İlk günün gecesini sakin bir şekilde devirdikten sonra sıra bir sonraki gündeydi. Yani harika manzaralı bir yerde müthiş bir akşam yemeği. Tabii bunun için akşama kadar beklemeleri gerekliydi. Göknur uyumaya devam ederken Ayaz tuvalette ayna karşısında kanlı ağzını tutmaya çalışıyor ve yüksek oktavlı öksürükleriyle Göknur’u uyandırmamak için çabalıyordu.
“Siktir siktir siktir! Neden amına koyayım neden!?”
“Neden hayatımın en iyi zamanında tekrar baş göstermek zorundaydın!?”
Ayaz göğsünü yumruklayarak istemsizce kalp ritmini düzeltmek istiyordu.
“Göknur buradayken olmaz. Onu endişelendiremem!”
“Evde herkes yanımdayken ortaya çıkmamayı seçmen ne kadar da güzel!”
“Tch! Henüz beni almana izin vermiyorum. Tüm planlarımı gerçekleştirmedim! Daha Göknur’la evlenmedim!”
Ayaz kendi bedenine ve hastalığına meydan okuyarak aynada kendine güldü. Saf inadıyla öksürüğünü durdurmayı başarmıştı. Ama kararmış göz altları için yapabilecek bir şeyi yoktu. Kalbime bir şey olur mu korkusuyla gece adam gibi uyuyamamıştı.
Kanının sıçradığı yerleri iyice temizledikten sonra yeniden yatağa döndü ve uyuyan Göknur’a bakmaya başladı. Eğilip yüzüne düşmüş saçlarını çekti ve yanağını okşadı.
(Ayaz)-Ölmek istemiyorum ben ya. Seni yalnız bırakamam.
Şimdi bile kendisini düşünmüyordu. Çünkü artık kendisi için çok geçti. Her halükârda kendisi ölecekti. Ve kendisi öldükten sonra Göknur yalnız kalacaktı. Bunu istemiyordu. Hatta en başta bu yüzden onu ne kadar istiyor olsa da ona gerçekten açılma konusunda sorunlar yaşıyordu. Onunla evlenirse ve evlendikten sonra ölürse ne olacaktı. Yeterince para kazanmış olsa ve Göknur’un hiç çalışmasına gerek olmasa bile yalnız kalacaktı.
Bunu istemiyordu. Ama Göknur’un başka birine aşık olmasını da istemiyordu. Göknur’a olan hisleri ve bencil düşünceleri sürekli çatışarak aklını dolduruyordu. Ayaz’da ne yapacağını bilemeden düşüncelerinde kaybolup duruyordu.
Ayaz Göknur’un yanaklarını severken Göknur yavaşça gözlerini açtı ve…
(Göknur)-A… yaz. Sabah oldu mu?
(Ayaz)-Olmadı bebeğim olmadı. Yatabilirsin.
(Göknur)-Sarılsana bana.
Aslında sabah olmuştu ama odadaki bütün perdeler sonuna kadar çekili ve siyah renkte oldukları için odanın içi gece gibi karanlıktı. Ayaz Göknur’un iyice dinlenmesini istediği için ona daha fazla yatmasını söylemişti. Sonra da yanına kıvrılmıştı.
Göknur Ayaz’ı sıkıca sarmış ve uykusuna kaldığı yerden devam etmişti. Ayaz ise gözünü bile kırpmadan uzandığıyla kalmıştı. Şu anda heyecanlı hissetmiyordu. Odağı bambaşka bir konuda olduğu için Göknur kendisini sarmış olsa bile içi kıpır kıpır olmamıştı.
(Ayaz)-Uykum var. Lanet olsun.
Ayaz huzurla olmasa da gözlerini kapattı ve Göknur’la birlikte uykuya daldı.
***
Aradan 1 gün geçtikten sonra sırada Eyfel Kulesi’ne düzenledikleri gezi vardı. Dün akşamki akşam yemeği gayet sakin bir şekilde geçmişti. Otele döndüklerinde ikisi de fazla yorgun olmamalarına rağmen koyup kafayı uyumuşlardı.
Öğlen saatlerine yetişirken ikisi de hazırlanmayı bitirmişler ve yola çıkmaya hazır hale gelmişlerdi. Önce Ayaz’ın kendileri için ayarlamış olduğu rehberle buluşmuşlar ondan sonra da Eyfel Kulesi’ne doğru yol almaya başlamışlardı.
Yol sırasında rehber kendilerine Eyfel Kulesi’nin tarihi ve çeşitli konular hakkında bilgiler verip onlara kısa hikayeler anlatıyordu.
(Göknur)-1887 mi? Düşündüğümden daha geç yapılmış.
(Ayaz)-Sen kaç bekliyordun ki?
(Göknur)-Bilmem ki. Belki 1500ler ya da 1600ler. Ama çok daha yeni bir yapıymış.
(Rehber)-Öyle efendim. Ayrıca Eyfel Kulesi 300 metre yüksekliğe sahiptir. En tepedeki vericiler ekstra 27 metre daha eklemektedir. Ayrıca Eyfel Kulesi 1887 ile 1889 yılları arasında Gustave Eiffel'in firması tarafından, Fransız Devrimi'nin 100. yıl kutlamaları çerçevesinde düzenlenen Expo 1889 Paris fuarının giriş kapısı olarak inşa edilmiştir.
(Göknur)-Vay be. Bu kadar heybetli olmasına şaşmamalı.
(Ayaz)-100. yıl kutlamaları için ha? Gerçekten çok iyi.
(Rehber)-Evet efendim. Yılda yaklaşık 6 milyon turisti ülkemize çekiyor. Bugünkü gezimizde ise sizi 276 metre yükseklikte bulunan kata götüreceğim. Yani gezinin sonu orada olacak.
Bu konuşmalardan sonra Eyfel Kulesi’ne yetişmişlerdi ve önce Eyfel Kulesi’nde yemek yedikten sonra gezmeye devam etmişlerdi. Kulenin içindeki sergiyi gezerlerken rehber onlara kulenin tarihiyle ilgili küçük bilgiler vermeye devam ediyordu.
Harcadıkları onca saatin ardından en sonunda en tepeye çıkma vakti gelmişti ve Göknur büyük bir heyecanla Ayaz’ın elini tutuyordu. İşte şu anda Ayaz’ın kalbi deliler gibi hızlı atıyordu. En sonunda en çok istediği şeyi başarabilmişti. Aşıklar şehrinde, en sevdiği insanla birlikteydi ve Eyfel Kulesi’nin en tepesine çıkıyordu.
Her zaman Göknur’la burada baş başa olduğunu hayal etmişti. Onunla burada danslar etmiş, defalarca kez öpmüştü onu. İşte bu sefer tüm bu hayallerini gerçeğe dönüştürebilecekti. Ve kalbinin buna engel olmasına izin vermeyecekti.
Göknur ise o kadar heyecanlıydı ki titriyordu. Böyle bir şeyi yaşayacağını hayal bile etmiyordu. O sadece bunun kendi düşüncelerinde kalacağını düşünüyordu. Ama artık gerçeğe dönüşüyordu. Sanki bir rüyanın içinde gibiydi. Ayaz buradaydı. Tam yanında. Elini tutuyordu. Bu bir rüya olsaydı kesinlikle uyanmak istemezdi. Şimdi ise bitmesini hiç istemiyordu.
(Ayaz)-Heyecanlı mısın?
(Göknur)-Daha önce hiç olmadığım kadar.
Göknur o kadar heyecanlıydı ki ellerinin terlediğinin bile farkında değildi. Küçük bir kız çocuğu gibi çığlık atmamak için gerçekten zor duruyordu. Ama elinde değildi. Şu an gerçekten en çok istediği oyuncağı alınmış bir çocuk gibi oradan oraya zıplamak istiyordu. Ama bu isteğini bastırmak adına Ayaz’a iyice yanaştı.
Ayaz Göknur’u göğsüne yapıştırdı ve saçlarını okşamaya başladı.
(Ayaz)-Şhhh. Sakin ol. En iyi kısma daha gelmedik.
(Göknur)-Olsun. Ben şimdiden en kısma geldim. Seninle birlikte hayallerimizi gerçekleştirmek benim en iyi kısmım.
(Ayaz)-İnan bana bebeğim. Daha en iyi kısma gelmedik. En iyi kısım en tepede olacak.
Asansörleri yavaştan en tepeye ulaşırken Göknur hala Ayaz’a yapışık bir haldeydi. En tepeye ulaştıklarında ise ondan ayrıldı ama elini bırakmadı.
Hava kararmaya başladığı için Eyfel Kulesi’nin ışıklarını yakmışlardı ve gerçekten harika bir görüntü vardı. Tüm Paris ellerinin altındaydı ve istedikleri yeri görebiliyorlardı. Küçük küçük ışık hüzmeleri evlerin yerini belli ediyor ve karanlığa güzellik katıyordu.
Göknur kendisiyle birlikte Ayaz’ı çekiştirerek köşelerden birine geçti ve çevreyi izlemeye başladı. Sonra yer değiştirip bir başka yere geçti. Bu sefer heyecanına yenik düşmüştü. Ayaz’ın gözünde küçük bir kız çocuğu gibi oradan oraya koşturuyordu.
(Ayaz)-O kadar güzelsin ki.
(Göknur)-Efendim.
(Ayaz)-Yok bir şey. Sadece çok güzelsin.
Ayaz Eyfel değil de Göknur güzelliğiyle aşk sarhoşluğuna düşerken gerçekten bu kadar tatlı ve harika bir insana aşık olduğu için ne kadar şanslı olduğunu düşündü.
(Göknur)-Sende çok yakışıklısın bebeğim.
Göknur hızlı adımlarla Ayaz’a koştu ve kollarını boynuna dolayıp ona kocaman bir öpücük sundu. Ayaz kızarırken Göknur küçük bir çocuk yeniden çevreyi izlemek için köşeye koştu.
Ayaz ise insanların içinde yavaşça diz çöktü. Yüzünde büyük bir gülümseme vardı. Derince nefesini aldı.
O anda insanların bakışlarını kendisine döndü. Küçük bir alkış tufanından sonra Göknur alkışların nedenini öğrenmek için arkasına döndü ve o anda fişekler patlayarak geceyi gündüze çevirdi. Göknur gördükleriyle birlikte şok oldu.
Gözleri kocaman açıldı. Kalbi deliler gibi atmaya başladı ve kıpkırmızı kesildi. Ayaz’ın elinde duran yüzük kutusuyla bakıştı. O anda da Ayaz kutuyu yavaşça açtı ve o kutsal soruyu sordu.
(Ayaz)-Benimle evlenir misin?
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..