Bilinmeyen süreler geçiyor, ikili kapılardan geçip anıları izliyor ve Yargıç notlar alıp duruyordu.
Geçen sürenin farkında olmadan anılar boyunca sıkıntısız bir şekilde ilerlemeye devam ederlerken Alastair her anısında gittikçe daha düşünceli bir hâl almaya başlamış ve gittikçe daha fazla içine kapanmaya başlamıştı.
Farklı bir bakış açısıyla gördüğü bu anılar aracılığıyla kendi aptallığını ve kendini beğenmişliğini izlerken kendisini yumruklamak istiyor ve neden böyle saçma bir harekette bulunduğunu anlatmak istiyordu ama bunu yapamıyordu.
Onun yerine kalbinde yükselip kendisini her anıda daha belirgin bir hâle getiren pişmanlık duygusuyla boğuşmak zorunda kalıyordu.
Pişman olma konusunda kendisini en çok etkileyen anı büyükbabalarının şövalyelik eğitimi sırasında olan anıydı.
Büyükbabalarının kendilerinden bulunduğu istekle birlikte ikisi de kabul edip küçük bir düello yapmış ve galibiyet hak eden olan Alastair'in ellerinde sonuçlanmıştı. Fakat eğer Ephios'un ta o zamandan beri gözlerinin önünde kendi içinde biriktirmeye başladığı öfkesini fark edebilmiş olmasıydı.
Belki yaşamış olduğu kaderden sıyrılabilir ve hâlâ yaşıyor olurdu.
Kendisine dert edeceği tek sıkıntısıysa Loer ailesinin kendisi olacaktı ve bu, Ephios'un da kendisinin yanında olmasıyla birlikte icaplarına bakabilecekleri oldukça kolay bir basamak taşlarından biri olacaklardı.
Alastair böyle düşünüyor, böyle olabileceğin hayalini kuruyordu.
Büyükbabası tarafından verilen şövalyelik derslerinin ilk zamanlarını gösteren anının ardından birkaç küçük çaplı anı daha geçmişlerdi.
Bu anılar genelde Laila tarafından düzenlenen şatafatlı organizasyonlar, Ephios ile avamları ziyarete gidip kontrol eden Bentley ile gezileri, ondan yapıyor oldukları işler hakkında birkaç şey öğrenmek ve bunun aracılığıyla geleceğe hazırlanmak için verdiği uğraşlar ile alakalı anılardı.
Farklı bir açıdan kendisine bakabiliyor olması sayesinde bu anılar boyunca ilerlerken kendisi hakkında yeni birkaç şey öğrenme şansı da elde etmişti.
Bunlardan biri kendisinin düşünce tarzının babasının kendisine yaşattığı travma oluşturacak derecede şiddetli olaylar yüzünden çarpıtılmış ve bazı şeylere kör kalmasının sebebi olmuştu. Büyükbabasının da bu konuda etkisi olmuştu üzerinde. Onun her daim kendisini öven cümleleri, kendisini daima el üstünde tutuşu yüzünden kibirli ve herkesi küçük gören bir tavır takınmaya başlamıştı.
Soyluların herkesi küçük görmesine karşıydı ama kendisi de onları küçük görüyordu.
Bunun sebebiyse Laila'nın düzenlediği organizasyonları ve Bentley ile tarlaları dolaşırken şahit olmuş olduğu kölelerden dolayı kaynaklanmış olduğunu fark etti.
'Onları küçük görmelerine kızıyorum ama onların dedikleri gibi küçük görmekten de geri duramıyorum. Ne ikiyüzlülük ama!' diye düşündü kafasını iki yana sallarken.
Her şeyin en iyisini biliyormuş gibi davranmasından dolayı başına gelmişti şu anki durumu da. Kendisinin bu şekilde davranıp Ephios'u göz ardı etmesi ve onun potansiyeline kör kalışı yüzünden hayatı, Ephios'un ellerinde son bulmuştu.
Tabii ki Loer ailesin de parmağı vardı bu işin içinde ama maşaları Ephios idi ve bu önlenebilir bir felaket olduğunu bir kez daha göstermişti Alastair'e.
Aynı zamanda bu onun her şeyi bilmediğini ve saçma bir şekilde yüceltilmiş kişiliğinin bir balondan farksız olduğunu göstermişti.
Kelimenin tam anlamıyla kendi kalın kafalılığı ve aptallığı yüzünden yaşamıştı bunları.
"Neden bir anda depresif bir moda girdin bakalım?"
Adam kendi içindeki meraklının izinden giderek sordu.
Alastair'in son birkaç anı sırasında biraz daha az konuşkan ve kendisiyle olan etkileşimlerde de oldukça daha çekingen bir tavır takındığını fark etmiş ama bir şey dememişti.
Yine de her anı da bunun artıyor oluşu sonunda merak seviyesinin sonuna ulaşmasını sağlamış ve sormasını sebep olmuştu.
Verilecek karar için notunu almış ve işine devam etmeyi seçmişti. Şimdiyse çocuğun bir anda depresif, üzgün ve kederli bir âşık gibi ruhsuz bir moda girmiş olması onun içindeki zevk alan tarafın ortaya çıkmasını da sağlamıştı.
"Her anıları izlediğimizde kendimi gittikçe daha da aptal hissediyorum," dedi gerçeği saklama düşüncesi aklında bile geçmeden.
Ölüydü şu an ve bunun bir sorun teşkil edeceğini de düşünmüyordu.
Yargıç ile dertleşmekten ne zarar dokunabilirdi ki?
"Sen daha çocuksun canım! Ne diye bununla ilgili düşüncelere kapılıyorsun ki? Ayrıca ölü olduğunu unutma! Yani… Son pişmanlık fayda etmez küçük Alastairciğim. Özellikle de senin gibi kendini bir halt sanan veledin bunu fark edebilecek zekâyı boşa harcamayıp görebilmiş olması bir mucize bile diyebilirim! Şanslısın yani," diyerek dalga geçerek tesellide bulunmuş, sonrasında da bomba gibi bir kahkaha patlatmıştı.
Yargıç'ın amacı teselli etmek değildi ne de olsa.
"Teşekkürler!" diye sinir olmuş bir şekilde karşılık verdi Alastair. "Keyfim ne de yerine geldi bilemezsin!"
Ardından kafasını iki yana sallamış ve sıkıntıyla iç çekmiş, gözlerini halıya çevirmişti düşünceli bir şekilde.
Khan geldi aklına tekrardan.
Khan ile olan konuşmalarında iki arkadaş değil, daha çok baskıcı bir efendi ve itaatkâr bir köle gibiydiler. Aralarında iyi bir bağ vardı ama yine de onunla yaşadığı arkadaşlık bağını ölümünden hemen önce hissedememiş oluşuydu.
Özellikle de bu bağın farkına son anlarında farkında oluşu var olan ve hissettiği en büyük pişmanlığıydı.
En kötüsü ise son anında arkadaşı olarak gördüğü Khan ile düzgün bir bağ kuramamış oluşuydu.
Onun hakkında ne düşündüğünü hatırladı ve kendisinden utanmasına sebep olmuştu. Onu bile bir piyon olarak görmüş ve şans verildiğinde neler yapabileceğini görmek istemişti.
Kesinlikle aptalın tekiydi ama son pişmanlık fayda etmiyordu.
Şimdiyse onun arkadaşlığı buruk bir hayalden ibaretti.
Bir sonraki anısı hayatının son anlarında yaşadıklarıydı.
Loer ailesiyle arka bahçede yemek yiyor ve onlarla yeni ortaklıkları hakkında tatmin edici konuşmalar yapıyorlardı.
Alastair bu anıyı gözlemlerken derin derin iç çekiyor, kendi durumuna üzülüyor ve kendisine acıyordu.
Yanındaki adamın kendini yargılamasını tamamen aklında çıkarmış, onun yerine bütünüyle kendisine odaklanmayı seçmişti.
"Şu Edwin denilen adam hiç de güvenilir bir tip gibi gözükmüyor. Kardeşi Mennas'a gelince… O da sinsi ama öfkesine çabuk kapılıyor. Tamamen işe yaramaz gibi görünüyor," diye notlarını alırken kendi kendine konuşuyordu Yargıç. "Yine de Loer ailesi ilginçmiş. Acaba onların hayatları nasıl? Onlardan biri öldüğünde kesinlikle sorgulayan kişi ben olmalıyım!
Ses tonu oldukça neşeli çıkıyordu. Bu eğlendiğini göstermekten de çekinmediğinin bir başka göstergesiydi.
Alastair de onların güvenilmez bir ikili oluşu zaten bilgisi dahilinde olan bir durumdu ve ikisinin de aklından geçen planlara dair tahminleri bulunsa bile artık her şey için çok geçti ve geri dönülemez bir durumdaydı.
Yapabileceği tek şey elinden gelenin en iyisi şu anda onu yetiştirip büyüten ailesinin geleceği için dua etmekti.
Hüzünle iç çekti ve önündeki anıya verdi dikkatini.
Alastair tekrar büyücülüğe olan yatkınlığı şahit olurken etrafındaki her şey tamamen karanlıklaşmıştı.
Kendisini bile göremiyordu!
Kaşlarını çattı merakla, ağzını açtı ama bir şey demedi çünkü kısa bir süre sonra her şey eski haline gelmişti.
Önünde yaşanan bu olay hem büyüleyici hem de son derece korkutucuydu.
"Kısa süren karanlık hem hoş hem de bir o kadar korkutucu, değil mi? O sırada sadece acı çekmiş ve seni yüceltecek olan, kanını hızlandıran heyecan verici sözcükleri beklemiştin," demişti yüzünde huzurlu, garip gülümsemesiyle. "Bu arada söylemem gerekiyor ki insanları gözlemleme becerin konusunda biraz daha çalışman lazım. Babandan o kadar ders almıştın, yine de beceriksizliğini konuşturmuşsun. Helal sana!"
Alastair adamın anlattıklarından sonra bir kez daha yorumsuz kalmıştı adamın söyledikleri karşısında.
Ölümündeki en büyük sebep olan gözlemleme yeteneğinin beceriksizliğini öne sürmesi yüzünden, düşük morali daha yerin dibine girmiş ve oldukça büyük bir derin nefes almasına sebep olmuştu.
Kafasını iki yana sallayarak artık geçmişe takılmaması gerektiğini hatırlatmıştı kendine gelmek ve bu melankolik tavırdan kurtulmak için.
Ölmüştü ve yargılanışının sonlarını yaklaşıyordu.
"Evin sana ait olması ve önceden bu durumlar konusunda plan yapmamış olmaman konusunu es geçiyorum ve konuşma yapmayacağım bu konuda ama neden kendi evinden kaçarken adamı bayıltma gereği duydun ki? Ayrıca adamın kendine geldiği anda evi ayağa kaldıracağı konusunda hiç mi bir planın yoktu? Kapıyı kapatmak cidden yeterli mi olacaktı yani? Yarım yamalak, saçmalık derecesinde gülünç bir planla bir şeyler yapmaya kalkmışsın. Amacının ne olduğunu dile bile getirmeyeceğim," diye aşağılamıştı ve dilinden bir gram geride tutulma olmamış, sonrasında da eklemişti küçümseyerek ve tiksinerek. "Yazık, yazık! Her şeyi bilmiş, dahi ve mükemmeliyetin vücut bulmuş hâlinden böylesine dahiyane bir plan... Bunları yapmana neden olan amacının ne olduğunu söylememe gerek yok, değil mi?
Alastair utançla kızarmış, ağzından tek bir kelime dahi çıkmamıştı.
Bu konudaki azarlanışı hakkında kendini savunabileceği bir tarafı yoktu ve bu şekilde kendisine söylenen sözlerinden ardından savunma isteği bile kendisini arkada bırakıp gitmişti.
Adamın haklı oluşunun kendisine kazandırmış olduğu mağlubiyet yüzünden bulunduğu melankolik durum daha da kötülemiş, omuzları düşmüş ve ruh hali daha da kara bir hâl almıştı.
Tamamen sessizliğe büründü.
O sırada şu an dünyada neler olduğuna dair öğrenme isteği doldu bir anda içine.
Anılar boyunca ilerlemeye devam etmişler ve sonunda, Ephios ile savaştığı bölüme gelmişlerdi.
Alastair bunları izlerken tepkisiz bir ifade ortaya koymuştu ve olacakları bekleme başlamıştı. Ancak kendisinin tam aksine adam bazen kaşlarını çatıyor, şaşkınlıkla kaldırıyor ve ilgiyle gözlerini dört açarak yaşananları izliyordu.
'Bir Yargıç olarak biraz fazla heyecanlı, değil misin?' diye düşündü ama dillendirme konusunda ikinci kez düşünmemişti bile.
Bir süre sonra anılar tamamen bitmiş ve Yargıç da son notlarını almıştı.
"Oldukça kısa bir hayat geçirdin ama yine de eğlenceli olduğunu itiraf etmem gerekir. Gayet de kendini beğenmiş, gözünün önündeki düzgünce göremeyen bir aptal olduğunu aşırı derecede belli ettin. Ama azından anılarını tekrar izlerken kendini ölmüş olsan da geliştirmeyi becerebildin. Bu da bir şey, yani, sayılır," diyerek yarı ciddi, yarı alaylı ve küçük düşüren bir konuşmayla açıklamasını yapmıştı.
Adam yavaş adımlarla Alastair ile aralarındaki mesafeyi kapattı.
Alastair'in kendisine pişmanlık dolu yüz ifadesiyle, tıpkı diğer ölenlerinki gibiydi ve yüzlerce veya binlerce defa görmüş, artık usanmıştı. Baktığını görünce, yüzünde acı bir gülümsemeyle ona bakmayı tercih etmişti.
Sağ elini kaldırdı ve avuç içi Alastair'in alnının tam ortasında duracak şekilde hizaladı.
"Son bir sözün var mı?"
Alastair dişlerini sıkıp derin bir nefes aldı. Kafasını iki yana sallayarak adama olumsuz cevabını vererek yanıt vermişti.
Kalbinin içindeki pişmanlık ve yaşayamadığı hayatının kendisinde sebep olduğu özlem, sahile vuran dalgaların sayısı gibi dinmeden artmaya başlamıştı.
"O zaman kararım..." dedi ve bekledi bir süre Yargıç.
Alastair merakla kafasını kaldırmış ve adama bakmıştı.
"Bu sefer düzgün yaşa! Sakın ama sakın bakir ölmek gibi bir şeyi aklından dahi geçirme!"
Alastair bu sözlerin ardından ne tepki bile vereceğini çözemeden algılayamadığı bir anda, alnına almış olduğu avuç içi darbesiyle birlikte karanlığın kollarına atılmıştı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..