Bölüm 45: Altın Kaşık’lı Olanları Ezmek (8)

avatar
5900 12

Dimensional Sovereign - Bölüm 45: Altın Kaşık’lı Olanları Ezmek (8)


 

Çevirmen: Sandbook  Düzenleyen: Asile

 

Jung Kwang-Hyeon, Hwanmong’a girer girmez Dafeng Binası’na baktı.

 

Sususu.

 

Dafeng Binası onun olduğundan içerisini 3D harita aracılığı ile olduğu gibi görebiliyordu. Düşman kışlası bile gözüküyordu. Üçüncü seviye bir kışlaydı.

 

Ancak kışlanın içinde sadece 20 tane birlik bekliyordu. Üste mavi saçlı genç bir adam ve geçen sefer Jung Kwang-Hyeon’u rahatsız etmiş olan kedi kafalı canavar vardı.

 

Garip olan Kang-Jun’u ya da bilinen adıyla Hükümdar Lucan’ı göremedi.

 

‘Ne? Nerede o? Kaçtı mı yoksa?’

 

Korktuğu için bir yerlerde saklandığı çok açıktı.

 

‘Aciz piç! Kurtulabileceğini mi sanıyor? Üssü düştüğü zaman onun sonu olacak.’

 

Jung Kwang-Hyeon hemen tüm ordusunu seferber etti.

 

“Kuhahaha! Tam güç hücum! Gidin ve Hükümdar Lucan’ın üssünü paramparça edin!”

 

“Chwiik! Evet, Lordum!”

 

“Kekekeke! Anlaşıldı.”

 

80 ork ve 10 goblin muzafferce Dafeng Binası’na doğru yürüdü.

 

Dafeng Binası’na girdiler fakat hiçbir karşı atak ile karşılaşmadılar.

 

Birinci, ikinci ve üçüncü katlar hiç direnilmeden ele geçirildi. Bu doğaldı. Bu bölgeler Jung Kwang-Hyeon’un mülkündeydi.

 

Orklar dördüncü kata girdikleri gibi ratigerler ve ratian savaşçıları önlerine fırlayıp onları oyaladılar.

 

“Roaaar! Buraya gelmeye nasıl cüret edersiniz!”

 

Bir ratiger kükremişti fakat orklar cesurca ilerlediler.

 

“Chwiik! Chwiik! Saldırın!”

 

“Chwiick! Kukyakyakya! Gebertin hepsini!”

 

Olanları izleyen Jung Kwang-Hyeon aniden başını dikleştirdi.

 

‘Onlar da kim? İnsan gibi gözükmüyorlar mı?’

 

Lucan’ın astlarının arasında insan da vardı.

 

İki adam.

 

Ellerinde balta tutarak homurdanıyorlardı.

 

“Geçen sefer madende çalışmak zorunda kaldık şimdi de canavarlara karşı mı dövüşeceğiz yani?"

 

“(Hıçkırır) Bu sefer kesinlikle sıçtık, Hyung-nim.”

 

Onlar, Hwang Seong-Gil ve Cho Sang-Jin idi.

 

Kang-Jun’un Ruh Sömürme Becerisinden dolayı doğruca Hwanmong’a çağrılmışlardı. Bir kere üs tehlikeye girdi mi, savunma birlikleri arasında yerlerini aldılar.

 

Jung Kwang-Hyeon bunun saçma olduğunu düşündü.

 

‘Bu veletler orada ne yapıyor?’

 

Kahkaha attı. Önemli değildi. Ölüp ölmemeleri onun umurunda değildi. Tehdit oluşturmuyorlardı yani endişelenmeye gerek yoktu.

 

Kakang! Puonk!

 

“Kuwaaack!”

 

“Keeeek!”

 

Savaş kızgınlaşmıştı.

 

Savaş patlak verdiğinde goshiwonun dar koridorları genişlemişti. Binanın kendi yapısı değişmemişti fakat düşmanın küçük ve güçlü birlikleri direndi.

 

Birçok ork arka planda beklemelerine rağmen ön cephedeki orklar ölmüştü.

 

Ancak bu sadece bir anlığınaydı. Goshiwondaki üç oda dışındaki tüm odalar Jung Kwang-Hyeon’a aitti. Lucan’ın adamlarına saldırmak için mekânın savunma kapasitesini aktive etti.

 

Kuwang! Syuok! Syuok!

 

Bir kapı açılıverdi ve oklar ateşlendi.

