam o anda arka taraftan biri Açelya’nın adını anmış ve Göknur durulmuştu. Arkasını döndüğünde 4 erkeğin onlara doğru yürüdüğünü gördüğünde ise…
(Göknur)-Bunu daha sonra konuşacağız!
Açelya korkmuştu ama gelenleri görünce sahte bir gülümsemeyle korkusunu bastırmıştı. Klasik selamlaşma yaşandıktan sonra herkes karşılıklı olarak oturmuştu. Kızlar karşılarındaki erkeklerle konuşmaya başlamışlardı.
İlk defa tanışıyor gibi görünmüyordu. Muhtemelen önceden tanışıyorlardı ve bu buluşmayı da yeni getirdikleri çocuk ve Göknur için ayarlamışlardı. Ama bu Göknur’un umurunda bile değildi. Telefonunu çıkartmıştı ve internette geziyordu.
Karşısındaki çocuk umurunda bile değildi. Olmayacaktı da. Ayaz varken bir başkasına gerek yoktu. Hiç kimse Ayaz’ın yerini dolduracak kadar iyi olamazdı.
Çocukta elinden geldiğince Göknur’la konuşmaya çalışıyordu ama Göknur onu hiç takmıyordu. Kızlar da Göknur’un sinirli halini bildikleri için bir şey diyemiyorlardı. Göknur şu anda öyle öfkeliydi ki gerçekten onları dövebilirdi. Ama yine de masayı erk etmemişti. Arkadaşlarını ekmek istememişti.
(Çocuk)-Şey, gerçekten bu buluşma için hevesli misin?
Fakat çocuğun bu sözleri Göknur’un dikkatini çekmişti. Heves kelimesi kullanıldığına göre arkadaşları açıkça yalana başvurmuştu. Göknur kızlara bir bakış attı ve kızların irkildiğini görünce bundan emin olmuştu.
Derin bir nefes aldı ve telefonunu masaya bıraktı. Çocuğa çıkışmak istemişti ama muhtemelen çocuğun bir suçu yoktu. Kızlar “Göknur yeni biriyle tanışmak için hevesli birisi” ya da farklı söylemlerle çocuğu kandırmışlardı. Orası kesindi.
(Göknur)-Bak çocuk. Sözde arkadaşlarım olan bu kızlar sana ne söylediler bilmiyorum ama inan bana ortada öyle bir şey yok. Ayrıca benim hayatımda birisi var.
Göknur oldukça sakin bir dille durumu izah etmişti ama çocuk şansını denemek için Göknur’un elini tutmuş ve…
(Çocuk)-Hiç mi şansım yok?
Diye sormuştu. Göknur ise o hareketten sonra ellerini hızlıca geri çekti ve çocuğa yumruk attı. Çocuk sandalyeden düştü.
(Göknur)-Sana hayatımda biri var dedim sapık köpek! Tch! Sizi gördüğüm an siktir olup gitmeliydim!
Diye bağırdı ve telefonunu masadan alıp mekânı terk etti. Sonra da arabaya binip eve sürdü.
***
(Göknur)-Böyle oldu.
(Ayaz)-Ahh. Arkadaş çevren niye böyle ya?
(Göknur)-Bana kızdın mı?
Dedi Göknur çekingen bir şekilde.
(Ayaz)-Hayır. Sana kızmadım. Durumumu sonsuza kadar saklayamam sonuçta. Ama oradan laf yemeyi beklemiyordum açıkçası. Ama kıskandığımı ve sinirli olduğumu bilmeni isterim. Sana benden başka kimsenin dokunmasını istemiyorum.
(Göknur)-Özür dilerim. Çocukları gördüğüm an orayı terk etmeliydim.
Göknur Ayaz’ın sinirli olmasına üzülmüştü. Onu üzecek ya da sinirlendirecek bir şey yapmak istemiyordu.
(Ayaz)-Şhhh. Sana sinirli değilim merak etme. Elini tutan çocuğa sinirliyim. Ama gereken cevabı verdiğin için sakin kalıyorum. Bazen gerçekten insanların yok olmasını istiyorum. Neden “hayır”ı cevap olarak kabul etmiyorlar ki? İlla zarar mı vermek lazım size anlamıyorum ki? Offf. Her neyse. Arkadaşlarınla ne yapmayı planlıyorsun peki?
(Göknur)-Bir daha görüşmemeyi.
(Ayaz)-Bu biraz hızlı oldu. Emin misin?
Göknur Ayaz’ın sorusuna hiç beklemeden cevap vermişti. Arkadaşlarını çoktan bitirmişti. Kendi hayatına saygısı olmayan insanlara ihtiyacı yoktu.
(Göknur)-Eminim. Benim isteklerimi umursamayıp kafasına göre takılan insanlara ihtiyacım yok. Hem zaten onlardan başka güzel arkadaşlıklarım var.
(Ayaz)-Sen bilirsin yavrum. Kararlarına saygım sonsuz. Hamburger?
Ayaz Göknur’a saygı duyduğunu belirttikten sonra hamburgerini uzatmış ve yemek isteyip istemediğini sormuştu. Göknur biraz durmuş ve hamburgerden bir ısırık almıştı. Lokmasını çiğnerken Ayaz uzanıp yanağından öpmüş ve…
(Ayaz)-Takma kafana. Buradayım ben.
Ayaz kendisini öpünce Göknur birden öksürmeye başladı ve lokmasını zar zor yutabildi. Ayaz ise…
(Ayaz)-Hahaha! Sakin ol be. Yanağından öptüm sadece.
Göknur ise “Yemek yerken niye öpüyorsun” der gibi bakmış ve Ayaz’ın omzuna yumuşak yumruklar atmıştı. Ayaz ise bir kez daha kahkaha atmış ve Göknur’un başını okşamıştı.
(Ayaz)-Kızma kızma. Ye hadi. Bende bir yemek daha söyleyeyim.
Dedi ve bir sipariş daha vermek için telefonuna uzandı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..