Wiar söyleyeceği her şeyi söylemişti. Kendisini durduracak birisini olacağını düşünmemişti fakat fazla kafaya takmadı. Kaleye girdikten sonra çıkış pek mümkün olmayacaktı ve çok fazla ölü olacaktı, yani birilerinin kendisine karşı çıkması ya da bir problem yaratması çok muhtemeldi.
Ne gibi sorun olursa olsun, altından kalkabileceğini düşünüyordu. Sonuçta kendisi Prens ve Kahramandı, diğerlerinde olmayan güçleri vardı ve 22 yaşında Bilge seviyesine ulaşmıştı. Bu yüzden sorunları çözmek için güç veya zekasını kullanırdı.
Yüzünde bir gülümsemeyle arkasını döndü ve kalabalığa baktı.
‘’Hanımefendi lütfen önce çıkın ve söylemek istediğinizi söyleyin.’’
Etrafı incelediğinde posta şirketinin kıyafetlerini giyen bir kadın gördü. Kadın etrafındaki kadınları kıskandıracak kadar güzeldi. Siyah saçları bir şelale gibi omuzlarından akıyordu, kırmızı gözleri ile Wiar’a bakıyordu. Elinde yarı boyutunda bir kutu vardı.
‘’Size bir kutu var. Ayrıyeten bir not. İçeri girerseniz bunu uzun süre veremeyeceğim fakat kutuda bugün verilmesi için özel bir not bile var.’’ Kadın elindeki kutuyla ileri yürüdü ve yere koydu.
Wiar biraz meraklanmaya başlamıştı. Tam bu zamana gelen bir kutu çok tehlikeli olabilirdi, içinde yüksek güçte bir patlama büyüsü, kendini imha büyüsü veya içinde canavarların bulunduğu bir boşluk varsa bir katliam oluşurdu.
Bu kadar önemli kişiden herhangi biri ölürse bu kendi yüzünden olurdu ve bunun sorumluluğu çok ağır olurdu.
‘’Gelin ve kutuyu kontrol edin.’’ Wiar arkasındaki birkaç kişiye emir verdi.
Suratlarını örten mavi cüppeli 3 kişi ileri çıktı ve kutuya yaklaştılar.
Ellerini kaldırdıklarında değişik şekilli ve yapılı büyü çemberleri oluştu. Büyü çemberleri manayı kendilerine çekti ve kutuya yöneldi.
‘’Arama Büyüsü: Patlayıcı Büyü’’
‘’Arama Büyüsü: Mana Akışı’’
‘’Belirleme Büyüsü: Boşluk’’
Ne kadar ararlarsa arasınlar herhangi bir tepki oluşmadı. Ancak birkaç saniye sonra birinin yaptığı büyü bir şey algılamıştı.
‘’Arama Büyüsü: Canlı Varlık’’
Tink
Büyü Halkası tiz bir ses çıkardı. Büyücü bu sesi duyunca başka bir büyü yapmaya başladı.
‘’Tehlike Algılama: Ölümcül’’
‘’Tehlike Algılama: Zararsız’’
Tink
Başka bir ses daha çıkınca büyücü derin bir nefes verdi ve arkasını döndü. Wiar’ın önünde eğilerek düşündüğü şeyleri söyledi.
‘’Kutunun içinde canlı bir varlık var. Ayrıca Zararsız olduğunu doğruladım. İçinde ne olduğunu bilmiyorum fakat algıladığım kadarıyla mana kullanamayan bir canlı.’’
‘’Mana kullanamayan mı?’’ (Wiar)
Bebekler bile oksijenle içlerine mana çekerdi. Kullanamasalar bile manayı içlerinde yavaşça biriktirerek bedenini manaya adapte ederdi. Ancak manayı kullanamamak içinde ya sakat bir canlı ya da cidden özel bir canlının olduğunu gösteriyordu.
‘’Bir not vardı. Prens Wiar belki de içinde size yardımda bulunabilecek bir canlı vardır, notta bu açıklanıyor olabilir.’’ Kalabalıktan belirsiz bir ses geldi. Aslında kalabalıkta ki kimse bunun kimden geldiğini bilmiyordu.
Ancak kalabalık bu fikri duyunca bağırmaya başladı.
‘’Evet, kim bu kadar yüksek seviye büyücü varken size zarar verecek bir şey göndermeye cüret edebilebilir ki. Notu okuyup içinde ne varmış bakın.’’
‘’Hatta notu herkesin duyabileceği bir şekilde okuyun.’’
Kalabalık fikirlerini beyan etmeye başlayınca Wiar bir anda kontrolü kaybetmişti. Kitleleri kontrol etme hissini seven Wiar bu durumdan pek hoşlanmadığı için elini kaldırdı.
Eli kalktığı gibi kalabalık sustu.
‘’Siz değerli dostların beni düşünmesi, gururumu okşadı. İstediğinizi yapıp, notu hepinizin içinde okuyacağım.’’
Kutudaki notu aldı ve sesini yükseltti.
‘’Haha, Cidden bu kutuyu açmadan önce bir sürü büyü yaptırdın ve içini kontrol ettirdin. Aslında seni cesur bir düşman olarak görürdüm fakat cidden ödlek çıktın. Neyse, senin acizliğin hakkında konuşmayacağım. Geçen gün benim olanı almak için bir yere gittim ve çok ilginç bir şey buldum.’’
Wiar notu okudukça kaşlarını çattı. Bu açıkça düşmandan gelen bir kutuydu fakat içinde hiçbir tehlike yoktu. O zaman neden böyle bir kutu göndermişti.
Wiar gücüyle bir sürü düşman edinmişti. Hangisinden geldiğini bilmiyordu fakat bunu gönderen düşmanı çok cesurdu.
‘’Ayrıca giderken senin sevebileceğin çoooook güzel bir şey buldum. Görünce bayılacaksın, gerçekten. Hadi kutuyu açıp ne olduğunu öğrenelim’’
‘’ Senin En Büyük Kâbusun ERTHYO’’
Notun sonunda yazan kelimeler oradaki Prenses ve Kahramanları şaşkına çevirdi.
Hepsi Erthyo’nun bir Şeytan olduğunu biliyordu ve onun öldüğünü kendi gözleri ile görmüşlerdi.
‘’Bu mümkün değil. Onun ölmüş olması gerekiyor. Doğru! Bu kesin bir şaka veya başka bir düşman bu ismi kullanıyordur.’’ Scarlett titreyen bir sesle konuştu. Savaşmakta ve öldürmekte yetenekli olsa da ölmüş bir kişinin geri dönüp, onlara saldırma düşüncesi onu titretmeye yetiyordu.
‘’Kim bu Erthyo?’’
‘’Sanırım Prenses ve Kahramanlarla düşmanlığı olan biri.’’
‘’Ama tepkilerine bakarsak bu kişi ölmüş ve geri dönmüş gibi. Bir Şeytanla anlaşma yapmış olabilir mi?’’
Kalabalık konuşmaya devam ederken kutu havalanmaya başladı. Mana tüm kutuyu sardı ve bir ekran oluşturdu.
Ekranda yakışıklı, kırmızı gözlü ve uzun kırmızı saçlı bir adam vardı. Bir kutuyu bantlıyordu. Ayrıca arada ekrana doğru bakıyordu.
‘’Sana bu hediyeyi daha erken vermek isterdim fakat bugünün mükemmel olacağını düşündüm. Bu kutudaki şey senin için çok önemli. Öğrendiğime göre aranızdan su sızmıyormuş. Hadi açıp görelim.’’
Wiar bu sözleri duyunca yüzünde bir karartı oluştu. Öldüre Niyeti bir volkan gibi patladı. Kutunun içinde ne olduğunu tahmin edebiliyordu.
Ancak harekete geçemeden kutu kendiliğinden açıldı. Sanki görünmez bir bıçakla kesiliyormuş gibi bant yavaşça kesildi ve kutu açıldı.
Kutu açıldığı anda oradaki tüm kadınlar gözlerini kapattı ve çığlık attı.
Tüccar Krallığından olanlar ise öldürme niyetlerini tutamamaya başladı.
‘’İşte bu sana olan Hediyem. Umarım beğenirsin Hahahaha.’’
Videodaki adam güldükten sonra görüntü yok oldu. Havada sadece bir et yığını vardı.
Et yığınının uzuvları yoktu, genital parçası bile kesilmişti ve hâlâ taze kan akıyordu. Vücudunda çeşitli büyük, küçük yaralar vardı. Ayrıca boğazına kadar derisi sökülmüştü. Ancak suratında hiçbir hasar yoktu.
Işık Aurası hâlâ tazeydi. Yeni iyileştirildiği belliydi.
Oradaki herkes bu yüzü tanıyordu. Bu Wiar’ın en çok sevdiği kardeşi, aralarından su sızmayan Wore idi. Tamamen sakatlanmıştı.
Şu an Wore dilimlenmiş bir haldeydi ve gözyaşları akıyordu fakat bilinci açıktı.
‘’A…Abi…Kurtar…Kurtar…Kurtar Beni.’’
Wiar’ın suratı o kadar çirkindi ki. Yemeğin en tatlı bölümünde tabak önünden alınmış gibiydi.
Sıçradı ve rüzgâr elementini ayaklarına göndererek havada Wore’nin önünde durdu.
‘’Sana bunu yapan Erthyo muydu?’’
‘’E…Evet..O geri…. Dönmüş… Ölmemiş.’’ (Wore)
‘’Tamam, sıkıntı yok. Gel abin seni eve götürecek. Annem sen yokken çok endi—‘’
Ancak daha cümlesini bitiremeden Wore’nin içindeki güçlü ve kaotik manayı hissetti.
‘’Siktir’’
Geri gitmeye çalıştı fakat çok geçti. Wore patladı ve kaotik man ile kemikleri her yere saçıldı.
Puçi!!
Mana ile kendini savunacak zamanı bile yoktu. 4 Göğüs kemiği yanan alevler ile baldırına ve göğsüne saplandı.
Patlamanın etkisi ile geri savruldu ve yere düştü.
‘’AAAHHHHHHH…’’ Şu an o kadar sinirliydi ki dışa vuramıyordu. En sevdiği kardeşi gözünün önünde ölmüştü, hem de ölmeden önce işkencelere maruz kalmıştı. Ayrıca düşmanının silahı olarak kullanılmış ve kendisi zarar görmüştü.
Erthyo’ya olan düşmanlığı derinleşmeye başlamıştı.
Ayağa kalktı ve bağırdı.
‘’Nerede!! Nerede o kadın? Kutuyu getiren kadını bulun. Onu bizzat sorgulayacağım.’’
Etrafına bakındı fakat kutuyu getiren kadın hiç varolmamış gibi yok olmuştu. Birkaç kraliyet muhafızına onu bulamaları için emir verdi.
‘’Hepinizden özür diliyorum fakat yaralandım. İzninizle bir süre iyileşmek istiyorum. Sizi 2 saatliğine burada tutarak rahatsız edeceğim.’’
Sesi hiç nazik değildi. Burada bekleyin diye emir veriyordu fakat kimse karşı çıkmadı. Wiar’ın ne kadar sinirli olduğunu herkes görebilirdi ve onun sinirinin üzerlerine gelmesini hiç kimse istemiyordu.
Kenara çekildi ve yaralarını iyileştirmek için Işık Elementinden yararlandı, ayrıca içinde beyaz,yeşil bir hap çıkardı ve ağzına attı.
Bunları yaparken içine işleyen birkaç tel saçı fark etmemişti.
Ayrıca kimse Kılıç Krallığından olan Erthyo'nun gülümsediğini fark etmedi.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..