My Sunshine (Silent Seperation) - Bölüm: 3


                                                                            Çevirmen:      Wkeey

 

Mo Sheng bir anlam veremiyor, çıkış noktası bulamıyordu. Bu şekilde düşünmesine neden olan şey ne olabilirdi ki??


Yi Chen'in sesi ne yüksek ne de alçak çıkıyordu fakat ağzından çıkan her kelimenin kulakta bıraktığı ses, çok fazla duygu yüklü ve dokunaklaydı: '' Bugüne kadar söylediğim bütün sözlerin, uzak yerlere gitmeni gerektiricek anlamlar taşıyıp taşımadığından hala emin değilim.''


Bunu nasıl söyleyebiliyordu? Ama söyledi işte.

 

Mo Sheng o gün içinde bulundukları anı hatırladı. Yi Mei'nin ona sarfettiği sözleri işittikten sonra, doğruca tasdik etmesi için Yi Chen'e gitmişti. Yi Chen kendisine asla yalan söylemezdi. Eğer hayır deseydi, gerçek 'hayır'dı. Tamamen bu cevabı kabul edip, buna inanacaktı Lakin gerçekten Yi Mei'yi sevdiyse o zaman elden ne gelirdi...

 

(Eserin bütünlüğünden kopmayalım, çok fazla isim geçiyor ve her biri Çince. Bu bazen karakterleri özümsemeyi zorlaştırabilir. Yi Mei, hatırlayacağınız üzre, şu ana kadar bize yansıtıldığı kadarıyla, Yi Chen'in üvey kız kardeşi.)


O vakit, Mo Sheng için en berbat sahne Yi Chen'in Yi Mei'yi sevdiğini söylemesiydi. Böylesi kahredici bir ana tanıklık etmeyi asla tahmin dahi edemezdi. Yi Chen'in gözlerinde harıl harıl yanan bir öfke, ağzından çıkan sözlerin ise kağıt kesiğinin dahi veremeyeceği keskin bir acı vardı.

 

''Defol git, Seni görmek istemiyorum.!''


''Zhao Mo Sheng, keşke seni hiç tanımasaydım!''

 

Mo Sheng başını eğdi ve anlamsızca ayakkabılarını izlerken kısık, titrek bir ses tonuyla: '' Bu da ne demek?''

 

İkisi de şehir meydanında sıkı bir kalabalığın ortasında dikiliyorlardı. Sağından solundan yakınca gelip geçen insanlar vardı. Yi Chen kolundan tutup kendisini daha sakin bir noktaya asıldı, kolunu bıraktı ve bir sigara yaktı.

 

Gerçeği nasıl söyleyebilirdi? Apaçık şekilde?

 

Mümkün değil.

 

Konuşmaya başladı:'' O gün baban beni görmeye geldi.''

 

Onun şoke olmuş halini görünce, yakışıklı simasında alaycı bir ifade oluştu:'' Bunu beklemiyordun değil mi? Ah! Ben de kız arkadaşımın belediye başkanının kızı olduğunu hiç tahmin edememiştim.''


Mo Sheng'in bir anda yüzü düştü. Belediye başkanının kızı! Belediye başkanının kızı! Bu ne çeşit bir alay şeklidir.!


Yi Chen ve Mo Sheng 'Y' şehrinden birlikte gelmişlerdi. O zamanlar bu hoş karşılaşma kaderin yazgısıydı ve tesadüftü. Şimdiyse koca bir melanet.



Eğer onun Zhao Qing Yuan'ın kızı olduğu bilseydi eğer.....

 


Mo Sheng: '' Babamın işlerini bilmen çok gerekli mi?''

 

Yi Chen başını evet dercesine sallayarak: ''Evet.'' Zhao Qing Yuan'ın yolsuzluk davaları bütün ülkeyi çalkalamıştı. Milyonlarca lira rüşvet almıştı. Bu durum ortaya çıktığında ve tutuklandığında hapishanede intihar etmişti ve bu ülkede büyük haber olmuştu.

 

Mo Sheng gözlerini kapadı, zerre önemli değildi.

 

''Babam sana ne dedi?''

 

Yi Chen'in başı düştü. Hala dün gibi Zhao Qing'in ona neler söylediğini anımsıyordu:'' Sen çok seçkin bir delikanlısın. Küçük Sheng sana bayılıyor bu yüzden karşı durmak istemiyorum. Eğer onunla birlikte Amerika'ya gitmeyi istersen her şeyi tertip edip, ayarlamanda yardımcı olacağım. Vize, konaklama, eğitimin gibi hiçbir mesele konusunda endişe etmene gerek yok....''

 

Ne cezbedici bir fırsat!

 

Kısa bir zaman sonra Yi Chen:'' Ben ekonomik dayanağı yarı-zamanlı işlere ve bir tutam bursa bağlı olan yoksul bir öğrenciyim. Hayatta kalmamı mümkün kılan her şey bunlardan ibaret. Ne cevap verilebilirdi ki?''

 

Mo Sheng sessizliğini korudu çünkü babasını tanıyordu. Kendi işine yaramayacak her türden insanı dışlar ve zerre değer göstermezdi. Babasının Yİ Chen'e neler söyleyebileceğini az çok kafasında kestiriyordu. Yoksa Yi Chen neden bu kadar kendisine öfke duyabilirdi ki?


İşte gerçek buydu. Fakat gerçeğin bu olması tamamen yanlıştı. Mo Sheng'in kafası bulandı: ''Üzgünüm.''

 


Yi Chen soğuk ve donuk bir ifadeyle: '' Kim için üzgünsün? Kendin için mi yoksa bana için mi? Eğer baban içinse buna hiç lüzum yok.''

 

Mo Sheng zorlanarak açıklamaya çalıştı:'' Ben....o zamanlar bundan habersizdim.''

 

'' O zaman gelip neden bana sormadın?''

 

Yi Chen'in sesi cehennemden gelen zebani gibi acımasız ve sertti: '' Beni ölüme atmadan önce gelip ne olduğunu sormaya tenezzül bile etmedin. Zhao Mo Sheng, o yıllar içinde senden ne kadar nefret ettiğimi kafanda canlandırabiliyor musun?

 

Nefret?

 


Mo Sheng bir adım geri gitti içine düştüğü bu kabustan kendini kurtaramıyordu. Birden bire Yi Chen, sıkıca omuzlarından yakaladı. Bu kontrolsüz gücün sonunda kemiklerinin parçalara ayrılacağını düşündü.

 

Yi Chen şarlamaya devam ediyordu: ''Seninle asla bir dalaşmanın, kavganın içine girmedim. Peki sen neden böyle yaptın? Beni nasıl yolun tam yarısında bıraktın gittin?'' Böylesi çaresiz ve öfke dolu soru yağmuru, Mo Sheng'de özür dileyecek derman bile bırakmamıştı. Gözlerini kapattı daha fazla yüzüne bakabilecek haysiyeti ve cesareti kalmamıştı.

 

Yi Chen yavaş yavaş sakinleşiyordu fakat gözlerindeki yangın şiddetinden taviz vermemişti: ''Şimdi sana şunu soruyorum. Eğer o zaman her şeyi öğrenmiş olsaydın, yine terk eder miydin?''

 

Yine de terke eder miydi? Mo Sheng boş boş bakıyordu, bu türden bir sorunun geleceğini düşünemezdi.

 

Eğer yedi yıl öncesi olsaydı Mo Sheng, tereddütsüz ''hayır'' derdi. Her şey bir yana, onun Amerika'ya gitmesini neden olan sebep, başarısız şekilde son bulmuş olan ilişkisinden kaynaklanmış o büyük acıydı. Peki ya şimdi? Şimdi, yedi yıl önce kendisinin Amerika'ya uçmasına neden olan gelişmelerin, babası tarafından planlandığı biliyordu. Yoksa bir vize, nasıl bir kaç günde alınabilirdi? Ya da diğer gereksinimler nasıl çar çabuk halledilebilirdi? Tüm bu olanlar onun iradesi dışında gelişmişti, gitmek istemese bile demek ki zorla o uçağa bindirilecekti.

 

Mo Sheng başını eğdi: ''Özür dilerim.''

 

Yi Chen meseleyi anladı ve Mo Sheng'i sakince salıverdi. Bu hayal kırıklığı ve öfke, onun hayatını yüzlerce parçaya ayırabilecek kudretteydi.

 

Kısa süreli sessizlikten sonra, zorlanarak tekrar sordu: '' Peki ya şimdi?''

 

Mo Sheng ne yapacağını, ne tepki vereceğini bilemez haldeydi. Peki ya şimdi ? Ne şimdi? Nolmuş şimdiye?

 

Yi Chen biraz sert ve kararlılık taşıyan ifade takınarak: '' Şimdi bana dönmeyi istiyor musun?''

 

Dış çevre, ikisini de bağrında barındıran o koca dünya tamamen öldürücü,mahvedici bir sessizlik fırtınası içine düştü. Mo Sheng şaşkın ve titrek bir halde, sadece kalp atışlarını duyabiliyordu.

 

''Bunun üzerinde çok fazla vakit harcamak istemiyorum. Aynı şekilde sar baştan başka insanları tanımaya ilgi duymuyorum, başka bir ilişki de istemiyorum. Yani en uygun en doğru kişi sensin öyle değil mi?''

 

Bu gerçek mi? Mo Sheng dikkatle dinledi, kalbini hafiften acı sarmalamıştı.

 

Çünkü birbirilerini tanıyorlardı çünkü o en makul olanıydı?

 

Peki Yi Chen, karşısında duran bu kadını yeterince tanıyor muydu? Bu kişinin hisleri tamamen yabancı ve karşılıksız gibiydi.... özetle: bir yabancı...

 

İşin aslı, tüm bunların artık pek önemi yoktu.

 

Mesafeli duran bir kalbi kovalamak için daha fazla enerjisi yoktu. Yine aynı şekilde, tekrar yıkıma sebep oalcak bir ilişki de istemiyordu. Tekrardan tüm dünyanın kendisine karşı bir olup, onu yerle yeksan edişini izlemeye dayanamazdı.

 

 

He Yi Chen: '' Özür dilerim.''

 

Cesaretsizliğimi affet. Senin de bana cesaret verme konusunda bir başarı gösteremeyceğini öngöremedim.

 

Sürpriz şekilde, Mo Sheng bu teklifi reddetmişti. Yi Chen:'' Hemen şimdi cevap vermene gerek yok. Sen........''

 

Mo Sheng konuşmasını böldü ve: ''Ben evliyim.''

 

Kasıp kavurucu bir sessizlik.. Yi Chen buna inanmamışçasına, kelimesi kelimesine sorusunu vurgulayarak: '' Ne-dedin-sen??''

 

Mo Sheng zemindeki kendi gölgesine yüzünü dönerek, mırıldandı:'' Üç yıl önce Amerika'da evlendim.''

 

Yi Chen'in çehresine soğuk ve kasvetli bir ifade düşüverdi. Bedenindeki soğukluk etrafını sarmalayan hava akımında buz parçacıkları bile meydana getirebilirdi. O an onu avcunun içine alabilir, tek bir hamleyle boğarak gebertebilirdi.

 

Kısa bir zaman sonra, onun soğuk sesini tüm çıplaklığıyla tekrar işitti:'' Zhao Mo Sheng, üzerimden buldozer gibi geçerek beni ezik
büzük, hurdahaş etmene müsade ettiğim için, tam bir aptal olmam gerekir.''


_______________________________________-


Zaman yine aktı geçti her zamanki gibi. Bugün, Mo Sheng ofis bülteninde, Ulusal Bayram bildirisini gördü zamanın ne kadar hızlı akıp gittiğini düşündü. Eylülün sonu gelmişti bile.

 

Yaz çoktan gelmişti ve geçmişti bile.

 


Ekimin birine, yanı tatile az kalmıştı. Ofiste herkesin keyfi yerindeydi. Eylül ayının bitimi olan günde, mesai bitmek üzereyken Xiao Hong, Mo Sheng'in yanına geldi: ''Ah Sheng, yedi günlük bayram tatilinde ne yapmayı olanlıyorsun?''

 

Mo Sheng masasındaki resimlerle meşguldü: '' Henüz bir şeyler düşünmedim.''

 


'' Buna şaşırdım. Ben şimdiden 1 mayıstaki İşçi Bayramı tatili için ne yapacağımı dahi düşünmeye başladım.''

 

Yüzündeki bu heyecanlı ve mutlu ifade Mo Sheng'i gülümsetti:'' Bu yıl tatil neden bu kadar uzun?''

 


Xiao Hong ilk etapta bu soru üzerinde şaşkınlık yaşadı fakat sonrasında anlayabilmişti:'' Tabi ya, muhtemelen uzun zamandır yurt dışında olduğundan bu gelişmeden haberin yok: Bir kaç yıl önce, turizmi canlandırmak için yedi günlük tatil düzenlemesi gelmişti. Bu yıl tarihi Phoenix şehrine gitmeye niyetim var sen de gelmek ister misin?''

 

Onun sevimli yüzüne bakarken, hiç kuşkusuz oraya doktor beyle gideceğinden emindi. Gülümsedi: '' Yolculuk sırasında bir kaç fotoğraf çekmemi ister misin? Dolgun ücret isterim ama.''


Xiao Hong buna biraz bozuldu ve bir eliyle yüzünü kapadı:'' hıh, pislik!'' Elini yüzünden aldığında, az önce kendisiyle muhabbet edip, keyifle lak lak eden Mo Sheng'in bir an durgunlaştığını ve efkarlı bir havaya büründüğünü fark etti.

 


Eliyle omzundan hafif şekilde iteledi:'' Ah Sheng, sende bir garabet var?''

 


Mo Sheng biraz toparlandı: ''Hayır, hayır bir şey yok. bir an tatilin çok uzun süreceğini ve bu zaman zarfında neler yapabileceğimi düşünüyordum.''


_______________________________________


İşten sonra, zamanı nasıl öldürebileceğini bilemedi ortalıkta volta attı durdu. Caddeler yavaş yavaş hareketlenmeye başlamıştı, mağazalarda yeni yeni ürünler görünüyordu. Mo Sheng bu mağazaların göze hitap eden vitrinlerini izleyerek bir süre dolaştı, ardından atıştırmalık bir şeyler aldı, amaçsızca turlamaya devam etti.

 


Üniversitenin tarih kokan kapısını görene dek, 'C' üniversitesine kadar geldiğini farkedememişti. İş yerinden buraya kadar yürüyerek gelmesi, neredeyse şehrin yarısına tekabül ediyordu ve bu onu bir nebze ürkütmüştü.

 

Üniversitenin çevresi genelde olduğundan daha canlı görünüyordu, sırtlarında ve ellerinde çanta ve valizler taşıyan öğrenciler yüzlerindeki gülümsemeyle bir o yana bir bu yana gidip geliyorlardı. Mo Sheng bir an, öğrenciyken uzun süreli tatillerin onu nasıl da sevinçli ve heyecanlı bir moda soktuğunu anımsadı. İçinde bulunduğu an ile bir mukayese ettiğinde, bunun sadece bir rüya olduğunun farkına vardı.

 

Mo Sheng bir süre elindeki poşetlerle üniversite yerleşkesinin içindeki geniş caddede dolaştı durdu. O an ki ruh hali, daha önce Yi Chen ile beraber geldiğindeki gibi kıpır kıpır, ve heyecan yüklü değildi, oldukça sakin ve gevşekti. Bu üniversiteyi terk ettiğinde, yaşamı tamamiyle yanlış bir yola saplanmıştı. Geçmişe geri dönmek imkansızdır, öyleyse doğru yola ulaşıp oradan devam etmek nasıl mümkün olabilir?

 

Yine He Yi Chen'im derinlerden gelen boğuk sesi kulağında yankılandı:'' Şuan bana geri dönmeyi istiyor musun?'' Yürümeyi bıraktı. Gözlerini kapadı ve kalp atışlarının geçmişini kurcalaması sonlansın diye bekledi.

 


Yine, Yi Chen'le paylaştığı sayısız anlar zihnine düştü. Yurt dışındayken geleceğe doğru hayal dünyasında seyahatler yaparken, Yi Chen ile tekrar bir araya gelmeyi ve mutlu mesut bir hayat sürmeyi düşlüyordu. Bu uzun, yaman ve kimsesiz zamanlarında onu rahatlatan en tesirli ilaçtı. Buütün gücü, metaneti bu şekilde kurduğu hayalleri sayesinde süreklilik kazanıyordu. Ülkeye geri döndüğünde ise, Yi Chen'in rasyonel, soğuk tutum ve davranışları onu bu rüyadan uyandırıp tam da acı gerçeğin kucağına savuruvermişti. O da münzevi bir yaşamın içine itmişti kendini.

 


Artık hafızasında o genç kız ve o genç delikanlı yoktu. Yedi yıl önce ansızın gelen ayrılığın, kalplerde merhametsizce açtığı bu yara, hala yok olmamıştı. Belki, küçük bir yaraydı ancak müthiş, katlanılmaz ve zaptedilmez bir acısı vardı.

 


Çünkü çok fazla değer yüklemişlerdi, yaşamalarının temel amacı haline getirmişlerdi bu yüzden de bu ağır yıkım kaçınılmaz oldu.

 

Hakikatte, onları ilgilendiren her şeyin kararı yedi yıl önce çoktan verilmişti.

 

Mo Sheng'in küçük cüssesi tırabzanların arasından geçti, sahaya doğru yürüdü. Parmak uçlarına yükseldi ve çizginin üzerinde ''1,2,3' diye saymaya başladı. 800 metrelik parkurda elde ettiği hızı hatırlayaraktan, fırladı.

_________________________________________

'' Dört dakika, yirmibeş saniye.'' Yi Chen başına bir iki defa hafifçe tıp tıp
vurdu.


Hayal kırıklığı yaşamışcasında fısıldadı: '' Dünden daha kötüsü.'' Mo Sheng başını kaldırdı ve Işık saçan gözlerine baktı: '' Yi Chen peki sen benim önümden koşmaya başlasan, ve ben sana yetişip yakalasam? Eminim çok hızlı koşar ve bunu yaparım.''

 


Yi Chen'in ışıl ışıl bakışları altında Mo Sheng, bu tavsiyesi dikkate alınmadığı için biraz moralsiz hissetti:'' Peki ya fotoğraf dersem?''

 


Sonunda Yi Chen zıvanadan çıkmış neredeyse kulakları kızarmıştı: '' Zhao Mo Sheng, sende hiç utanma duygusu olmaz mı?''

 

....................

 

Gülümsemeyle gözlerini açtı, bitiş çizgisi çoktan terk edilmişti.

 

Birden, kalbinde keskin bir acı hissetti, detaylar daha net, hissettiği şey ise acıydı. Göz yaşları birer birer, sayıları artarak düşüyordu ve bunu bastırmakta bir müdahele sergileyemiyordu. Mo Sheng yere oturdu, başını göğsüne doğru gömdü bu kez hüngür hüngür, tam ciğerden ağlamaya başladı.

 

O andan sonra hiçbir bitiş çizgisinde, Yi Chen olmayacaktı.

_________________________________________________


Son tren 'Y' şehrinde durdu.


Dün gece 'C' üniversitesinden döndükten sonra Mo Sheng, erken yatmıştı. Sabaha karşı 4 gibi kalktı çünkü uyuyamıyordu. boş boş tavanı izledi, kalktı istasyona gitmeden önce biraz etrafı toparladı.


