Bölüm 36: Cennet’in Tarihi
Yüz yıllar önce, şu anki kayıtlarda bile bilinmeyen bir zamanda, insanların büyük çoğunluğu sadece bir gezegende yaşıyormuş. Gezegen barış içinde, insanlar şuan ki güçlerinden bihabermiş. Ulu Cennet’in muhteşemliğinden haberdar değilmiş. Bilgeliğin Tanrısı daha karanlığı aydınlatacak ışığını insanlara bahşetmemişti.
Mavi sema her zamanki gibi masmavi ve kirden ıraktı. İnsanlar şuan ki teknolojinin 100’de 1’inin oluşturduğu beton şehirlerde yaşıyordu.
Bilinmeyen bir zamanda gökyüzünden yıldırımlar düştü. Denizler öfkeyle kanamaya başladı. İnsanlar dehşet içinde kaçışmaya, tanrıların öfkesini çektiğini düşündüğünden, kafirleri ve günahkarları yakmaya başladı.
Ancak Tanrıların öfkesi azalmadı. Yerküre parçalara ayrıldı, volkanlar öfkeyle patladı. İnsanlar kıyametin geldiğini düşündüğünden tanrılardan af diledi. Bir yıl sonra insanlığın %20’si kendi kandaşları tarafından yok edildi.
Bu tarihe; Cennet’ten Önceki Cehennem olarak geçti.
Bu insanlar yok edildikten sonra o zamanki gezegenin yıldızı olan güneş, orijinal renginden kan kırmızıya döndü. Gökyüzü bir ayna gibi parçalara ayrıldı. Büyük bir yarık gökyüzünde açıldı. Yarığın içinde büyük bir portal, yeryüzüne bakan tanrının bir gözü gibiydi.
Bu Cennet’in ilk kapısı; Tanrı’nın Gözü’ydü!
Yarığın içinden kötücül varlıklar çıktı ve insanları katletmeye başladı. Bir günde on binlerce insan öldü. İnsanlık teknolojisi ile karşı koymaya çalıştı ama teknolojik aletleri bir gün içinde işe yaramaz hale geldi. Dünya’daki elektrik bir günde garip bir şekilde kesildi ve teknoloji bir gecede binlerce yıl geriye gitti.
Ancak felaket yanında lütfuda getirirdi. Ertesi gece gökyüzünde garip bir yıldız fenomeni gerçekleşti. Binlerce yıldız bir ip gibi dizildi ve insanlık bir anda fantastik kurgularda görülen güçlerle uyandılar.
Garip bir güce sahip insanlar belirdi. İçlerindeki damarlar sayesinde garip bir enerjiyi kendileri için kullanıyor, bir yumrukla duvarları yok edebiliyorlardı. İnsanlık bu güçleri sekiz ayrı isimle andı –şu anki sınıf isimleri.
Kimisi kötücül etkileri yok ederken, kimileri bir kılıcı en iyi şekilde kontrol edebiliyordu. Bazıları garip enerjiyi manipüle ederek ateş, rüzgar tarzı doğa elementlerini kontrol etti. Kimileri de kurşun çarpsa hasar almayacak duruma geldi.
İnsanlık tek bir çatı altında toplandı ve Tanrı’nın Gözü’nden çıkan yaratıkları avlamaya başladı. Bu yaratıkları avladıkça yeni silahlar geliştirildi. Teknoloji geride bırakıldı ve antik dövüş teknikleri popülerlik kazandı.
Yıllar geçti. Birçok kıtada farklı Tanrı’nın Gözü ortaya çıktı ve yaratıklar ortaya çıktı. Bu zamana kadar insanlık sadece Tanrı’nın Gözü’ne karşı koymayı düşünüyordu, sırlarını değil.
Gezegende Tanrı’nın Gözü miktarı oldukça artmış ve artık karşı koyulamayacak bir miktara erişti. İnsanlar en güçlülerden oluşan bir araştırma ekibi oluşturup, zorlukla Tanrı’nın Gözü’ne girdi.
Tanrı’nın Gözü bekledikleri gibi kötücül ve çorak değildi. Aksine uçsuz bucaksız gökyüzünün altında sonsuz bozkıra, eşsiz güzellikte vadilere ve bilinmeyen hazinelere ev sahipliği yapıyormuş.
İnsanlar bu eşsiz güzellikteki yeri Cennet olarak adlandırmış ve içindeki hazinelere Armağan demiş; Cennet’ten Gelen Armağan! adında sloganları dahi olmuş.
Zaman geçmiş ve on yıl orada geçmiş. Cennet’e adım atan araştırma takımı orada geçici bir koloni kurmuş ve çevredeki yaratıkları temizleyerek yerleşim için güvenli bir hale getirmiş. Burası Cennet’e kurulan ilk şehir olan Tanrı Sığınağı’ydı. İnsanlık Cennet’e temellerini attığı ilk yer burasıydı.
Zaman tekrardan geçmiş ve bir on yıl daha geride kalmış. Önceden gelen araştırma ekibi burayı güvenceye aldıktan sonra müjdeli haberi vermek için gezegene geri dönmüş. Ancak geri döndüklerinde karşılaştıkları bir buz topuna dönmüş gezegendi.
Gökyüzü kararmış, güneş kızıla çalmış. Gezegen de yaşama dair hiçbir şey kalmamış. Hatta gökyüzünde durması gereken onlarca Tanrı’nın Gözü bile ortalıkta yokmuş. Geriye sadece bir Tanrı’nın Gözü; girdikleri Tanrı’nın Gözü kalmış. Telaşla dönmüşler ve bunu Tanrı’nın Sığına’daki arkadaşlarına iletmişler.
Ancak ne olursa olsun bir çözüm ve cevap bulunamamış. Gezegenden geriye kalan tek insanlar bu kişilerdi; yaklaşık yüz kişiden oluşan küçük bir gruptu.
Bu küçük grup zaman geçtikçe güçlenmiş ve Cennet’ti keşfetmiş. Kullandıkları garip enerjiye; Yıldız Enerjisi adını vermişler. Bu gücü elde ettikleri gece oluşan yıldız fenomeni bu ismin kaynağıydı.
On yıllar geçti ve bu kişiler ürüyerek küçük bir kabile yarattılar. Bir on yıl sonra bu kabile bir şehre dönüştü. Bin yıldan fazla bir süre geçti ve bir çağ açıp, kapandı. İlk başta 100 kişi olan bu grup, on milyonlara ulaşan büyük bir imparatorluk haline gelene kadar üredi. İnsanların en güçüsüzünün ömrü bile iki yüz yıla dayandı. Yeni Armağan’lar, teknikler ve bölgeler keşfedildi ve şuan ki Cennet İmparatorluğu’nun temelini oluşturdu.
İmparatorluğun sınırları yüz milyonlarca mile ulaştı ama Cennet’in sınırları hâlâ keşfedilmedi.
Cennet İmparatorluğu yıkıldı ve yeniden kuruldu ama Cennet’in sınırları hâlâ keşfedilmedi. Eşsiz dâhiler doğdu, milyonlarca insanı katleden psikopatlar öldü. Cennet İmparatorluğu Asuralar’ı keşfetti ve I. Cennet Savaşı isimli ırk savaşı gerçekleşti. Asuralar Cennet İmparatorluğu’nu sadece bir yılda ezdi ve topraklarını ele geçirdi.
Ama o yıl Cennet’te yapay portallar açıldı ve milyarlarca insan o yıl Cennet’e giriş yaparak Cennet İmparatorluğu’na destek çıkarak Asuraları püskürttü. Asura Kraliyet Ailesi parçalara ayrıldı ve kurnaz insanoğlu tarafından iç savaşa sürüklendi.
Lakin insanlarda kendi içinde güç kavgasına tutuştu. Aynı kökeni paylaşan kardeşler birbirlerinin kanını içti. Cennet İmparatorluğu’nun imparatorluk ailesi güç kaybetti ve topraklarının 3/2’si harap oldu. Armağanlar elden ele ulaştı ve nice eşsiz dâhiler bir bir düştü.
Yıldızları yok edecek güce sahip insanlar Cennet’te terör estirdiler. İnsanlar Uzay-Zaman’a dokundular ve doğanın amına koydular. Yıldız Enerjisi’ni keşfettikçe ömürleri katlanarak arttı ve güçleri karşı konulamaz hale geldi.
Kendi ülkelerini, klanlarını, tarikatlarını, okullarını kurdular. Hem Cennet, hem de Cennet’in dışı olarak bilinen Büyük Evren kaosa sürüklendi.
İttifak’lar kuruldu, ittifaklar yok oldu. Cennet ve Büyük Evren pay edildi ve savaşlar sonunda yatıştı. Ancak şuan bile Cennet’in İnsanları ve Büyük Evren’in İnsanları birbirini sevmez. Bu yüzden Cennet Kapısı kuruldu ve ikisi içinde bir terazi görevi gördü. Cennet’e giriş için kapılar açtı. Büyük Evren ve Cennet’i birbirine bağlayan bir kapı görevi gördü.
Bu yüzden Cennet Kapısı bir dengedir. Cennet Kapısı insan ırkının kurtuluşudur…
Roan kanlanmış gözleri ile kalın kitabı kapattı ve derin bir nefes alarak arkasına yaslandı. Detaylar içermeyen bir kitap olsa da Cennet Kapısı’nın Kuruluşu kendi kolundan daha kalındı. Onu okumak kendisini oldukça yormuştu.
“Ah… Ne olmuşsa insan ırkının açgözlülüğünden olmuş. Cennet… Yıldız Enerjisi’nin kaynağı olarak da biliniyor. Acaba ne gibi sırlar barındırıyor? İki bin yıl geçmiş olmasına rağmen sınırlarını keşfetmeye yaklaşılmamış bile. Hm… Bir umut var! Ustamın garip gücü Cennet’te bulunan bir Armağan’dan ya da lahitten geliyor olabilir!” Roan heyecanlandı ve teoriler üretmeye başladı. “Yıldız Enerjisi sadece bir başlangıç olabilir.”
Hızla not tuttuğu defterin bir sayfasını açtı ve zihnindekileri teyit etmeye çalıştı. “Burada Cennet Çağı 100-150 yılları arasında garip bir gücün terör estirdiğini gösteriyor. Cennet İmparatorluk Prensini kontrol etmiş ve İmparatorluk Hazinesi olan Cennet’in Buyruğu’nu Asura Kraliyet Ailesine satmış. Bir hipnoz tekniği olması mümkün ya da bir manipülasyon. Ancak o zaman ki prens, bunlara düşmeyecek kadar eğitimliydi. Gücünü anlatan kitaplar dahi var. Hm… Kukla Tekniği de olabilir.
Irklar Savaşı’nın bir sayfasında Robot’ların yarattığı bir yaratık olan Zihin Keçisi insanları zihinsel gücü ile kontrol ettiğinden bahsediliyor. Bu da demek oluyor ki Robot’lar Yıldız Enerjisi haricinde başka bir gücü bulmuş. Ancak bu gücü Robot’lar sadece güvenilir kişilere veriyor. İnsanlar ve Robotlar arasındaki mücadele oldukça kanlı. Ayrıca rüşvet, tehdit vb. çıkarlara aldırış etmezler. Bu da demek oluyor ki bu imkansız.”
“Hm… Tarihin tozlu sayfalarında kaybolmuş garip güçler illa vardır. İhtimalimin sıfır olduğunu sanmıyorum. Birçok yolu olması gerekiyor. Olmadı erken ölmeyi göze alarak teknolojiye güvenirim ve Cennet’e adımımı atmam.” Roan düşüncelerle boğuşurken saati merak etti ve rafların bile bloklayamadığı saat kulesine baktı.
“!!!”
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..