Huai Shen bu sözleri söyleyince Xi Lanın yüzünde tuhaf bir ifade belirdi. Kafasını eğdi ve kısık bir sesle "Geçit falan yok." dedi.
Huai Shen bu sözleri duyunca karşısında ki kişiye bir yumruk atmak istedi. Tüm bu çaba bir hiç uğruna mıydı.
Xi Lan Huai Shenin yüz ifadesini görünce bembeyaz oldu ve kekelemeye başladı. Huai Shen ise yüzünün ortasına bir yumruk attı.
Yumruğunu etkisiyle Xi Lan yere yığıldı Huai Shen ise sadece yerdeki bedenin üzerine eğildi ve üzerini araştırmaya başladı. Ama değerli veya işine yarayacak hiçbir şey yoktu.
Huai Shen daha sonra baltasını aldı ve doğru yolun yönün doğru yürümeye başladı. Kendinden büyük baltasını omuzuna attı ve sakin bir ifadeyle yürümeye başladı. Aslında bu görüntü ile muhteşem bir hava yaratması gerekiyordu ama boyundan büyük baltayı bir tüymüşçesine taşıması bu görüntüyü garipleştiriyoruyordu.
Huai Shen gittikten kısa süre sonra Xi Lanın yanına orta yaşlı bir adam geldi. Xi Lanın yerde görünce hemen endişeli bir şekilde yanına koştu ve "Lan-er! Ne oldu sana!"diye bağırdı.
Bu adam Xi Lanın babası Xi Chen di. Xi Chen kızını yerde görünce endişelenmişti.
Xi Lan babasının sesini duyunca ve bir iki tokat yedikten sonra morarmış bir gözle ayağa kalkmaya çalıştı. Gözü o kadar şişmiş ki açılıyordu bile.
Xi Chen kızının ayağa kalktığını görünce öfkeli bir şekilde sordu "Ne oldu sana! Kim benim kızıma böyle birşey yapmaya cürret eder!"
Xi Lan babasının öfkeli bağırış ile kafasını salladı ve "Baba vazgeçmelisin o bizim gibi insanların dokunabileceği biri değil. Aslında hayatta olduğum için bile şanslıyım, görünüşe göre bana merhamet etti."dedi.
Xi Lanın söylediklerini duyunca Xi Chenin başı ağrımaya başladı. Çünkü biliyordu ki yine kızı büyük birini rahatsız etmişti.
Baş ağrısını görmezden geldi ve ellerini kızının omuzlarına koyup "Lan-er şimdi bana her şeyi en başından hiçbir olayı atlamadan veya saklamadan anlat."dedi.
Daha sonra Xi Lan Huai Shenle tanışmalarından beri başlarından geçen her şeyi anlatmaya başladı.
"Baba onun adı Huai Shen ve o Huai klanından biri."
"Ne!!" Xi Chen kızının sözlerini duyunca kafayı yiyecek gibi görünmeye başladı. Kızı gitmiş ve kızdırılabilecek en son insan türğnü Huai klanından birini kızdırmıştı.
Xi Lan babasının verdiği tepkiyi görünce diğer olayları hızlıca atlamaya karar verdi çünkü babasının, onun ilk başta Huai Shenin yang özünü emmek istediğini bilmesini istemedi.
"Neyse işte ona rastladık ve onunla buraya kadar yolculuk yapmaya karar verdik. Dediğine göre rehberi onu ana klana götürecek miş ama bir sorun çıkmış ve kendi başına hareket etmek zorunda kalmış.
Bende bunun yakınlaşmak için iyi bir fırsat olduğunu düşündüm ve bunu istekle kabul ettim.
Daha sonra buraya geldiğimizde ve doğru yolun ordusunu görünce bir sorun çıkması durumunda onu yem olarak kullanmayı planlayarak onu buraya yönlendirdim.
Bir sorun çıkarsa en güçlü kişi onu takip edecekti ve ben sessizce aradan sıvışacaktım. Bir sorun çıkmazsa da sen onuda bizimle birlikte geri götürürdüm ve her şey barışçıl bir şekilde çözülürdü.
Beklediğim gibi bir sorun çıktı ve çağırıcı tarikatından biri bizi keşfetti. Aniden karşımıza çıktılar ve biz ne yapacağımıza karar vermeden önce Huai Shen onlardan birini öldürdü ve koşmaya başladı. Bende onu izledim ve bir gizli teknik kullanmış gibi kendimi göstererek hızımı meridyen açıklığıyla başına yükselttim.
O ise çok hızlı gidiyordu bu yüzden peşimizden tek xiantian uzmanı onun peşine düştü benim peşimede çağırıcı kulesinden gelen adam düştü. Ben kaçıp kaçıp savaşırken yaklaşık üç saat bu adamı oyalayıp ve iki yao hayvanını öldürdüm ama daha sonra beni yakaladı ve savaşmaya zorladı.
İşte o an Huai Shen geldi ve tek bir hamlesi ile çağırıcı kulesinden gelen adamı öldürdü. Daha sonra bana bahsettiğim geçidi sordu bende ona yalan söylediğimi söyledim. Daha sonra o bana bir yumruk atmış herhalde ve şimdi ki durumdayız."
Xi Lan bunları babasına söyledikten sonra derin bir nefes aldı ve babasının vereceği tepkiyi beklemeye başladı.
Babası ise ona sadece bir süre karmaşık bakışlarla baktıktan sonra "Heh, neyse şimdilik buradan gidelim gerisini daha sonra düşünürüz."dedi ve ardından ikisi oradan ayrıldı.
Bu sırada Huai Shen omuzunda baltası doğru yolun kapının olduğu yönde ilerliyordu. Şansına ona saldıran kan arıtma aşamasında bir kurda rastlamış ve kanını kullanarak Göksel İblis Qisini tamamen yenilemişti.
Ve şu anda uzaktan doğru yolun kampı görünmeye başlamıştı. Huai Shen hiçbir endişe yaşamadan kampa sakin bir tempoyla yürüyordu. Bu süreçte ne bir endişe belirtisi göstermiş nede temposunda bir değişiklik olmuştu.
Huai Shen bir saat kadar yürüdükten sonra doğru yolun kampının önüne gelmişti ama yinede durma yada yavaşlama belirtisi göstermeden yürüyordu.
Kampın içine ayak bastıktan sonra etraftaki bir kaç kişi ona baktı. Gördükleri şey yabancı bir yüze sahip bir çocuktu. Bu çocuk yırtık pırtımı siyah bir şeytani yol cüppesi giymiş ve bu cüppe nin her tarafı kan kaplıydı.
Bu çocuğa bir vahşet havası veriyordu ve omuzunda ki kendinden büyük baltasını ile birleşince garip bir hava oluşuyordu.
Huai Shen ilerlemeye devam ederken yan taraftan omuzunda bulunan armada bir dağ olan bir adam Huai Shene bağırdı.
"Hey çocuk! Nereye gittiğini sanıyorsun!?" Adamın bağırış ile etraftaki insanlar hareketlendi ve sesin kaynağına dönünce Huai Sheni görmüştü.
Huai Shen adama bakmadan cevap verdi. "Nereye gideceğimizi sana mi soracaz aslanım?"
Huai Shenin sözleri adamın ilk başta garip bir ifade sergilemesi sebep olmuştu ama daha sonra adam öfkelendi çünkü etrafında ki diğer insanlar onun bu halini gülmeye başlamıştı.
Tam bir hareket yapacakken Huai Shenin kaybolduğunu gördü ve daha fazla yüz kaybetmek istemeyerek kendi çadırına girdi.
Bu sırada Huai Shen aynı tempoyla yürümeye devam ediyordu. Arkasında ki adamı en ufak bir umursama belirtisi göstermemişti bu süreçte.
Huai Shen devam ederken yan taraftan başka bir adam bağırdı. "Çocuk o balta baya değerli görünüyor ama senin için biraz fazla büyük. Baltayı bana satmaya be dersin bunun için sana tam 100 altın veririm."
Adam bunu söyler söylemez çevredeki adamlar buna gülmeye başladı. Bu adam resmen çocuğu kandırmaya çalışıyordu.
"Onun parayı al dürdük ananın amına sok! Orosbular çocuğu!" Huai Shen tekrar sakin bir sesle cevap vermişti. Ama bu cevap ortama bir bomba gibi düşmüştü ve herkesi sersemletmişti.
Bir an sonra ise bir gürültülü koptu. Bu gürültünün hem kahkahalarla hemde kınamalardan oluşuyordu çünkü bu dünyada bu kadar ağır bir küfür açık açık söylenmezdi.
Bu dünyada küfürler bile belirli bir ses benzerliğine dayanırdı. Çünkü burada ki insanlar onurlarını hayatlarından daha değerli görünüyordu.
Huai Sheni kandırmaya çalışan adam ise önce bembeyaz olmuş sonrada morarmıştı. Ağzını bir iki defa açmış ama en sonunda kan kusarak ağzını kapatmıştı.
Bu sırada kalabalığın içinde duran Huai Shen ile ilk konuşan adam haline şükrediyordu çünkü en azından bu kadar rezil olmamıştı.
Küfürü yiyen adam ise kan kusturan sonra çılgın bir şekilde Huai Shenin üzerine koşmaya başlamıştı. Elinde ise nerden çıktığı bilinmeyen bir kılıç belirmişti.
Adam aslında balta kullanamıyordu. Baltayı almak istemesinin sebebi onu daha değerli eşyalar için satabilecek olmasıydı.
Adam elimde kılıçla Huai Shenin dibine girdi ve Huai Sheni ikiye bölmek istercesine kılıcını havaya kaldırdı.
Havaya kan sıçradı ve bir kafa havada yuvarlanmaya başladı. Adam birden görüşünün dönmeye başladığını gördü ve aşşağı kısmında başsız bir beden gördü. Daha ne olduğunu anlayamadan ölmüştü.
Huai Shen ise baltasını tekrardan omuzuna yerleştirmiş ve yürümeye devam etmişti. Adamlar artık bu konuyla ilgilenmek istemiyordu ve durumu yükseklere bildirirken Huai Shenin yolunu açtılar.
Hepsi sanki Huai Shen vebalıymış gibi iki yana kaçışıyordu. Huai Shen ise poker suratını koruyarak yürümeye devam etti ama içinden kahkahalar atıyordu.
Hayatında söylemek istediği sözleri tek seferde söylemişti az önce. Huai Shen bu sözlerle birlikte daha da öz güven kazanmıştı ve etrafına belirsiz bir aura saçıyordu.
Bu aura omuzunda ki büyük balta ile birleşince Huai Sheni insanların gözünde bir çocuktan büyük bir kahramana doğru dönüştürüyordu.
Huai Shen ilerlemeye devam ederken etrafında ki adamlarsa ona yol veriyordu. Kampın diğer köşesindeki adamlar bu görüntüyü görünce ne olduğunu sormak için hemen oraya toplandı.
Olanları öğrenince hepsinin yüzünde hayran olmuş gibi bir ifade belirdi. Bazıları ise o anı hayal ederken kendilerinden geçti.
Huai Shen ise bu olanlarla birlikte iyice kibirleniyordu diğer bir dryişle götü kalkıyordu. Ve bu olurken de bilinçsizce yaydığı aura güçleniyor ve insanların hayranlık duymasını sebep oluyordu.
Bu sırada Huai Shenin kampta yaptığı şeylerin haberleri Shi Langxia ya ulaşmıştı. Shi Langxia bunu duyunca önce kahkaha atmıştı daha sonra altının ciddi olduğunu görünce ise elini boş ver anlamında sallamış ve
"Boş ver sadece bir çocuk ve beceriksiz bir çöpün ölümü kampı ayağa kaldırmak için çok gereksiz bir şey.
Hatta bırakın diğerleri bu konuyu duysun kafalarını dağıtırlar böylece ve buda kampın üzerindeki yoğun havayı alır." Demişti.
Shi Langxia nın astı da bunun üzerine kafasını sallamış ve çocuğu bırakmalarını emretmişti. Huai Shende böylece kayıtsız bir şekilde kampı geçebilmiş ve kan kızılı şehrine kapısının önüne gelmişti. Ama şehrin kapıları sımsıkı kapalıydı.
Huai Shen karşısında duran yaklaşık 10 metre uzunluğa sahip çift kanatlı kapıya baktı. Kapı ahşaptan yapılmıştı ama çelikten daha sert gibi görünüyordu bu ahşap ve şu an kapının üzerinde mor ve gri bir enerji alanı vardı bu enerji alanının üzerinde ise bir sürü rün uçuşuyordu.
Huai Shen kapıyı bir süre daha inceledikten sonra kapın sağ kanadının alt köşesinde başka bir küçük kapı gördü.
Huai Shen daha sonra bu küçük kapının yanına geldi ve eli ile kapıyı çaldı.
Tak tak tak.
Daha sonra ise beklemeye başladı. Kısa süre sonra ise kapının diğer tarafından bir ses geldi.
"Kimsin?"
Huai Shen bunun işe yaşamasına şaşırmıştı ama daha sonra bozuntuya vermeden konuştu:
"Ben Huai klanından Huai Shen."
Huai Shen konuştuktan sonra kapının diğer tarafında ki insanlar konuşmayı kesti ve bir sessizlik oluştu. Huai Shen muhtemelen içeride daha yetkili bir kişiye haber verdiklerini düşündü.
Bir süre sonra kapının diğer tarafından gür ve baskıcı bir ses geldi.
"Huai klanından olduğuna dair bir kanıtın var mı?"
"Evet!"dedi Huai Shen ve Huai Huangın verdiği madalyonu çıkardı.
Daha sonra be yapacağını şaşırmış halde orada dururken küçük kapıda bir sürgü çekildi ve bir gözetleme deliği açıldı.
Huai Shen elindeki rozeti deliğe doğru kaldırdı ve bekledi daha sonra gözetleme deliği tekrar kapandı ve küçük kapı aniden açıldı içeriden bir el çıktı ve Huai Sheni içeri çekti.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..