 

Hepsi bu kadar değildi. Deri asker ceketleri uygulandı ve orkların sağlıkları giderek düzeldi. Ne kadar acı çekerlerse çeksinler savaşmaya devam ettiler.

 

Sonunda ratigerler ve dev ratianlar geri çekildiler.

 

“Huhuhu, Lucan! İzliyor musun? Bu, Altın Kaşık’ın gıpta etmek zorunda olduğun yetisidir. Fakir piç! En başından beri benim rakibim bile değildin. Kukuk! Hahaha!”

 

Jung Kwang-Hyeon savaş alanını izlerken kendini zafere inandırmıştı.

 

‘Eğer Lucan öldüyse onun hükümdar simgesini ele geçirebilirim.’ Görevi tamladığında seviyesi de artacaktı. ‘Hu, çok mu güçlü olamaya başlıyorum?’

 

Buraya kadar her şey kusursuz ilerlemişti. Dünyada korkulacak hiçbir şey yoktu.

 

Şimdi, sadece beklemesi gerekiyordu; yüzünde sakin bir gülümseme vardı. Bugünün sorununu çözdükten sonra, gelecekte gerçek dünyada keyfine bakacaktı.

 

‘Şimdi o hemşire elimde, bir dahaki sefere bir doktor mu hedeflemeliyim?’

 

Kadın plastik cerrahi doktorları güzel olmaya eğilimliydiler. Jung Kwang-Hyeon hemşirenin mağrur ifadesini hatırladı.

 

Gulp!

 

‘Huhu, ağzım sulandı.’

 

Bu savaş yakında sona erecek ve Hwanmong’un kapıları kapanacaktı.

 

Tam o anda,

 

[Düşman ortaya çıktı.]

 

[Bariyer saldırı altında.]

 

‘Bu da ne demek? Düşman!’

 

Kimdi bu? Şu anda Kang-Jun’un tüm birlikleri Dafeng Binası’nda kıstırılmıştı.

 

Yani Yugang Binası’nın saldırı altında olması hiç mantıklı değildi.

 

Fakat bu saçma sapan durum gerçekten yaşanmaktaydı.

 

Sususu.

 

O anda, 3D haritada saldırı altında olan alanı genişletti.

 

“Kuwaaaaah!”

 

Canavar bariyere vurur vurmaz dev bir kükreyiş duyuldu. Bu bir devdi.

 

‘Heok! O adam?’

 

Jung Kwang-Hyeon çıldırdı. Normalde filmlerde gördüğü kocaman bir dev belirdi.

 

Tabi ki Hwanmong bir rüya âlemiydi. Bu tür canavarların görülebildiği bir yerdi. Asıl soru; neden bir dev Yugang’ın bariyerlerine saldırmak için ortaya çıkmıştı.

 

Bariyerin dayanıklılığı dev yumruğunu her vurduğunda korkutucu bir oranda düştü.

 

[Yugang Binası ikinci seviye bariyeri: %87]

 

Yugang Binası’nın sahibi Jung Kwang-Hyeon’du yani bariyeri sağlamlaştırabilmişti. Parayı dert etmedi ve yükseltti. Fakat cahilce güçlü dev alayla güldü ve bariyeri dağıttı.

 

[Yugang Binası ikinci seviye bariyeri: %76]

 

Dayanıklılık düşmeye devam etti. Bu orandayken bariyerin kırılması an meselesiydi.

 

Jung Kwang-Hyeon alelacele emir verdi.

 

“Dışarı çıkın! Geri çekilin hemen! Bariyeri yok eden devi gebertin!”

 

Şimdi, Lucan’ın üssünü yok etmenin zamanı değildi. Bunu her hangi bir vakitte de yapabilirdi. Eğer devi yalnız bırakırsa Yugang Binası paramparça olacaktı.

 

Jung Kwang-Hyeon’un emrinden sonra orklar geri çekildi ve aceleyle Yugang Binası’na yöneldiler.

 

Bu arada bariyer çoktan dibi boylamıştı.

 

[Yugang Binası ikinci seviye bariyeri: %12]

 

Dev tek başına değildi. Gümüş saçlı bir adam siyah bir kılıcı bariyere savurdu.

 

Jung Kwang-Hyeon’un gözleri adamı görür görmez ardına kadar açıldı.

 

“O adam!”

 

O, Kang-Jun’un nasıl göründüğünü zaten biliyordu. Bu Jung Kwang-Hyeon’un onu doğrudan ilk görüşüydü fakat o anda, o adamın kimliğini biliyordu.

 

“Lucan n-nasıl bir deve sahip oldu?”

 

Jung Kwang-Hyeon hevesini kaybetti.

 

Kwaaaang!

 

Tam o anda Yugang Binası’nın bariyeri gözden kayboldu.

 

[Yugang Binası bariyeri yok edilmiştir.]

 

“Kuwaaaah!”

 

Dev Germuz bir grup orka doğru kükredi.

 

“C-chweeeck!”

 

“Chwiiick!”

 

Orklar korktu ve durdular.

 

Bu, orkların en çok korktukları düşmanıydı! Yırtıcı dev tam önlerinde duruyordu, donup kaldılar.

 

Jung Kwang-Hyeon sahneyi görür görmez bağırdı.

 

“Sizi aptal piçler! Saldırın deve! Saldırın hemen! Bu bir emirdir!”

 

Kristal küre aracılığıyla birkaç emir verdikten sonra, orklar baltalarıyla akın etmeye başladılar.

 

Sonrasında Kang-Jun Germuz’a;

 

“Tek başına halledebilir misin?” dedi.

 

“Kukuk! Tabi ki. Lordumun benim için endişelenmesine gerek yok.”

 

Orada 90 tane düşmanı olmasına rağmen Germuz gözünü bile kırpmadı.

 

“Kuwaaaaah!”

 

Bir fırtına orkları kırdı geçti. Tabi ki fırtına Germuz’un hızlı hareketlerinden kaynaklıydı.

 

Bam! Bam! Bam! Bam!

 

“Keeek!”

 

“Kuweeek!”

 

“Ack!”

 

Germuz eldivenlerini kullandı, gücü orkların başlarını ve bacaklarını havaya uçurdu.

 

[11 Node kazanıldı.]

 

[13 Node kazanıldı.]

 

[Düşük seviye sağlık iksiri elde edildi.]

 

[Parlak bir parşömen elde edildi.]

 

[10 Node kazanıldı.]

 

Orklar yığıldıkça bazı eşyalar düşürdüler. Deneyimleri Germuz yiyordu fakat paralar ve japtemler Kang-Jun’a aitti.

 

Bu sırada Kang-Jun birinci katı işgal etmişti ve aşağıya, bodrum katına indi.

 

‘Bekle! Parlak parşömen ne?’

 

Genellikle parşömenin içinde bazı bilgiler veya yetenekler bulunabiliyordu. Kang-Jun şahsen orkları öldürmemişti yani içindeki bilgi olamazdı. Öyleyse büyük ihtimal bu bir yetenek olmalıydı.

 

‘Daha sonra bakarım.’

 

Yetkili astları vardı yani japtemi elinde tutabilirdi.

 

Kang-Jun’un yüzünde, bodrumun kapısına vururken sıcak bir gülümseme vardı.

 

“Chwiik! Düşman…kueek!”

 

“Chwiik! Nerede…kek!”

 

Orklar kışlaya hızla çağrılıyorlardı fakat Kang-Jun’un önündeki düşüşleri de hızla gerçekleşiyordu. Orklar Kang-Jun’un hızını kesemiyorlardı.

 

Kang-Jun anında bodrum katını ele geçirdi ve ikinci kata doğru koştu.

 

“Kuooooh!”

 

Ardından, ikinci katın kapısı bir goleme dönüşüverdi ve yumruğunu Kang-Jun’a doğru savurdu.

 

Bir binanın sahibine verilen kendini savunma yetenekleri!

 

Kwang! Papak! Kwa kwa kwang!

 

Ancak Kang-Jun kılıcını rüzgâr misali hızla savurdu ve kapıyı paramparça etti.

 

Olanları beşinci kattan 3D harita aracılığı ile izleyen Jung Kwang-Hyeon’un ağzı açık kalmıştı. Ayakları titremeye başladı.

 

[İkinci kat düşman tarafından işgal edildi.]

 

İkinci kat işgal edilmişti. Sadece tek bir kişiydi. O kadar da önemsemediği o pislik torbası!

 

Buna inanamıyordu! Kabullenmek istemedi.

 

Bu bir rezaletti fakat gerçek de buydu.

 

[Üçüncü kat düşman tarafından işgal edildi.]

 

Jung Kwang-Hyeon üçüncü katın işgal edildiğini belirten mesajı görünce paniklemeye başladı.

 

“Ohh! Bu saçmalık! Bu kadar fakir birisi nasıl böyle yeteneklere sahip olabilir?”

 

Bütün bu olanlara rağmen hala Kang-Jun’un yeteneklerini inkâr ediyordu.

 

Ancak durum olduğundan daha da korkutucu olmaya başladı.

 

Yenilgi!

 

Bu doğruydu. Bu bir yenilgiydi, zafer değil.

 

Sadece bir odaya 250.000 won veren değersiz bir insana karşı kaybetmek!

 

O, Yugang ve Dafeng Binası’nın sahibiydi! İki binanın birlikte değerleri 10 milyondan fazlaydı. İnanamıyordu!

 

“Ugh! Bu gerçekleşiyor olamaz. Asla…”

 

Jung Kwang-Hyeon kaybetmek istememişti. Bir mucizenin gerçekleşmesi için dua etti. Bu, ruhunu şeytana satmak demek dahi olsa bu durumdan bir şekilde kurtulmak istiyordu.

 

Tam o andı,

 

(Yardıma ihtiyacın var mı, Herod?)

 

“Kim?”

 

Birden duyulan bu ses nereden geliyordu? Jung Kwang-Hyeon şaşkınca etrafına baktı.

 

(Şaşırma. Sana iyi bir teklifimiz var.)

 

“Kimsiniz siz?”

 

(Kim olduğumuzun bir anlamı yok. Önemli olan senin hayatta kalman! Elbette bu şekilde yok edilmek istemiyorsun.)

 

“Ugh! Benimle ne konuşmak istiyorsun?”

 

(Sana yardım edeceğiz. Düşmanını yenilgiye uğratmanda. Öyle bir güce sahibiz. Şu anda durum çok acil. Eğer acele etmezsen öleceksin.)

 

Jung Kwang-Hyeon’un ifadesi sertleşti. Bu doğruydu. Üçüncü kat daha şimdi işgal edilmişti! Dördüncü katın da ele geçirilmesi uzun sürmezdi.

 

“Bana nasıl yardım edeceksin ki? Ve ne istiyorsun?”

 

(10,000 Node)

 

“10,000 Node? O türden param yok benim.”

 

(O türden paran olmadığını biliyoruz. Fakat gelecekte o türden parayı kaldırman zor olmayacaktır.)

 

Bu doğruydu. Şimdi Dafeng Binası’nın vergilerini alacağını da düşününce 10,000 Node’u toplamak zor olmazdı.

 

(Çabuk karar ver. O, gelmek üzere.)

 

Yeni bir mesaj belirdi.

 

[Kajel Kardeşlerin teklifini kabul ediyor musunuz? Evet/Hayır.]

[Kabul ederseniz karizma puanınız kalıcı olarak 2 puan azalacaktır.]

 

Böyle bir şey! Sesler yaşayan varlıklar mıydı?

 

Üstelik kabul etmek karizmasını iki puan azaltacaktı.

 

Jung Kwang-Hyeon’un suratı asıldı. 10,000 Node umurunda değildi.

 

Karizması dört puandı. Eğer iki puan düşerse geriye sadece iki puan kalacaktı.

 

Ancak bu ölmesi durumunda anlamsız kalıyordu.

 

“P-peki.”

 

Jung Kwang-Hyeon başını salladığı sırada gözlerinden birkaç acı gözyaşı döküldü.

 

Açıkçası, başka seçeneği yoktu.

 

Herhangi bir şeye tutunmak zorundaydı.

 

[Karizma puanı kalıcı olarak 2 puan azaldı.]

 

Bu mesajın belirmesinden sonra çevresindekiler değişmeye başladı.

 

Susususu.

 

Burası Yugang Binası’nın çatısıydı.

 

Jung Kwang-Hyeon’un önünde daha önce hiç görmediği iki çirkin yaratık duruyordu.

 

Karşısında iki küresel yaratık süzülüyordu.

 

Onlarca dokunaç vücutlarından yılan misali çıkmıştı.

 

‘Euh! Onlar sadece bir şeyler!’

 

Onlara Kajel Kardeşler deniliyor gibiydi.

 

Tam o anda;

 

Kwatang!

 

Çatının kapısı kırılarak açıldı ve ardından bir adam belirdi. Elinde siyah bir kılıç tutuyordu ve mavi bir pelerin giymişti. O, elbette ki Kang-Jun idi.

 

“Bunlar da ne?”

 

Kang-Jun’u kafası karışmıştı. Beşinci kata ulaşmıştı fakat Jung Kwang-Hyeon çatıdaydı. Üstelik iki tane de canavar vardı.

 

[Görev 9] Kajel Kardeşleri öldür.

-Tazminat: Deneyim, 2000 Node, 5 adet Karanlığın Özü

 

‘Bir görev!’

 

Jung Kwang-Hyeon’un üssünü yok ederken ona mesaj ulaşmamıştı. Bunun nedeni riskin düşük oluşuydu.

 

Şimdi bir görev oluşturulduğuna göre bu iki canavarın savaş gücü yüksek olsa gerekti.

 

Sususuk!

 

Öyleyse eğer ilk önce bir şeyler kullanması gerekiyordu. Rüzgâr’ın Özü!

 

“Kukukuku! Değersiz insan hükümdar!”

 

“Kikiki! Eğer bize hükümdar simgeni verirsen…”

 

Küresel gövdeler konuşurken Kang-Jun onlara yetişmişti.

 

‘Kutsal Darbe!’

 

Bu, yeteneğini ilk kullanışıydı. Rakipleri zorluydu yani 40 Kara Büyü Enerjisi kullanmaya değecekti.  

 

Parlama!

 

Savaşçı’nın Kılıcı önündeki boşluğu yardı.

 

Sukeok!

 

Bu sondu. Üç metre genişliğindeki küresel gövdelerden biri yarıya bölünmüştü.

 

“K-kueeeeok!”

 

Sakatlanan gövde yere düştü ve etrafa siyah bir duman yayıldı.

 

“Kuooooh. B-bu ne cüret!”

 

O anda diğer gövdeden çıkan dokunaçlar etrafını sarmaya başladı.

 

Chwaak! Chwaaak!

 

Kang-Jun kılıcını sakince savurarak dokunaçları kesti. Karşı saldırıya geçmeye çalıştı fakat hızlı hareket eden küresel bir gövdeye vurmak kolay değildi.

 

Hwaruruk!

 

Ayrıyeten ağzından ateş boşaltıyordu.

 

Hwaruru! Kwaang!

 

Kang-Jun bundan sakındı. Bununla birlikte yakıcı alevler sağlığını yavaş yavaş azaltmaya başlamıştı.

 

‘Kahretsin!’

 

Büyülü, uçan bir düşman!

 

Bu seferki gerçek büyüydü, Keirun’un illüzyonu gibi yanıltıcı değildi.

 

‘Euh! Bu herif bana hiç oda vermiyor.’

 

Kang-Jun’un gücüne şahit olunca ona belli bir uzaklıktan akıllıca saldırdı.

 

Kang-Jun’un onu her kovalayışında kaçtı.

 

Hiçte kolay bir rakip değildi.

 

Tam o anda;

 

“Bir canavar bunu yapmaya nasıl cüret eder? Öldür onu!”

 

Bir şeyin Kajel’in bedenini yakalamasıyla vahşi bir ses duyuldu.

 

Bu Germuz’du.

 

Kwaang! Kwaang!

 

“Keooook!”

 

Germuz alevlerle kaplandığı gibi yere yuvarlandı.

 

Kang-Jun bu sırada Kajel’e doğru yaklaştı.

 

Parlama! Sukeok!

 

Bir kere daha Kutsal Darbe’yi kullandı.

 

“Kuoooh! N-ne kadar acı verici…”

 

Kajel ikiye ayrıldı ve dumana boğuldu.

 

[Görev 9 tamamlanmıştır.]

[Ödül olarak seviyenizi yükseltecek kadar deneyim kazandınız.]

[Tazminat olarak 2000 Node kazandınız.]

[Tazminat olarak 5 adet Karanlığın Özü kazandınız.]

 

Onlar neydi?

 

E, onlar sayesinde on yedinci seviye olmuştu.

 

Bu arada Germuz vücudundaki alevleri söndürmüştü.

 

“Ku! Gardımı düşürdüler, Lordum. O kahrolası piçler! Aah! Çok sıcaktı.”

 

“İyi misin?”

 

“İyiyim… Lordum. Arkanızda!”

 

Germuz, Kang-Jun’un arkasını işaret ederek aceleyle bağırdı. Jung Kwang-Hyeon, Kang-Jun’a doğru elinde bir balta ile koşuyordu.

 

“Kuku! Geber!”

 

Swiik!

 

Ancak Kang-Jun daha hızlıydı.

 

Pak!

 

Siyah kılıç Jung Kwang-Hyeon’un boynunu kaşla göz arasında kesiverdi.

 

“…Kuaak!”

 

Jung Kwang-Hyeon’un vücudu sarsıldı. Gözleri apaçık düşmeden hemen önce ellerini boynuna götürdü.

 

Kung!

 

Hükümdar Herod’un sonu gelmişti.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr