Cilt 9 Bölüm 9: Linley, Oliver’a Karşı

avatar
7650 13

Coiling Dragon - Cilt 9 Bölüm 9: Linley, Oliver’a Karşı


 

Kitap 9 (Ünü Dünyayı Sarsıyor)  Bölüm 9  – Linley, Oliver’a Karşı

 

Çeviri: Gin Düzenleme: Dr. Hiluluk  

                                                                                  

“Linley, ortaya çık!”

 

Oliver’ın patlayıcı sesi hala arenada yankılansa da, Linley duymuş gibi görünmüyordu. Kardeşinin yanı başında, tek dizi üstüne çökmüş, Wharton’la bir şeyler konuşuyordu.

 

Havada süzülmekte olan Oliver kaşlarını çatmaktan kendini alamadı.

 

“Üstat Linley ne yapıyor? Duymadı mı?”

 

“İmkansız. Belki de Oliver’dan korkmuştur?”

 

---

 

Arenadaki seyirciler Linley’in tepkisizliğine anlam verememişti. Öfkeli bir çığlık atan Oliver, arından sessizce ama soğuk bir biçimde Linley’e bakıyordu.

 

Kardeşiyle olan konuşmasını bitirdikten sonra Linley dönüp havadaki Oliver’a bir bakış attı. Tam o anda..

 

Bakışları buluştu! Biri havada, diğeri yerde.

 

Bakışları havada sanki fiziksel darbeler gibi çarpışmıştı.

 

“Oliver.” Linley’in yüzünde bir gülümseme vardı. Sakince, “O’Brien imparatorluğuna geldiğimden beri, insanların Dahi Kılıç Azizi hakkındaki övgülerini duyuyorum. Gerçeği söylemem gerekirse, aziz seviyeye ulaştığında kırklı yaşlarda ulaştığın düşünülürse, bu durumun seni bir dahi yaptığını söyleyemem.”

 

Oliver’ın alnı hafifçe kırıştı.

 

Linley’in kışkırtıcı tavrı 80000 izleyicinin heyecanlanmasına yol açmıştı. Yüce gökler. Bu iki dahi birbirlerine gerçekten düşman kesilmişti.

 

Bu iki dahi arasındaki gerçek düello olacaktı.

 

Linley ve Oliver arasındaki bir düello açıkça Blumer ve Wharton’unkinden farklı bir seviyede olacaktı. Abilerin arasındaki bu dövüş tüm Yulan Kıtasındaki en büyük iki dahinin kapışması olacaktı.

 

Dövüş her an başlayabilirdi.

 

Linley aniden platformun üzerine doğru süzüldü. Ancak durduktan sonra ardındaki bulanıklık yavaşça kayboldu.

 

Ne korkunç bir hız.

 

“Gümbür..” Siyah ejder pulları hızlıca Linley’in vücudunu kaplayıp, vahşi kazıklar ormurlarından, diz, dirsek ve alnından çıkıverdi. Siyah pullarla kaplı kuyruğu soğuk, kasvetli bir ışıkla ortaya çıktı.

 

Havada süzülen Linley, siyah – altın gözlerle Oliver’a bakıyordu.

 

Bu ilk kez böyle korkunç bir değişime şahit oluşuydu. Normalde sakin ve soğukkanlı olan Oliver’ın bile gözlerinden bir şaşkınlık ifadesi geçmişti. Ancak çabucak eski sakin haline büründü.

 

“Aziz seviye ejderkanı savaşçısı?” Oliver Linley’e bakarken korkutucu bir savaş arzusu yaymaya başlamıştı. “Şekil değiştirmeden önce aziz seviyede değilsin. Anlaşılan şu anki halinle bir Ejderkanı savaşçısının en güçlü durumunda değilsin. Yazık.. çok yazık..”

 

Oliver efsanevi en üst düzey aziz seviye ejder savaşçılarından biriyle kapışmayı gerçekten istiyordu.

 

“Oliver, insan sınırlarını bilmeli.” Linley’in soğuk sesi arenada yankılandı. “Senin gibilerin Yüce Savaşçılara denk olabileceklerini mi sanıyorsun?”

 

İki dahi aziz seviye uzman havada dik dik birbirlerine bakıyorlardı.. Herkes nefeslerini tutmuş, daha önce benzeri görülmemiş bu dövüşün başlamasını bekliyordu.

 

“Linley!”

 

Oliver elini sırtına attı. Sırtında iki uzun kılıç vardı; biri Buz Rüyasına çok benzeyen transparan bir kılıçtı. Diğeri ise kapkaraydı.

 

“Sana karşı Işık Gölgesi Tekniğini kullanmak yeterli olacaktır.” Oliver bir buz parçasına benzeyen transparan kılıcı çekti. Bu kılıç gerçekten de Blumer’ın kılıcının tıpatıp aynısıydı; gerçekten de bir başka Buz Rüyası Kılıcıydı.

 

Elinin bir hareketiyle, şeytani görünümlü Kanlı Menekşe Esnek Kılıç belirdi.

 

“Yeterince konuştuk. Güç, hareketlerle gösterilir, sözlerle değil.” Linley, Oliver’ın kibirli sözlerini umursamamıştı bile.

 

Oliver’ın gözlerinden kendine güveni okunuyordu. Elindeki Buz Rüyası’na bakarak fısıldadı, “Aziz seviyeye ulaşıp Dillion’u yendikten sonra sayısız ülke gezdim. Toplamda on sekiz aziz seviye uzmanla dövüşüp hepsini yendim. Ne yazık ki hiç biri hız konusunda bana yaklaşamadı.”

 

80000 seyirci heyecanla mırıldanmaya başladı.

 

Kimse Oliver’ın on sekiz aziz seviye uzmanla yaptığı dövüşlerden haberdar değildi.

 

Oliver Linley’e bakıp, “Hızıma yaklaşamayan birisi sonunda kaybeder.” Konuştuğu sırada Oliver’n elindeki Buz Rüyası beyaz bir ışıkla aydınlanmaya başlamıştı.

 

Bunu gören Linley dikkat kesildi.

 

Linley Blumer’ın Işık Gölgesi tekniğini kullanışını detayıyla hatırlıyordu. Buz Rüyası o zaman altın rengi bir ışıkla parlamıştı. Ancak daha sonra, Blumer yasaklı tekniği uyguladığında altın rengi ışığın içinde bir parça beyaz belirmişti.

 

Yalnızca bir parça beyaz ışık olsa da, Blumer’ın saldırı gücü onlarca kez artmıştı.

 

Normalde, Wharton’a zarar veremeyen Buz Rüyası, sonrasında Wharton’un elini delip, göğsüne saplanmıştı. Ve bu sadece azıcık bir beyaz ışık sonucunda olmuştu.

 

Ancak Oliver’ın kılıcı şu an saf beyazdı.

 

“Bu saldırının gücü büyük olasılıklar Blumer’ın çaresizlikle her şeyini ortaya koyarak yaptığı son saldırıdan daha fazla olacak.” Linley doğal olarak buna hazırdı.

 

“Linley, korkarım ki bugün dünya bir dahiyi daha kaybedecek.” Oliver sessiz, sakin ses tonuyla konuşmuştu. Arından beyaz ışık ardı ardına çakmaya başladı.

 

Her çakan ışıkla platformda bir başka gölge-Oliver belirdi. Beyaz ışığın gücü ve etkisi belli ki Blumer’ınkinden çok daha üstündü; göz açıp kapayıncaya kadar gökte 108 gölge-Oliver belirmişti.

 

Herkes şok içinde ve sessizdi.

 

“Üçüncü kardeş.” Yale ve Reynolds o kadar endişeliydi ki terlemeye başlamışlardı. Wharton, Barker ve kardeşleri, Rebecca, Leena ve Jenne de endişeyle izliyorlardı.

 

Yaralanmış Blumer ise aksine kendinden emin bir ifade takınmıştı.

 

“Blumer, abinin Işık Gölgesi Kılıcı çoktan kusursuz seviyeye ulaşmış. Gökyüzünü gölgelerle doldurdu.” Yerinden oturmaktan olan jüri, Yekpare Kılıç Azizi Haydson sakin bir ifadeyle Blumer’a gülümsedi.

 

Blumer’ın yüzü özgüvenle ışıldıyordu.

 

---

 

Şeytani görünümlü Linley, gökyüzünde 108 gölge-Oliver tarafından çevrelenmişti. Linley bu hızın gerçekten de etkileyici olduğunu kabul etmeliydi.

 

“Linley, hazır mısın?” Oliver , Linley’i uyarmıştı.

 

Belli ki kendine oldukça güveniyordu.

 

Linley sakince kıkırdadı.

 

Kör edici boyutta ani bir beyaz ışık! Linley bile gözlerini kısmak zorunda kalmıştı. Tam o anda, beyaz ışıkla kaplı Buz Rüyası kılıcı Linley’in başına doğru ulaşıp, delip geçti..

 

“Oo!”

 

Herkes hayretler içinde çığlık atmıştı. Görkemli Linley bu şekilde ölüp gitmiş miydi?

 

Ancak Buz Rüyası tarafından delinip geçmesine rağmen, Linley’in başından kan akmıyordu. Linley yavaşça yok olmaya başladı. Görünen sadece bir gölgeydi!

 

“Gerçekten de oldukça hızlısın. Maalesef benim önümde hızınla övünecek seviyede değilsin!” Linley’in sesi havada çınlayıp yüz metrelerce yayıldı.

 

Oliver uzağındaki Linley’e ciddileşen bir ifadeyle bakıyordu.

 

“Bu ne hız!” Jüri koltuğundaki yerinden izleyen Yekpare Kılıç Azizi Haydson’un gözleri parlamıştı. Linley’in hızı Oliver’dan bir kademe bile az değildi.

 

Şaşkınlık dolu mırıltılar arenayı doldurdu. Ardından tekrar sessizlik çöktü.

 

İzleyiciler şaşkınlık ruhlarına işlemiş gibi hissediyordu.

 

“Öyle mi?” Oliver’ın yüzü değişti. Şu ana kadar kendinden hızlı biriyle hiç karşılaşmamıştı. Kendi hızından birine gelince, bugüne kadar yalnızca Yekpare Kılıç Azizi vardı. Bu genç adamın kendisine rakip olacağına inanmıyordu.

 

Sonuçta hızı çoktan bir insanın sınırlarını aşmıştı.

 

Bu kılıç tekniği ve hareketleri Oliver’ın Işığın Yasaları üzerine edindiği iç görülere dayanıyordu. Bu hareket tekniği prensipte kullanıcısının ışık hızına ulaşmasını sağlardı. Ancak vücudun ve savaş ki’sinin sınırları düşünülürse, yalnızca şu anki hızına ulaşabiliyordu.

 

“Bana inanmıyor musun?” Linley kıkırdadı.

 

Başka bir beyaz ışık çaktı. Linley’de aynı anda hareketlendi. İkisi de korkunç hızlara ulaşmıştı.

 

Her yerde bulanık gölgeler görülüyordu! 80000 seyirci görüşlerinin bulanıklaştığını fark etmişti. Hangi gölgenin Oliver’a, hangisinin Linley’e ait olduğunu çıkaramıyorlardı. Hızları gerçekten korkutucuydu.

 

“Ne kadar hayret verici bir hız.” Gerçekten kapışmaya başladıklarında, Linley şaşırmaktan kendini alamamıştı. “Eğer başlamadan önce Rüzgarın Gölgesi büyüsünü yapmasaydım, Oliver’ın hızına yetişemezdim.”

 

Linley gerçekten hızlıydı.

 

Ancak Oliver’ın ışığın yasalarında edindiği iç görüler aşırı güçlüydü. Yine de hız konusunda en güçlü destek büyüsü Rüzgarın Gölgesi’nin yardımıyla Linley’in hızı Oliver’ın seviyesine ulaşmıştı.

 

“Vızz!”

 

Birden platformda derin bir çukur belirdi. Bir uzun kılıç tarafından oyulduğu aşikardı. Ardından göz açıp kapayıncaya kadar gök gürültüsünü andıran bir sesle bir kratere dönüştü.

 

80000 seyirci tek bir anı bile kaçırmamak için sonuna kadar açılmış gözlerle takip ediyordu.

 

“Anasını s*keyim, işte bu gerçek hız! Akademideki hocamız övünüp duruyordu, ancak bu uzmanlara kıyasala o ne ki?  Onların karşısında yürümeyi yeni öğrenen çocuktan farksız.” Dövüşü izleyen bir yeni yetme o kadar heyecanlanmıştı ki gözleri kan çanağına dönmüştü.

 

Seyirciler hayatların bu kadar yüksek hızda bir dövüşe hiç şahit olmamıştı. Eğer dövüşçülerden biri bile bir anlığına yavaşlarsa , dövüş anında sonuçlanırdı.

 

“Bam!”

 

Linley’in pullarla kaplı kuyruğu Oliver’ın giysilerini sıyırıp geçerek hızla platforma vurdu. Platformun her bir santimetresi çatlamaya başlamıştı. Bir sonraki an Linley ve Oliver ortadan kayboldular.

 

Savaş o kadar hızlanmıştı ki, izleyenler yalnızca Oliver ve Linley hamle yapmak için yavaşladığında bulanık gölgelerini seçebiliyordu. Normal hareket hızlarında gölgeleri bile görünmüyordu.

 

“Vınnnn!”

 

Birden bire platformun ortasında nereden geldiği belli olmayan bir hortum oluştu. Rüzgar kükrerken, 80000 seyirci, rüzgarın ortasında birbirlerine bakan iki figürü belli belirsiz seçebiliyordu.

 

Keskin rüzgar yavaşça dindi.

 

Oliver elindeki  Buz Rüyası sanki hayal aleminden gelmiş gibi gökkuşağının yedi rengiyle parıldarken ciddiyetle Linley’e bakıyordu.

 

Şeytani görünüşlü Linley’ e gelince, kuyruğu ardında sallanırken, elindeki Kanlı Menekşe garip bir mor ışıkla kaplıydı.

 

Baskılayan bir aura tüm arenayı doldurmuştu.

 

“Hızının benimkinden aşağı olmadığını kabul ediyorum.” Oliver konuşmuştu.

 

Linley’in siyah-altın gözleri rakibine odaklanmıştı. Sakince “Aynı zamanda senin hızın da benimkinden aşağıda değil.” Birbirlerini denedikten sonra iki uzman da hız konusunda üstünlük sağlayamayacakları görmüşlerdi.

 

Bu şekilde devam ederlerse dövüşün sonu gelmeyecekti.

 

“Saldırılarımı karşılamaya cesaretin var mı?” Oliver, Linley’e dik dik bakarken savaş arzusu yayan aurası göklere ulaşmıştı.

 

“Neden olmasın?” Linley’den de benzer bir aura yayılıyordu.

 

80000 seyirci o kadar heyecanlanmıştı ki titremeye başladılar. Yüce gökler. Bu iki uzman şimdi kafa kafaya çarpışacaktı. Yekpare Kılıç Azizi Haydson bile dikkatle izliyordu.

 

Blumer ve Wharton’a gelince, her biri kendi abisinin kazanmasını umuyordu.

 

Linley ve Oliver havada bir süre bakışmaya devam ettiler. Ardından aynı anda dosdoğru birbirlerine doğru atıldılar.

 

“Bammm!” Korkutucu hızlara ulaştıklarından birer ses patlaması duyulmuştu.

 

Linley’e doğru yaklaşırken Oliver’ın vücudu yedi ya da sekiz insana bölünmüş gibi gözüküyordu. Elindeki Buz Rüyası on milyon kılıç gölgesine dönüşmüştü.

 

“Benimle saldırı hızında mı kapışacaksın?”

 

Linley’in elindeki Kanlı Menekşe titreştiğinde, göz açıp kapayıncaya kadar vücudunu sarmalayan bir hortum belirmişti. Sayısız mor ışık aynı anda Oliver’a saldırdı.

 

“Çınn!” “Çınn!” “Çınn!” “Çınn!”

 

Sayısız çarpışma sesi duyuluyordu. Ardından Linley’in kuyruğu bir gölgeye dönüşüp vahşice Oliver’a doğru savruldu.

 

“Çınn!”

 

Oliver’ın elindeki Buz Rüyası kuyruğa çarpıp hızla geriye doğru uçtu..

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44343 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr