“Sonunda geri dönebildim!” diyerek akademi odasına giren Alastair’in yüzünde rahatlamış bir ifade belirdi.
Sarıparıltı’da bulunan Yeraltı Çetesi’nin karıştığı olayın çözülmesi ve Khan’ın kızının doğması gibi stresli ancak oldukça da rahatlatan olayların sonunda rahat nefes alabileceği akademiye geri dönebilmişti.
Akademiye geri dönerken Alastair yalnız değildi. Kendisiyle yolculuk yapan An’ın dışında Blair de onunla adaya yolculuk yapmıştı ancak akademilere gidiş için gelen arabalardan sonra ayrılarak kendi yollarına dönmüşlerdi.
Yaptıkları yolculuk sırasında Blair büyücülük dünyasındaki ilerleyişinden ve kendi akademi yaşantısından bahsedip yaptığı görevlerin nasıl olduğu hakkında konuşmuş, nihayetinde de kendisine yardımcı olduğu için tekrar ve tekrar teşekkür etmişti.
Alastair, Blair’in teşekkürlerinin sayısını belli bir süreden sonra tutamamaya başlamıştı.
Konuştukları vakit boyunca Alastair fazlasıyla bunalmıştı çünkü Blair’in bir çocuğun hevesi ve bitmek bilmeyen enerjisiyle heyecanlı bir şekilde konuşup duruyordu.
Alastair’in sahip olduğu sosyal enerjisi daha kendisi ne olduğunu anlayamadan Blair tarafından sömürülmüştü.
Tabii ki bu konuşma enerjisini ne kadar fazla tüketmiş olursa olsun yine de bir şeyler öğrenebilmişti: kendisine verilecek olan ödül. Alastair bunun bilgisini alabildiğinde kendisini tamamen yenilenmiş gibi hissetmişti konuşma sırasında, hatta oldukça da heyecanlanmıştı.
Odanın havasızlığı yüzüne tokat gibi çarpıp kendisini gerçekliğe geri döndürürken aynı zamanda yüzünün sert bir şekilde buruşmasını sağladı.
Pencereyi açtı ve ardından da bavulundaki eşyalarını yerine yerleştirip yanında getirdiği teçhizatlarını da yerlerine koydu.
O sırada An kendisi için ayrılan bölüme geçmiş etrafını incelemekteydi, iğrenç kokudan hiç de rahatsız olmuş gibi gözükmüyordu.
Bavulunu yerleştirdikten sonra Alastair banyoya gitti ve son zamanlarda satın olmuş olduğu oda kokusu olarak kullanılan kurumuş çiçek yapraklarından iki tanesini aldı, avcunun içinde parçaladı ve odanın her yerine dağıtıp yerine oturdu.
Pat! Pat! Pat!
Sert bir şekilde çalınan kapının sesiyle Alastair’in kaşları çatıldı, bir ziyaretçi beklemiyordu.
Odanın kokusu yavaştan düzelmeye başlarken yolculuğun kendisinde yarattığı yorgunlukla yerinden kalktı.
Kapı kendi yaşlarındaki tanımadığı bir çocuk tarafından tıklanmıştı. Çocuğun ifadesiz suratı ve ölü gözleri kendisine bir zamanlar bahçelerinde çalışan avamları hatırlattı.
İçinde karşı koymakta zorlandığı bir iğrenme yükseldi.
“Alastair Abner, Rowan Richards tarafından size gönderilmiştir,” deyip Alastair’e kutuyu uzattı ve ardından başını sallayarak hızlı adımlarla oradan ayrıldı.
Alastair giden çocuğun arkasından baktı bir süre, sonra bakışları merakla parıldayan gözlerini kutuya çevirdi. Kapıyı kapattı ve direkt çalışma masasına yöneldi.
Kutu gayet sıradan, gri renkte olup iki karış uzunluğunda ve bir karış genişliğinde dikdörtgen bir kutuydu. Beyaz bir kurdeleyle bağlanmış, üstüne de kimin tarafından gönderildiğiyle alakalı küçük bir kart iğnelenmişti.
Alastair kartı eline aldı ve arkasını çevirdi ancak boştu. Kartı masaya koydu ve kurdeleyi çözüp kutuyu açtı.
“Bunlar…” diye söze başladı ancak devamını getiremedi.
Kutunun içinde mavi renkte sıvıyla dolu üç şişe bulunuyordu. Şişeler kutuda kırılmamaları için özel olarak tahta tutucularla sabitlenmiş ve güçlü, saydam bir fanusun içine yerleştirilmişti.
Alastair fanusu dikkatli bir şekilde kaldırdı ve kutunun altında bir başka not daha buldu.
“Alastair Abner, yardımlarından dolayı ödül olarak sana ilerlemende yardımcı olacak bu iksirleri yolluyorum. Çırak Alemi’ne yükselmenin ne kadar zor olduğunun farkında olan bir başka büyücü yoldaşın olarak bunları iyi bir şekilde değerlendireceğini düşünüyorum. Umarım iyi bir şekilde kullanır, değerlerini fazlasıyla görürsün. -Rowan Richards.”
Alastair’in yorgunluğu bir anda yok oldu ve enerji dolu bir gülümseme yerini aldı.
“Mükemmel bir ödül bu! Bunların tanesi en az 750 büyü kristali ediyor! Kesinlikle Richards ailesinden beklendiği gibi! Mükemmel! Mükemmel! Hahaha!”
Alastair delicesine gülümsemeye devam ederken fanusu tekrar kutunun içine koydu ve ardından kutuyu odada bulunan sandığına koyup kilitledi.
“Acemi 3. Seviye…” diye sesli bir şekilde düşündü, kaşları hafiften çatıktı. “Bu iksirlerle birlikte Çırak Alemi’ne ulaşmam pek de uzun sürmeyecek. Şimdiden Çırak Alemi için gereken ilerleme tekniği hakkında hazırlık yapmaya başlasam iyi olacak.”
Alastair üstünü düzelttikten sonra An’a bir bakış attı.
An pencere önüne geçmiş, dışarı izliyordu ve uçmaya çıkmak gibi bir planı var gibi gözüküyordu.
Alastair derin bir nefes aldı ve kapısını kilitleyip odadan çıktı. Yanına büyü kristali almayı da unutmamıştı.
Damasis’e uğrayıp Çırak Seviye İlerleyiş Tekniği hakkında bir şey öğrenmesi gerekiyordu ve böylesine değerli bilgiler bedavaya gelecek şeyler değildi.
---
Tak! Tak! Tak!
“Gir!”
Alastair yüzündeki huzurlu ifadesiyle gülümserken odaya girdi ve saygıyla selam verdi. Yavaş adımlarla masasındaki kağıtlarla boğuşmaktaki Damasis’e doğru yaklaştı.
“Merhaba efendim, umarım sizi herhangi bir şekilde rahatsız ederek işinizden alıkoymuyorumdur.”
Damasis kafasını kağıtlarından kaldırdı ve sıcakkanlı bir gülümseme sundu. Gözlüğünü çıkarttı, Alastair’e önündeki koltuklardan birini işaret etti.
“Hoş geldin. Bir şey mi oldu?”
“Hoş buldum efendim. Çırak Seviye İlerleyiş Tekniği hakkında…” deyip ciddi bir yüz ifadesi takındı, duruşunu dikleştirdi otururken. “Teknik hakkında bilgi almak istiyorum.”
Damasis’in gülümsemesi anında soldu ve karanlık bir ifade yerleşti suratına ama bir şey demedi. Biraz bekledi ve ardından derin bir nefes alarak Alastair’e döndü.
Alastair bir şeylerin doğru olmadığını anlamak için geleceği görmesine gerek yoktu, adamın surat ifadesi açıktı ve bu kaşlarının hafiften çatılmaya başlamasına sebep oldu fakat önündeki adama saygısızlık yapmamak için düzeltti kendini.
“Aslında soracağın soru başına senden on büyü kristali almayı düşünüyordum, diğerlerine de değerli soruları hakkında böyle yapmıştım ancak senin için elli büyü kristali karşılığında bütün sorularını cevaplayacağım,” dedi ve anlaşmasını sundu Damasis.
“Tabii!” diyerek kabul etti Alastair ve ilk sorusunu sordu. “Tekniği elde etmem için ne yapmam gerekiyor?”
“Tekniği elde etmenin yolu altında olduğun akıl hocasına başvuruda bulunmak ve ondan almaktır. Kayıtların incelenir, katkıların kontrol edilir ve bunun ardından seninle akademi arasında bir anlaşma imzalanır. İmzalanan anlaşmanın ardından da elementine uygun olan tekniği alırsın ve büyücülük yolculuğuna ara vermeden devam edersin.”
‘Anlaşma imzalamak,’ diye düşündü, bu konuda hiç de iyi hissetmiyordu. ‘Bu ilerde oldukça sıkıntılı olur.’
Bir anlaşma imzalarsa kendisini kısıtlamış olacak ve kendisinin rahatça kontrol edilebildiği bir kuklaya dönüşmüş olacaktı. Akademinin kendisine bağımlı kalınmasını sağlayarak gücünü korumaya çalışmasını anlayabiliyordu ama kendisinin böyle bir yola girmeye niyeti hiç yoktu.
“Anlaşmadan kastınız nedir?”
“Anlaşma, ilerlediğin yola uygun bir şekilde hazırlanmış olarak seni bir profesör olarak işe almaktan kapı bekçisi olmaya kadar giden çeşitli bir durumdur. Anlaşmanın şartları kişiden kişiye değişiklik gösterir ve uyulmaması dahilinde ciddi sonuçlar da beraberinde gelir.”
Bu yapılan açıklamayla birlikte Alastair anlaşma olayını daha soğuk bir şekilde karşılamaya başladı, en son çaresi olmadığı sürece buna başvurmama kararı aldı.
“Pekâlâ, peki ya bir akıl hocası olmayan adaylar? Onlar nasıl elde ediyor?”
Damasis öğrencisinin çabasını anlayabiliyordu. Olabildiğince özgür bir yol izleyerek ilerlemek herkesin isteyeceği bir şeydi nihayetinde ama bunun olabilirliği ise bir o kadar da düşük olup zorluydu.
Kendisi de denemişti ama sonucu ortadaydı.
Kişinin daha özgür bir yol ilerleyebilmesi için yeterince kaynağa ve güce ihtiyacı olması lazımdı. Soyluların büyücülük konusunda derdi olmamasının sebebi de buydu, her şey onların elinde altındaydı ne de olsa.
“O tür öğrencilerin çoğu genelde Acemi Alemi’nde takılıp kalarak hiçbir şekilde ilerleyememiş oluyor veya bu şansı elde etmiş olsalar bile artık iş işten geçiyor,” diye cevapladı umutsuz bir şekilde başını sallarken ama eklemeden de edemedi. “Tabii ki birkaç kişinin yükseldiğini de görebilirsin ama onlar da aşırı şanslı kişilerdir. Bazen akademinin pazar alanında İlerleyiş Teknikleri satışa çıkabiliyor ama bunun da şansı fazlasıyla düşük. Yine de deneyebilirsin ve unutma, onları aşırı pahalıya satılıyorlar.”
“Anladım…”
Alastair’in umutları yavaşça çökmeye devam ederken gözlerindeki hırs da artmaya başlıyordu, derin bir nefes aldı ve kendisini dizginlemeye çalıştı.
“İki elemente yatkın kişilerin gelişimi nasıl oluyor peki?”
“Bunun için ekstra büyü kristali vermen gerekiyor. Yetmiş büyü kristali daha eklemen lazım.”
Alastair içten içe acı çekse de başını salladı ve onayladı. Umutsuzca kabul etti çünkü kendisine lazım olan bir şeydi ve başka bir şekilde öğrenmeye kalkması, şu anlık oldukça zordu. Ayrıca önceden hazırlık yapıp hızlı ve sıkıntısız bir şekilde ilerlemek istiyordu.
“İki element yatkınlığı olan kişiler, iki farklı elementin İlerleyiş Tekniğini kullanarak çalışırlar. İki elementin de ilerletilmesiyle oluyor bu, istersen aynı anda iki elementi de ilerlet ya da ilk önce birini, sonra da birini ama asıl olayı birleştirmede yatıyor. Bu oldukça zor ancak getirisi de oldukça büyük, sonuçta büyü konusunda daha fazla çeşitliliğe sahip olabiliyorsun,” diyerek kısaca özet geçti Damasis.
‘İki elementi birleştirmek mi?’ diye düşündü Alastair, umutsuzluğu gittikçe daha da artıyordu. ‘Çırak Seviye için o kadar iksir elde ettik ama teknikleri bulmadan hiçbir şekilde işe yaramayacaklar ve bulana kadar…’
“Soracağın bir başka sorun var mı?”
Alastair düşündü kısa bir süre.
“Akademinin kendisi tekniklerin satışını yapıyor mu?”
“Hayır, böyle bir ihtimal söz konusu bile değil maalesef. Akademi satıcılardan alır ama hiçbir zaman satış yapmaz,” diye cevapladı Damasis net bir dille. Öğrencisinin gözlerine bakınca derin bir nefes aldı. “Alastair sana şunu söylemem izin ver, ne kadar senin umutlarını daha da kırmak istemesem de… Akademi sınırları içerisinde Karanlık Elementi Çırak İlerleyiş Tekniğini bulamazsın. Akademi o tür şeylerin satışını çok dikkatli bir şekilde inceler ve bunları tamamıyla kendisi satın alır.”
Alastair öğrendikleriyle birlikte derin bir nefes aldı ve üzgün bir ifadeyle başını salladıktan sonra ayağa kalktı. Damasis’e veda etti ve yarın görüşeceklerini söyleyerek odadan ayrıldı.
Odadan çıktığı anda üzgün ifadesi öfkeyle doldu ama anında düz ifadesine geri çevirdi.
Akademi karanlık elementi yatkınlığı olan kendisi gibi kişileri kısıtlama ve kontrol altına alma konusunda oldukça etkili bir şekilde çalışmayı sürdürüyordu. Kendisinin özgür bir şekilde ilerleme konusundaki çalışmalarını sadece baltalamakla kalmıyorlardı, aynı zamanda kendisinin ana amaçlarından biri olan Loerlerden alacağı intikamını da dolayı yoldan engellemiş oluyorlardı.
‘Akademi dışında, herhangi bir yerde satım yapılan alanlar var mıdır ki?’ diye düşündü ve gülümsemeye başladı. ‘Muhtemelen vardır. Bir şekilde o tekniği elde etmem gerekiyor!’
Alastair odasına girdi ve çalışma masasına oturdu. Gözlerindeki öfke yavaşça solarken hırs onun yerini almak için ortaya çıkıyordu.
“Akademi pazarında tekniklerin satışını yapanlar oluyorsa eğer o zaman bunun hakkında bilgisi olan biri de vardır yani. Satıcıların kendisine sormaktan başka şansım yok ama bunu yaparken de dikkatli olmam lazım. Akademinin ne kadar ileri gidebileceği konusunda bir fikrim yok.”
Alastair
sandalyesinde geriye yaslandı ve bakışlarını tavana çevirdi. Dişlerini ve
yumruklarını sıkıyordu, kesinlikle kendisinin başkaları tarafından
engellenmesine izin vermeyecekti.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..