Ülkeye geri döndükten sonra, 'Y' şehrine ilk kez gelmişti.


Tren 'Y' şehrine tam vaktinde, saat 11'de geldi. Yağmur yağıyordu ve burası 'A' şehrine göre biraz daha soğuktu. Rüzgar da sert esiyordu ve zaman zaman hafif de olsa titretiyordu insanları.


İstasyonun merdivenlerinde dururken, uyduruk elbiselerini iyice kendisini sarıp sarmalasın diye düzeltti. Mo Sheng şu an büyüdüğü şehri seyrediyordu, hüznü ve mutluluğu harmanmış şekilde yaşıyordu. Memleket özleminin verdiği hissiyat böyle mi oluyordu?

 

''Bayan, tatil için mi geldiniz? Kalacak bir yere ihtiyacınız var mı? Şehirdeki en hesaplı yer....''

 

''Bayan, turist rehberine ihtiyacınız var mı? Ulusal bayrama özel uygun fiyatlar...''

 

Şehir meydanından geçerken, müşteri çekmeye çalışan bir sürü çalışanla karşılaştı. Belki de yüzündeki o anlamsız ve yabancı ifade ifade, onu şehrin yerlisinden çok bir turist gibi gösteriyordu.Mo Sheng içsel şekilde kendiyle alay ediyordu.

 

Şükür ki, Otobüs durağının yeri, ve otobüs durağına giden güzergah değişmemişti. Kolaylıkla bulabildi.


Otobüste biri, şehrin en can alıcı noktalarını ziyaret edebilmek için birkaç defa otobüs değiştirmek gerektiğinden dem vuruyordu. Mo Sheng otobüs camından, yollardaki yayaları, araçları, sokakları, mağazaları seyrediyordu. Çiseleyen yağmurdan ötürü küçük Jiangan kasabası biraz bulanık görünüyordu, tıpkı kendisin o an ki ruh hali gibi.

 

''Sıradaki durak, Qing He kasabası. İnmek isteyen yolcular, lütfen hazır olunuz.''


Otobüsten indikten sonra, bir çok eski ev ilişti gözüne. Qing He kasabasının on yıldan fazla bir tarihi vardı. Mo Sheng buraya büyümüştü.Bir gün onun için çok tanıdık olan bu merdivenlerin üzerinde tekrardan duracağını hiç düşünmemişti. Hiçbir şey değişmemişti,aynıydı ama o hariç. Kendini kimsesiz ve sahipsiz hissetti.


Bu kez, annesine bakmaya gelmişti. Yedi yıldan beri onunla hiç iletişime geçmemiş, bu yüzden hayatta olup olmadığını öğrenmek istemişti.

 

Dışarıda yağmur gitgide hızlanıyordu, Mo Sheng sucuk gibi oldu, koridora hızlıca girdi, kapıyı çaldı fakat açmak için gelen kimse yoktu.

 

Acaba dışarıda miydi yoksa tamamen taşınmış mıydı?

 

Bir saatten fazla kapıda bekledi, ne gelen oldu ne giden. Islak elbileri vücuduna yapıştı ve üşüme hissi vermeye başladı.

 


O an içinde bulunduğu duruma benzeyen bazı anılarını hatırladı. Çocukken koşa koşa okuldan eve gelir, evde kimse olmazdı. Elinde evrak çantasıyla babası gelene kadar iki saatten fazla bile beklediği olurdu.

 

Babasının o yıpranmış halini hala anımsayabiliyordu. Kendisine sıkı sıkı sarılır kucaklardı:'' Kötü babaa, kötü baba.. Minik Sheng, babanı sırtından vurabilir misin?''

 

Mo Sheng doğduğunda babası orta yaşlardaydı,beraber olduklarında onu her yere götürür, gezdirir, oyunlar oynatırdı. Tamamen Başkan Zhao imajından uzak, enerjik, sevgi dolu,sorumluluk sahibi bir baba gibi olurdu. Yine de işlerinden ötürü çok fazla meşguldü ve yeterince kızı için ayıracak zamanı olmuyordu. Sınıf arkadaşlarının neredeyse hepsi, babası hükümet yetkilisi olduğu için onu kıskanırdı. Amma velakin bir defasında küçük Sheng, kompozisyon ödevinde bu durumu şöyle yazıya dökmüştü: Benim en çok istediğim şey, babamın her gün işten erken vakitte dönmesi. Her gün evimi ziyaret edip, babamla tartışan amcam olmasın.

 

Boş vakit olduğu zaman, annesine nazaran babası onu şımartır, aşırı ilgi gösterirdi. Zihninde ilk canlanan şey; annesi soğuk ve asık suratlı biriydi. Kızına karşı dahi çok nadiren gülümsediği olurdu.

 

''Küçük Sheng.''

 


Dalıp gittiği maziden apar topar ayrıldı Mo Sheng:'' Huang Yenge.''

 

Mo Sheng'in önünde duran orta yaşlardaki kadın, komşusuydu. Kocası babasının aynı kurumdan eski arkadaşıydı ve sıkı bir aile ilişkileri vardı.


''Küçük Sheng, ne zaman döndün? Hemen gel, çabucak gel. Yağmura yakalanmışsın.'' Yenge kapıyı açarken, onu selamladı.

 

Havluyla biraz kurulandıktan sonra, kendini rahatlamış hissetti. Mo Sheng aceleyle konuya girdi: '' Huang Yenge, annem hala burada mı yaşıyor?''

 

''Evet hala burada. Sanki nereye gidecek? Sen tam sopalıksın, uzunca yıllar dışarılara gittin, tek bir haber alamadık. Anneni yapayalnız bıraktın.''

 

Aslında bağlantı kurmak istemediği doğru değildi. Bu duruma biraz üzüldü. Yedi yıl önce babasının ölüm haberini aldığında hemen evi aramıştı fakat annesi telefonda kararlılıkla:'' Bundan sonra bir daha arama eve de sakın geri döneyim deme. Baban olacak herif zaten hayatımı mahvetti artık sakin ve huzurlu bir hayat yaşamak istiyorum o ve ona ait olan hiçbir şeyi istemiyorum yaşamımda.'' demişti.

 


Sonrasında telefonu kapatıvermişti yüzüne. Mo Sheng tekrar numarayı çevirdiğinde hattın artık kullanılmadığı uyarısını almıştı.

 


Mo Sheng yenge Huang'ın serzenişlerine bir anlam veremedi: ''Annem iyi mi?''

 

''Herhangi bir sağlık problemi olduğunu işitmedim. Ne yazık ki buraya gelmek için doğru zamanı tercih edemedin. Bu sabah, yerel bir acentanın tertip ettiği gezi etkinliğine katıldı ve beş gün sonra dönecek. Bu süre zarfında benim evimde kalabilirsin.''

 

Geziye mi gitti? Mo Sheng'e biraz garip geldi bu durum. İyi yaptıüını düşünmüştü bu ziyaretle. Mo Sheng bakışlarını düşürdü, nazikçe gülümsedi, yerinden kalktı ve:'' Yenge Huang, bana müsade.''

 


Yenge Huang şaşkınca:'' Annenin dönüşünü beklemeyecek misin?''

 

''Hayır beklemeyeceğim. Ben sadece hayatta olup olmadığını merak ettim ve gayet iyiymiş de. daha fazla geçmişe dair meseleleri de kurcalamak hiç istemiyorum.''

 


Yaşananlar yaşandı sonu da bu şekilde oldu. Artık sebebi de çok önemli değil.

 

''Yenge Huang, teşekkür ederim. Lütfen ona geldiğimi söyleme.''

 


Ayrılmadan önce yengesine babasının mezarlığının nerede olduğunu sordu. No.157, A bölgesi, Mount Jin ji. Adres meskun mahal bölgesini andırır gibiydi.

 

'Qing Ming' bayramı olmadığından, Jin Ji tepesinde hiçkimsecikler yoktu. Mo Sheng babasının mezarının kenarına oturdu, gözü mezar taşının üzerindeydi, sanki babası karşısındaydı tıpkı sohbet edip, hoş zaman geçirdikleri günler gibi.


(Tomb-sweeping-day/QingMing Bayramı: Çinlilerin atalarını andıkları bayramlarıdır. Yaklaşık 2500 yıllık tarihi olan bayram, 2006 yılından beri çin halk cumhuriyeti'nde resmi bayram olarak kutlanmakta, 3 gün tatil ilan edilmektedir.)


Mo Sheng babasıyla konuşmaya başladı: '' Bu ziyareti çok uzun zaman sonra gerçekleştirdiğim için bana kızmazsın değil mi baba? Geriye dönme konusunda her zaman isteksizdim ben........''

 

''Çok güçsüz hissediyorum ve korkuyorum tüm bu meseleleri doğru şekilde idare edemediğim için. Ben gittiğimde, hayattaydın, beni sarıp sarmalardın, bedenin sıcaklık saçardı, hemde sıcaklık... Şimdiyse bir mezarlıktan ibaretsin?''

 

 

''Hala eve dönmüşüm gibi hissedemiyorum. Hala hayatta, benimleymişssin gibi geliyor. Hala uçağa binmeden önce bana almış olduğun peynirli bisküviyi hatırlayabiliyorum....... O zaman bana yalan söylemiştin Amerika'ya gitmemin iyi olup olmayacağının kararını bana bırakmıştın, eğer memnun olmazsam geri dönebileceğimi söylemiştin. Hiç iyi olmamıştı ve ben geri dönememiştim.''

 

Mo Sheng mezar taşının üzerindeki tozlanmış biraz Mo Shengin bakışlarıni andıran genç adamın fotoğrafını elbisenin yeniyle sildi: ''Baba, Bu fotoğrafı üniversitedeyken mi çektin? Bu fotoğrafda genç görünüyosun diye, ruhunun da genç kalacağını düşünmemişsindir umarım.''

 

Tepe, ince koca bir sis bulutunun içinde kayboluyor gibiydi Sanki tüm dünyanın sesi soluğu kesilmiş gibi sessizlik hakimdi. Mo Sheng bir iki defa parmaklarıyla mezar taşına hafifçe vurdu:'' Baba, beni umursamıyorsun bile?''

 


Kısa bir süre sonra, Mo Sheng'in gözleri tepesindeki sis bulutu gibi puslandı, hüzünlendi. ''Baba, bana dedi ki, Yi Chen bana dedi ki...Onu hatırlıyorsun değil mi? Tekrar birlikte olacağımızı söylemişti. Sence bu iyi bir fikir miydi?''

 

Pek tabi olarak kendisine cevap veren kimse olmadı. Fısıltı tonunda konuşmaya devam etti:'' Bende iyi bir fikir olmadığını düşünüyorum. O her zaman popüler ve gözde biri, bir sürü hayranı var eminim ki benden daha iyisini bulabilir. Uzun zamandır ayrıyız ve birbirimiz için sadece hayali bir gerçeklikten ibaretiz. Tekrar bir araya gelirsek, çokca çatışmalarımız, anlaşmazlıklarımız olacak. Tıpkı daha önce olduğu gibi, yine benden ötürü hayal kırıklığı yaşayacak. Eğer bir daha ayrılık yaşarsak, ne hale geliriz gözümde kestiremiyorum. En azından şimdi onsuz bir hayata alışmış durumdayım.''

 

Konuşmalarına daha fazla devam etmedi. Son bir iki çift söz olarak sakince: '' Hayatımdaki her şey güllük gülistanlık yolunda.. benim için endişelenme....... Baba, ben gidiyorum.''

 

Büyük merdivenlerden aşağıya indiğinde yağmur durmuştu. Tepenin eteklerinden, yukarı doğru baktı neredeyse zirve görünmüyordu artık, etraflıca bir sis karaltısı kaplamıştı üzerini, sanki iki ayrı dünya var gibiydi.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 47022 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr