Bölüm 2: Blade Fardan

avatar
408 2

Çoklu Evrenin Yorgun Tanrısı - Bölüm 2: Blade Fardan


Virtutis Krallığı’nın doğu bölgesinde, Desiderium İmparatorluğu ile paylaşılan sınır boyunca uzanan geniş bir ormanlık alan vardı. Bütün bu devasa alan Baron Farzan’ın evinin mülkiyetindeydi.

Bölge çok az tarım arazisine sahipti, ancak karşılığında bolca orman ve maden kaynakları ile kutsanmıştı. Ancak, jeopolitik kaderinden dolayı askeri harcamalar Baron’un mali durumunu tamamen bitirdi.

Farzan Hanesi sınır bölgesinde her biri iki ila üç yüz arasında nüfusa sahip üç köy yöneten daha düşük rütbeli bir soylu ailesidir.

Farzan Hanesi’ne ait bölge aslında bir arşidük bölgesi kadar büyük bir alanı kaplıyordu. Farzan Bölgesi büyüklüğünde geniş bir bölgenin, Baron unvanına sahip biri tarafından yönetilebilmesinin tek nedeni sınırda olmasıydı.

Daniel Farzan şu anki aile reisi ve karısıyla ortalama bir adamdı. Uzun uğraşlarının sonucunda erkek çocukları oldu. Ben Blade Farzan Reenkarne olduğum ilk dünya olmasına rağmen bu dünyada fazla zaman harcamayı planlamıyordum, en yakın zamanda güçlenecek ve tanrı olma yolculuğuma başlayacaktım.

`•´`•´`•´`•´`•´`•´`•´`•´`•´`•´`•´`•´`•´`•´

Baharın sıcak güneş ışığı altında, bu Farzan konağının bir köşesinde çimlerin oyulduğu ve toprağın açığa çıktığı bir yer vardı. Bir çocuk orada bir süredir kendinden bütük olan kılıcı savuruyordu. Çocuk kılıcı savururken çocuktan çok daha yaşlı görünen gizemli bir figür onu izlerken. Elinde, üstünde değişik oymalar olan gizemli bir saat tutuyordu.

Ne kadar zaman geçti? Birkaç saat? Ya da belki birkaç dakika?... Böyle düşünerek elimdeki tahta kılıca baktım ve Kaos’un verdiği her şeyi görmemi sağlayacak göz yeteneğini Gerçeğin Gözü’nü kullanmayı denediğimde derin bir baş ağrısı hissine kapıldım. Anlaşılan henüz kullanmak için yeterli değildim.

Yorulmaya başlamıştım, kalan son gücümü topladım ve tahta kılıcı güçlü bir şekilde aşağı savurdum ve sonra yüzüm yukarı dönük olarak yere düştüm.

Sonunda günlük olarak uyguladığım 1000 kılıç sallama antremanını bitirmeyi başardım.

“Ölüyorum...” Bu sözler ağzımdan çıktı. Bu noktaya kadar bu kelimeleri kaç kez söylediğimi bilmiyordum. Nefes nefese kalırken gökyüzüne hayallerim ulaştığı boşluğa baktım.

Kendi kendime düşünmeye başlamıştım bile.Tüm bu kıtada bile, 5 yaşındaki bir çocuk tahta kılıcı acaba 1000 kez sallamış mıdır? Kesinlikle hayır ve ben ise her gün sallıyorum. Gerçekten yorucu bir eğitim.

Benim gibi soylu olan başka çocuklarda tanıyordum. Babamın bağlantılı olduğu ailelerin çocukları olduğundan tanışmıştım. Muhtemelen şu anda özel öğretmenlerinden ders alıyor veya benim için hafif bir oyun gibi hissettiren eğitimler yapıyorlardır.

Derin düşüncelerimle boğulurken bir ok gibi gökten bir mızrak indi. Kıvrıldım ve çevikliğimi kullanarak zorda olsa atlattım. Delici bir ses duyuldu ve az önce yattığım zemin mızrağın ucuyla delindi. Bunu görünce içgüdülerim ayağa kalkmamı söyledi. Eğer saldırıyı farketmeseydim korkarım ki ölmesem bile ağır şekilde yaralanacaktım.

“Beni öldürmek mi istiyorsun baba!”

“Atlatacağını biliyordum. Oğlum o diğer sözde dahilerle kıyaslanamaz. Sen gerçekten güçlüsün.”

Babama baktığımda onun sert gülümsemesini gördüm. Bu gülümseme benim için daha da zorlu eğitimlerin başlangıcının habercisi gibi görünüyordu. 

Antreman yapmaktan yorulmuştum. Mızrağını tahta bir kılıçla değiştiren babam pozisyon aldı ve saldırıya geçti.

Tahta kılıç benimkiyle aynıydı, yanlış yere isabet ederse insan öldürebilirdi. Küfretmek istiyordum bir baba oğluna bunu yapamazdı hayır yapmamalıydı. Tutuşumda herhangi bir güç kalmamıştı, kılıcı kullanmak giderek zorlaşıyordu.

Bu sadece eğitim olmasına rağmen her zaman ölümüne savaşıyor gibi hissediyordum. Biraz dayanaklılığım olsa bile, tüm zaman boyunca bunu sürdüremezdim... Sonunda, kılıcı zar zor tutan parmak uçlarıma daha fazla güç veremedim. O zaman nihayet eğitim sona erdi. Yere düştüm ve hayallerimden daha sade gözüken gökyüzüne baktım...

`•´`•´`•´`•´`•´`•´`•´`•´`•´`•´`•´`•´`•´`•´`•´`•´`•´

Günlük idmanımı bitirdikten sonra ayağa kalktım ve babamla birlikte konağın yemek salonuna öğle yemeği yemeye gittik.

Yemek odası oldukça genişti. Önümdeki yemeğe bakıyordum. Mercimek çorbası, biraz et, ekmek ve limonata gerçekten takdir etmeliydim yemeğin tadı harikaydı. Yemek yerken babamın bana verdiği eğitimi düşündüm. Bundan daha sert ve acı verici bir şey olamazdı, eğer Cehennem varsa bu eğitim şüphesiz en acı veren işkencelerden biridir.

Yemekten sonra her aile üyesi kendi işlerini yapmak için ayrıldı. Henüz çocuk sayıldığım için bir işim yoktu bende bu çalışma odasına gidip kitaplara bakmak için kullanmaya karar verdim. Çalışma odasına vardığımda boş olduğunu farkettim. Sonuçta herkesin yapması gereken işleri vardı.

Fakir bir soylu aile bile yıllar içinde küçük bir koleksiyon biriktirebilmesi gerçekten takdire değer bir durumdu. Koleksiyonda tarih, edebiyat, felsefe, fizik, matematik, madencilik, mineraller, biyoloji, canavaroloji, jeoloji gibi farklı konularda kitaplar bulunuyordu. Tüm kitaplar aynı dille yazılmış olsa da, yazarın deneyimine bağlı olarak yazılma biçiminde ufak farklılıklar vardı.

Düşüncelere dalıp, gerçekten okumak istediğim bir konu görene kadar raflardaki kitapların adlarına göz attım. Başlangıç sihri, Orta seviye sihir, İleri seviye sihir, Simya’nın Temeli, Sihirli Araç Yapımı.

Gerçekten bu dünyada sihirli unsurlar vardı anlaşılan, Sürekli artan heyecan duygumu kontrol altına aldıktan sonra raftan Başlangıç Sihri ile ilgili kitabı aldım.

Sonunda büyü yapabilecek ve tanrı olmaya bir adım daha yaklaşacaktım.










Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46884 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr