Bölüm 16 - Yalnız Kuzgun

avatar
167 0

Ejderhanın Kalbi - Bölüm 16 - Yalnız Kuzgun


...
 
Ormanın ortalarından girişine doğru çok az mesafesi kalan Veexis, ani bir manevra yaparak ağaçtan üzerine doğru atlayan bir Myniir’ i daha atlattı.
 
Bu anlardan sayısız defa yaşayarak sonunda girişe yakınlaşan suikastçı, bıkkın ama endişeli bir yüz ifadesiyle koşmaya devam etti.
 
Yaratık, ormanın koyu renkteki topraklarına yüz üstü çakılırken, arkasından gelen diğer Myniir’ ler hiç beklemeden yaratığın üzerinden atlayarak daha sert bir şekilde Veexis’ i kovalamaya devam ettiler.
 
Çığlıkları bir insanın kulaklarını ürperten cinste tiz bir ses çıkarıyordu, farenin ciyaklamasına benzeyen bu ürpertici sesi duyan çoğu hayvan ve canavar sürüsü alanı çoktan terk etmişti.
 
Tabii, bu sesi 5 kilometre ötede gümüş renkli zırhlarla donatılmış, mavi renkte armalarla süslenmiş kraliyet Griffonu’ nun üzerindeki, Nyleah da çok net bir şekilde duyabiliyordu.
 
Nyleah, gözleriyle hiç beklemeden ‘Görüş’ yeteneğini etkinleştirdi ve göz bebekleri küçülürken elf olmanın verdiği avantaj ile ormanın içlerine kitlenerek hedefini aramaya koyuldu.
 
Ağır yenilgisinin ardından, onu yenen bu ürpertici adamı bulup yakalamayı hırs edinen elf oldukça heyecanlıydı.
 
Kalbi oldukça hızlı atmaya başlamış ve fıldır fıldır olan gözleri, ormanın dört bir yanını da süzerek avını arıyordu.
 
 Derin bir nefes alarak seslice bağırdı ve diğer muhafızların duyabileceği şekilde konuştu. “Kaçak yakınlar da! Herkes dikkatli olsun, burada yolunda gitmeyen bir şeyler var!”
 
Elf olması, ona doğuştan gelen bazı özellikleri de beraberinde getiriyordu. Düşmanın ne kadar yakında olduğunu ağaçların ruhlarına dokunarak, hayvanlarla iletişim kurarak öğrenmek veyahut toprağın sesini dinlemek...
 
Zamanla öğrenilen bu ırksal yetenekleri kavramak uzun sürse de, Nyleah çocukluğundan zeki bir elf  olarak değer görmüş ve çoktan bu gibi yeteneklerde ustalığını kanıtlamıştı.
 
Nyleah; elf hislerinin içinde çığlıklar atarak bir sorunun, hatta devasa bir sorunun kendilerine yaklaşıp büyüyerek yuttuğunu hissediyordu.
 
Havadaki kuşların korku dolu çığlıkları, yeteneğini kullanmasına gerek bile duymadan bir şeylerin bu civarlarda dehşet saçtığını kanıtlamaya yetiyordu.
 
İçindeki bu şüphe, kendisini yiyip bitirmeden önce buna neyin sebep olduğunu öğrenmeliydi.
 
Ormanda tek bir canlı bile hissedemiyorum, yakınlarda bir şey onları korkutmuş olmalı’ Genç elf, Griffon’ un iplerini biraz daha bastırdı ve hayvanın daha da alçaklarda uçmasına izin verdi.
 
Griffonlar, bu garip histen her geçen dakika daha da huzursuzlanıyor ve alçaldıkça istemsiz homurdanmalar ve mırıltılar çıkarıyorlardı.
 
Gökyüzü kapalı bir hale bürünmüş bir biçimde kar tanelerini düşürüyor, ormansa adeta sessiz bir yılan gibi avını yutmayı hazır hale geliyordu.
 
Karlar ile kaplı çam ağaçları, büyükçe uzamış egzotik ağaçlar kar yağışının etkisi altında yıllarca mahsur kaldıklarını ilan ediyorlardı.
 
Bunun sebebi tabiki de kuzeyde olmalarıydı.
 
Kuzeyde, Fellam Krallığı’ nda olsanız bile kar fırtınalarından kurtulamazdınız. Her an patlayacak bir fırtınaya hazırlıklı olmalı ve hareketlerinizi ona göre yapmalıydınız.
 
Kapalı hava ise, yaklaşan bir fırtınanın haberini erkenden veriyordu aslında.
 
Gökyüzünde uçan 30 adet Griffon ve üzerinde her Griffonda ikişerli olacak şekilde bulunan deneyimli 60 kraliyet muhafızı, komutanlarının verdiği uyarıyla daha da temkinli hale geçtiler.
 
Askerlerden biri grubun orta kesimlerinden ayrılarak; Griffonunu, en önlerde uçan Nyleah’ ın yanına yaklaştırdı ve ona yaklaşırken seslice bağırdı. Rüzgar ormana her yaklaştıklarında daha da artarak, konuşmayı güç hale getirmişti.
 
“Efendim! Rüzgar çok sert esmeye başladı! Bir an önce yere inmeli ve ormandan uzak durmalıyız! Belli ki orman bizi istemiyor! Bu zamanlarda fırtınanın gazabı kaçınılmaz olur!”
 
Nyleah gözlerini kısarken elinin tersiyle adamın susmasını işaret etti ve gözlerini ormanın içinde bir bölgeye kenetledi.
 
Belli ki bir şeyi fark etmişti.
 
Asker dediklerinin bir anlam ifade etmediğini gördüğünde sinirlense de, komutanının dikkatle bir yere baktığını fark etti.
 
Nyleah bir anda yerinden sıçrarken, göz bebekleri irileşti ve iliklerine kadar giren soğuk bir hisle titredi.
 
Bir şey... Bir şey var burada!
 
Nefesi kontrolden çıkarken kalbi de dehşet bir hızla atmaya başladı.
 
Nyleah istemeden de olsa yüreğine inen ağır bir baskıyla çığlık attı ve Griffonu’ nun boynundaki ipi refleksle var gücüyle çekerek hayvanın yukarı yükselmesini sağladı.
 
Çığlığından irkilen muhafız ordusu, hemen ardından gelen emir ile aniden ne yapacaklarını şaşırdı ve dağılmaya başladılar. “Burada bir şey var! Çabuk yükselin! Çabuk yükselin! Herkes yük-!”
 
{KİEEK!!} [SLAŞ!] Ormanın ortasından yeşil bir şey hızla fırlayarak gökyüzüne sıçradı.
 
O kadar ani bir sıçrayış olmuştu ki, Nyleah bile neler olup bittiğini ancak yaşananlardan sonra anlayabilmişti.
 
Yerden 200 metre yüksekte uçan, Nyleah’ ın yanındaki asker ne olduğunu bile anlamadan Griffonuyla beraber ortadan ikiye ayrılırken gözleri şaşkınlıkla komutanına bakıyordu.
 
Alnından başlayan temiz ve ince kesik, bütün vücudunun Griffon ile beraber ikiye ayrılırken tamamen kan şelalesine dönüşmüştü.
 
Kan gövdeyi götürürken, tekrar atılan bir çığlıkla beraber ormandan sayısız Myniir sürüsü var gücüyle sıçrayarak Kraliyet Muhafızlarına atıldı.
 
Bu seferki çığlığın komutanlarından değil de, ormandan geldiğini fark eden muhafızlar envanterlerinden silahlarını çıkararak savaşa hazırlanmışlardı.
 
Geç kalan bazı muhafızlar ise, önceki ikiye ayrılan muhafızla aynı kaderi paylaşmışlardı.
 
Havada süzülen kan damlacıkları ve Griffonların zırhlarını delip geçen devasa oraklar, adeta vahşetin bir simgesi haline gelmişti.
 
Nyleah var gücüyle bağırıp emir verdikten sonra, aşırı hızlı bir şekilde Griffonuna doğru gelen zincirlere bağlanmış bir orağı atlatamayacağını fark edince, hayvanın üstünden zıplayarak ormana doğru serbest düşüşe geçti.
 
Bedeni havada süzülürken, üzerinde bulunan ağır çelik zırhıyla ne yapacağını düşünüyordu.
 
O sırada ise hayvan ortadan ikiye ayrılırken çığlık bile atamamıştı.
 
Bineğine olanları dehşetle seyreden Nyleah, korkuyla karışık emrivaki sesini askerlere zor da olsa ulaştırabildi.
 
“Çabuk atlayın! Ormana doğru! Ormanda birleşin!” Nyleah her ne kadar bağırsa da, çoktan 6 adamının parçalanarak gözleri önünde yeşil tenli yaratıklar tarafından yenildiğini görmüştü.
 
Birdenbire ormandan fırlayan bu korkutucu yeşil avcılar, upuzun boylarıyla nasıl bu kadar yükseğe zıplayabilmişlerdi, hala hazmedemiyordu.
 
Myniir’ ler havada yarılmış kanla kaplı et parçalarını kaparak yere doğru düşerken, her biri birbirlerini boğazlayarak daha çok ete sahip olmanın kavgasına girmişlerdi bile.
 
Yeşil tenli yaratıkların ne olduğunu düşerken hatırlayan Nyleah tehlikenin boyutunun ne denli büyük olduğunu farkedebilmişti.
 
Yere çakılmasına 10 metre kala vücudunun bir ağacın üstüne düşmesine izin verdi ve dengesini toparlayarak, düşüşü dal parçalarına çarpıp yavaşlatmaya çalıştı.
 
Kırılan dal parçalarıyla beraber çelik zırhının kapatamadığı açık kısımları çizen ağaç dalları, canını bir hayli acıtıyordu.
 
[PAT!] Sonunda iki ayağı üzerine sert bir iniş yaptıktan sonra, acıyı umursamadan anında yayını arkasından çıkardı ve sadağından aldığı ucu parıldayan 3 gümüş oku da, gösterişli gümüş yayına yerleştirdi.
 
“Aaah!” [ÇAT!] Hemen yan tarafına çığlıklar ile sertçe kafasının üzerine düşen muhafıza üzülerek bakarken, muhafız kemiklerinden gelen çatırtıyı boynunun kırılmasından hemen önce duyarak hızlı bir şekilde ölmüştü.
 
Yutkunup ağır bir küfür sallayan Nyleah, seslice yakındı. “Siktir! Bu kötü oldu! Bu yaratıkların burada ne işi var!?”
 
Seslice tekrar küfür ettikten sonra, yukarıdan düşen adamlarının çoğu ağaçlara çarparak düşüşlerini hafifletse de bir çoğunun kaderi önceki ölen muhafız gibi olmuştu.
 
Havada ve karada kaybettiği askerlerin toplamı 20 ye çıkmış ve 60 kişiden sadece 40 kişi kalmışlardı.
 
Durum kötüye gidiyor ve etraflarında dört dönen koyu, karla kaplanmış çalıların içerisinde saldırmayı bekleyen sinsi ve tehlikeli Myniir’ ler açıklığa doluyordu.
 
Alan şanslarına strateji yapabileceği geniş bir açıklıktı, ortasında büyükçe bir kayanın olduğu bu yerde savunma yapabilmek kolay olsa gerekti.
 
Biraz uğraştırsa da, bu saldırıyı atlatabileceğine inanan Nyleah yayına yerleştirdiği 3 oku da anında,  karşısında hızla ona doğru gelen Myniir sürüsüne fırlattı.
 
[ZZRR!] Yayından çıkan ok, titreşerek gümüş parıltılar yaydı ve üzerine koşan delirmiş Myniir’ leri delip geçerek toprağa saplandı.
 
Saldırısının isabet edip etmediğine bile bakmayan Nyleah, çok geçmeden diğer oklarını da sadağından çıkarıp yayına yerleştirirken, Myniir’ leri delip geçerek toprağa saplanan üç ok da yeri sallayacak kuvvette büyük bir patlamayla patladı.
 
[GÜM!]
 
En az 8 Myniir’ in olduğu grup, anında toza dönüşerek yok olurken Nyleah etrafına doluşan başarıyla yere inmiş diğer muhafızlara doğru “Çember Formasyonu!” diye bağırdı.
 
Muhafızlar Nyleah’ ın sesini duydukları gibi birbirlerine yaklaştılar ve bir yuvarlak şeklini alacak şekilde açıklık bir alana yerleştiler.
 
Çemberin ortasında, büyükçe bir kayanın üstüne çıkan Nyleah ise, etrafındaki çelikten duvarın verdiği güvenle oklarını bir bir, üzerlerine çığlıklar atarak saldıran Myniir’ lere fırlatmaya başladı.
 
[SLAŞ!] [GÜM!] Yayından fırlayan sivri oklar, hedeflerini delip geçtikten sonra kuvvetli bir şekilde patlayarak daha fazla Myniir’ in ölümüne sebep oluyorlardı.
 
O sırada muhafızlar, ellerindeki geniş kalkanlar ve güçlü mızraklarıyla adeta bir sur örmüşlerdi.
 
Kendilerine yaklaşan Myniir’ ler kalkanlara tosluyor ve muhafızların sivri mızrakları tarafından yeteneklerle güçlendirilmiş saldırılar ile paramparça oluyorlardı.
 
Delirmiş gibi üzerlerine saldıran bu yaratık ordusuna gram korku göstermeyen muhafızlar, elit askerlerin ne denli kuvvetli olduğunu gösterir gibi bir iş çıkarıyorlardı.
 
Güçlü ve yapılı vücutlarıyla, çıplak ellerle bile yetişkin bir Myniir’ i parçalayabilirlerdi.
 
Havada yaşadıkları sürpriz saldırıyla acınası bir yenilgi yaşasalar da, çabucak bu durumu tersine çevirmeyi başarmışlardı.
 
“Kalkanlar yukarı! Mızrak Formasyonu!” Nyleah üzerlerine topluca akın eden büyük bir Myniir dalgasını gördüğü gibi bağırdı ve askerlerine emir verdi.
 
Askerler aldıkları emirle hızlı bir şekilde kalkanlarını birbirlerine yapıştırdılar ve formasyonun kenarlarından sızan boşluklardan uzattıkları mızraklar ile iyice birbirlerine kenetlendiler.
 
{KİİERK!}
 
Myniir’ ler olan bütün güçleriyle kalkanlara atıldılar ve bunu beklercesine duran muhafızların kenarlardan uzattığı mızraklar aniden ileri doğru fırladı.
 
Havada üzerlerine atlayan onlarca Myniir’ in vücutlarına saplanarak ortaya yeşil kanlar fışkırtan mızraklar, onlarca Myniir’ in havada ölmesine sebep olmuştu.
 
Hızla geri çektikleri mızraklarla yere düşen Myniir’ ler, arkada onları izleyen diğer yaratıkların da çığlıklar atarak kalkan duvarına saldırmasına vesile olmuştu.
 
“Hattı bozmayın! Komutanın sonraki emrine kadar herkes düzeni sağlasın! Boşluk bırakmayın ve koordine çalışın!” Nyleah’ dan sonra yetkili olduğu belli olan bir muhafız, diğer muhafızlara doğru tükürükler saçarken, kalkanının arkasından bağırdı.
 
[GÜM!] [ÇAT!] [PAT!] Kalkanlarının dışarısında bir bir toslayan onlarca Myniir, oraklarını muhafızlara geçirmeye çalışıyorlardı.
 
Gelen hızlı darbelerle bir bir geri itilen muhafız ordusu kuvvetlice sarsılıyor ve kocaman kollarındaki kasları örten çelikten zırhlarıyla vücutlarını son raddesine kadar zorluyorlardı.
 
Myniir’ ler kocaman ağızlarındaki iğrenç, sivri ve ince dişleri kalkanların üstlerine geçirmiş bir vaziyette muhafızların kollarını ısırmaya çalışıyorlardı.
 
“Mızraklar!” O sırada yetkili muhafız bir kere daha mızrağını ileri doğru sürerken, onla birlikte diğer askerler de mızraklarını kuvvetlice sapladılar.
 
Myniir’ lerin acı dolu çığlıkları ormanı süslerken, Nyleah gölgelerin arasından bir karaltının kendisini izlediğini fark etti.
 
Bu Myniir’ lerde hissettiğinden bambaşka bir histi.
 
Delicesine ısırmayı bekleyen bir köpeğin havlamayı kesip saldırıya başladığı bir an gibi.
 
Korku dolu bakışlarla, Myniir’ lerin arasında kamufle olmuş bir çift yeşil gözün kendisini izlediğini gördü.
 
Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki, vücuduna dolan adrenalin ile gözleri yaşarmıştı.
 
Ağzını açtı ve kuvvetlice kükrerken yayını yaratıklardan, çift yeşil göze doğru çevirdi.
 
“O burada!”
 
Yayını germeyi bıraktı ve oku şimşek hızıyla patlayarak hedefine doğru fırladı.
 
Bu sefer kullandığı yetenek ciddi derecede kuvvetli bir patlama yaratacak elflere özgü, dehşet verici bir “Yıkım Oku” ydu.
 
Okun fırlamasının hemen öncesinde, Nyleah’ ı izleyen Veexis sırıttı ve bacaklarına yüklediği enerjiyle güçlü bir şekilde ayaklarının altındaki toprağı patlattı.
 
Patlamanın verdiği kuvvet ve ivmeyle, Nyleah’ a doğru fırlarken gelen oku kıvrak bir hareketle aşağı doğru eğilerek atlattı.
 
Ok, arkasında duran ve Veexis’ i görüp koşmaya başlayan Myniir’ lere isabet etti ve kısa süreliğine, açıklıktaki her canlının gözünü alan büyük bir ışıkla patladı.
 
[GÜMM!!] Yer sallanırken, patlamanın etkisiyle patlamanın 10 metre çevresinde bulunan her şey tuzla buz olmuştu.
 
Onlarca ağaç yok olmuş ve sürüyle gelen onlarca Myniir saniyeler içerisinde silip süpürülmüştü.
 
Başını çevirip, kısa süreliğine arkasına bakan Veexis tekrar sırıttı ve önünde bulunan çelikten duvara doğru yardırdı.
 
Yaklaştığı vakit, saniyeler içerisinde olup biteni anlamaya çalışan muhafızların kalkanlarına basarak tekrar okunu yerleştirmeye çalışan Nyleah’ a doğru atıldı.
 
Nyleah aceleyle yayına yerleştirmeye çalıştığı okuyla, gözlerini kısa bir saniyeliğine de olsa Veexis’ den ayırdı ve yayın kirişine baktı.
 
Bu ufak açık, Veexis için yeterli bir avantaj olmuştu bile.
 
Yumruğunu sıkarak avucunun içine karanlık enerji toplayan Veexis, gücünün yarısını kullanacak şekilde yumruğunu hızla Nyleah’ ın endişeli yüzüne geçirdi.
 
Kirişten gözünü ayıran Nyleah sonunda oku yerleştirmenin verdiği mutluluğu, yüzüne yediği akıl almaz derecede ağır yumruk ile sonlandırmak zorunda kaldı.
 
[PAT!] Yüzüne yediği şok darbesiyle çemberin hemen dışına düşen Nyleah, şok olmaktan son anda sıyrılarak dengesini sağlamak için ivmeyi kullandı ve yuvarlanarak dizleri üzerinde durdu.
 
Yayı hemen yanı başına düşmüştü, sadağı belinde asılı dursa da silahından uzak olması, çemberin dışında ölüm ile eşit derecede tehlike sayılırdı.
 
Hızla ayağa kalkacakken, aniden beynini saran acıyla tekrar dizleri üzerine kapaklandı. Veexis taşın üzerinden Nyleah’ a yukarıdan bakarken, muhafızlar kafalarını arkaya çevirdi ve şeytanın vücut bulmuş haliyle göz göze geldiler.
 
İçlerinden biri korkudan kalkanını düşürürken, bu açıklığı fırsat bilen Myniir sürüsü hızla adamın üzerine doğru koşarak saldırdılar.
 
Üzerine fırlatılan üç orağa karşı savunmasız kalan adam, saniyeler içerisinde parçalara ayrılırken formasyonu kapatan diğer muhafızlar çok geç kalmışlardı.
 
Dağılan formasyon ve ölen bir muhafız yüzünden içlerine şüphe düşen bir muhafız ordusu ve arkalarında, tepelerinde dikilen şeytandan farksız acımasız bir suikastçi.
 
Veexis düşündüğünden daha kolay bir şekilde planını uygulamanın mutluluğunu yaşıyordu, yüzündeki sinsi sırıtışla büyük kayanın üzerinden atladı ve arkaları dönük muhafızlara yaklaşmaya başladı.
 
Muhafızlar, arkalarını döndükleri anda oralara yem olacaklarını bildikleri için çaresizce Myniir’ leri savunmaya devam ettiler.
 
İçlerinden küfürler yağdıran muhafız ordusu bir yana, Nyleah içinde doğan korkuyu yenmenin peşindeydi.
 
Buraya kadar takibi boşa olmamalıydı, üstlerine elle tutulur bir rapor götüremediği sürece asıl görevi de sekteye uğrar hatta başarısız olabilirdi.
 
Sinirlendiğini hissederken, gözleri parıldadı ve hınçla ayağa kalktı.
 
Acıyan başını içindeki ışık enerjisiyle yok ederken, gözlerinden hafifçe ışık hüzmeleri sızdırmaya başladı.
 
Veexis çelik duvarın öte yanından parıldayan bir şeyler hissetse de aldırmadı ve yavaşça muhafızların üzerine yürümeye devam etti.
 
Envanterinden hızla çıkardığı çift, gümüş hançeri koşarak muhafızlardan birine doğru savurdu.
 
Bıçağın kendisine doğru geldiğini gören muhafız, çaresizce arkasını dönüp engellemeye çalışacakken yukarıdan bombeli bir şekilde fırlatılan ok ile kurtulacağını anlayınca formasyonunu korumaya devam etti.
 
Nyleah, yayını çoktan eline almış ve etrafında kendisine saldıran Myniir’ leri bir bir yok etmişti, hemen ardından Veexis’ in askerlerine saldırdığını fark edince yayına yerleştirdiği bir oku hızla fırlatmıştı.
 
Oka aktardığı kendi enerjisiyle, okun gidişatının bombeli bir hal almasını sağlamış ve ok askerlerinin üzerinden geçip giderek Veexis’ e fırlamıştı.
 
Veexis, Nyleah’ ın fırlattığı büyülü oku çok geçmeden fark ederek saldırısını durdurmuş ve o da hançerlerini hızla kendisine çekmişti.
 
Oku durdurmak adına hançerlerini savururdu ve oluşacak patlamayı önlemek için “Hiçlik Kalkanı” isimli yeteneğini aktifleştirdi.
 
Etrafında saydam, karanlık bir enerji baloncuğu oluşurken ok ve hançer birbiriyle çok güçlü bir şekilde çarpıştı.
 
Ortaya çıkan rüzgar ve ışık okunun patlamasıyla askerler iliklerine kadar titrese de hiçbiri arkasına dönmeye cesaret edemedi.
 
Önlerinde her geçen saniye daha da çoğalan Myniir’ ler artık yavaşlamaya başlamışlar ve kayıplarını fark ederek öncekinden daha fazla temkinli bir şekilde saldırır olmuşlardı.
 
Veexis kalkanının çoğu hasarı absorbe etmesine rağmen hatırı sayılır bir hasarı göğsüne doğru yemişti.
 
Birkaç adım geriye püskürtülürken şaşkın bakışlarını muhafız ordusunun diğer tarafında kendisine bakan Nyleah’ a kitlemişti.
 
Önceki karşılaşmalarından farklı olarak artık etrafta insanlar veyahut gücünü tutacak bir kısıtlama kalmayan elf, sinirle bağırarak Veexis’ e doğru koşmaya başladı.
 
“Şimdi ne yapacaksın suikastçı! Kelleni krala teslim edeceğim!” Sesindeki siniri oldukça belli oluyordu. Veexis işlerin daha fazla ciddileşmeden bitmesini ister gibi bir hal ile, gümüş hançerlerini envanterine attı ve bomboş eller ile kendisine koşan elfi izledi.
 
Nyleah, muhafız duvarının öte tarafında az çok seçebildiği Veexis’ in neden silahlarını geri çektiğine anlam veremese de işine gelen bu hareket sayesinde gaza geldi ve daha da hızlandı.
 
Muhafızlara yaklaştığında, Veexis gibi bir muhafızın kalkanına basarak gökyüzüne sıçradı ve ardından yayına çoktan yerleştirdiği iki oku da Veexis’ in olduğu alana doğru gönderdi.
 
Tabii alanda Veexis olsaydı...
 
Bir anda kalbine inen ani bir basınçla gözleri büyüdü ve hedefinin nerede olduğunu gökyüzünde saldırıya açık bir şekilde alçalıp düşmeden önce aramaya çalıştı.
 
‘İşte bu kötü oldu! Nerede!? Daha demin orad-!’ Düşünceleriyle boğuşurken, havada asılı durduğunu unutmuş ve bir anda üstünde beliren Veexis ile düşüncesini bile tamamlayamadan sırtına yediği derin bir hançer kesiğiyle yere doğru çakılmıştı.
 
[GÜM!]
 
“Acemi ve gençsin... Peşimden gelmeyi bırak, bu sana bir çıkar sağlamaz!” Veexis hemen ardından yere düşerken bağırarak Nyleah’ ın duyabileceği şekilde seslendi.
 
Nyleah düştüğü yer de bulunan, birkaç dakika önce üzerinde durduğu ve oklar fırlattığı kaya parçasına çakılarak kaburgalarından bir çoğunun kırılmasına sebep olmuştu.
 
Acıyla çığlık atması, bir çok muhafızın endişeyle arkalarına dönmesine yol açmış ve bir çok Myniir bu dikkatsizlikten faydalanarak, tekrar ani bir atakla muhafızların kalkanlarının elinden fırlaması için saldırdılar.
 
Kalkanı düşen beş muhafız da, üstlerine atlayan Myniir’ ler yüzünden formasyondan geriye doğru savrularak 3 metre uçtular.
 
Acıyla, üstlerine binen Myniir’ leri uzaklaştırmak için çırpınsalar da gırtlaklarının Myniir’ ler tarafından kesilmesiyle çok geçmeden ölmüş ve sesleri kesilmişti.
 
Diğer muhafızlar aceleyle formasyondan içeri giren yaratıkları mızraklarıyla deşip, tekrar düzeni sağlasalar da azalan sayılarıyla her geçen saniye daha da zorlanmaya başlamışlardı.
 
Veexis, yere sert bir şekilde ayakları üzerine düştükten sonra etrafında kalkan tozları fırsat bilerek atıldı ve formasyondan çıkmak için muhafızlara doğru koşmaya başladı.
 
İşinin bitmesiyle, artık muhafızlarının kaderini kendi ellerine bırakarak yolculuğuna devam etmek istiyordu. Ölü ya da diri buradan çıkmak tamamen onlara bağlıydı.
 
O sırada ise büyük kaya da gözle görülür bir çatlama oluşturan Nyleah, acıyla kıvranırken yanından geçip giden Veexis’ i fark ederek kaburgalarını önemsemeden elini uzattı ve Veexis’ in bacağından yakalayarak düşmesine yol açtı.
 
Asla! Bu şekil de öleceğimi mi sandın! Beraberimde seni de götüreceğim!’ Acıdan başka bir şey düşünemeyen Nyleah’ ın gözlerini hırs bürümüştü.
 
Ve o sıra da yüzüstü düşerek birkaç metre yuvarlanan ardından dengesini hemen sağlayan Veexis, hala pes etmeyen Nyleah’ a doğru dizleri üzerinde bakarak gözlerini sinirlenmiş bir şekilde kıstı.
 
Derin bir nefes alırken, arkası kendisine dönük bir şekilde yerde kıvranmaya devam eden Nyleah’ a doğru yürüdü.
 
“Pes etmeyi gerçekten bilmiyorsun değil mi? İnanılmaz bir kabiliyetin var elf... Yanımda olmanı isterdim... Ama önümde duruyorsun, anlarsın ya? Bunu yapmayı hiç istemiyordum, bunu yapmaya beni sen zorladın...”
 
Yürürken sakin kalmaya çalışarak konuşmaya devam etti ve envanterine koyduğu gümüş hançerlerin yerine elinde tuttuğu simsiyah metalden yapılma, üzerinde kara dumanlar çıkan ikiz hançerleri aktif ederek zehri devreye soktu.
 
Veexis, aslında Nyleah kendisine koşarken silahlarını envanterine koymamış, aksine silah değişikliği yaparak rakibinin açık vermesini sağlayıp daha ölümcül olan bu şeytani hançerleri çıkarmıştı.
 
Bu konularda henüz acemi olan elf ise, büyük hatasından çok büyük bir zarar alarak şuan yerde kıvranır vaziyette acıyla kıvranıyordu.
 
Bu acıyla karışık duygu değişimleriyle, arkasında kendisine doğru yaklaşan şeytana çaresizce bir çözüm arıyor ve gizliden envanterinde bulunan yüksek kademeli bir iyileştirme iksirine uzanmaya çalışıyordu.
 
Burada böyle ölemem, sonunda onu yakalamışken!.. Bu görev için yetersiz miydim?.. Hayır! Güçlü olabilir ama ben bir elfim!
 
Nyleah gururunun, yaşamının önüne geçmesine göz yumarak envanterinde bulunan iksire son gücüyle gizliden gizliye ulaşmaya devam etti.
 
Eğer iksiri içebilirse güçlü bir yenilenmeyle tekrar ayağa kalkabilirdi.
 
Veexis ise 5 adım önünde bulunan, savunmasız elfin daha fazla acı çekmesini istemediğinden hızlıca öldürmek için hızlandı ve hançerini elfin boynuna doğru götürdü.
 
Hadi! Biraz daha!..
 
Nyleah sırtından ecelinin soğuk terleri akarken, titreyen elleriyle sonunda ulaşabildiği iksiri dudaklarının arasından yavaşça akıtarak zar zor kaldırabildiği koluyla Veexis’ den gizli bir şekilde içti.
 
Saliseler birbirini kovalarken, iksirin bedenine nüfuz etmesini bekleyerek olabildiğince hızlı bir şekilde yenilenmeyi umut etti.
 
Hançer ve boynu arasında birkaç karış mesafe kalmışken, iksir vücuduna devasa bir dalga gibi akın ederken, büyük bir patlamayla kırılan kemiklerinin yerine yenilerinin çıkarak devasa bir hızla iyileşmesini sağladı.
 
Veexis neler olduğunu kavramaya başlasa da hançerini, büyük bir basınçla engelleyen sihirli bir hava dalgası yüzünden geri çekmek zorunda kaldı.
 
Ortaya çıkan sihirli, havada süzülen toz zerrecikleriyle Veexis, yumuşadığını ve aptallık ettiğini düşünürken, Nyleah ani bir hareketle dönerek yerden yükseldi ve kıvrak bir hareketle bir eliyle yere baskı uyguladı.
 
 Havada 360 derece dönerken, ayağıyla eğilmiş Veexis’ in suratına tersten bir tekme atarak geriye sıçradı ve yüzündeki zafer sırıtışıyla avantajını kaybetmemek için ileri atıldı.
 
“Senin tarafına geçmek mi!? Belki rüyanda!” Diye bağırdı ve envanterinden çıkardığı elflere özgü kılıcıyla, havayı keserek ilerleyen, yukarıdan gelen bir kılıç darbesi yaptı...
 
...

------------------------------------------------------------

Bu Bölüm Toplam 3100+ Kelimeden Oluşmaktadır.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46895 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr