Bölüm 123: Rosabel, Küçük Rosa

avatar
304 2

Düşmüş Perinin Yükselişi - Bölüm 123: Rosabel, Küçük Rosa


“AAAH! AAAH! Day-dayan-dayanamıyorum! AAAAH!”

Jade, gözlerinden akan şelaleden farksız yaşlarla birlikte canını alıyorlarmış gibi hissediyor ve aralıksız çığlık atıp duruyordu. Bedeni sanki dünyanın bütün yükünün altında kalmış, altında can çekişerek son nefesini vermeye çalışıyormuş gibiydi. Belinden aşağısının kendisine hissettirdiği dayanılmaz acının hakimiyeti altında hayatta kalabilmek için savaş veriyordu.

Evin içinde dört kadın, doğumu yaptıracak olan Ellien’in dediklerini yerine getiriyor ve aynı anda doğum sonrasında verilecek olan kutlama yemeğinin hazırlığı konusunda canla başla çalışıyorlardı.

Herkes heyecanlıydı.

Yeni bir hayat dünyaya gözlerini açacaktı. Her yeni hayatla birlikte yeni bereketlerin de geleceğine inanılır, bu mucizevi olayın kutlanması için olabildiğince iyi bir hazırlık yapmaya çalışırlardı.

Geleneklerin dediği buydu ve karşı çıkılmadan yerine getirilmeye devam ediliyordu şu anda da.

Ellien yüzündeki zoraki gülümseme ile acı içinde kıvranan kadına baktı.

“Dayan Jade! Sık dişini, tamam mı? Az daha dayan!” diyerek telaşla yapması gerekenleri söyledi, ne kadar tecrübeli de olsa hâlâ bu konularda garip hissediyordu.

“AAAH!”

Kendisine gelen cevap, Jade’in ciğerlerini patlatırcasına attığı bir başka çığlığı olmuştu. Kadının hayatına gelebilecek mucizevi olaydan önce gelen bu acı, insanın seçimleri konusunda tekrar kendisini sorgulamasına sebep oluyordu.

“Hoot!”

Ellien’in ilgisi anında içlerine dalan baykuşa çevrildi.

Baykuş yatak başlığına konuşlanmış, Jade’e bakıyor ve onun acı içindeki durumunu anlamaya çalışıyordu. Sanki yardım etmek istermiş gibi bir hâli vardı.

---

İçinde yükselen telaş kendisinin boğulmasına sebep oluyor, nefes almasını zorlaştırıyordu. Her aldığı nefesle birlikte aklından geçen olası sonuçları düşününce kalbinin söküp atası geliyordu, her şey bir anda tepetaklak olabilecekmiş gibi hissediyordu.

“Sakin ol. Karın da çocuğun da emin ellerde. Bir sıkıntı çıkmayacak!” dedi siyah saçlı, kırklı yaşlarının sonlarında olan adam.

Kendisi kasabadaki şövalyelerin kaptanlığını üstlenen şövalyeydi.

“Geldim!”

Nefes nefese kalmış bir şekilde hana giren Alastair anında Khan’ın yerindeki yerini aldı. Nefesini düzene sokmaya çalışırken etrafındaki diğer adamlara kısa birer bakış attı, neler döndüğünü anlamamıştı çünkü herkes telaşlıydı.

“Ne oluyor?” diye sordu ama Khan endişeyle hanın içinde dönüp duruyor, kendisine cevap vermiyordu.

“Oh, sen Khan’ın kardeşi Alastair olmalısın!” deyip öne adım attı ve Alastair’i karşıladı Khan’ı yatıştırmaya çalıştıran şövalye kaptanı. “Abinin eşi şu an doğum yapmakta ve abinin kendisi de endişeden ter dökmekle meşgul.”

“Oh, ben de bir şey oluyor sanmıştım,” dedi Alastair rahat bir nefes alırken, aynı zamanda Khan adımlarını durdurmuş gözlerini kısarak kendisine bakıyordu. “Ne?”

“Nasıl sakinsin sen ya? Orada Jade acı çekiyor, sen burada rahatlıkla duruyorsun?”

“Alt tarafı bir doğum, hayatının belli bir döneminde herkes çocuk sahibi oluyor işte,” dedi ve kasanın bulunduğu masanın önündeki taburelerden birine oturdu. Yüzündeki ifade tekrar düz bir hâl almıştı. “Ayrıca eğer böyle bir şey yaşanmasını istemiyorsan da çocuk yapmamayı seçecektin.”

Khan dişlerini gıcırdattı, “Senle bir dakika özel olarak konuşabilir miyiz?”

Alastair kayıtsız bir şekilde omuzlarını silkti ve tabureden kalktı.

Arkalarında meraklı bir kaptan bıraktılar ancak Alastair bunu umursamadı.

İkili bir günlüğüne boş olan hanın mutfağına girdiler.

Khan bir tık sinirli ve hayal kırıklığına uğramış gibi gözüktüğünü fark etti Alastair.

“Alastair, neden bu duruma bu kadar kayıtsızsın? Jade’in canı acıyor ve sen…sen gelmiş normal bir şekilde konuşup acı çekmesi normal diyorsun! Hiç mi üzülmüyorsun ya da acımıyorsun?”

Alastair derin bir nefes aldı, düz ifadesinde hiçbir değişiklik yoktu ancak gözleri biraz soğuktu.

“Elbette acı çekmesi kötü bir şey ancak bunu engellemek için yapılabilecek bir şey yok. Ayrıca ilk defa çocuk sahibi oluyorsun, bunu hissetmen gayet de doğal yani. Ayrıca acı yoksa kazanç da yoktur. Çocuk doğduktan sonra her şey unutulacak ve acı falan da bir daha gözükmeyecek,” deyip açıklamada bulunarak Khan’ı kendi yoluyla rahatlatmaya çalıştı ve anında ekledi. “Ve büyü yapmamı da isteme, acısını rahatlatabilecek bir büyüm yok.”

Khan çaresiz bir şekilde onun dediklerini onayladı ama yine de içinde kendisini sinir eden bir rahatsızlık, huzursuzluk vardı, sanki her şeyi kaybedecek ve yapayalnız kalacakmış gibiydi ya da Alastair’in de dediği gibi abartıyor da olabilirdi.

Derin bir nefes aldı ve mutfaktan çıkmadan önce Alastair’e döndü, “Yine de azıcık ilgi göstersen olur mu?”

Alastair gözlerini devirdi ve arkasından söylendi, “İlgisiz olsam burada olur muydum kas kafalı?”

Alastair sessiz bir şekilde tekrar yerine döndü, Khan’ın endişeli bir şekilde oradan oraya adımlayışını izliyordu.

Gözlerinde güçlü bir özlem duygusu belirdi.

‘Babam… o beni böyle beklemiş midir?’ diye düşündü ama düşünce geldiği gibi ortadan kayboldu.

Babasının bu şekilde kendisini endişeyle beklemesine imkân vermiyordu.

Babasının sadece kendisini düşünen yapısını göz önüne alınca kendisinin doğumuna bile gelmediğini hayal edebiliyordu ve muhtemelen olan da buydu.

Babasının bir sonraki dahiyane planını yapmakla meşgul olduğunu, ailesinin tamamen varlığını gözden çıkartıp yok saydığını ve tamamıyla kendiyle alakalı olan planlarını ortaya döküşünü gözlerinin önüne rahatça getirebiliyordu.

Alastair dişlerini sıktı ve zihnini babasından uzaklaştırmaya çalıştı.

Pat! Pat! Pat! Pat!

Herkesin dikkati çeken acele adımlarla merdivenlerden inen ve nefes nefese kalan yirmili yaşlardaki genç kadına yöneldi. Üstü başı ter içinde kalmış, nefesini toparlamakla uğraşıyordu.

“Doğum bitti!”

Khan cümleyi duyduğu anda adımlarını durdurdu, evine çıkmak için önündeki herkesi adeta savurarak rüzgâr gibi geçip gitti. Arkasında şaşkın bir ifadeyle gülümseyen kaptan ve kafasını iki yana sallayan bir Alastair bırakmıştı.

Ardından ikili de Khan’ı takip ederek yukarı çıktı.

Yukarısı tamamıyla mutluluk ve huzur doluydu, herkesin yüzünde en içten gülümsemesi yer alıyordu. Herkes yatak odasında Jade’in kucağındaki bebeğin sağlık durumunun kontrol edilişini inceliyor ve Jade’i tebrik ediyordu.

“Jade! Jade! Jade!” diyerek Khan anında odaya daldı ve kimseyi umursamamaya devam ederek onun yanı başına oturdu.

Mavi gözleri Jade ile buluştuğunda kalbi öyle hızlı atmaya başlamıştı ki… Elleri ve çenesi damarlarında dolaşan mutluluğun getirdiği enerjiyle titriyordu. Yüzündeki dinmek bilmeyen parlak gülümsemesi de yerini almıştı hemen.

Jade onun telaşlı, endişeli ancak mutlu hâline karşılık sakince gülümsedi.

“Sakin ol Khan,” deyip sağ elini onun yanağına koydu ve sahte bir kızgınlıkla söylendi. “Kızımıza bakmayacak mısın? Yoksa onu istemiyor musun?”

“Ha, kız mı?” dedi anlamakta bir süre güçlük çekerken, ardından da delicesine kahkaha atmaya başlayıp alnını eşinin alnına dayadı. Gözleri yeni doğmuş, kırılgan tatlı figürüyle hafif kapalı küçük insan yavrusuna takıldı. “Kızımız oldu. Bizim kızımız. Hahaha…”

Alastair, uzaktan onların neşelini manzarasına tanık olurken kalbi ve çevresinde oluşan delici bir acı hissetti. Kendisinin hiç tadamadığına emin olduğu sahneyi izlerken gülümsedi. Yeni doğan kız çocuğunun neşeli ailesine bakarken kıskanmaktan kendini alamıyordu.

Oldukça mutlulardı, neşelilerdi ve göz alıcı derecede güzel bir sahneydi.

Alastair ileriye adımladı ve yatak odasına girip herkese bir baş selamı vererek yatağın ucuna oturdu. Onun oturmasıyla birlikte An da hemen omzuna konup herkesin anlık dikkatini korkuyla kendisine çekti ancak bu kısa süreliydi.

“E, ne isim vereceksiniz?”

Khan ve Jade kendilerine yöneltilen bu soruyla birbirlerine baktılar bir süre ve ardından gülümsediler, ikilin gözleri An’ın tüylerini okşayan Alastair’e dönüktü.

“Ne var?”

“İsmi senin vermeni istiyoruz,” dedi Jade ve Alastair’in ağzını açmasına izin vermeden konuşmasını devam ettirdi. “Lütfen… İtiraz etmeni de istemiyoruz.”

Alastair, Jade’in kucağındaki kız bebeğe baktı bir süre.

İsimlerin anlamlı olması gerektiğini biliyordu ve kişinin gelecekte de iyi anılması için de gayet güzel bir isme sahip olması lazımdı ki dalgası da geçilmesin.

Alastair ne isim vermesi gerektiği konusunda emin olamadı.

Herkes beklenti içerisinde onun ağzından dökülecek ismi bekliyordu.

Alastair sonunda karar verdi ve derin bir nefes aldı, “Rosabel.”

“Rosabel… Rosabel…” diye tekrar etti Khan gözlerini çocuğundan ayırmadan.

Jade gülümsedi ve ellerini narin bebeğinin yanağı üzerinde hafifçe gezdirdi, “Rosabel… Küçük Rosa…”

Çocuğunun isminin de konulmasının ardından her şey daha ilginç bir hâl almış, yeni doğan çocuğun getireceği bereket için bütün kasabaya yemek dağıtımı yapılmaya başlanmıştı.

Gün tamamıyla dans, şarkı ve bu yemekle birlikte herkesin hissettiği ebedi neşeyle kapanmıştı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 47022 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr