10) Yaşam ve Ölüm -2

avatar
404 0

Gökdeniz'in Hükümdarı - 10) Yaşam ve Ölüm -2


Aniden tüm gözler karardı. Tüm koşuşturma bir anlığına durdu. Korku dalgası çevredeki herkesi sarmaya başlamıştı. Kimi refleks ile yere kapanırken kimi anlık şok ile kalakalmıştı. Yavaşça gözlerini açan boysan Tarkan; üstlerine doğru hızla gelen bir şok dalgası gördü. Daha ne olduğunu bile anlayamadan; Yerde oluşan hafif sarsıntı ile kulakları sağır edici bir gök gürlemesi şok dalgasına eşlik etti. Arkasından kulaklarda uzunca bir süre çınlama sesi…

Boysan Tarkan, Göktuğ, Bike ve Tang askerleri kendilerine geldiklerinde bir anlığına geri bakmadan edemediler. Zira bu gök gürültüsüne eşlik eden şok dalgası daha önce olanlar gibi değil. Aradaki mesafeye rağmen Kısa süreli görme ve duyma kaybı yaşatacak kadar yüksek ses.  Daha önce hiç görülmemiş kalınlıkta ve güçte yıldırımdan kaynaklandığını anlamak uzun sürmedi.

‘’Gök olanlara kızıyor’’ diye iç geçirdi boysan Tarkan

Bu fenomenden dolayı kendilerini kovalayan birçok Tang askerinin Yerde cansız yattığını gördüler. Uzun zamandır öldürmek için kovalıyorlardı ama; şimdi bu şok dalgasına karşı bedenleri bir kalkan görevi görmüştü.

 

Gözleri Bike’ye takıldı. Kucağındaki Umay nefes almayı bırakmıştı. Mum ışığı kadar zayıf kalmış Tin’i bu fenomen ile uçmağa varmıştı.  Dudakları titremeye başlarken gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Tarifsiz duygular yaşıyordu. Kimseye bir zararı dokunmayan bu bala. Ellerinde can vermişti. Ailesinden geriye tek kalan kişiydi; Umay.

Dudakları bir şey söylemeye çalışıyor ama söyleyemiyor gibiydi…

Şimdi bu acımasız dünyada yapayalnız kalmıştı…

Tüm bunların arasında;

‘’Hahahaha sonunda Gök’te yaratılan milletin yere gömüldüğü gün olacak’’ Ses, yüzlerce metre alanda yankılandı. Nerden geldiği bilinmeden…

Aynı zamanda boysan Tarkan ve etrafındakileri genişçe çembere alan 70 kadar siyah giyimli Tang askeri belirdi ve bu 70 Tang askerinin yaklaşık 40 tanesi oklarını kendilerine doğru doğrultmuştu! Az önce oluşan fenomen onları korkutmamış gibiydi. Boysan Tarkan ve diğerlerini kovalayan gruptan kalan bir düzine Tang askeri de şoktan kurtulduktan sonra arkalarında yerlerini aldılar.

Aniden boysan Tarkan’ın yüzü çirkinleşmeye başladığı gibi. Hızlı bir hareket ile sesin geldiği yöne doğru Göktuğ ve halen kendine gelememiş olan Bike’yi de arkasına alarak öne çıktı.

30 kişilik gruplarından kalan, kendi dahil sadece 3 kişiydi. Ve sonunda atalar mağarasına ulaşamadan kaçacak hiçbir yerleri kalmadı. Yağının kurduğu pusuya yakalanmışlardı.

En ufak fevri hareket, herhangi bir mucizeye fırsat vermeden yok oluşları ile sonuçlanabilirdi. Şimdi tek yapmaları gereken; ufak bir umut zerresine güvenerek bir destek kuvvetin gelmesini ummak ve buyruğu yerine getirmekti.

Elindeki kılıcı daha sıkı sıkmaya başladı. Buyruğu yerine getirememişti. Soylarını koruyamamışlardı. Ve bugün buraya bir destek kuvvet gelmezse yok olacaklardı... Kılıcını sıktıkça kılıcı tutan elleri daha fazla titremeye başladı. Berbat bir duruma girmişti.

Korkunç bir kahkaha ile 2 metre boyunda, iri yarı, üzerinde ağır gibi görünen çeşitli sembollerin kazındığı; zifiri siyah bir zıh bulunan, başında yüzünün neredeyse tamamını kaplayan bir başlık giymiş, elinde oldukça büyük bir palayla kendi askerlerine bile korku salan adam, ağır adımlarla kuşatma ortasında sıkışmış Göktürk askerlerine doğru yürüdü.

Arkasında rüzgarla dans eden pelerinin üzerine işlenmiş, ejderha ve çeşitli figürlerden anlaşıldığı üzere; Tang imparatorluğu ordusundaki en yüksek kademedeki komutanlardan biri olduğu belli oluyordu.  Etrafındaki askerlerin yürüyen iriyarı adamın çevresinden korku ile birkaç adım geri çekilmeden edemediler. Kovalamadan kuşatmaya katılan askerler figürün üzerindeki sembolleri görünce şoklarını bastırmaya çalıştılar. ‘’Bu yüksek orunlu general, bir avuç Türk için mi buralara kadar geldi!’’ diye de düşünmeden edemediler.

Sağ elindeki palayı Boysan Tarkan’ın yanındaki Göktuğ’a Doğrultarak ‘’Annen, Baban, Abin ve Obandaki herkes senin yüzünden öldü. Tıs tıs tıs büyük bir kut ile doğmana rağmen bu Kut’u kullanamayacak kadar zayıf ve beceriksiz olmanın sonuçlarına katlanacaksın!  Ama merak etme seni de onların yanına göndereceğim’’ dedi.

Göktuğ birçok yerinde ok yaraları ile ayakta durmakta zorlanıyordu. Henüz tam olarak gelişmemiş bedeni bu sayıca fazla yarayı artık kaldıramasa da düşmanın karşısında zayıf görünmemek için iradesinin her zerresini kullanıyordu. Fakat bu sözler ile zaten darbe üstüne darbe yiyen aklı tam bir kaosa dönüştü. Kılıç oyunlarından kaçıyordu. Savaşmaya az istekli ve daha çok genel kültürünü geliştirecek bilgiler edinmeyi seviyordu. İyi ata binmesine rağmen yürümeyi daha çok sevip doğanın o sürekli tazelenen nefis havasını içine çekmeyi seviyordu. Oysa şimdi karşısındaki bu general; yaşanan tüm bu felaketlerin sebebinin kendisi olduğunu söylüyordu!

Ağabeyi kendi kaftanını kuşanıp aynı dövmeyi yaptırmıştı, Kovalama sırasında Boysan Tarkan hep onu kurtarmak derdindeyken diğer balaların ölümüne dikkat etmemek için çabalıyordu. Uçmağa varan onca alp ve bala…

‘’hepsi benim yüzümden mi?’’ ‘’ Annem, Babam, Ağabeyim, Arkadaşlarım, Berkit Alp, Çalık, Erki, İlker, Ogün, Görkem, Mengü, Maral Alp... Gürol, Soner, Tuğberk, Ercan, Mayda, Çağatay, Ertan, (Gözleri bilinçsizce Bike’ye doğrulur) Umay… ‘’ ‘’ hepsi, hepsi… benim yüzümden mi? uçmağa vardı!!’’

 Göktuğ’un düşen yüzüne, daldığı düşüncelere aldırmadan. Sanki hiç acelesi yokmuş gibi gözlerini, Bike’ye döndü. Gözlerinde şehvet parlarken ‘’Berkit gibi az sayılı bir boy ’da görülmeyecek bir güzellik. Büyüdüğünde güzelliğin ile yüksek yerlere gelmen zor olmamalı ama ne yazık ki yanlış yerde doğmanın acısını çekeceksin. Ölmeden önce seninle bir güzel eğleneceğim ve benden sonra askerlerim de bu ganimetten faydalanacak’’ dedi.

Bike bu sözleri duymamıştı ya da duymak istemiyordu ama tam anlamıyla tepkisiz kalmıştı. Kimse gözlerinin rengini kaybettiğini fark etmemişti. Ama uzaktan izleyen biri Gürol’un başına gelenlerle benzer şeyler olduğunu söyleyebilirdi…

Fakat bu sözleri duyan Boysan Tarkan sinirlerine hâkim olmakta güçlük çekmeye başladı. Bu sadece Bike’ye değil kendilerine ve obalarına yapılan bir hakaret olduğu gibi tüm obanın yok olduğunu dile getirmişti. Destek kuvvet gelmesine yönelik umutları kaybolmaya başladı.

 

Öldüremeyeceğini bilse de öldüremeyeceğine emin olsa da bu karşısındaki adamı öldürmek için elinden geleni yapmak istiyordu. En azından denemeliydi. Onca ölüm, onca acı boşuna olmamalıydı.

Boysan Tarkan daha ilk adımını atmıştı ki bu düşünceleri fark eden general; ’küçük bir karınca bir kaplana kafa tutmak istiyor’’ demesiyle beraber bir baskı dalgası Boysan Tarkan’ı sardı. Gözleri titremeye başladı. Şok ve şaşkınlık ile karşısındaki General’e bakarak ‘’ö… ölüm… süz…’’ diye kekeledi. Daha öncesinde diğer herkes gibi ölümsüzleri duymuştu. Ama sadece efsanelerde var olduklarına inanırken aklından Göktuğ’u geçirdi. Bu görev sırasında en çok önem vermesi gereken kişi Göktuğ’ idi. Buyruk öyleydi. Uzun zamandır bir ölümsüz ataya sahip olmayan Bersit Boy’ u bir ölümsüz yetiştirebilecekti. İlk duyduğunda şaşırmıştı. Hangi açıdan bakarsa baksın Göktuğ Savaş’a yatkın bir çocuk değildi. Sürekli kaçarak yazıtlar okuyup gezmeyi seviyordu. Oysa karşısındaki general belki de yüzlerce yıldır yaşayan bir ölümsüz olabilirdi. Ölümü hissetti o an, 2. Adımı atamayacak kadar güçsüz hissediyordu. Uzun zamandır koşmanın ve vücudundaki yaraların verdiği bitkinlik daha fazla kendini göstermeye başladı. Ayakta durmakta zorlanmaya başladı, sıkıca tuttuğu kılıcı elinden kurtulmuştu. General’in gözlerine baktığında bu dünyanın ne kadar geniş olduğunu gördü. Ölüme ne kadar yakın olduğunu gördü. Karşısındaki bir fil iken kendisi küçük bir karınca idi…

Göktuğ düşüncelerin arasında bu olanları şaşkınlıkla izlerken birden korkutucu bir çığlık geldi.

‘’SCREAMM’’






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 47022 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr