Kadın, Alastair’e yandan bir bakış attı onu baştan aşağıya incelemek için.
Gayet normal, sıradan bir çocuk gibi gözüküyordu. Kendisinin öne çıkmasını sağlayacak ekstra bir özelliği yoktu ama ela gözlerinde garip bir ışık vardı. Ne olduğunu anlayamasa da tehlike barındırmıyor gibi gözüküyordu.
Ama belgedeki özelliklerine bakınca çocuk için acımadan edemedi. İkici olarak kesinlikle iyi yerlere gelebilirdi ve akademi bunun için kesinlikle elinden geleni ardına koymazdı. Elementlerinden dolayı oldukça sıkıntılı bir durumdaydı.
‘Umarım istediğin yere ulaşabilirsin,’ diye şans diledi içinden.
Belgenin kendi bölümünü doldurduktan sonra Alastair’e uzattı gereken yerlerini doldurması ve imzasını atması için. Bunun ardından belgeye akademinin simgesini taşıyan mührü basmış ve diğer belgelerin arasına koymuştu.
Akademiye yeni bir kişinin katılmasının verdiği sevinci yüzüne yansıtmıştı, aydınlık bir gülümseme yayılmıştı yüzüne. Ayağa kalktı ve Alastair ile çadırın dışına çıktı.
“Pekâlâ, artık Daimhayat Büyü Akademisi’nin bir üyesi sayılırsın,” demiş ve ardından eliyle birine işaret etmişti. “Son gelen gruplardan birisin, değil mi? Kasabalardaki kiliseler tarafından onaylananların toplananlardan.”
“Evet, son gelen kişilerdenim,” diye onayladı Alastair masum ifadesini korumaya çalışarak.
Orta yaşlı bir adam yüzündeki yorgun ifadesiyle yanlarına gelmiş ve kadının önünde eğilerek selam vermiş, emrini bekliyordu. Sabahtan beridir aynı işi yapıp duruyordu ve biraz dinlenmek ister gibi bir hâli vardı.
“Yeni büyücü adayımızın akademinin geçici ikamet bölümüne yerleşmesinde yardımcı ol.'”
''Emredersiniz efendim.”
İkili kendisinin buraya ulaşmasını sağlayan konvoya doğru ilerlerken Alastair’in gözleri etrafındaki diğer insanların üstündeydi, onları gözlemliyor ve ne durumda olduklarını öğrenmeye çalışıyordu.
Büyücü adaylarının birçoğu beklentiyle çadırlara ilerliyor ve umutlar istedikleri kabul etmek için dualar ediyorlardı. Birçoğu çadırlar arasında dolaşıp bir şekilde kabul edilmeyi anca başarabiliyordu. Birçoğu da ilk girdiği çadırda kabul ediliyordu.
Büyücü adayları kabul edilmiş olsa bile tam anlamıyla sevinemiyorlardı. Çünkü yepyeni bir dünyaya adım atıyorlardı. Korkuyorlardı, endişeliydiler ve özlem vardı kalplerinde.
Mutluydular ve heyecanlıydılar çünkü bir akademiye kabul edilmişlerdi, yaşadıkları sefil hayattan kurtulma şansı demekti bu. Sevdiklerinden ayrılmış olmalarından dolayı özlem duyuyorlardı evleri ve yakınları için.
Endişe ve korku gibi iki güçlü duygunun sebebi farklılık gösterebiliyordu.
Yeni katılmış oldukları bu dünyada kendilerini bekleyen tehlikelerinden dolayıydı. Birçoklarından dinlemiş oldukları hikayeler ve kitaplardaki okunanlar sayesinde hissettikleri korku katlanmış, duygunun kalplerinde yer edinmesini sağlamıştı.
Karanlık büyücülerin bulunduğu tarafta bulunanlar ise tamamen çaresiz durumdalardı ve yabancı oldukları bu dünyada hayatta kalmak için herkes gibi uğraşacaklardı ama daha fazla gayret etmek zorunda kalacaklardı.
Bir diğer sebebi ise soylulardı.
Statülerinin sağladığı avantajlar sayesinde onlar öncelikliydi akademi konusunda. Ve üst tabakanın insanı olmalarından dolayı, kasabalı bozuntuları ezmek onlar için bir eğlenceden farksızdı.
Elbette ilerde bu duygulardan kurtulacak ve zamanla yeni dünyaya alışacaklardı, zorundaydılar.
Alastair de bu gerçeklerin farkındaydı. Diğer herkes gibi o da düşük bir profil çizip fark edilmemek için çabalamak zorunda kalacaktı.
Soylulardan korkmuyordu ya da akademilerden yaşayacaklarından. Korkusu, Mennas ve Ephios’un kendisinin yaşadığını öğrenmeleri durumunda yapabilecekleriyle alakalıydı.
Bu sefer onu tekrar öldürmekle kalmayacaklardı, aynı zamanda öncesinde işkence edip kendisini tamamen çökerteceklerdi.
Alastair’in soğuk bir iç çekti.
Konvoy arabalarına ulaştıklarında diğerlerinin de kendilerine yardım etmek için atanan kişilerle eşyalarını toplamaya geldiğini gördü. Herkes yavaş yavaş dağılıyor, kendi yeni yaşamlarına ilerliyordu.
Kendisini gördüğünde konvoy lideri bir baş selamı vermiş, Alastair de ona karşılık vermişti aynı şekilde.
Kendi kaldığı arabanın kapısını açtığında oda arkadaşı olan Arashi’nin çoktan eşyalarını alıp gittiğini fark etmişti. Kendisinin nitelik ölçümleri ondan çok önce yapılmıştı ama bu kadar hızlı eşyalarını alıp gitmesini beklememişti.
'Acaba hangi akademiye gitti?' diye bir soru belirdi zihninde.
Sorusunun cevabını düşünürken yatak olarak kullandığı koltuğun altındaki bavulunu ve kınını çıkarttı. Bavulu adama uzattı, kınını da sırtına astı ve konvoy alanında uzaklaştılar.
Adamın liderliğinde tekrar çadıra dönmüşlerdi ama onun yerine geçici ikamet alanına çevirmişlerdi yönlerini.
Geçici ikamet alanı, akademilerin büyücü aday seçimlerinin sonuna kadar diğerlerini ağırladığı oldukça basit bir yerdi.
Her akademi kendi konvoy araçlarını kullanarak kendi sınırlarını belirlemiş, diğer akademilerle olan sınırlarını korumak için özen göstermişlerdi.
Büyücü adayları için burası sosyalleşebilmelerini sağlayan bir numaralı bölgeydi çünkü gidecekleri akademide kimseyi tanımıyor olacaklardı. Birileriyle burada tanışmak şu an yapabilecekleri en mantıklı hareketti, bu sayede soylulara karşı bir duruş da sergileyebilmiş oluyorlardı.
İkamet alanları aynı zamanda gruplaşmaların yaşandığı yerler olarak da biliniyordu. Soylu veya normal halktan biri fark etmeksizin herkes kendi ittifakını kuruyor, kendilerine grup kuruyorlardı. Bu sayede akademide bir sorun çıktığında güvenebilecekleri kişileri tanımış oluyorlardı.
Alastair gözleri etrafta gezinmeye devam ediyor, çevresindeki her şeyi iyice aklına kazımaya çalışıyordu. İlgi çekmemeye çalışarak gizli bir şekilde etraftaki diğer kişileri de incelemeyi ihmal etmiyordu.
Belki ilerde buraları tekrar görme imkânı olabilirdi. Öğrenmekte fayda vardı.
Ayrıca Ephios ve Mennas ikilisinin de hangi akademide öğrenci olduğunu anlamaya çalışıyordu. Kendisini hiç güvende hissetmiyor ve tetikte kalmak zorunda hissediyordu bundan dolayı. Zihinsel olarak oldukça zorlayıcı bir görev de olsa bundan vazgeçip kendisini rahatlığa teslim edebilecek durumda değildi.
“Geldik,” diye bildirdi yanındaki adam.
Adamın sesiyle düşüncelerinden sıyrılan Alastair yarım daire şeklinde park edilmiş arabanın belirtmiş olduğu sınır içerisindeki alana göz gezdirdi.
“Şuradaki,” diyerek işaret etti ve tekrar yürümeye başladı Alastair.
Alastair sessizliğini korumaya devam etti ve adamın arkasından takip etti.
Olağan bir görüntü olmasından dolayı kimse kendisinden tarafa göz atmakla uğraşmamış, kendisini görmezden gelerek sürdürüyor oldukları konuşmalarına devam etmişlerdi.
Öte yandan Alastair’in gözleri onların üstündeydi.
Ela gözleri anında kısıldı ve hissettiği öfke, gözlerinin soğuk bir şekilde parlamasına, dişlerini kırmaya çalışıyormuş gibi sıkmasına sebep olmuştu. Öfkesinin başkaları tarafından görünmemesi için gözlerini oradan çekti ve sıktığı ellerini cebine soktu.
Buz parçalarını içinde barından meyve suyuyla Ephios yanında birçok kızın bulunduğu masada gülüyor ve sohbet ediyordu. Mennas da öyleydi. İkisi de gayet rahatlardı ve hiçbir şeyi umursamıyor gibi görünüyorlardı.
İkisinin bu mutlu ve umursamaz görünüşleri Alastair’in bütün soğukkanlılığını kaybetmesine sebep olmuştu anlık olarak.
Kendisinin ne tür sıkıntılar çektiğini düşününce onların bu kadar rahatça etrafta gülebiliyor ve konuşabiliyor oluşları bu dünyanın adil olmadığını gayet iyi bir şekilde göstermişti.
'Şerefsiz!'
İçindeki nefret patlamak üzere olan bir volkan gibiydi. Dumanları çıkıyordu ama henüz şiddetli bir tepki yoktu. Kin, Alastair’in damarlarındaki kan gibi akmaya başlamış ve kendisinin düşüncelerini zehirlemeye başlamıştı.
‘Siz ikiniz… Elbette ilerde şansım olacak!’
Bu düşünce kendisinin sakinleşmesine yardımcı olurken odağını Daimhayat Büyü Akademisi’nin ikamet alanına çevirdi.
‘Şükür ki onlarla aynı akademide değilim,’ diye düşünürken rahatlamaya başladı.
İkamet alanı oldukça geniş ve rahat gibi görünüyordu.
Akademinin yarım daire şeklinde konuşlandırılmış arabası, kendilerinin diğer akademilerden ayrılmasını sağlayan tek duvarlarıydı. İki tarafın da kendilerini görmek için ikamet alanlarından ayrılması ve akademi çadırlarının bulunduğu alanda buluşması gerekiyordu.
Böyle bir şeyi yapmak isteyecek kimse de yoktu tabii.
Alastair o ikilinin bakışları tarafından yakalanma şansı olmadığı için kendisini şanslı hissetmeye başlamıştı. Onların iğrenç suratlarını bir saniye daha görürse çılgına dönebilirdi.
Meşe ağacından yapılmış masa ve oturaklar her yıl düzenlenen bu etkinlik dolayısıyla toprağa sabitlenmişlerdi.
Masanın üzerinde sıradan bir beyaz örtü serilmişti. Meyve kaseleri ve tatlılar konulan masa büyücü adaylarının kendilerini ortama alıştırmaları ve şımartmaları için konulmuştu. Ayrıca uzun yollardan gelmiş olduklarından dolayı oturakların üstünde yumuşak bir örtü serilmişti.
İkamet alanındaki masalardaki yerleşim şekli oldukça garip gelmişti Alastair’e.
Bulunan altı masanın sağ taraftaki ikisi yüzlerindeki kendini beğenmişlik ve küçümseyen ifadeleriyle tamamen soylular tarafından ele geçirilmiş gibiydi. Gariptir ki onlar da kendi aralarında gruplaşmış gözüküyorlardı.
Ortadaki iki masalarda ise tek bir kişi dışında kimse bulunmuyordu.
‘Soylular ve diğerleri arasındaki ayrımcılık kendini her yerde belli ediyor,’ diye düşündü.
Oldukça garip bir görüntüydü ama Alastair’in bunu umursayacak lüksü yoktu.
İlerlemeye devam ederken kasabalıların kendisi hakkındaki fısıldaşmaları kulaklarına gelmişti. Soylular ise kendisine kısa bir bakış atmış, iğrenen ifadeleriyle kendi aralarındaki muhabbetlerine hemen geri dönmüşlerdi.
Tek başına oturan kafasını bile kaldırmak ile uğraşmamış, masadaki duruşunu hiç bozmadan oturmaya devam etmişti. Etrafına verdiği yalnız kurt havası kendisini yeterince gizemli göstermeye yetiyordu.
Alastair'in bavulunu taşıyan adam arabanın kapısını açıp içeriye bir bakış attı ve bir başka bavulun daha olduğunu gördü. Arabaların iki kişilik olmasından ötürü elindeki bavulu hem yatak hem de koltuk olarak kullanılan bölmenin altına koydu.
''Kalacağın yer burası,'' diye belirtti ve arkasını döndü adam. ''Sabah ve akşamları olmak üzere tam sekizde yemek saatleridir. Öğlen vakti geldiğindeyse, meyve tabakları ve tatlılar atıştırmalık amacıyla getiriliyor. Yapılan dağıtımlar bir saat kadar devam ediyor. Eğer geç kalırsan aç kalırsın.''
''Verdiğiniz bilgi için teşekkürler.''
Adam ardından dışarı çıkmış ve çocuğa bir baş selamı verip ikamet alanından ayrılmıştı.
Alastair derin bir nefes aldı ve sırtına astığı kınını çıkartıp kalacağı yeni arabaya bıraktı. Tanıdık yüz ifadesiyle tek başına masayı işgal ederek hakimiyetini sergilediği alana doğru ilerledi.
‘Çok az
kaldı,’ diye
düşündü ve elinde
olmadan gülümsedi.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..