Bir düzine tavana açılan ufak deliklerden süzülen ışığın kucağına indiğine şahitlik ederken aklına tek başına ömrünün büyük bir kısmını geçirdiği karanlık geldi. Soğuk, belirsiz ve güvenecek hiçbir şey yok olmasına rağmen şu anki gibi sallanmıyor ve daha fenası ışığın varlığını göstermiyordu. Benzer bir yerde olmasına rağmen yüzü düşmüş, omuzları çöküp, gözlerindeki yaşama isteği sönmüştü. Geçen saatlerin sonunda nihayet kapı açılıp aşağıya indiği sırada kel, beline inen örgülü turuncu sakalı bulunan cücenin, "Aşağı in!" diye bağırışına marus kalsa da hiçbir mimik belirtisi göstermeden çelik kutudan indi. Tam arkasını döndüğünde gördüğü ağır demir dökme kapının sahip olduğu kızıl tuğlalardan inşa edilmiş duvarın tepesindeki siyah bir figür ve solundaki dükkanlardan çıkmış esnafların kendisini yiyecekmiş gibi süzdüğünü hissetti.
Yoğun duygular kalbini sararken istemsizce bakışlarını ayak uçlarına kadar düşürüp, omuzlarını kaldırmadan yürüdü. Cüceyle beraber kapıdan geçene kadar tek bir çıtın dahi çıktığını duymamıştı ve içerisi de pek farklı değildi. Aşağıya doğru spiral bir şekilde uzanan dar koridora aralıklarla yerleştirilmiş meşaleler sayesinde takılmadan aşağıya kadar indiler.
Zindan, sağı ve solu yerinden oynaması mümkün olmayan kapılarla doluydu ve iki kişinin yan yana yürümesi neredeyse imkansızdı.
Cüce işaret parmağıyla tam karşılarında kalan bronz kapıyı işaret edip, "Senin odan orası," dedi. "Baya şanslısın he. Diğerlerinden çok daha büyük bir odan olacak."
Yoru, cücenin yüzündeki kin dolu gülümsemeye iğrenerek bakarak yüzüne bir yumruk yedi. Başı geriye çarpıp burnu kanadı. Şaşkın bakışlarla öfkeden yüzü kızarmış, koca burunlu cüceyle bakarken, "Bana nasıl öyle bakarsın lan?" dediğini duydu. Cüce yakasına yapışıp aşağıya çekti. çekti "Sizler yüzünden ne kadar türden canlı, kabile ve çocuk acı çekiyor biliyor musun? Neden ölmüyorsunuz ki? Bir an önce geber de bizi uğraştırma işte!"
"Beni bu kadar çok öldürmek istiyorsanız şimdi yapsana. Neden beni buraya hapsediyorsun? Ve içeridekiler neden baygın?"
Cüce, gencin bileklerini birleştiren kelepçeden tutarak mahkumu hücresine doğru aniden çekmeye başladı.
"Deneyler veya köle mührüyle sizlerden birer silah yapmak daha mantıklı. Ne de olsa absürt güçleriniz var."
Yoru iç çekerek ellerini birbirinden ayırdı ve cüce daha arkasını dönmeden elinin tersiyle düşmanın başına indirdiği tokatın etkisiyle cücenin kafası duvara çakıldı.
"Ben ölmektense siz ölün. Böylesi daha kolay."
Solundaki kapıdan bir gümbürtü patladı.
"Hey... Oradaki..." bayılmak üzere olan bir erkeğin sesiydi. "Lütfen... Beni... buradan kurtar. Kar...şıklığında..."
Yoru basit bir el hareketiyle kapıyı parçalayıp kenara attı ve kapının ardındaki uzun, gümüş saçları aslan kürküne benzeyen, hayvan kulağıyla kuyruğuna sahip, yetişkin erkeğin yeşil gözlerinin içine baktı.
"Sana neden inanayım?"
Yabancı, "Burası... büyüyü emen duvarlardan oluşan bir... zindan. Ve ben... gördüğünüz gibi burada...tek...bilincini koruyabilenim,"dedi.
Yoru hiçbir şey demeden yabancının açık göğsüne parmak ucuyla dokunup büyüsünü kalbine aktarmaya başladı.
"Bana adını söyle."
"Xon efendim."
"Benim ki de Yoru, Xon."
Karanlık büyü Xon'un kalbine bir mühür olup adamın göğsünde siyah bir leke bıraktı.
Xon, "Şimdi...ne yapıyoruz efendim?" diye zor bela sordu.
"Önce buradan çıkıp bir yerde senin gücünü toparlamanı bekleyeceğiz. Sonra da şehir dışına çıkıp kendimize başka bir şehri bulacağız."
Yoru, sözünü bitirdiği gibi arkasını dönüp merdivenleri çıkınca astı da peşine takılıp merdivenleri tırmandı.
Kızıl tuğlalardan örülmüş yaklaşık otuz metrelik surun tepesinde duran siyah cübbeli kadın üstündeki ufak ceplerin birinden küçük bir hançeri çıkartıp parmakları arasında gezdiriyordu. Kadının omzuna gelen siyah saçları ve kara gözleri kıyafetiyle de bir bütünlük oluşturması dışında gözlerinde net bir kararlılık vardı. Bakışlarını aşağıdaki kapıdan çekmeden bakmaya devam ettiği sırada kapı aniden açıldı ve dışarıya iki kişi çıktı. Öndeki az önce içeri giren iblisin ta kendisiydi. Uzun tabanlı, dizine gelen siyah çizmelerinin üstünde doğrularak bedenini aniden boşluğa bıraktı. İvmesi her geçen saniye artarak iblise yaklaştı ve hançeri tam ense köküne savurdu sırada bir teknenin karnına doğru geldiğini fark etti. Hemen kıvrak bir hamleyle kendi ekseni etrafında dönerek tekmeden sıyrılıp belinin arkasından kısa kılıcı çekerek Xon'un gırtlağına savurdu ancak genç adam peçeye dönüşen sol eliyle kılıcı blokladı. İkili aşağıya doğru düşmeye başlayınca adamın göğsüne basıp tekrardan havalandı ve olduğu yerden kıpırdamadan hareketlerini baygın bakışlarla süzen Yoru'yla göz teması kurdu.
Kadın evin çatısına konduğu anda bakışları Xon'u aradı fakat adam hiçbir yerde yoktu. Kadın belinin arkasından diğer kısa kılıcı da yavaşça çektiği sırada hızla etrafını süzdü ve havaya sıçradı.
Pençe saldırısıyla tavanı parçalayan Xol kadının hemen üstünde durmuş kibirli bakışlarla kendisine tepeden baktığını görünce öfkeyle ağzını açıp irileşmiş köpek dişlerini göstererek kükredi.
Kükremenin etkisiyle dünyası alt üst olup algıları köreren kadın, dengesini kaybederek düşmeye başladı. Çatının kenarına konan Xon ise bir kez daha sıçrayarak düşmanının kafasına son bir pençe hamlesi yaptı, havayı kesti.
Efendisinin koltuk altında durmuş çatılar üzerine gezdiğini fark edene kadar çoktan olay yerinden uzaklaşmıştı.
Yoru, "Kaybedecek zamanımız yok," deyip adımlarını çatılara daha sert bastırdı. "Herkes başımıza üşüşmeden gitmek daha mantıklı."
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..