Aradan geçen birkaç saatin ardından Grant’ta Pride’de Ejder’in dediklerini yapmış ve halklarıyla konuşmuşlardı. Ve tam da Ejder’in dediği gibi olmuş, halkları hiçbir şey demeden bu durumu kabul etmişlerdi.
Ejder’in bu gibi durumlarda insanların düşüncelerini manipüle etmesi oldukça zaman kazandırıcıydı. Gerçi zaman kazanmasalardı bile bir şey değişmezdi. Ejder istedikten sonra iki halkıda yok edebilirdi. Bunu yapmamasının tek nedeni iki halkta yok olursa barış içinde yaşayacak kimse kalmazdı.
Ejder barış yanlısı birisi değildi. Sadece babasının yaptığı şeyin daha iyisini yapmak istiyordu o kadar.
(Ejder)-Sanırım o aptalların yanına gitmeme gerek yok. Geri kalan şeyleri buradan hallederim ben.
Ejder oturduğu yerden bir anda ışınlandı ve 20 kilometre kadar yükseğe çıktı.
(Ejder)-Şimdi. Bir bakalım. Önce şunları bir düzelteyim.
Ejder kendi kendine ne yapacağına karar verdikten sonra iki imparatorluk arasındaki mesafeyi kapatma kararı aldı. Ardından da yer sallanmaya başladı. Toprak kırıldı ve yerden yükselmeye başladı. Yükselen toprak o kadarda kalın değildi ama dayanıklı bir görüntüsü vardı.
Derken toprak iki katı kalınlığa çıktı ve sıkılaştı. Sanki görünmez bir güç toprağı iki taraftan sıkıştırıyormuş gibiydi. Sertleşen toprak renk ve şekil değiştirmeye başladı. Rengi daha koyu bir hale gelirken alt tarafları biraz daha genişledi ve olduğu yere sağlam bir şekilde oturdu.
Üst kısımları aynı kalınlıkta kaldı ve rengi beyazladı. En üst kısmı da dikenlerle kaplandı. Ejder’in yaptığı bu duvar iki imparatorluğun arasındaki sınırları ortadan kaldırıp onları tek bir sınırın içine hapsetmişti.
Kısacası iki imparatorluk aynı sınırlar içerisindeydi. Ucu bucağı görünmeyen bu sınırlar kıtanın %87’sini kaplıyordu çünkü iki imparatorluk gerçekten de devasa boyutlara sahipti. Toprakları o kadar fazlaydı ki bütün kıtada sahipsiz olan çok küçük bir alan vardı.
Ve bu sadece bu kıta üzerinde kapladıkları yerdi. Diğer kıtaların üzerinde de hakimiyetleri vardı. Ancak o kıtalar sadece asker yetiştirmek, tarım ve hayvancılıkla uğraşmak ya da maden çıkartmak için kullanılıyordu. Gönüllü askerler bu işlerle uğraşıyordu.
(Ejder)-Sınırlar bitti. Gerçi iç sınırları da yıkmam gerek.
Ejder parmaklarını şıklattı ve imparatorlukların kendi içlerinde bulunan sınırlar sanki daha önce hiç var olmamış gibi ortadan kayboldu. Sonra da aralarda kalan boşlukların tamamında imparatorlukların yapısına uygun evler belirmeye başladı.
(Ejder)-O evlerde birilerinin yaşaması lazım değil mi?
Bunun üzerine Ejder o evlerde yaşaması için kanlı canlı insanlar yapmaya başladı. Şu an resmen Gaia gibi davranıyor ve insanlar yapıyordu. Nedensizce gülümsedi.
(Ejder)-Sonsuzluğu bile aşacak kadar çok can aldıktan sonra gidip insan popülasyonu kendi ellerimle çoğaltıyor olmam… büyük saçmalık. Rose görse ne derdi acaba?
O anda bir çift narin kol Ejder’i arkasından sardı. Bu kişi tahmin ettiğiniz gibi Medusa’ydı. Ejder Medusa’ya uçabilme yeteneği verdiği için Medusa rahatça onun yanına gelebilmişti. Ejder’i arkadan sardıktan sonra kulağını ısırmış ve fısıldamıştı.
(??)-Rose’nin seninle gurur duyacağından eminim hayatım.
(Ejder)-Öyle mi dersin? Kendi katiliyle gurur duyacağından pek emin değilim.
Ejder Medusa’yla konuşurken ya da Rose’nin konusu açıldığında tuhaf bir şekilde sakinleşiyordu. Hayatında en çok yer kaplayan bu iki kişi onun sakinleştirici iğneleri gibiydiler.
(Medusa)-Farkında mısın bilmiyorum Ejder ama şu anda kendi katilime sarılıyorum. Yani, her ne kadar yaptıkların yüzünden affedilmemen gerekiyor olsa da ben seni affediyorum. Ne de olsa başına gelenlerde benim de suçum var.
(Ejder)-Rose’nin suçu yoktu ama. O sadece beni düşünmüştü. Benim aksime. Yine de, yaptığım hiçbir şeyden pişmanlık duymuyorum. Tek bir pişmanlığım var. O da hala yaşıyor olmam.
Ejder bugüne kadar çok fazla kötü şey yapmıştı. Sevdiklerini bile öldürmüştü. Ama kötü kişiliği yüzünden hiçbirinden pişmanlık duymuyordu. Aksine birilerinin canını almayı seviyordu bile. İyi ya da kötü fark etmeksizin birilerini yok etmekten derin bir haz alıyordu.
Bugüne kadar her şeyi ve herkesi zaten milyarlarca defa yok etmişti. Ama öldürmeyi başaramadığı tek “şey” kendisiydi. Ejder ne yaparsa yapsın kendisini ortadan kaldıramamıştı. Kendisini öldüremediği için de sevdikleri de dahil herkesi mahvetmişti. Tek pişmanlığı kendisini öldürememekti.
Yüzlerce farklı şekilde bunu denemişti ama üzerine bir lanet gibi yapışmış olan iyileşme yeteneği ve ölümsüzlüğü buna izin vermemişti. İstese şu an kendi ölümsüzlüğünü ve iyileşme yeteneğini geçersiz kılabilirdi.
Ama bu yine de onu öldürmezdi. Ejder ölümü bile aşmış bir varlık olduğu için artık canlı ya da cansız kategorilerine alınamazdı. Bedeni bir kabuk gibiydi. Organlarının hiçbiri çalışmıyordu. Hepsi sadece olmaları gereken yerde duruyorlardı o kadar.
(Medusa)-Bu konuşmayı daha kaç defa yapmamız gerekiyor acaba? Kendine biraz değer verir misin artık?
(Ejder)-Anlamı ne ki? Benim hayatta olmamın ya da burada olmamın anlamı ne? Yaşayan en güçlü şey benim. Her şeyi yapabilirim. Her şeyi sonsuz defa yok edip sonsuz farklı şekilde yeniden yapmak için yerimden kıpırdamama bile gerek yok. Artık hiçbir şeyin eğlencesi kalmadı. Böyle giderse her şeyden sıkılacağım. Ben senden sıkılmak istemiyorum. Her zaman seni sevmeye devam etmek istiyorum. Ama böyle giderse…
(Medusa)-Şhhhhh.
Medusa o anda parmağını Ejder’in dudaklarına koydu ve onu susturdu.
(Medusa)-Öyle söylemek istemediğini sen de biliyorsun. O yüzden sakın o cümlenin devamını getirme. Hem bak. İstediğini yapıyorsun. İki aileyi birleştirdin. En fazla birkaç gün içinde geleceğe, zamanımıza geri döneceğiz. Eğer istersen döndüğümüzde Rose’yi de diriltebilirsin.
(Ejder)-Kafamı karıştırmayı bırak. En sonunda her şeyden sıkılacağım. Rose’yi diriltsem bile, onun zihniyle oynasam bile her şeyi ben biliyor olacağım. Ölmeden önce bana attığı tüm o üzgün bakışlar, korkak bakışlar, titreyen bedeni. Bunların hiçbirisini ben unutmayacağım. Ona her baktığımda aklıma gelecek. Sana baktığımda nasıl hissediyorsam ona bakınca da aynısı olacak.
Ejder hiçbir şeyi kabullenmek istemiyordu. Yaptığı onca şeyden sonra tekrar sevilmek istemiyordu. Bir ara gerçekten sevilmek istemişti, ama şu anda o düşünceleri çürüyüp gitmişti. Sonsuza kadar tek başına kalmak onun hak ettiği yegâne şeydi. O bundan başka hiçbir şey hak etmiyordu.
Ama Medusa bu konuda Ejder’e sonuna kadar zıttı. O nereye giderse gitsin peşinden gitmeyi planlıyordu. Ona olan sevgisini gösterme şekli buydu. Sürekli onun yanında olmak. İyi anında da kötü anında da. Onun yanından bir an bile ayrılmak istemiyordu. Takıntılı bir paranoyak gibi davrandığını biliyordu ama umurunda bile değildi. Kendisi Ejder’e takıntılıydı.
Ejder’in o sözlerinin üstüne de Medusa gerildi ve Ejder’e sağlam bir kafa darbesi indirdi.
(Medusa)-Bana baktığında aşk ve şehvetten başka şeyler mi düşünüyorsun lan sen!? Boynunu kopartırım senin.
(Ejder)-Ne oluyor lan!?
Ejder bir anda maruz kaldığı bu muamele yüzünden dumura uğramıştı. Medusa’dan hiç böyle bir tepki beklememişti. Ama nedense Medusa’nın yaptığı bu hareket ona komik gelmişti ve kıkırdamıştı.
(Ejder)-Delirdin mi be? Ne vuruyorsun kafama?
(Medusa)-Konuşma lan. Bana bakınca üzülürsen haşat ederim seni.
Medusa’nın bu eğlenceli ciddiyeti Ejder’in fazlasıyla hoşuna gitmişti. Hatta öyle ki bir anlığına gerçekten gülmek bile istemişti. Ama sonra vazgeçmişti.
(Ejder)-Teşekkür ederim. Hiç yoktan biraz iyi geldi.
Derince bir nefes aldı ve yeniden işine dönecekken Medusa bir kez daha kendisini sardı. Ama bu sefer Ejder bir gariplik hissetti. Tam olarak gariplik denemez ama Ejder bu sarılmada normalden daha fazla duygu hissetmişti.
Ve öyleydi de. Medusa’nın sesinden anlayabilmişti.
(Medusa)-Seni böyle durgun görmek gerçekten kalbimi parçalıyor. Lütfen her şeyi kır dök korkunç görün ama böyle sakin ve durgun olma. Dayanamıyorum.
Diyen Medusa hiçbir cevap beklemeden Ejder’in kendisine verdiği boyuta geçti. Ejder ise hiçbir tepki vermeden az önce yaptığı işe geri döndü. Duvarları düzenlerken bir yandan da evler yapıyor ve o evlerden kalacak insanları oluşturuyordu.
(Ejder)-İnan bana bende dayanamıyorum. Saligia’yı yok ettikten sonra hiçbir amacım kalmayacak. Zaman geçirmek için yapabileceğim hiçbir şey olmayacak. Belki bir çocuğumuz olursa…
O anda Ejder’in morali biraz daha bozuldu.
(Ejder)-Benden tekrar bir çocuk ister misin ki? Hele de kendi ellerimle çocuğumuzu çokça kez öldürmüşken.
Diye kendi kendine söylenen Ejder sessizce yaptığı işe devam etti ve geleceğe döndükten sonra yapabileceği şeyleri düşünmeye başladı.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..