9) Yaşam ve Ölüm -1

avatar
444 0

Gökdeniz'in Hükümdarı - 9) Yaşam ve Ölüm -1


‘’kardeşim!! hahaha senin gibi hain bir köpek gibi yaşamaktansa; doğduğum toprakları kanımla sulamayı tercih ederim.!!’’ Dedi Alpagut Bey

Alpagut bey karşısındaki figürü görünce alnında belirginleşen damarlara hâkim olamadı. Doğulay bey 3 yıl önce sınır devriyesi sırasında Tang Askerleri Tarafından pusuya düşürülmüş ve sonrasında esir edildiği yerde Uçmağa vardığı haberi gelmişti.  Lakin Alpagut Bey’in içinde hep bir kuşku ruhunu kemirirken bugün haksız olmadığını anlamıştı.

Babası Tuğşad Bey uçmağa varmadan önce ardına neden abisini değil de kendisini koyduğuna en başta anlam veremese de zamanla anlam vermişti. Zira abisinin aç gözlülük ve hırsı ile, kendisine ve çevresine karşı her zaman bir felaket getirici olduğunu çok geç anlamıştı. Ama anladığında her şey için çok geç olmuştu. Zira ağabeyinin önce esir düşürülüp birkaç gün sonrasında ise uçmağa vardığı haberini almıştı.

‘’3 yıl önce esir düştükten sonra uçmağa varmamış mıydı? Neden şimdi yağı ile’’

‘’Alpagut beyin ağabeyi değil mi?’’

‘’Başımıza gelen onca felaketin sebebi, bunca akan kanın sebebi Doğulay Bey mi?

‘’Alpagut Bey’e güvenim tam. Böyle hain bir kardeşi olması onun suçu değil!’’

‘’evet katılıyorum. Tümer ’bey yanlış kişiyi Bey yapmış olamaz. Alpagut bey bir şey yaptıysa kesinlikle haklı bir sebebi vardı’’

‘’iki kardeş arasındaki anlaşamamazlık obamızın ve devletimizin bu denli felaketle sonuçlanacağı kadar büyük mü’’

‘’Alpagut Bey bizden bir şeyler mi saklıyordu’’

‘’Doğulay beyin eşi ve balaları nerde? Nereye kayboldular?’’

Askerler kendi aralarında tartışmaya başlarken Alpagut Bey: Aklında onca soru ile kalakalmıştı…

Bugün 3 yıl sonra ağabeyi bir yağı olarak karşısında dikilmiş ve kanla boyanmış bozkırın ortasında Teslim olması için baskı yapıyordu.

Aşağılanmaktan çok daha öte bir duyguydu bu. Göktürk devletinin neredeyse bütün obaları aynı anda saldırıya uğramış. Birçoğu geri çekilemeden aynı gün içerisinde yok olmuş, bazıları ise direnmeden düşmana boyun eğmiş kardeş obalara yapılan saldırılara destek vermişti.

Binlerce yıl sonra devlet yine ihanet yüzünden çöküşe doğru sürükleniyordu. Ve bunun sebebi tam olarak karşısında duran ağabeyiydi.

Düşüncelere boğulmuşken ellerinde yumuşak bir sıcaklık hissetti. Yanında duran Akbala Hatun’u gören Alpagut Bey in kalbini bir sıcaklık dalgası sardı. Dönemin şartlarından ötürü bu tarihlerde herkes 14 ila 16 yaşlarında yuva kurmaktaydı. Alpagut bey ise farklı değildi. 16 yaşından beri en iyi anından en kötü anına kadar yanında olup destekleyen bu kadına karşı olan hisleri tarif edilemez hale gelmişti.

Hayatında verdiği en doğru kararlardan biri olan bu evlilik, aslan gibi iki yiğit vermişti. Tam karşısında duran Ayaz’ı gören gözleri karmaşık bir duygu parıltısı gösterdi. Göktuğ’u da düşününce bir hüzün dalgasına karşı gelemedi. Zira bu iki yiğit aynı zamanda bir felaketi beraberinde getirmişti.

 

‘’Demek teslim olmuyorsun. Ha ha ha iyi çok iyi, Çocukların dahil obandaki herkesin tek tek ölümünü izlemeden ölmeyeceksin. Baban beyliği sana vererek büyük hata yaptı’’ dedi Doğulay Bey.

Hiç şaşırmamış, kardeşinin böyle bir karar vereceğini çok önceden tahmin etmiş gibiydi.

‘’Tümer’ bey beyliği size vermeyerek çok doğru bir karar verdi. Senin buyruğun altında yaşamaktansa uçmağa varmak en iyisidir’’ dedi Olguner Bey.

Oba’nın en yaşlılarından biri olarak Tümer bey ile akınlara katılmış pusatlarını kızıla boyamışlardı. Alpagut Bey’in de en güvendiği Tarkanlardan biri olduğu gibi bu katliamın nedenlerine de oldukça hakimdi.

Alpagut beyin de gözleri bir an Doğulay beyin ailesine döndü. 2 çocuğu bir de eşi vardı. Fakat şu an cenk meydanında olmadıkları gibi savaşa başladıklarından ve öncesinden beri görmemişti…

 

 

‘’Gürol eğer bize katılmak istersen babamla konuşurum ve Tang ordusunda bir yer edinmeni sağlayabilirim. Tüm bunların suçlusu biz değiliz Alpagut Bey ve çocukları!’’ dedi ince ve nazik bir kız sesi

Gürol bu ses ile yavaşça gözlerini açtı. Sesin sahibi Doğulay beyin tek kızı olan Ayla’ idi adı gibi ay gibi bir yüzü vardı, Giydiği gök mavisi kaftan söğüt dalı gibi ince belinin etrafını sıkmış. Sırtında bir ok sadağı ve elinde yay ile Okyanusun sonsuzluğu gibi masmavi gözleri, bir beklenti hissi ile Gürol’un tüm duygulardan yoksun yüzüne bakıyordu.

Gürol Aylayı gördüğünde gözlerinde oluşan anlık parıltı Aylanın elindeki yayı görmesiyle kayboldu.

Çaresiz bir ses ile ‘’Ben ben kimseyi incitmedim. Senin için buradayım’’ dedi Ayla.

Gürol’un kardeşini kendi ellerini ile gömmesini az önce izlemiş olmasına rağmen bu konu hakkında fazlasıyla çaresiz hissediyordu. Bu savaş üzerinde olumlu veya olumsuz etkisi olabilecek kadar önemli biri değildi. Basit Tang askerlerine karşı babasının verdiği belirteç’ in caydırıcı olmasına rağmen. Orunlu Tang askerleri üzerinde hiçbir etkisi yoktu. Olsa bile uzun zamandır yapılan bu planla alakalı buyruk veremezdi.

‘’sen veya bir başkası: kardeşimin ölümünde en ufak bir parmağı olan herkes ölecek’’ diye bağırdı Gürol.

Gözlerinin tamamı yavaşça masmaviye dönerken Aniden gök gürlemeye başladı. Sakince yağan karlar bir kaosa dönüştü. Çevrede kar fırtınası çıkmaya başladı. Göz gözü görmez oldu. Aylanın yüzü ciddileşirken Tang askerleri karmaşaya düşmeye başladı. Aniden olan bu fenomenin sebebinin Gürol olduğunu anlayan Tang komutanı şimdiye kadarki savaş tecrübelerinin verdiği tecrübeyle kılıcını çıkardığı gibi, tüm cesaretini toplayıp korkuyla dolu soğuk kanlılık ile Gürol’un üzerine doğru yürümeye başladı. Gürol ölmeden bu fenomenin bitmeyeceği gibi bir hisse kapılmıştı.  

Babası daha önce bahsetmişti. Tarihin hemen hemen her döneminde gök tarafından kutsanan efsanevi karakterler gelmiştir. Ama bu karakterler yaşadığı dönemde bile bir efsane olarak görülür çünkü; bu efsanevi kutlu karakterleri gören ve gücüne tanık olan kişi sayısı bir elin parmağını geçmez.

Efsaneye göre bu kişiler doğuştan kutlu olarak doğarlar ve olgunlaştıkları zaman yüz insanın gücüne sahip olup küçük orduları tek başlarına katledip imparatorları tahtlarından indirebilir. 33 katlı Gök’te serbestçe dolaşabilirler

Ayla Düşüncelerini daha toplamıştı ki

Gürol mızrağını göğe doğru kaldırmasıyla beraber kollarındaki damarlar patlayacak kadar şişerken yüzlerce metre alanda küçük yıldırımlar düşmeye başladı. Yıldırımın temas ettiği yerlerde karlar eriyor toprakta siyah bir yanık delik bırakıyordu.

Aynı anda gökten gelen basınçla beraber korkudan solgunlaşan Tang askerlerinin bazıları direnmeye çalışırken bazıları dayanamayıp yere düşmeye başladı.  Gürol’un üzerine doğru koşan Tang komutanı da diğerlerinden farklı değildi. Gürol’a daha yakın olan kendisi de gökten gelen bu basınçtan nasibini almış Kılıcını elinden düşürmüştü, gözleri kandan kıp kırmızı olmuş. Ölüm tanrısının doğuşuna tanık oluyor gibi korkuyla Gürol’u izliyordu.

Aylanın hemen yanında olan Tang askeri aniden yere yığıldı. Kafasının üstünden siyah dumanlar çıkıyordu. Yıldırım cıvatalarının biri isabet etmiş vücudundaki tüm kanı kuruttuğu gibi tepki verme şansı bile vermeden canını anında almıştı.

Bugün küçük yaştan beri sevdiği adam olan Gürol’u kurtarma umudu ile gelmişti ama sevdiği adamın en acı anlarına tanık olduktan sonra ellerinde can vermek üzereydi. İçinde bir pişmanlık dalgası yükseldi. O an sadece başka bir zamanda başka bir yerde karşılaşmak istedi. Bu kanlı oyunlara bulaşmadan...

Bacakları titrerken, ağzının kenarından akan kanlara mâni olamadı. Daha fazla dayanamayıp yere düşerken sıcak ve güçlü bir kol destek oldu. Kafasını yavaşça kaldırmasıyla ‘’a.… ağabey… ben… ben sadece kurtarmak istedim…’’ sözler ağzından dökülürken gözyaşlarına hâkim olamadı. Kısa süre sonra bilincini yitirip bayıldı.

Akın; Doğulay Bey’ in tek oğluydu. 20li yaşlarında oldukça güçlü ve çevik bir görünüme sahip, esmer tenli, çakır gözlü bir yiğitti…

Kız kardeşine aşırı düşkün olduğundan buraya kadar takip etmişti. Bu kaotik zaman diliminde kardeşini korumak istiyordu sadece…

‘’Aptal kız… neden beni hiç dinlemiyorsun?’’ dedi gözlerinde şefkat ile kız kardeşine bakarken.

Sonrasında gözleri Göktuğ’a ilişti. Az önce yaşananların tamamını görmüştü. Acısına tanık olduğu bu çocuk da Kendisi gibi doğuştan üstündü. Yaşamasına kesinlikle izin verilemezdi. Eğer Göktuğ bugün kurtulursa kendisine, kız kardeşine ve tüm ailesine felaket getireceğine emin olmuştu. Zira doğuştan üstün olan kişiler yaşadıkları sürece geleceği hafife alınamazdı. Kısa bir tereddütten sonra Kız kardeşinin başını yavaşça yere koydu. Sırtındaki kınından oldukça geniş olan kılıcını çıkardıktan sonra bir anlığına gözlerini kapattı.

‘’ROARRRRR’’

Gözleri rengini değiştirirken bedeninden bir pars kükremesi yankılandı. Adım adım Gürol’un üzerine doğru yürümeye başladı. Bu tehdit’ i burada sonlandırmak zorundaydı…

Gürol’un ağzının kenarından kan akmaya başladı. Akın’ın üzerine doğru gelişini görüyordu. Kaşları çatılmaya başladı şu anda Yıldırım tanrısı gibi görünmesine rağmen omuzlarında dağ taşıyormuş gibi bacakları titremeye başladı. Kalan son gücü ile kaldırdığı mızrağını hızla yere indirdi.

Gök gürültüsü daha şiddetli hale geldi. Aşağıda kükreyen Pars’a asıl güçlünün kim olduğunu gösterir gibi. Hızla gök yüzünden aşağı doğru inmeye başlayan 10 metre genişliğinde bir yıldırım oluştu. Bunu fark eden Akın’ın yüzü çirkinleşti ani bir hareketle yerde yatan Kardeşine doğru koşmaya başladı.

''GÜMMMMM''

Onlarca metre genişliğinde bir yıldırım düştü gökten. Yıldırımın düşmesiyle beraber; 500 metreden fazla alana yayılan yıldırım parçacıklı şok dalgası önüne gelen her şeyi yanık bir hiçliğe çevirirken ardında 50 metre derinliğinde karanlık ve yanık kokulu bir çukur ve 500 metre çapında bir enkaz bıraktı. 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 47022 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr