Bölüm-110 Belphegor vs Raijin ve Athena’nın Sonu

avatar
484 1

Ejderha İmparator - Bölüm-110 Belphegor vs Raijin ve Athena’nın Sonu


Belphegor gözlerini açtıktan sonra patlayan aurası sonucu oluşmuş olan fırtına aniden durarak kaybolmuştu.


(Belphegor)-Uykumu aldığıma göre, sanırım seninle istediğin oyunu oynayabilirim.


(Raijin)-İstediğim oyunu ha?


Belphegor oldukça sakin bir ses tonuna sahipken Raijin biraz daha sertti.


(Belphegor)-Evet. Ne oynamak istersin?


Belphegor dalga geçercesine bu soruyu sorarken Raijin’in bileğini yavaşça bırakmıştı. Raijin ise bileğini tutarak birkaç kez çevirmiş ve bir sorun olmadığını kontrol etmişti.


(Raijin)-Hmm. Bir düşüneyim.


Bileğinde herhangi bir sıkıntı olmadığından emin olduktan sonra ise Belphegor’un sorusuna bir cevap düşünmeye başlamıştı. Elbette ki bu soruya düzgün bir cevap vermeyi planlamıyordu. Düşündüğü şey Belphegor’u sinirlendirebilecek bir cevaptı.


Birkaç saniye boyunca düşündükten sonra ise…


(Raijin)-Aman be.


Neden böyle bir şeyi düşündüğü konusunda kendisine kızdı ve küçümseyici bir gülümsemeyle birlikte…


(Raijin)-Cesedinle oynamak istiyorum!


Diyerek dilini çıkardı ve sakin kişiliğini bir kenara bıraktı.


(Belphegor)-Heee. Bunu yapabilecek kadar gücün var yani? Güzel güzel. Bu oldukça güz…


Belphegor tam Raijin’le dalga geçerken aniden çok yakınlarındaki bir noktada, ucu bucağı görünmeyecek kadar yükseklere ulaşan bir hortum patlak verdi ve giderek daha da fazla büyümeye başladı.


Hortum patlak verdikten yarım saniye kadar sonra ise hem kendisi hem de Raijin bilinmeyen bir enerji tarafından çevrelendiler ve bu hortumdan hasar almadan kurtuldular. Ancak bu fırtınanın sonucunda savaşların gerçekleştiği bütün noktaların onlarca kilometre uzağına kadar uzanan devasa genişlikte bir bölgedeki bütün ağaçlar yok oldu ve geriye dümdüz bir arazi kaldı.


(Belphegor)-Bu enerji kimin bilmiyorum ama sanırım sahibine teşekkür etmem gerek. Ama ondan önce…


Belphegor kafasını hortumun patladığı yere çevirdi ve…


(Belphegor)-O hortumun sahibi kesinlikle Leviathan’dı. Böyle bir saldırı yapmasını sağlayacak kadar ne olmuş olabilir?


Bunları dile getirdikten sonra Leviathan’ı ateşleyen şeyin ne olduğunu düşünmeye başladı ve bu sırada da etrafını çevreleyen enerji kalkanı yavaşça dağıldı ve havaya karıştı.


(Raijin)-Dikkatini üzerimden ayırma sakın piç kurusu!


Raijin bağırarak ileri doğru atıldı ve Belphegor’a ağır bir yumruk indirdi. Belphegor ise yediği bu yumruğa rağmen yerinden savrulmamak için oldukça çaba sarf etti ve istediği başararak bu yumruk karşısında savrulmadı.


(Belphegor)-Biliyor musun? Gerçekten çok sinir bozucusun.


Belphegor bunları söylerken iğrenmiş bir surat ifadesiyle Raijin’in gözlerinin içine bakıyordu. Raijin’den yayılan kutsal enerji bile başlı başına iğrenç hissettiren bir şeyken birde üstüne ondan darbe yemek ve o kutsal enerjiye doğrudan maruz kalmak onu fazlasıyla iğrendiriyordu.


(Raijin)-Benden çok farklıymışsın gibi konuşma. Ben senin için neysem, sende benim için aynısın. Yani duygularımız karşılıklı.


Raijin bu konuda yalan söylemiyordu. Şeytanların tanrıları sevmediği kadar tanrılarda şeytanları sevmiyordu. Sonuçta her şey başladıktan sonra, Lucifer’in ilk atası olan Lucifer “First” StarFlare, Yüce Tanrıça Gaia’ya karşı gelmiş ve cennetten kovulmuştu. Bunun sonucunda da tarihte bilinen ilk nefret tohumları ekilmişti ve tanrılar şeytanlardan nefret etmeye başlamışlardı. Herkesin taptığı Yüce Varlık Gaia’ya karşı gelmek onların gözünde büyük bir suçtu.


Ta o zamandan başlayarak bu günlere kadar süregelen bu nefret zinciri zaman içinde azalarak kaybolmak yerine katlanarak artmış ve nesilden nesile aktarılmıştı.


(Belphegor)-Benimle aynı hissetmen bile inan hiç hoş değil. O yüzden biraz susmaya ve sessizce ölmeye ne dersin?


Belphegor elini kaldırarak Raijin’e çevirdi ve Raijin birdenbire bilinmeyen bir enerjinin getirdiği baskıyla birlikte baskılanmaya başladı. Öyle ki ciddi anlamda kıpırdayamıyordu. Konuşamıyordu bile.


“Tch! Çenemi bile kıpırdatamıyorum. Bu piçler bize söylenenden çok daha güçlüler. Yine de, beni yenebilecek kadar iyi değil.”


Raijin düz bir surat ifadesine sahipti çünkü baskı yüzünden mimik bile yapamıyordu. Ama yapabiliyor olsaydı şu anda yüzünde psikopatça bir gülümseme olurdu.


(Belphegor)-Boşa çabalama Raijin. Bu baskıdan kurtulman çok zor. Ben istemediğim sürece kimse bundan kaçınamaz. Yani, birkaç dakika içinde ezilecek ve dümdüz olarak öleceksin.


Belphegor, Raijin’i çıldırtmak istercesine sakin bir ses tonu kullanmıştı. Raijin ise bu durum karşısında kendisini kasarak gülümsemeyi başarmıştı.


Bu sözler ve ses tonu onu zerre kadar kışkırtmamıştı.


“Gülümseyebilecek kadar gücü var ha? Hihihi. Sen harika bir şeysin Raijin.”


Raijin’in gülümsemesi Belphegor’u biraz daha güç kullanmaya itmişti ve Raijin’in bedenini kavramış olan baskı daha da artmıştı. Raijin’in kemikleri hafiften ezilmeye başlamıştı. Biraz daha baskı altında kalsalar önce çatlamaya sonra da kırılmaya başlayacaklardı.


Ancak…


(Raijin)-Midemi bulandırıp kusma isteğimi tetikleyecek kadar ağır ve iğrenç olan bu enerji…


“Konuştu mu o!?”


Konuşamıyor olması gereken Raijin baskı altında olmasına rağmen kendisini yarı yarıya zorlayarak konuşmuştu.


“Ha? Enerjim…dağılıyor.”


Raijin’in bedenini kavrayan ve onu sıkı sıkıya tutan enerji kaba kuvvetle birlikte geri itilmeye başlamıştı. Raijin’in kolları az önceye kadar bedenine yapışmış bir haldeydi ancak şu anda bu durum değişiyordu.


Raijin akla mantığa sığmayacak bir güç sergileyerek Belphegor’un baskısına karşı geliyordu. Baskı yüzünden titreyen kolları yavaşça yükseliyordu.


Raijin’in kolları yükseldikçe de hava kararıyor ve kara bulutların sayısı artıyordu.


Raijin’in kolları yükseldi yükseldi ve yükseldi. Ta ki sağ elini silah şekline getirerek şakağına dayayana kadar.


(Raijin)-Yasak Mühür Tekniği.


Raijin tekniğin adını dile getirdikten sonra bedenini kavrayan baskı tamamen yok oldu ve Raijin’in bütün bedeni elektriklenmeye başladı. Saçları dikildi ve bedeni parlak sarı bir aurayla kaplanmaya başladı.


Kollarını iki yana açtı ve yerden yükselmeye başladı.


(Raijin)-Şimdi, gerçek eğlenceye hazır mısın?


***


Ejder, kendi klonunu öldürdükten sonra birkaç kısa adımla birlikte Athena’nın yanına gitti ve başında dikilmeye başladı. Psikopat gülümsemesi Athena’nın tüm hücrelerini titretirken bakışları onu tekrar tekrar öldürüyordu.


Tam o anda Ejder’in gözleri sadece ama sadece bir anlığına kırmızıya dönüşüp tekrar gümüşe döndü. O anda ise…


(Ejder)-Kaç!


Athena neden yaptığını bile anlayamadan birdenbire ayağa kalkarak koşmaya başladı ve hızla ormana girdi. Yani, ormana girmiş olması gerekiyordu. Ama tuhaf bir şekilde ilerleyemiyor, olduğu yerde sayıyordu.


Adım attığından emindi ancak ayakları altındaki dünya bir türlü harekete geçmiyordu.


(Ejder)-Sen, gerçekten de umutsuz vakasın.


Ejder’in sözleriyle birlikte neden ilerleyemediğini anlamak amacıyla ayaklarına baktı ve yerden birkaç santimetre yüksekte olduğunu gördü ve koşusu yavaşlayarak durdu. Ardından da bir hıçkırık sesi duyuldu ve bu sesi bir burun çekme sesi takip etti.


O anda Ejder’in tüm bedeni titredi ve Ejder titreyen bedenini durdurmak için kendi kendisine sarıldı.


“Ağlıyor. Ağlıyor. Ağlıyor.”


Salyaları akmaya başlamıştı. Derin derin nefesler alıyor ve gittikçe daha fazla titreyen bedenini durdurmak için tüm gücüyle kendisini sıkıyordu. Hatta öyle ki uyguladığı güç yüzünden 3 kaburgasını kırmıştı.


“Bedenime hakim olmak çok zor. Boşalmadan önce onu öldürmem gerek!”


Ejder bir anda ellerini havaya kaldırdı ve sakince, mührü açık olan iki ejderhasından birinin adını andı.


(Ejder)-Exsilium.


Tam o anda ise gökyüzünden inen yüzlerce, belki de binlerce karanlık zincir, yeryüzüyle buluştu ve Athena bu zincirlerin arasında kaldı.


Lucifer hemen zincirlerin geldiği yere bakmak için başını kaldırdı ancak gördüğü tek şey gökyüzünün derinliklerinde kaybolan zincirlerdi. Gerçi uzaya çıksa bile zincirlerin başlangıcı göremezdi çünkü ciddi anlamda zincirlerin nereden geldiği belli değildi.


Nereden geldiği belli olmayan bu zincirler Sürgün Ejderhası Exsilium’un eseriydi.


Bütün bu zincirlerin arasında kalan Athena delik deşik olmuştu ve kazığa oturtulmuşçasına zincirlerin arasında havada duruyordu.


Hareketsizdi.


Tam o anda ise Ejder’in suratında bir rahatlama belirdi ve paçalarından akan sıvılar toprağı ıslatmaya başladı.


“Öldü. Onu yok ettim. Ahhh, daha önce hiç bu kadar azdığımı hatırlamıyorum.”


Sadece dövüşerek bile seks yapıyormuşçasına zevke gelen Ejder, Athena’nın delik deşik edilmiş bedenine bakarken kendinden geçmiş ve bedenine daha fazla hakim olamayarak boşalmıştı.


Athena öldüğü için de etrafa çakılmış olan bütün karanlık zincirler kağıt gibi parçalanarak hızla silikleşmiş ve kaybolmuşlardı. Zincirlerin ardından da Athena’nın ölü bedeni tamamen karanlıkla kaplanmış ve paramparça olarak sonsuzluğa karışmıştı.


Ejder “Bundan sonrasını ben halledeceğim.” demiş olsa da Athena’yla uğraşmak istememiş ve Athena’yı öldürmek için Exsilium’un gücünü kullanmıştı.


(Lucifer)-Athena’nın ölmeden önceki yüz ifadesi…


Lucifer başını eğmiş ve hüzünlü bir ifade takınmıştı. Derken…


(Lucifer)-Yok ya zerre kadar etkilenmedim o ifadeden ben.


Bir anda başını kaldırarak ciddi bir ifadeyle birlikte bunları söylemişti.


(Medusa)-Ejd…


Medusa tam Ejder’e doğru hareketlenecekken onlara çokta uzak olmayan bir noktada bir hortum belirdi ve hızla büyüyerek gökyüzünün derinliklerine doğru yol aldı.


Ejder ise hemen kendisini ve diğerlerini korumak için birer enerji kalkanı oluşturarak hortumun etkisinden kurtulmalarını sağladı. Tabii bunu yaparken sadece Rose, Medusa ve Lucifer üçlüsünü korumamıştı. Kendisinin yanında savaşan kim varsa korumuştu.


Devasa hortum yok olduktan sonra Ejder enerji kalkanlarını kaldırdı ancak o anda bir şey fark etti.


(Ejder)-Lan!? Yanlışlıkla tanrıları da korudum. Sokayım ya!


(Medusa)-Ejder. İyi misin?


Medusa hemen Ejder’in yanına koşarak iyi olup olmadığı sormuştu çünkü az önceki hortum ve yarattığı yıkım inanılmazın bile ötesindeydi.


Medusa’nın anlamsız endişesine karşın Ejder oldukça sakin bir ifadeyle…


(Ejder)-Bu soruyu sorman gereken son kişi bile değilim farkındasın değil mi?


Medusa elbette ki bunun farkındaydı sadece konu Ejder olunca endişelenmeden edemiyordu. Ejder zarar görmeyecek olsa bile Medusa içgüdüsel olarak bunu kabullenemiyordu ve Ejder için endişeleniyordu.


(Medusa)-Ne fark eder ki? Senin için endişelenmem suç mu?


(Ejder)-Elbette değil. Sadece endişelenmen fazla yersiz. Öyle basit bir patlama bana çizik bile atamaz.


(Rose)-Kurtarıldığım için teşekkür etmeliyim sanırım ha?


(Ejder)-Aslında hiç gerek yok. Sen bu hikayedeki kurtarılması gereken ve herkesin nefretini toplayan kız karakter kontenjanını doldurmuyorsun. Yani, rica ederim.


(Lucifer)-Yine de savaşırken boşalman o kadar da hoş bir görüntü değildi, anlarsın ya?


(Ejder)-Şey, o kadarına yapabilecek bir şeyim yok. Uzun zamandır Athena’yı öldürmeyi planlıyordum ve kendimi tutamadım.


Ejder gerçekten de uzun zamandır bu anı planlıyordu ve Athena her aklına geldiğinde sinirden deliye dönüyordu ancak şimdi onu öldürünce savaşmanın verdiği hazla birlikte inanılmaz bir rahatlama yaşamıştı.


(Lucifer)-Senin boşalman neyse ama, bu seviyede bir yıkım gücü. Leviathan ölümü bile göze almış olmalı.


(Ejder)-Bu benim beklediğimden bile iyi bir saldırıydı. Etrafta bir tane bile ağaç kalmadı baksana. Yine de…o saldırının her şeyi bitirdiğini düşünmüyorum.


Ejder ilk cümlesinde Leviathan’ı tebrik etmiş olsa da söylediği son kelimeler herkesin içine şüphe tohumları ekmeye yetmiş ve artmıştı bile. 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr