Bölüm 35: Tekrardan Karşılaşma
Soğuk rüzgarlar üç kişinin arasında esti. Mızrağın soğuk ve keskin ucu muhafızın hayatını tehdit ediyorken, muhafız yutkunmaktan başka bir şey yapamadı.
“Gulp.”
Roan mızrağı muhafızın damarının üzerinde tutmaya devam etti. Rüzgar saçlarını havalandırdı ve ona garip bir hava kattı. Parlak gözlerinde en ufak bir dalgalanma bulunmuyordu. Bu da arkadaşını kurtarmayı düşünen diğer muhafızı geride tutuyordu.
“Ah… Bu yaptığınız Lili’ye saldırmaktan farklı değildi. Kaldı ki hocam ile karşılaştığımızda bunu anlatacağımdan emin olabilirsiniz.” dedi Roan mızrağı en ufak bir şekilde hareket ettirmeden. Olan bitenlerden haberdar olmasa da ‘hain’ kelimesinin sebebini tahmin ediyordu.
Roan’a saldırmış olan muhafız tedirginlikle konuştu. “Ahaha, bu bir yanlış anlaşılma. Arkanda biri var sandım. Yoksa Genç Usta Roan’a saldırmak gibi bir aptallık yapacak değilim.”
“Yaptın zaten. Her neyse…” Roan iç çekti ve muhafızın gözlerine baktı. “Şimdi, önüme düşüyorsun ve beni güvenli bir şekilde hocama götürüyorsun. Sarayın muhafızları olsanız da size Allen kadar bile güvenmiyorum.”
“Hey, kim olursan ol saray muhafızlarından birisini böyle aşağılayamazsın.” Diğer muhafız sinirle çıkıştı. Ancak Roan onu en ufak bir şekilde umursamadı.
“Eğer onun ‘ölü’ bir saray muhafızına dönmesini istemiyorsan kapa çeneni ve burada bekle. Aksi takdirde hocamın yerine sizi terbiye etme lütfunda bulunacağım.”
Roan bileğine hafifçe güç verdiğinde mızrağın bıçağı muhafızın boynunu kanattı. Birkaç damla kan hızla yere düştüğünde muhafızlar telaşa kapıldı. Roan onların deneyimsiz olduğunu o anda anladı ve gizli bir iç çekti.
“Tamam! Tamam!” Muhafız telaşla ellerini salladı ve Roan’ı sakinleştirmeye çalıştı. “Yemin ediyorum seni götüreceğim! Lütfen bir daha dokundurma! Yoksa damar kesilecek!”
“Güzel, şimdi düş önüme ve ani bir harekette bulunma. Alt gövden garip bir hareket yaptığı zaman kafanı ailene teslim edeceğime emin olabilirsin.” Dedi Roan sükunetle. Bu sakin doğası diğerlerini daha da korkutuyordu. Ü
“Anladım! Seni götüreceğim.” dedikten sonra muhafız Roan’ın gözlerinin önünde dikkatle döndü. Roan dikkatini en ufak bir şekilde düşürmeden muhafızı dikkatle izledi. Muhafız yürümeye başladığın onunla aynı anda yürümeye başladı ve mızrağın pozisyonunu değiştirdi.
Artık mızrağın bir çentiği muhafızın boğazını tehdit ediyor, arkasına doğru gelen bıçakta damarı tehdit ediyordu. Roan’ın bu hareketleri bile birisini ilk defa rehin almadığını gösteriyordu. Bu, muhafızın içindeki öfkeyi de anında söndürdü.
“Güzel. Sabit adımlarla yürü ve sakın hızlanma.” Ardından diğer muhafıza döndü. “Sen burada kal ve görevine devam et. Arkamdan ayak sesi duymayacağım.”
“Temkinli olmak en iyisi. Tahminime göre Üst ya da Zirve seviyeler. Beni küçümsememiş olsalardı en ufak bir şansım olmazdı… hah… cidden can sıkıcı bir durum.”
Roan muhafızın ilerlemeye başlamasıyla ilerlemeye başladı ve konutun içine girdi. Konutun içi mavi ve beyazların ahenkli dansından oluşmuştu. Altın işlemeli ejderhalar ve alevler arada görünüyordu ama Roan en ufak bir şekilde onlara odaklanmadı. Sadece yürüdü ve yüzündeki ifade bile değişmedi.
Koridorda ayak seslerinden ve muhafızın çıkacakmış gibi atan kalbinin sesinden başka bir şey duyulmadı.
Muhafız içten içe çekeceği cezaları düşünüyordu. Roan’ın Flame ailesinden olduğunu bildiğinden öfkelenmiş ve kendisini kontrol edemeden saldırmıştı. Bu ani hareket kendisine büyük sıkıntılar doğuracaktı.
Birkaç dakika sonra muhafızın adımları bir kapının önünde durdu. Muhafız soğuk demirin derisine sürtmesinden dolayı titredi.
“Se…se…ni ge…getirdim. Çek şunu!!!”
Roan soğukça söyledi. “Seni terbiye etmem gerekiyor. Sahibini ısırmaya çalışan bir köpek… acınası. İsmin ne?”
