***
Akhan dev kapılardan girdikten sonra hayranlıkla etrafa bakındı. Orta çağ dünyasından kalma bir şehir karşılamıştı. Kusursuz bir yapısı vardı. Binalar bir ip gibi dizilmişti. Şehrin güvenliğini sağlayan muhafızlar her on metre de bir insanları karşılıyordu. Sadece bir bölgenin girişi olmasına rağmen yirmiden fazla muhafız vardı.
Etrafa hayranlıkla bakan tek kişi Akhan değildi. Yoban soyunun tüm üyeleri tablet görmüş köylü gibi etrafı izliyordu. Alkan ilk uyanan oldu ve boğazını temizleyerek herkesi uyandırdı.
“Burası artık yeni evimiz! Burayı korumak ve geliştirmek artık boynumuzun borcudur! Ancak bundan önce buraya kurulmamız ve kök salmamız gerekli. Babamın söylediğine göre şehir hayatı dışarıdan daha tehlikeli! Ancak burada tehlikede olan şey canımız değil! Onurumuz ve haysiyetimiz!” Alkan farkında olmadan kendisini ve üyeleri gaza getirdi. “Bizi bugünlere getiren büyüklerimiz ve kardeşlerimiz için Yoban soyunu koruyacağız ve geliştireceğiz! Bunu tek başıma başaramam! Bu yüzden hepimiz çalışacağız! Yoban Soyu için!”
“Yoban soyu için!”
Akhan bu heyecanlı oyuna katılmak için fazla tembeldi. Bu yüzden sadece elini kaldırarak ağzını açtı. Bilmediği bir sebepten ötürü çok yorgun hissediyordu.
“Evet, hadi kendi yerleşkemize gidelim!” Alkan heyecanla kafasını salladı ve gruba öncülük ederek Bangu’nun söylediği alana doğru gitti.
Vali her soy için özel bir yerleşke hazırlamıştı. Buna Yoban Soyu’da dahildi. Bu bile soylara olan saygısını gösteriyordu. Sadece bu yüzden bile soylar ona güveniyordu. Güven kazanmak zordu ki bunun için adamlarınıza yeterli saygıyı ve özeni göstermeniz gerekiyordu. Bu yüzden vali bu duruma özellikle dikkat etmişti.
Yoban soyunun yerleşeceği yer Doğu Bölgesi’nin en sınırındaydı. Kuzey Bölgesi ile arasında pek bir mesafe bulunmuyordu. Merkezden oldukça uzaktı ki yakınında sadece birkaç farklı yerleşke vardı.
Yerleşke beş yüz kişiyi barındırabilecek kadar büyüktü. En ortada şefler için özel bir konut bulunuyordu. Merkez binanın etrafını ise bir trigram gibi saran küçük evler kaplıyordu. Akhan onlara dikkatli bir şekilde baktığında bir daire oluşturduklarını gördü. O anda aklında şimşekler çaktı ve bir konu üzerine dikkatle düşündü. Düşündüğü herkesin aklına gelmezdi, çünkü daha önceden böyle bir şey görmemişlerdi.
Ancak herhangi bir sağlam kanıtı olmadığından dolayı bu düşünceyi bir kenara attı. Akhan en ortadaki konuta bir bakış dahi atmadan en ıssız yerde olanı işaret etti.
“Onu istiyorum!”
Alkan Akhan’ın işaret ettiği binayı görünce itiraz etmek istedi. Ancak aklına bir yüz gelince kendisini durdurarak izin verdi.
“Tamam.”
***
Yoban Soyu tam hızla çalışan bir makine misali çalışmaya başlamıştı. Kısa sürede herkes kendi konutunu belirledikten sonra hızlıca yerleşti. Zaten çok fazla yer değiştirdikleri için yerleşmeye alışıklardı. Bu yüzden çok hızlılardı.
Akhan ise en hızlılarıydı. Zaten binanın içi basit mobilyalar ile döşenmişti. Bir yatak, bir dolap ve bir sandalyeydi. Bu yüzden dolaba kıyafetlerini fırlattıktan sonra dışarı çıktı ve Alkan’ın yanına gitti.
Alkan o sırada büyük bir tahta kutuyu merkeze doğru taşıyordu. Yanında Alçatun ve kendisiyle aynı jenerasyondan gençler vardı. Akhan’ın geldiğini görünce elindeki kutuyu bir masaya koydu ve ona döndü.
“Ne oldu? Dinlenmeyecek misin?”
“Hayır, şehri turlamayı düşünüyorum.”
“Peki, kaybolma.”
“Tamam.”
Basit bir diyalogdan sonra Akhan omuz silkti ve yoluna devam etti. Bangu’nun dediklerine göre sadece dış bölgelerde gezebilirdi. Merkez bölgeye girişi yasaktı. Bu yüzden Doğu Bölgesi’nin ortasına doğru yürümeye başladı.
Şehrin yapısı orta çağdaki yapıya benziyordu. Küçük ve minimalist binalar iki yana dizilmiş ve bir yol oluşturmuştu. Binaların altındaki dükkanlardan sesler yükseliyordu ve hareketli bir ortam oluşturuyorlardı. Sadece doğu bölgesinin belli bir yerini gezmiş olmasına rağmen insan nüfusunun büyüklüğünü görmüştü.
Akhan yürümeye devam etti ve sokakları gezdi. İlk düşüncesi Doğu Kütüphanesi’ne gitmekti. Ancak bir an sonra kitap okumayı sevmeyen Akın Melih üstün geldi ve dövüşebileceği bir alan aradı.
Akhan büyük bir sokağa geldikten sonra bir adama yaklaştı ve sakin bir sesle sordu.
“Yakınlarda bir dövüş arenası var mı?”
“Sana da merhaba genç adam.”
Yaşlı adam somurtarak konuştu. Bir pazarcıydı ve kasalara meyveler yerleştiriyordu. Bir gencin saygısız bir şekilde konuşması sinirini bozmuştu.
Akhan omuz silkti. “Yakınlarda savaşabileceğim bir alan var mı? Son zamanlarda elim bir kaşınmaya başladı.”
Yaşlı adam hafif bir şekilde kamburdu. Beyaz saçı ve sakalı seyrekti. Derisi kararmış bir şekildeydi ve cılızdı. Akhan’ın tekrarladığını duyunca yavaşça doğrularak onunla aynı hizaya geldi.
“Savaş mı? Savaşmak için fazla küçüksün. Alacağın zararların sorumlusu olmak istemiyorum. Başkasına sormalısın.”
Akhan gözlerini kıstı. “Bu demek oluyor ki buralarda öyle bir yer var ve sende bundan haberdarsın.”
“Sayılır.”
“Ho…”
Akhan alacağını almıştı, böyle bir yer vardı ve kendisinin bulması pek sıkıntısı olmazdı. Arkasını döndükten sonra ilk adımını attığında reflexleri tepki vererek vücudunu yere attı. O anda tam üstünden büyük bir kılıç geçip birkaç metre öteye saplandı.
“Siktir, ne oluyor?”
Akhan yerde takla attıktan sonra ayaklarının üzerine geldi ve pozisyon aldı. Kafasını hızlıca saldırının geldiği yere çevirdi.
“Seni orospu çocuğu! Sen karıma nasıl bakıyorsun ha?”
İki buçuk metrelik dev bir adam eliyle genç adamı yakaladı ve havaya kaldırdı.
Kız kavgasıymış.
Akhan iç çekti ve hiç rahatlamadı. Aksine o kadar öfkeliydi ki öfkesini kontrol edemiyordu. Onun yerinde bir başkası olsaydı büyük ihtimalle ikiye ayrılırdı. Kaldı ki kendisi bile neredeyse salatalık gibi ayrılıyordu!
Kendisini hafifçe dizginledi ve rakibini inceledi. Adam 2.5 metreyi bulan büyük vücudu ile bile ortalamanın çok üstünde bir yapıya sahipti. Sağ gözünde bir veteran olduğunu belirten bir yaraya sahipti. Yüzü oldukça sertti ve bir bakıma çirkindi. Normalde Akhan’ın bakacağı en son şey insanların tipiydi, ancak o bile onun çirkin olduğuna kanaat getirmişti.
Gözlerini adamın yakaladığı gence çevirdi. Genç Akhan’dan daha büyüktü ve saçma derecede yakışıklıydı. Akhan bile onun karşısında sıradan kalıyordu. Uzundu ve keskin yüz hatlarına sahipti. Altın sarısı saçlarıyla herkesi büyüleyebilecek bir görünüşe sahipti.
Genç adam ellerini iki yana açtı ve alayla konuştu.
“Hey, hey dostum. Beni yanlış anladın. Seni karına bakmıyordum!”
İri adam daha da öfkelendi. “Yani diyorsun ki benim karım bakılamayacak kadar çirkin! Ölmek mi istiyorsun o*ospu çocuğu!?”
O sırada Akhan adamın arkasına saklanan kadını gördü ve dilini tıklattı. O bile kabul etmeliydi ki kadın çok çirkindi. Çarşamba Karısı* bile yanında melek kalırdı. Akhan uyumayı sevdiğinden dolayı kadına daha fazla bakmadı.
“O Vahşi Ogün değil mi? Gene sorun çıkartıyor.”
“Ogün mü? Tanıyor musun yaşlı adam?”
Yaşlı adam büyük kılıca baktıktan sonra iri adama baktı ve iç çekti.
“Tanımamayı dilerdim ancak… her neyse. Burası karışacak gibi. Canını seviyorsan buradan uzaklaşmalısın.”
“Fazla dert ediyorsun yaşlı adam. Bu adamda korkulacak tek bir şey varsa o da çirkinliğidir.” Akhan esnedi ve öfkesini tamamen tamamen dizginlendi. Kısa süreliğine hissettiği öfkeden dolayı kendinden utandı.
“Ow, kardeşim. Ben kendimi aptal olarak bilirdim ancak sen benden daha aptalsın.” Genç adam alayla dolu bir şekilde arkasını döndü ve Akhan’a baktı. Dudakları kıvrılmıştı.
Akhan o sırada ne yaptığını fark ederek alnını ovuşturdu ve Ogün’e baktı. Ogün çarpıtılmış ifadesiyle Akhan’a bakıyordu.
Akhan onlara aslında güzel olduklarını söyleyecekti, ancak karısını ve adamı görünce kelimeleri boğazında tıkandı. Ogün onun özür dilemesini beklerken bir şey söylemediğini görünce cin atına bindi ve kriz geçirdi.
“İkinizi de öldüreceğim!!!”
Genç adam alayla gülerken bir anda Ogün’den uzaklaştığını fark etti. Ogün’de ileri fırlayarak Akhan’a saldırıya geçmişti.
“Siktir, beni fırlattı!” Akhan’a doğru uçarken ağzına ne gelirse utanmadan sövdü.
***
*Türk mitolojisinde son derece çirkin bir varlık. Bu kötücül ve çirkin yaratıkla muhatap olmak istemiyorsanız Çarşamba geceleri herhangi bir işe başlamayın, ya da başladığınız işi bitirin yarım bırakmayın, bizden söylemesi… Mazallah Çarşamba Karısı, evin çocuğunu herkesin gözü önünde alıp götürebilir! İşsiz güçsüz gezenlere “Çarşamba karısı gibi gezip durma” denmesi bundan.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..