Damasis’in odasından çıkan üçlü birbirlerine tek kelime dahi etmeden kendi yollarına ayrılmışlardı.
Aralarındaki hissedilen ama zararsız rekabet Damasis’in teklifi yüzünden daha da somutlaşmış, şiddetli bir hâl almıştı. Otuz büyü kristali bir adayın isteyebileceği en büyük nimet olarak görülürken Damasis’in bu şekilde verecek oluşu üçünün de kanının kaynatmıştı.
Nihayetinde büyü kristali kazanmak o kadar da kolay bir şey değildi ve şimdi ellerinde kazanma şansı vardı. Ellerinden ne geliyorsa yapacaklardı!
---
Alastair derslik binasının dışında elindeki yumurtaya bakıyor, onu dikkatli bir şekilde taşımaya çalışıyordu. Yumurta ile ilgili birçok farklı düşünce kendisini meşgul ediyordu.
Yumurtanın hangi canavara ait olduğunu bilmiyordu, sınava hazırlanırken okuduğu kitapta böyle bir şey gördüğünü hatırlamıyordu. Bu onun için büyük bir eksi demekti çünkü eğer bu canavar büyülü kristal kullanılarak alınması gereken kitaplardan birinin içindeyse kaybedecekti.
Bir başka sorun daha vardı: yumurta bakımı.
Eğer ilk problemi rahatlıkla çözebilir ve hangi canavara ait olduğunu öğrenebilse bile yumurta bakımı konusunda hiçbir fikri yoktu. Yıldızkanat Baykuşu bakımı hakkında olan bilgisi bile sadece yumurtadan çıktıktan sonrasıyla alakalıydı, yani bir başka yerden referans alamıyordu şu anlık ancak öğrendiğinde bunu yapabilirdi.
Bu da bir başka problem daha doğuruyordu: bakım için harcanacak materyallerin maliyeti.
Yumurta bakımının maliyeti eğer büyü kristaline bağlanırsa elinden hiçbir şey gelmeyecekti, bu da kendisinin daha başlamadan kaybettiği anlamına geliyordu ancak en kötüsü de bu durumun getirdiği endişe kendisinin sinirlerini bozmaya başlamıştı.
Diğer adaylar konusunda bir bilgisi yoktu ancak aralarından birinin soylu bir aileden geldiğini tahmin edebiliyordu. Güçlü büyü enerjisi dalgaları yayan kişinin elinin altında sakladığı bir şey olduğunu düşünmek saçma olmazdı. Ne de olsa kendisi burada daha uzun süre kalmış tecrübeli biri olması lazımdı.
‘Oldukça uğraştırıcı ve can sıkıcı bir beş gün var önümde,’ diye düşündü karamsar bir şekilde. Derin bir nefes aldı ve kafasını iki yana salladı.
Endişe ve öfke kendisinin sarıp sarmalarken gözleri yumurtanın üstünde, ne yapacağını düşünüyordu.
Bu şans kendisinin geleceği için mühimdi ve bunu elinden öylece kaçırmaması gerekiyordu. Her şey buna bağlıydı!
Duygularını kontrol altına almak için ritmik nefesler aldı ve sakinleşti. Adımlarını yurduna çevirdi, yapması gereken işler vardı ne de olsa.
İlk önce yumurtanın güvenliğini sağlamalı, onun için geçici bir konaklama alanı oluşturmalıydı. Sonrasına gelince de gerisi tamamen gözlemlemeye ve tamamen kendisinin yapacağı araştırmalara bağlıydı.
Fazla vaktinin olmadığının bilincinde olarak adımlarını hızlandırdı, acele etmesi gerekiyordu çünkü zamana karşı yarışıyordu. Ne kadar çabuk elindeki yumurtanın hangi canavara ait olduğunu öğrenirse o kadar çabuk işe koyulabilir ve en iyi bakımı sağlamaya çalışabilirdi.
Yirmi dakikalık bir hızlı adımlamanın ardından odasına ulaşabilmişti ve kendisini penceresinin kenarında dışarıyı izleyen baykuş karşılamıştı.
Baykuş onun odaya girmesinin hemen ardından kanatlarını açıp etrafında neşeli bir şekilde bir tur attı ve ardından da omzuna kondu.
Alastair onun davranışını umursamadı ve odağının yumurta üzerinde kalmasını sağlamaya devam etti.
Dolabına ilerledi ve hızlıca gözlerini raflarda gezdirdi. Gülümseyerek yüzünü kurulamak için kullandığı havlulardan hiç kullanılmamış olan bir tanesini çekti ve çalışma masasının üzerine koydu. Sonrasında da yumurtayı sakince üzerine yerleştirip derin bir nefes aldı ve sandalyesine oturup gözlerini yumurtaya dikti.
Yumurta, bir tavuk yumurtasının üç katı büyüklüğündeydi. Yüzeyi bir yılanın pullu derisi gibiydi ancak Alastair durumun tam da bu olduğunu düşünüyordu. Hatta direkt olarak yılanın pullarının teker teker koparılıp üstüne koyulduğunu bile söyleyebilirdi.
Pullar siyah, menekşe ve kızıl renklerdeydi, tamamen karışık gibi duruyorlardı ancak dikkatli bakıldığında bir bütün oldukları anlaşılabilirdi.
Alastair yumurtanın görüntüsüne büyülenmiş bir şekilde bakarken kaşlarını çattı ve büyü enerjisini yumurtaya yönlendirmeye denedi.
Zımm!
Ortaya çıkan garip sesle yumurta kısa süreli bir ışık yaydı ve ardından hemen söndü, sanki hiç var olmamış gibiydi. Baykuş bunu incelerken ilk başta korksa da ardından merakla yumurtayı incelemeye başladı.
'Kesinlikle araştırmam lazım!'
---
Alastair elindeki kitaba gömülmüş, bütün ciddiyetiyle odaklanarak aldığı notların üstünden geçerek onların detaylandırmasını yapıyor ve önemli yerlerin altını çizerek bir daha yazıyordu.
Ücretsiz derslerinden çıkmasının ardından ne Arashi ne de Paisley ile konuşmuş, direkt olarak adımlarını kütüphaneye çevirmişti. Yumurta hakkında bilgi edinebilmek için ücretsiz olan kitapları araştırmaya başlamış ve sonunda kendisini tatmin edebilecek bir kitap bulabilmişti.
Kitabın ismi Canavarlar ve Yavruları: Gözlerini Açmadan Önce idi.
“Sonunda!” diyerek sesli bir şekilde nefesini verdi ve kalemini masasının üstüne attı.
“Hoot!” diyerek uyanan baykuş yorgun gözlerini insana dikti.
Pencerenin önünde ayın ve yıldızların ışığıyla beslenmek ile meşgul iken insanın çıkardığı ses yüzünden uyanmıştı ve pek de mutlu değildi. Hemen masasına uçtu ve kafasına kondu, ardından da omzuna ve oradan da masaya geçti.
“Hoo?”
Kafasını yana eğerek önünde insana baktı, merak etmişti tepkisinin sebebini.
Alastair onun başını okşadı ve gözlerini havluya sarmış olduğu yumurtaya çevirdi. Yumurtanın hangi canavara ait olduğunu bulmuştu nihayetinde.
Kendisine teslim edilen yumurta oldukça değerli bir canavara aitti. Canavarın bulunmasının oldukça zor olmasının yanı sıra, bir o kadar da zor terbiye ediliyordu ve genellikle bu denemelerin sonuçları oldukça ağır oluyordu.
“Acaba profesör bu yumurtaları nasıl elde etti?”
Araştırırken bunu düşünmüştü ancak cevabını bulamayacağını bildiğinden fazla üstünde durmamıştı. Yine de etkilenmiş olduğunu itiraf etmesi gerekiyordu.
Önündeki yumurta, Hayaletgölge Kedisi adındaki bir canlıya aitti.
Bu canavar oldukça tehlikeliydi ve bulaşılmaması önerilen bir canlıydı. Bunun nedeni gizlenme yeteneklerinin oldukça korkutucu ve kuvvetli olmasından kaynaklanıyordu.
Kendilerini oldukça iyi bir şekilde gizleyebiliyor, göz görünmeden kaçabiliyor ve karşısındaki kişiyi hiçbir iz bırakmadan ortadan kaldırabiliyor oluşlarıydı.
Güçlü, korkutucu ve tehlikeliydiler.
Kendilerine yaban hayatında üstünlük sağlayan birçok yeteneğe sahip olan bu canlılar hiçbir Acemi Seviye tarafından karşılaşılmaması gereken ürkütücü bir canavardı.
Şanslıydı ki Alastair’in önündeki kedi yumurtanın içerisindeydi, ölüm ile burun buruna kalmak gibi bir durum söz konusu değildi.
Hayaletgölge Kedileri birçok kedi türünden canavarlara kıyasla yumurtlama aracılığıyla ürüyordu.
Canavaroloji konusundaki uzmanlar bunun nedeni olarak canavarın kendi nesillerinin kontrol altında olmasını ve daha güvenli bir ortamda dünyaya gelebilmelerini sağlamak için yaşadıkları bir tür büyüsel evrimleşmeydi. Bu bilgiye dayanarak binlerce yıl önce bu şekilde üremediklerini ve bunun zamanla gerçekleşmiş olduklarına dair bir teori ortaya sunmuşlardı.
“Canavarların dünyası kesinlikle büyüleyici!” dedi gözlerindeki heyecanın ışığıyla.
Derin bir nefes aldı ve hızlıca ayağa kalktı, bu hareketi baykuşun ürkmesine sebep oldu. Dolabına yöneldi, sakladığı parasından 100 altın kadarını alıp farklı bir kesenin içine koydu ve keseyi iç cebine attı.
Dışarı çıkacaktı ve gideceği yer ise akademinin içinde kurulmuş olan pazar alanıydı.
Akademinin pazar alanı genellikle öğrencilerin ve arada bir dışarıda gelen tüccarlar tarafından kullanılan bir yerdi. Orada birçok çeşitli malzeme bulunuyordu: çeşitli bitkiler, iksirler, canavarların vücut parçaları, silahlar ve benzeri birçok şey.
Artık bakımını üstlenmiş olduğu bir yumurtası olduğundan Alastair daha önce pazar alanında bulunmuştu ve şimdi de küçük bir alışveriş yapma zamanı gelmişti.
İlk gittiğinde direkt olarak amacına uygun olacak şekilde canavar eğitiminde ve bakımında kullanılan envaiçeşit malzemeyi incelemek için gitmişti. Oldukça eğlenceli ve ufuk açıcı bir gezi olmuştu.
Neyse ki Profesör Damasis’in kendilerinden bakmasını istediği yumurta büyülü kristale mâl olacak eşyalara ihtiyaç duymuyordu.
‘Düşünceli bir profesörmüş demek ki,’ diye düşündü ve rahatladı çünkü Arashi’nin ve Paisley’nin yemek sırasında anlattıkları kendisinin şanslı hissetmesine sebep oluyordu.
Düşüncelerini bir kenara bıraktı ve dikkatini heyecanlı bir şekilde satışların yapıldığı önündeki alana çevirdi.
Akşam vakti olmasına rağmen insanlar hâlâ buradaydı, canlılığından bir gram dahi kaybetmeyen alan oldukça gürültülü ve rekabetçi bir ortama ev sahipliği yapıyordu.
Herkes kendisine ait olan yerdeki standına geçmişti. Ürünlerini sergiliyor ve etkileyici olduklarını düşündüğü sözlerle kendilerine müşteriler çekmeye çalışıyorlardı.
Akademinin kurallarına göre pazar alanının gece yarısına kadar açık kalmasın izin veriliyordu. Ardından hepsi toplatılıyordu ve karşı çıkıp buna uymayanlar ise standı zorla alınıyor ve bir başkasına veriliyordu. Ayrıca kişi bir süreliğine akademide satış yapamıyor ve cezalı statüsü kazanıyordu.
Alastair kuralları biliyordu ve gece yarısına pek de fazla vakit yoktu. Elini hızlı tutması gerektiğinin farkındaydı, acele etmeliydi. Yumurta teslim edildiğinden beri her şeyi aceleyle ve hızlıca yapması gerektiğini hissetmeye başlamıştı.
Kendisine müşteri çekmek için bağırmakla uğraşan satıcıların stantları arasından geçti ve gereken eşyaların bulunduğu alana doğru ilerledi hızlıca.
Hedefindeki standın sahibi kırklarının ortasında bulunan kısa boylu ve göbekli bir adamdı. Kelleşmenin etkilerinin yavaşça ortaya çıktığı gayet açık olan adamın saçları gri renkten beyaza dönmeye başlamıştı ve garipti çünkü adam o kadar yaşlı değildi, kendisi büyüden dolayı olduğunu söylemişti.
Kahverengi gözlerinde hâlâ canlı bir yaşam ışıltısı bulunuyordu. Keçi sakalını özenle tarıyor, elinde içeceği ile yanına gelen müşterileriyle konuşuyordu.
“Merhaba,” diyerek konuşmasının başlangıcını yaptı adam.
Alastair ilk önce gözlerini adamın sattığı ürünlerde gezdirdi ve sonrasında kendisine seslenen adama döndü.
“Merhaba, ben birkaç bakım eşyası arıyordum,” dedi ve bir kez daha göz attı emin olmak için, ardından isteklerini sıraladı. "Orta boy kuluçka yatağı ama isteğe göre ayarlanabilir olanlardan, yumurta temizleme seti ve bir de yumurta beslemek için iğne istiyorum. Ek olarak da beslenme için gereken yarım kilogram kadar elma kabuğu tozu, acı biberle karıştırılmış yeşil üzüm suyu ve son olarak da çekirdek tozu eklenmiş süt."
Adam hızlıca çocuğun dediklerini ayarlayıp ayrı olarak iki farklı pakete doldurmaya başladı. Arada bir de önündeki çocuğa bakmayı da sürdürüyordu.
"İşte istekleriniz hepsi burada. 85 altın, " dedi ve ardından paketleri göstererek eklemişti. "İsterseniz kontrol edebilirsiniz!"
Adamın dediğine uyarak paketlerdeki eşyaları dikkatlice kontrol ettikten sonra adamın istediği parayı uzatmış ve teşekkür ederek yurdun yolunu tutmuştu.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..