Muhafız gururunun ezilmesinden dolayı kendine kızdı yıldız enerjisini çevirerek mızrağın batabileceği yerleri kapattı. Ancak unuttuğu bir şey vardı. Bu tarz korumalar genellikle savaştan önce yapıldığından artık reflex olmuştu. Vücudu kasıldı ve kendisine gelebilecek saldırılara hazırlığını duyurdu.
Crush!
Soğuk demir ışıldadı ve etrafa kan sıçradı. Muhafız kontrolünü kaybetti ve sağ dizinin üzerine acıyla çöktü.
Güm!
“ARGH! Bacağım!” Muhafız diz kapağının arkasını tuttu ve acıyla kükredi. Sağ diz kapağının arkası mızrak ile delinmişti. Acı bedenini sardığından acemi zihni titredi.
Roan alayla gülümsedi. Mızrağın arkasını muhafızın sırtına sertçe geçirdi ve tekrardan onu rehin aldı.
“Seni uyarmıştım.”
“Argh!”
“Ah.. Ufak bir kesikten dolayı yerlere yıkılıyorsan savaş alanında kesinlikle takımının ölümüne neden olurdun. Belki de geleceğe yatırım yapmak adına seni buraya çivilemeliyim.” dedi Roan. Kendisi işkence aletinin içinde, acımasız kelimesinin gücünün bittiği seviyede işkence görmüştü. Ağlamıştı, yerlere yatmıştı. Ancak asla diz kapağının arkası delindi diye yerlere yatmamıştı.
O sırada yanındaki kapı açıldı ve güzel bir genç kız öfkeyle dışarı çıktı. Uzun siyah saçları ve yeşim gibi cildiyle oldukça güzeldi. Yaşının verdiği çocuksu tavırlar ona kendi yaşıtlarının gözdesi yapacak cinsti. Kapıdan çıkarken öfkeli olduğunu belli edercesine yanakları şişikti. Ayakları yerine vurmuş ve kapıyı çarpmıştı.
“Amanın, biricik prensesimiz bugün oldukça öfkeli.” Roan alayla kıza baktı. Bu kişi Lilibeth’den başkası değildi. Yani kendisinin biricik ‘nişanlısı’.
Lilibeth öfkeli bir şekilde Roan’a döndü ama bu öfke yerini önce kafa karışıklığına, ardından şaşkınlığa bıraktı. İlk bakışta Roan’ı çıkaramasa da buraya girebilecek kişileri bildiğinden Roan olduğunu anlamıştı.
“Sen saçlarını mı boyadın?” Lilibeth kafasını yatırdı Roan’ı baştan aşağı inceledi. “Hiç yakışmamış.”
“İltifatın için teşekkürler.” Roan sakince konuştu ve muhafızı rahat bıraktı. “Hocam içeride mi?”
Lilibeth kafasını salladı ve Roan’a kısık sesle söyledi: “Dikkatli ol. Son zamanlarda nedense çok öfkeli. Sürekli ‘bittim, bittim’ diye mırıldanıyor ve bana hazırlıklı olmam gerektiğini söylüyor. Neden böyle davrandığını öğrenirsen bana da söyle! Ben kaçıyorum, kısa süreli tatilimi en iyi şekilde değerlendirmem gerekli.”
“Hm.” Roan mızrağı muhafıza vermeye tenezzül dahi etmeden kapıdan içeri girdi.
O girerken muhafız şaşkınlıkla arkasından bağırdı, “Hey! O mızrak bana ait.”
“Canında bana ait. O yüzden kapa çeneni,” dedi Roan.
Kapıyı kapattıktan sonra odaya döndü. Oda oldukça dağınıktı ve oldukça özenli bir şekilde süslenmişti. Ancak özenilen tek şey süslerdi. Cassius’un masasının etrafı kağıtlar ve parşömenlerle doluydu. Cassius bayılacakmış gibi duruyordu, elinde sürekli hareket eden kalemle kağıda sürekli bir şeyler yazıyordu. Roan’ın geldiğini fark etmemişti.
“Eğitimi bitirdim, hocam.” Roan selamını verdi ve bekledi.
Cassius yorgun bir biçimde kafasını kaldırdı. “Oldukça sıkıntılı zamanlar olmuşa benziyor, saçlarını mı boyattın?”
Roan soruya cevap vermedi ve başka bir şey sordu: “Akademiye en hızlı ne zaman gidebilirim?”
“Yarın Genç Prenses ile ayrılabilirsin.” Cassius Roan’a tekrardan bakmadı ve önüne döndü.
Roan başka bir şey söylemeyeceğini anladığından arkasını döndü ve kapıya yöneldi. Tam o sırada Cassius tekrardan kafasını kaldırdı ve ona söyledi.
“Roan.”
“Efendim.”
Cassius ona baktı ve derin bir iç çekti. “Bundan sonra hocan değilim. Ama merak etmene gerek yok, hâlâ akademiye gidebilirsin. Bir senelik aidatını ödedim. Ancak ikinci sene kendi başının çaresine bakman gerekiyor.”
Roan şaşırdı. Hızla odadaki kağıtlara göz gezdirdi ve bu düşük moralin sebebini bulmaya çalıştı.
Kağıtların çoğu sıradan bigliler ve saray durumuı hakkındaydı. Roan onları umursamadan gözlerini gezdirmeye devam etti. O sırada gözü ‘Flame Aile’ sözcüklerine takıldı.
Kağıdın yanına gitti ve onu eline alıp okudu. Yaklaşık otuz saniye sonra iç çekerek Cassius’a baktı ve odadan ayrıldı.
“Diego olayı ters tepmiş olmalı. Allen göründüğünden ya daha kurnaz, ya da daha aptal. Aynı şey Cassius için geçerli. Her neyse… içinde büyük bir suçluluk duygusu var. Hem bana, hem de Lili’ye karş...”
“Büyük ihtimalle beni umursamadan başkası ile evlendirmeye kalkacak. Ancak böyle kendisini ve onu koruyabilir. En yakın zamanda kendimi güvenceye almam gerekiyor. Ancak ondan da önce..”
“…Bilgelik Sunağı’na gitmem gerekiyor.”
Roan kapıdan çıktıktan sonra iki muhafızın nefret dolu bakışlarına maruz kaldı. Ancak onlara bir kez dahi bakmadan Bilgelik Sunağı’na yöneldi.
“Bilgelik Sunağı, benim için yeterli bilgiye sahiptir umarım. Cassius’un bana vereceği S Seviyeli, bilgi çiplerine güvenim kalmadı. Büyük ihtimalle beyne hasar veriyordur. Bu yüzden kendim araştırmam ve öğrenmem bin kat daha sağlıklı ve güvenli. Ayrıca ustamın gücünün kaynağını da öğrenmem gerekiyor. Kullandığı teknik ve güç oldukça garipti. Benim için bir çıkış yolu olabilir. Ancak şimdilik teknolojiye güvenmem gerekiyor, demircilik ve büyü teknolojisi en mantıklısı.. böylelikle Zirve Seviye güç çıkartabilen bir tabanca ya da robot yapabilirim.”
Bilgelik Sunağı’nın olduğu yer Cassius’un konutundan bir kilometre ötede ve sarayın hemen dışındaydı. Roan Bilgelik Sunağı’nın etrafında toplanan onlarca insanı görünce şaşkınlıktan dili tutuldu. Çünkü hepsi sunağa doğru secde ediyor ve dua ediyordu.
“Tanrı inancı var mı hâlâ? Cennet’in ve Sınıfların gücü sayesinde tanrı inancının yok olması normal olmaz mıydı? Yeteri kadar çalıştıktan sonra bir tanrı olabilme imkanı veren bir güç…”
Roan’ın Bilgelik Sunağı ile bir alakası yoktu. Bilgelik Sunağı’na bir daha bakmadan onun arkasındaki büyük yapıya girdi.
Bilgelik Sunağı’nın çevresine sadece özel kişiler girebiliyordu. Bu yüzden kimse onu durdurmadı ve geçmesine izin verdi.
Burası Kara Köpek Yıldız Alanı’ndaki büyük bilgi depolarından birisiydi. On binlerce kitap burada toplanmış ve kütüphane haline getirilmişti. Onlarca metre yukarıya çıkan raflar ve antik kitapların garip kokusu Roan’ı şaşkına çevirdi.
Burada ki bilgi birikimi çok ama çok fazlaydı. Aradığı şeyi bulamaması imkansızdı. Roan heyecanla etrafa bakındı ve bir tablet gördü. Tabletin ne için kullanıldığını anladıktan sonra hızla oraya gitti ve tableti kullandı.
“Filtrele: Tarih, Garip Güçler, Savaş.” Roan bunları filtrele bölümüne yazdıktan sonra önüne onlarca kitap çıktı. Kitapların yanında hep aynı sayı yazıyordu, Roan bunun bulundukları rafın konumu olduğunu anladı.
“Yüz elli metre sonra sağdaki raf.”
Rafın olduğu yere geldiğinde onu diğerlerine göre nispeten küçük bir raf karşıladı. Sadece birkaç katman dolu olduğundan hem sevindi, hem de üzüldü.
Hızla kitapları incelemeye başladı ve yakınlardaki masaya seçtiklerini koydu. Kitapların kalınlığı kendisine derin bir nefes aldırsa da kararlılığını korudu. Elindeki imkanları en iyi bir şekilde kullanmalıydı. Hem de yapacak başka bir şey yoktu.
“Yıldız Enerjisi’nin Tarihi, Cennet Kapısı’nın Kuruluşu, 2. Evren Savaşı, Irklar Arası Savaş… Robot İsyanı…bunları okumam bile bir gün sürer.” Roan masaya konulmuş not defterlerinden birisini aldı ve bir kalemle birlikte hazırda tuttu.
Derin bir nefes aldıktan sonra tam odak moduna geçti ve Yıldız Enerjisi’nin Tarihi’nin içinde yazan kelimelerin içinde kendini kaybetti.
***
Serideki karakterler arasında Roan'ın en iyi karakterler arasında olduğu gerçeği... Karakterin saf kötü olmadığı anlaşılıyor ya... (:
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..