Sınavın bitmesinin ardından kağıtlar toplanmış ancak öğrenciler hemen çıkartılmamıştı.
Gözetmen kağıtların tam olup olmadığından ve adayların her kâğıdı verip vermediğinden emin olmak için kısa bir süre onları bekletmiş, bir sıkıntı olmadığını belirttikten sonra da hepsinin çıkmasına da izin vermişti.
Bu tarz kontroller her daim yapılması gereken kontrollerdi yoksa seneye yapılacak sınavları tehlikeye atabilirdi.
Üç sene önce kağıtlardan birinin teslim edilmeyip aday tarafından odasına götürülerek çıkar sağlaması oldukça büyük bir yankı uyandırmıştı akademi içerisinde.
Adayın yaptığı bu davranış yüzünden İksir Ustalığı dersinin teorik sınav bölümünü hem küçük soylular hem de diğer adaylar bir problem yaşamadan rahatça geçmişti. Bunun yüzünden o sene İksir Ustalığı’ndan sorumlu olan profesör oldukça sıkıntı yaşamıştı.
Aday kendisinin girdiği sınavın o kağıdını almasıyla birlikte profesörün ne tarz sorular sorduğu ve ne tarz cevaplar istediği öğrenilmişti. Bu sayede de adaylar kendilerini ona göre hazırlamış, bu şekilde sınava girmişti ancak bu sadece birinci aşama içindi ve ikinci aşama asıl elemenin gerçekleştiği seviyeydi.
Bu yine de İksir Ustalığı dersi için oldukça sıkıntı yaratmıştı çünkü her öğrenci için malzeme ayrımı yapılarak oldukça fazla masraf yapılmıştı.
Neyse ki böyle bir soruna sebep olan sıkıntının kaynağı kısa sürede bir adayın ağzından kaçırmasıyla öğrenilmiş ve o aday hakkında ciddi işlemler başlatılmıştı.
Adayın akademiyle olan bütün bağlantıları kesilerek akademiden atılması cezası verilirken bu durumda kendilerine yardımcı olmuş bir başka adaya ise küçük bir büyü kristali ödülü vermişlerdi.
Atılan adaya ne olduğu bilinmiyordu ancak kendisinin karanlık taraftaki akademilerden birine katıldığına dair birçok söylenti dolaşıyordu diğer adayların arasında.
---
Alastair sınıftan çıktıktan sonra direkt olarak odasına yöneldi. Bugün yapabileceği başka bir şey yoktu. Bütün dersler sınavdan dolayı ertelenmişti, yemekhanedeki sabah zamanını çoktan harcamıştı ve akşama kadar da boştu.
Sınıftan çıktığı anda kulakları sınavlarında yaşadıkları endişeleri birbirlerine anlatan arkadaş topluluklarının yaptıkları konuşmalarla doldu. Hepsi birbirine sınavda nasıl olduklarını, heyecanlı olup olmadıklarını soruyor ve ardından da sınav sorularını tartışmaya başlıyorlardı.
Alastair binadan çıkana kadar bu tarz konuşmalara kulak assa da devamını getirmedi. Yaptıkları bu konuşmalarının kendisine bir yararı yoktu ne de olsa.
Binadan dışarı çıkarken gözleri kendisinden emin gülümsemesiyle banklardan birine oturmuş olan Arashi’ye takıldı. Bu, Alastair’in kaşlarının çatılmasına sebep oldu ve ilgisini takip ederek ona yöneldi.
“Oh, Alastair!”
“Merhaba,” diyerek karşılık verdi. “Sınavın nasıl geçti?”
Kurşuni mavi gözler ışıldadı ve dudakları hilal biçimini aldı. Mutluluğunu saklamaya uğraşmıyordu ve hafif bir kibir de vardı. Alastair bunu rahatlıkla fark etti.
“Pek bir şey yapamadım,” diye cevapladı gözlerini ve omuz silkti. Umursamaz tavırlarını sergilerken Alastair’in içten içe büyüyen merakını fark etmedi bile. “Aslında zaten hiç umurumda değildi. Her türlü arbede profesörü tarafından seçileceğim.”
Hafif duraksamasından sonra kurduğu cümleleri söylerken Alastair’e doğru eğilmişti ve sesinin kısarak sadece kendilerinin duyabileceği bir ses seviyesinde konuşmuştu.
Alastair’in anında kaşları çatıldı. Arashi’nin bu özgüveninin nereden geldiğini merak etmeye başladı. Karşısındaki çocuğun sadece beş yıldızlık yatkınlığa sahip olması yüzünden kendisini bu kadar üstün görmeye başlamış olması sinir bozucuydu ancak haklı bir davranış olduğunu da bildiğinden ne diyeceğini bilemiyordu.
“Nasıl?” diye sorabildi Arashi banktan kalkarlarken, kısa bir süre şok yaşamıştı Alastair.
Arashi çocuksuz bir haylazlıkla gülümsedi ve omzunu silkerek cevapladı. “Yeni gelenlerin arasındaki beş yıldızlık yatkınlığa sahip olan tek kişi benim. Belli ki bu bana akademideki her profesör tarafından seçilme konusunda oldukça büyük bir şans sağlıyormuş. Bir nevi kendi profesörümü seçebilme imkânım var.”
‘Şans,’ diye düşündü.
Cevabını duyduğunda yüzünde kederli bir gülümseme oluştu, kafasını iki yana salladı ve bir kez daha kendisinin Arashi karşısında cevapsız kaldığını ve dilinin tutulduğunu fark etti.
Bu çocuğun şansının kendisini sinir ettiği gerçeği de ayrı bir konuydu.
Alastair’in adımları aklına gelen düşünceyle durdu. “Neden İksir Ustalığı değil? Neden Arbede? Böyle bir seçim şansı tanındığında kişinin yapacağı seçim oldukça bariz. Kesinlikle İksir Ustalığı! Beş yıldız yatkınlığın varken kesinlikle soylular bile seni aralarına katmak için yarışacaklar ve bunun için kaynaklar sağlayıp duracaklar. Ne diye böyle bir aptallık ettin ki?”
Alastair’in kafası ciddi anlamda karışmıştı. Eğer kendisine böyle bir şans verilmiş olsa kesinlikle dediği gibi yapardı. Neden bu şansını Arbede gibi bir konuda harcamış olduğunu çözemiyordu.
“Dediklerin doğru, bunda bir hata yok ve ben de katılıyorum,” diye başladı sözlerine ancak yüzünde beliren anlık kararmayla birlikte durdu.
“Ama?” diye devamını istediğini belirtti ve onun yüz ifadesini görmemiş gibi davrandı.
“Ama iksir ustalığının gerektirdiği etkenlerden biri olan kesinlik konusunda etkisiz kalıyorum ve ayrıca soylular ile pek de içli dışlı olmak isteyen bir tarafım da yok. Büyücü olmamın sebebi olabildiğim için değil, sadece yapmam gerek büyük bir şey var. Birine yaptıklarının bedelini ödetmem gerek ve bu tür işler için tanınmamak en iyisi.”
Alastair onun dediklerini mantıklı buldu ancak konuşmanın ortasında bakışındaki ve ses tonundaki değişikliği fark ettiğinde hafiften kaşları çatılsa da direkt düzeltti.
Sesinde ve bakışlarında öfke ile keder kol kola geziyordu.
‘İkimizin de alması gereken bir intikamı var demek,’ diye düşündü Alastair. ‘Sabırsızlıkla bekliyorum.’
“Yine de iksir ustası olmak kulağa daha cazip geliyor,” diyerek diretti Alastair. Onun dediklerinin birçoğunu göz ardı etti ve sadece ‘kesinlik’ kısmına odaklandı, Arashi’nin geçmişiyle şu an ilgilenmek istemiyordu ve onu da rahatsız etmek gibi bir niyeti de yoktu bu şekilde.
“Evet, iksir ustalığı gayet hoş ama dediğim gibi kesinlik gerektiriyor ve benim ellerim o kadar narin ve ince işlere uygun değil,” diye cevapladı gülümseyerek, ruh hâli hafiften düzelmiş gibi gözüküyordu ama hâlâ olumsuz duyguların parçaları gözlerindeydi. “Ayrıca o kadar bitkiyi ve nasıl işlenmeleri gerektiğine dair ezber yerine her gün binlerce şınav çekerim ve savaştan savaşa atlarım daha iyi.”
“Pekâlâ, hayat senin hayatın nihayetinde,” diyerek yenilgisini kabul etti.
“Aynen öyle! Peki ya sen?”
“Muhtemelen Canavaroloji için oynayacağım ama küçük bir şans ile belki Ritüel de olur,” diye cevapladı kısa bir düşünceli bekleyişin ardından.
“Profesör Damasis,” dedi Arashi anında ve Alastair’in kendisine tek kaşını kaldırarak baktığını gördüğünde devam etti anlatmaya. “Canavaroloji Profesörü Damasis. Kendisi beni gözünün ucuyla incelemiş ve birkaç soru sormuştu. Ayrıca yatkınlığıma rağmen beni anında gözden çıkarmıştı.”
“Seni gözden mi çıkardı?”
Arashi onun şaşkınlığını göz ardı ederek devam etti. “Arbede Profesörü Heda ve diğerleri diyor ki kendisi kişinin yatkınlığına bakmıyor, daha çok onların hayvanlarla olan ilişkisinin ne kadar iyi olduğuna ve onlara nasıl davrandığı konusuna önem veriyor. Ayrıca bakımlar konusunda da oldukça katı ve bu konuda da en üst düzey titizliğe önem veren biri. Yani… En azından duyduklarım bunlar.”
"O zaman verdiğim sınav kâğıdı tam istediği şekilde oldu," diye karşılık verdi özgüvenle.
“Bir Canavar Eğitmeni,” diye sesli bir şekilde söyledi Arashi. “Savaş alanında oldukça işe yarar aslında ve keşif görevleri için de mükemmel bir yardım olarak düşünülebilir.”
Arashi’nin dediklerine karşılık başıyla onaylamıştı sadece çünkü aklı tamamen Damasis adındaki profesördeydi.
“İyi şanslar!” diyerek Arashi onun yanından ayrıldı ve yemekhaneye doğru ayrıldı. Hâlâ yemekhane süresi içindelerdi ve Arashi daha hakkını harcamamış gibi gözüküyordu.
Alastair gözlerini gökyüzüne kaldırdı. Açık mavi renkteydi, bulutsuzdu ve huzurluydu. Alastair gülümsedi ve baştan beri niyeti olan yurda dönme işlemine geri döndü.
O sırada aklında tek bir isim dönüp duruyordu.
‘Damasis… Profesör Damasis…’
---
Sınavdan beri geçen iki gün Alastair için oldukça normal geçerken birçok aday için eziyetten farksızdı. Hepsi sınav sonuçlarının beklentisi altında ezilirken günlük yaşantılarında bile sıkıntı yaşamaya başlamıştı. Sonuçta bekledikleri şey sıradan bir olay değildi.
Alastair kendisinden emindi. Arashi’nin söylediklerinden sonra kendisine olan güveni daha da artmış ve rahatlamasını sağlamıştı. Birçok adayın aksine kendisi normal bir şekilde yaşamına devam ediyordu.
Paisley bile onun bu şekilde devam edebiliyor oluşu konusunda şaşırmış ve gayet de abartılı bir şekilde yorumda bulunmuştu. Kendisinin bu sınavı yeterince umursamadığını düşünmüştü.
İlk gün birçok öğrenci için endişe ile geçerken ikinci tamamıyla sabırsızlıkla karışık bir korkuyla geçmişti. Sınavından emin olan birkaç kişi bile sabırsızlıkla ne olacağını beklemeye başlamıştı ikinci günde.
Hafta sonları tamamen zehir olmuş gibiydi adaylara.
Sonuçlar, kapının altından Alastair’in daha önce görmüş olduğu rüzgârdan oluşma küçük bir varlık tarafından itilerek sahiplerine ulaşmıştı.
Alastair ne kadar kendinden emin de olsa heyecanlanmadan edememişti. Daha önce bu tür bir heyecanı yaşadığı aklına geldiğinde dişlerini sıktı.
‘Babamın hazırladığı sınavlar…’
Babasının hazırladığı sınavlar da aşırı detaylıydı ve arada kendisine sunum yapmasını gerektiriyordu ancak o zamanlar şu anda olduğu kadar iyi değildi. Kendisi o zamanlarda çoğunu batırıyor ve uzun bir azar işitiyor, kendisinin ne kadar işe yaramaz olduğuna dair sözcükler işitiyor ve tekrar baştan aynı şekilde çalışmasına dönüyordu.
Fakat bu sefer farklı hissediyordu, ilk defa mutluydu.
Sınav sonuçlarının geldiği zarfı açtığında kendisinin Canavaroloji’den 97, Ritüel Büyüleri’nden de 60 aldığını gördü.
Beklediği gibiydi, ritüel kısmına o kadar da dikkatli bakmamıştı. Canavaroloji kısmıysa tam da beklediği gibiydi ancak içten içe üç puanının nereden kırıldığını da öğrenmek istiyordu.
Kontrol edilen kağıtlar kendilerine iletilmediğinden dolayı bunun sonucunu öğrenmek için Profesör Damasis’in kendisine başvurmaktan başka bir şansı da yokmuş gibi görünüyordu.
Gelen zarfın içinde bir de derslerden geçmek için gereken notların bulunduğu bir bilgi kâğıdı da bulunuyordu.
Her dersin birbirinden farklı ve kendisine eşsiz olan bir geçiş notu bulunmaktaydı. Profesörlerin kendi isteğine göre yıldan yıla değişkenlik gösteren bu not aralığı oldukça büyük bir problemdi adaylar için çünkü her yıl aşırı rastgele bir hâl alabiliyordu.
Bundan dolayı bir sonraki sene katılmak isteyenler istedikleri dersin teorik kısmı için gereken notu alsalar bile geçen seneye göre davrandıklarından dolayı sınavdan kalabiliyorlardı.
Ritüel Büyüleri için geçer notu 80 idi ve kendisi büyük bir farkla bu sınavı kaybetmişti ancak Canavaroloji için gereken notu görünce asıl şoku yaşamıştı.
Canavaroloji’den geçmek için geçer notu 90 idi.
Arashi’nin profesör hakkında dediklerini göz önüne aldığında bile böylesine bir sonuç belirlemiş olması biraz fazla gelmişti.
Kendisi gibi zamanının büyük bir çoğunluğunu bu işe dökmediği sürece kim bu notu almayı başarabilirdi ki?
‘Yine de işime yarar bir etken,’ diye düşündü Alastair işin iyi tarafından bakmaya çalışarak. ‘İkinci aşama için gereken kişi sayısının düşük olacağına dair cüretkâr bir tahminde bulunursam yanlış bir şey yapmış olmam sanırsam. Belki de benden başka kimse bile olmaz.
---
Alastair şu an dersliklerin bulunduğu binada orta bölümün orta katında bulunuyordu ve yanında kendisinden ayrı iki öğrenci daha bulunuyordu.
Öğrencilerden biri kendisi gibi Acemi 1. Seviye öğrenciyken diğerinden hissetmiş olduğu büyü dalgaları onun kendisinden güçlü olduğunu gösteriyordu.
‘2. Seviye… Hayır, belki de 3. Seviye!’ diye düşündü korkuyla çünkü kendisinden yayılan dalgaların gücü fazlasıyla cesaret kırıcıydı. Alastair’in endişelenmesine sebep olmuştu.
Kaybedeceğine dair bir endişe yükseldi ama bunu anında bertaraf etti ve önündeki meseleye odaklanmayı tercih etti.
Kaybederse çekeceği acının büyüklüğünden haberdar idi ancak yine de şimdiden kendisini duygularına bırakacak değildi. Kaybettiğinde yapardı bu eylemi.
“Girin!” diyerek kendilerine işaret verdi güçlü bir ses. Bir erkeğe aitti.
Güçlü büyü enerjisi dalgaları yayan ilk önce içeri girdi ve ardından da Alastair ve yanındaki onu takip etti.
Ellili yaşlarının başındaki bir adam kendilerini karşılamıştı.
Adamın saçları yaşından dolayı beyaz renkte olup geriye doğru taranmış bir biçimdeydi. Hâlâ siyah renkte olan ince kaşları ve duygu belirtmeyen kahverengi gözleri vardı.
Yaşının verdiği kırışıklıklar yüzünde yer bulsa bile fazla değildi. Kaşları hafiften çatılmamış olsa belki de hiç görünmeyeceklerdi bile ve yarım top sakalı vardı.
Okulun profesörler için vermiş olduğu cübbesi oturuyor olduğu koltuğun arkasına asılmıştı.
Sade, beyaz renkte bir gömlek, koyu siyah renkte bir yelek giyinmişti. Düğmeleri tamamen iliklenmiş yeleğin kenarlarında gri renkte şekiller bulunuyordu. Üstündeki siyah renkteki ceketi sadeydi ve düğmeleri tamamen iliklenmişti.
Kendisinin ciddiyete ne kadar önem verdiğini ve titiz olunması gerektiğine dair bir mesaj vermeye çalışıyormuş gibiydi.
Siyah, ayı derisinden yapılma ayakkabısı ve siyah pantolonuyla birlikte tamamen siyahlara bürünmüş gibi gözüken bir kombin oluşturmuştu.
‘Yargıcı anımsattı,’ diye düşündü Alastair profesörün giyim tarzını incelerken.
Adam önündeki üçlüye birer bakış attı, ardından da eliyle yanına gelmelerini işaret edip konuşmaya başladı.
“Üçünüz dersim için gereken notları almış kişiler olarak kâğıda dökmüş olduğunuz hünerlerinizi bana göstereceksiniz. Sizlere beş gün içinde çatlayacak olan yumurtalar vereceğim. Yapmanız gereken tek şey canlının yumurtadan olabildiğince sağlıklı ve güçlü bir şekilde, hiçbir sağlık sıkıntısı yaşamadan çıkmasını sağlamak.”
Ardından adayların dediklerini sindirmesi için bir süre bekledi ve derin bir nefes aldı. Sandalyesinde yaslandı ve o sırada onları süzmeye başladı. Hangisinin kazanan olacağını merak ediyordu ancak ana odağı Acemi 1. Seviye olan adaylarda idi, diğerini zaten tanıyordu ve pek de umudu yoktu ondan.
“Eğer istediğim sonuçları elde edebilirseniz aranızdan bir kişi veya iki kişi benim öğrencim olma hakkını elde etmiş olacaktır. Herhangi bir sorunuz var mıdır?”
Adaylar başlarını olumsuz anlamda salladığında kendi çalışma masasının hemen önündeki küçük masayı ve onun üzerindeki yumurtaları işaret etti.
“Yumurtalar orada. İstediğiniz yumurtayı alın ve gidin.”
Herkes kendine yakın taraftaki yumurtayı aldıktan sonra kendisine saygılı bir şekilde veda ederek odadan çıkmaya hazırlandı ancak onlar çıkmadan hemen önce adayların rekabetçi ruhunu kızdıracak kelimeler ağzından döküldü.
“Bakımı en iyi olan öğrencim bakımından dolayı benden otuz büyü kristali kazanacak,” dedi ve gülümseyerek ekledi. “Hak eden kazansın.”
Ve 2. Aşama başlamış oldu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..