146.Bölüm: Saf Metal Kalp Kapısı Kitabı

avatar
2782 13

İnatçı Yükselen - 146.Bölüm: Saf Metal Kalp Kapısı Kitabı


Boooommm!!!

 

Büyük bir patlama oldu, etraf büyük toz bulutu tarafından sarıldı. Ancak tozun içinden çığlık ve kılıç çarpışma sesleri geldi.

 

Çığlık seslerinin kaynağı patlamadan dolayı geriye doğru uçan prenses ve kahramanların sesiydi.

 

Hepsi sefil bir durumdaydı, üstlerindeki giysiler yırtılmış, saçları dağılmış, manaları kaotikleşmişti.

 

Tek onlar bu halde değildi. Üstlerindeki canavarlarda aynı durumdaydı.

 

Anka, Ejderha, Hidra ve Kutsal Kartal. Bazılarının bacakları kopma noktasına kadar kesilmiş, bazılarının etleri yanmış, kemikleri kırılmış, bazılarının da kanatları delinmişti.

 

Scarlett ise daha kötü durumdaydı. Ağır kılıcında örümcek ağı gibi kırıklar vardı. Kılıcı tutan ellerinin parmak araları yarılmıştı. Kanı içinden çıkmak istiyormuş gibi hissediyordu.

 

Diana diğerlerine göre daha iyiydi. Son anda abaküsteki taşların yarısını yana çekmişti ve etrafında katlarca bariyer belirmişti. Hepsi farklı bir element aurası yayıyordu ve Dianayı koruyordu. Ancak buna rağmen bu güçlü saldırı neredeyse bütün bariyerleri kırıyordu. 7 Bariyerde mızrağın deldiği bir delik bile vardı.

 

Diana derin bir nefes verdi ve abaküste kalan 8 taşın 4 tanesini hızlıca kenara çekti, diğer dördünü ise 1 saniye arayla kenara çekti.

 

Bunu yaptığında abaküs hafifçe titredi ve 8 farklı renkli top havada süzülerek toz bulutunun içine uçtu. Aynı anda abaküs sanki derin bir uykuya girmiş gibi söndü ve uykuya daldı.

 

‘’Bu yapabileceğim en büyük yardım. Başka bir hazinem kalmadı. Onu öldürmek zorundasınız yoksa hiçbirimiz yaşayamayacağız. Bizi geç, ülkelerimiz bile zor zamanlar geçirecek. Siz ikiniz son umudumuzsunuz.’’ Diana derin bir bakışla toz bulutuna baktı ve arkasını döndü. Herkes bu saldırıdan ağır yaralanmıştı. Kendisi yaralanmayan tek kişi olarak onlara yardım etmeliydi.

 

 

 

Toz bulutunun içinde Erthyo mızrağı ile iki düşman ile savaşıyordu. Bunlar Mingu ve Wiar idi.

 

Mingu aslında yaralanmıştı fakat Ustasının verdiği bir hap sayesinde yaralarını hızlıca iyileştirmişti.

 

Ancak Wiar’ın böyle bir hapı yoktu. Sadece yaralarını biraz iyileştirebilecek ve baskılayabilecek birkaç hap almış ve savaşa girmişti.

 

Buradaki iki adam Erthyo’dan ölesiye nefret ediyordu. Gerek kişisel nedenlerden gerek açgözlülükten olsun, nefretleri eşit derecedeydi.

 

Ancak Erthyo bunu umursamıyordu.

 

Üstüne gelen mızrağı atlattı, belini hedefleyen kılıçtan sıçrayarak kaçtı. Gerindi ve belinden destek alarak ileriye defalarca sapladı.

 

Saplamalar iki adamı geriye itti. İki adam bu sefer hareket etmedi, derin nefes alarak manalarını yenilemeye çalıştılar. Ancak bunu yaptıklarında ikisi de şaşkın halde kaldı.

 

Erthyo bunu görünce şeytanice gülümsedi.

 

‘’Ne oldu? Mananızı yenileyemiyor musunuz? Ah, Doğru! Şu kapı ilk girdiğimiz anda dışarıyı içeriden ayıran bir izolasyon alanı kurdu. Ki bu da mananın yenilenmesini engellemedi, şimdi mana çok ince ve yenileyemiyorsunuz.’’(Erthyo)

 

Erthyo’nun söylediklerini duyunca Wiar ve Mingu’nun yüzü daha da çirkinleşmişti. Bu doğruydu, Mingu’nun ustası b gün Mızrağı zorla almak istediği için Şeytanları ortaya çıkaracaktı. Bu yüzden kimseyi tetiklememek için burayı izole etmişti.

 

Mana ise burada kalmış ve dış dünyaya ulaşamıyordu. Bu yüzden içerideki mana biterse kimse manasını yenileyemezdi.

 

Wiar bunları düşünürken aklına bir şey geldi ve zalimce gülümsedi.

 

‘’Sende aynı değil misin? Hatta bizden bile kötü durumdasın. Ben Bilge seviyedeyim, Mingu ise çocukluğundan beri Ustasının yanında, bedeni doğal bir mana havuzu. İkimizin de senden fazla manası var, eğer savaşırsak ilk yenilecek olan sensin.’’

 

Mingu bunları düşünürken morali yerine geldi. Ancak o sırada Erthyo’nun elindeki mızrağı hatırladı, tam bir şey söyleyecek iken Erthyo konuştu.

 

‘’Cık, Cık, Cık, Yanlış! Ben sizden daha fazla manaya sahip olmasam bile, sizin sayenizde Mızrağım sizden fazla manaya sahip. Bay Mingu hatırlıyor mudur acaba? Mananın incelme sebebi ne?’’

 

Bu sözler Mingu’nun suratını daha da kötü hale getirdi.

 

Mananın incelme sebebi, onun ve mızrağın bir yıpratma savaşına girmiş olmasıydı. Mızrak ve kendisi ortamdaki manayı delice özümsemiş ve kendi yararlarına kullanmak istemişti. İkili bunu yaparken izole ortamdaki mana incelmeye ve azalmaya başlamıştı.

 

‘’Ve ben bu mızrağın sahibiyim. Yani içinde biriken mana bana ait. Sizin aksinize benim kullanacak manam var.’’

 

Bu doğruydu. O Mızrak içinde bir sürü mana biriktirmişti, yani bu savaş bir dayanıklılık savaşına dönerse Erthyo bu savaşı kazanırdı.


Wiar bunu düşününce dişlerini sıktı ve Mingu'ya bir ses iletimi gönderdi.

 

Mingu bu ses iletimini alınca önce kaşlarını çattı fakat sonra kabul etti. Ne kadar kibirli olursa olsun, Erthyo’yu yenemediğini itiraf etmek zorundaydı. Tek şansı, Wiar’ın elindeki Nihai Kozunu kullanması ve onu yenmesiydi.

 

Wiar öne bir adım attı.

 

‘’Erthyo itiraf etmeliyim ki çok yetenekli bir dahisin. O kadar yeteneklisin ki, Eğer buradan seninle ilgili herhangi bir bilgi çıkarsa, Krallar bile senin gibi bir dahiyi öldürmek için peşine düşer.’’ Wiar derin bir nefes aldı, gözleri artık öldürme niyeti ile doluydu.

 

‘’ Sen hayatımda karşılaştığım en büyük düşmansın. Ancak çok genç ve pervasızsın. Sana bir Bilge ile Büyük Usta arasındaki farkı göstermem gerekiyor.’’

 

Wiar bunu dediği anda kafasının üstünde gri bir aura fışkırdı. Bu aura aşırı derece metal elementi içeriyordu.

 

Metal mi? Erthyo şaşırdı. Wiar savaş boyunca hiç metal elementi kullanmamıştı fakat şimdi saf ve ağır metal elementi bedeninden fışkırıyordu.

 

‘’Ailemiz boşuna tüccar krallığını yönetmiyor. Bunun sebebi yaptığımız paraların değerinin daha fazla olması. Ailemiz doğduğu anda Saf Metal ile vaftiz edilir, bedenimiz metal elementi ile doğal bir anlaşma içerisindedir. Erthyo bu saldırımı aldığın için gurur duyabilirsin. Bu benim en büyük saldırım. Bilge Kitabı: Saf Metal Kalp Kapısı. ‘’

 

Metal elementinin içinde yavaşça bir kitap şekillendi.

 

Kitap eski, yırtık veya tozlu değildi. Ancak yepyenide değildi. Saf metal elementi yayıyordu ve zamanı görmüş gibi bir havası vardı.

 

Kitap metal elementi yasaları içeriyordu. İsminin yazılışı bile element yasaları ve ilkelerini dışa vurmuş gibiydi, her kelime onlarca kilogram ağırlığa sahipti. Bir Büyük Ustanın yayamayacağı bir hava yayıyordu, kitaba değen mana ise metal elementine dönüşüyor ve saflaşıyordu.

 

Yaydığı metal elementi aurası onlarca dağ ağırlığındaydı. Sırf bakmak bile gözlerinin üstüne kilolarca ağırlık asmışsın gibi bir his yayıyordu. Uzay bile bu kitap yüzünden çökme noktasına gelmiş, uzaysal yırtıklar bile oluşmuştu.

 

Erthyo bu kitabı algısıyla taradı.

 

‘’ Saf Metal elementi ve ağırlık yasalarının birleşimi ile oluşmuş bir kitap. Ancak doğal oluşum değil. Bunu oluşturan kişi çok güçlüymüş ve böyle bir şey yaratabilmiş.’’

 

Erthyo bunu anlamasına rağmen kalbinde bir heyecan vardı. Bir kişi sadece seviyeler atlayarak gelişemezdi, Aynı seviyedeki ya da üst seviyeleri yenmek için yasalara veya ilkelere dokunman, yatkınlığını arttırman, gerçekleri anlaman gerekiyordu. Bu fırsat ise ağırlık ve metal elementi ilke ve yasalarını anlamak için bir fırsattı.

 

Ancak bunlar metal elementine yatkınlığı olmadığı için pek işine yaramayacaktı. Onun işine yarayacak şey, ağırlık ilkesi ve metalın sağlamlık ilkesiydi.

 

Erthyo mızrağını sıkıca tuttu. Cehennem Kılıcını da çıkardı ve diğer elinde tuttu.

 

Mızrak Niyeti ve Kılıç Niyeti iki silahtan fışkırdı. Ortak düşmanı görmüş gibi tehditkar havalarını yaydılar.

 

‘’Geber.’’ Wiar tüm manasını ve Metal elementini kitaba aktardı. Kitap hafifçe titredi ve ağır bir metal kapı gibi açılmaya başladı.

 

Kitap tamamen açıldığında ortamdaki tüm elementler geri çekildi. Kendilerinden güçlü birini görmüş gibi boyun eğmeye başladılar.

 

Kitaptan gri bir ışın çıktı ve Erthyo’ya hücum etmeye başladı. Hızı Erthyo’nun 5.adımından daha hızlıydı.

 

Gökyüzünden inen bir sütun gibi gri element ilerlemeye başladı. Geçtiği alandaki uzayı yarıyor, metal elementini kendini güçlendirmek için çekiyordu. Metal Seli giderek ortamdaki metal elementini kendine kattıkça daha da büyük ve sağlam oluyordu.

 

Erthyo tüm alevlerini silahlarında topladı. Bu metale saldıramazdı. Metalin ana özelliği mutlak savunmasıydı, toprak elementi bile bununla kıyaslanamazdı. Bu yüzden Erthyo mızrak ve kılıcı göğsünde çapraz bir şekilde birleştirdi ve üstüne gelen Metal Sütunu karşılamaya çalıştı.

 

Beng!

 

Metal Sütun, Erthyo’ya çarpınca Kutsal bir dağ omuzlarına oturmuş gibi hissetti. Bu ağırlık öyle basit bir şey değildi. Silahları tutan elleri bile titremeye başladı. Kollarında ve ayaklarındaki güç bir anda çekildi.

 

Erthyo dişlerini sıktı. Yok Edilemez Beden ve Element Bedenine, kendi ve mızraktaki manayı aktarmaya başladı.

 

Metal Sütunun içindeki ağırlık ayrıca çok saldırgandı. Erthyo’nun vücudunda yaralar açıyor ve onu içten yaralamak, organlarını durdurmak için saldırıyordu.

 

Erthyo içinde kalan tüm İnat Enerjisini dışa çıkardı.

 

Turuncu enerji Erthyo’nun bedenindeki enerjileri dışarı attı. Ardından Erthyo’yu desteklemeye başladı.

 

Fakat buna rağmen Erthyo’nun kemikleri kırılmaya, derisi ve kasları ezilmeye, damarları patlamaya devam ediyordu. Sanki bedeni bir dağın altında eziliyor gibiydi.

 

Erthyo hiç düşünmeden Yanan Kalbi devreye soktu.

 

Kalbi sanki bir alev ile zorla çalıştırılıyormuş gibi tehlikeye girdi. Manası çılgına döndü ve Erthyo’nun gücü bir anda arttı.

 

‘’İo sana güveniyorum. Zihnimi, Ruhumu ve Bilincime odaklan. Manayı bana bırak’’

 

‘’Tamam’’

 

Erthyo bunu söyledikten sonra sıçradı ve ayaklarını yere daha sabit bir şekilde soktu.

 

 

Crack! Brrrrr!!

 

Yer çatladı, Erthyo’nun bedeni yine de geri gitmeye devam ediyordu. Bunu yaparken ise yer parçalanıyor ve iki derin şerit Erthyo’yu takip ediyordu.

 

Erthyo göz ucuyla Wiar’a baktığında onun da çok iyi bir durumda olmadığını anladı. Bu saldırıyı kullanmak ona da çok büyük bir yük oluyordu.

 

‘’En fazla 1 dakikası var. Kan özünü yakarsa 2 dakikaya çıkar.’’

 

2 dakika boyunca bunu tutabilirdi. Elindeki silahlar küçümsenmeyecek derecede güçlü hazinelerdi. 2 dakika boyunca kitabın saldırısını karşılamak hiç zor değildi.

 

Asıl zor kısım ondan sonraydı. Buna dayanabilirdi ancak ağır yaralanacaktı. Ondan sonra olacak savaşlar bunla aynı seviyedeydi.

 

‘’Hayır! Eğer sadece bununla zor duruma düşüp, ağır yaralanırsam. Bu kişileri koruyan gizlenmiş yaşlı canavarlar ile savaşamam. Ne kadar yanımda ustam olsa da bunu tek başıma yapmalıyım.’’ Erthyo hakikatin gözünü aktif etti ve metal sütunun içindeki ilke ve yasaları görmeye başladı.

 

Ayrıca algısını yayarak bunu kendi başına da yapıyordu. İki taraftan da bunu anlayıp, metal sütuna karşı çıkmaya çalışacaktı.

 

Gözleri açtıktan bir süre sonra ağırlık azalmaya başladı. Hala bir Kutsal Dağ idi fakat sanki bu dağın üstündeki büyük bir taş alınmış gibi hafiflemişti.

 

Bunlar olurken Wiar hiç iyi bir durumda değildi. Saf Metal Kalp Kapısını devam ettirmek onun için hiç kolay değildi. Aslında Saf Metal Kalp Kapısı bir saldırı için kullanılmazdı. Savunma için kullanmak en iyi yoldu.

 

Adından da anlaşılacağı gibi Kalp Kapısı, Kalpte Metal bir kapı oluşturur ve bunu bedene yayardı. Sonunda Metal bir surdaki Metal bir kapı gibi kişi yıkılmaz olurdu.

 

Ancak bunu saldırıda kullanmak için kişinin metal elementi özünü kullanması gerekiyordu. Kişi bunu çok uzun sürede ve zor şartlarda üretebildiği için Wiar onu kullanmamış, Kişiye Özel Yeteneğini kullanmıştı ancak şu anda bile çok zorlanıyordu.

 

Dişlerini sıktı ve metal özünü kullanmaya başladı. Bunu yapınca Metal Sütun daha da sağlam ve saldırgan olmaya başladı.

 

Derin bir nefes verdi ve dışarıdaki kalabalığın içinden birkaç kişiye ses iletimi yolladı.

 

‘’Aptallar! Burada ölmek üzereyiz! Neden hâlâ harekete geçmediniz. Buraya gelin ve onu öldürmemizde bize yardım edin. Eğer gelmezseniz buradan çıktığımız anda sizin hepinize bizzat işkence edeceğim. Aileleriniz bile bundan kurtulamayacak.’’

 

Ses iletimi bittiği anda dışarıdaki gruptan 4 kişi sıçradı. Bunlar orta yaşlı 3 adam ve bir kadındı.

 

4 kişi hızlıca giderek büyüyen delikte geçti ve içeri girdi.

 

4 kişi delikten geçtikten sonra 2’ye bölündü. 2 erkek ve 1 kadın yaralı prenses ve kahramanlara gitti. Orta yaşlı, güçlü bir canlılığı olan, sırtında uzun kılıç taşıyan, gözlerinde ise gri bir parıltı olan bir adam ise Wiar’a doğru uçmaya başladı.

 

Erthyo sonunda kendini sabitleyebilmişti. Sütundaki ağırlığın arttığının farkındaydı fakat üstün algısı yüzünden kendini sabitleyebilecek kadar Sütunun içindeki gizemleri anlayabilmişti. Kafasını kaldırdı ve 4’lüyü taradı.

 

‘’Dövüş Delisi. Gel ve bana bu adamı durdurmamda yardım et!’’

 

Erthyo bağırdığında arkasında bir portal açıldı ve portaldan birisi fırladı. Bu siyah saçları olan ve kalkanından kılıç niyeti fışkıran, Dövüş Delisiydi.

 

Dövüş Delisi ortama gelince önce şaşırdı fakat sonunda ne olduğunu anladı. Lorduna yardım etme vakti gelmişti.

 

‘’Sen, Ben bu sütunla işimi bitiresiye kadar o adamı tutman gerekiyor.’’

 

‘’Emredersiniz Lordum fakat onlar…’’ Dövüş Delisi arkadaki 2 adam ve 1 kadını gösterdi. Üçlü kendilerine öldürme niyeti ile bakıyorlardı ve ruhları ile onların her adımını izliyorlardı.

 

Dövüş Delisi çalıştığı yetenek yüzünden bu adamla eşit savaşabilse de, zayıf temeli ile diğer 3’lü ile savaşamazdı.

 

‘’Merak etme. Senin tek yapman gereken o adamı tutmak. Gerisini bana bırak.’’ Erthyo başka bir şey söylemeden sütuna geri döndü.

 

Bu sütun hakkındaki anlayışı ve içindeki gerçekleri anladıkça daha da rahatlıyordu ancak biraz süreye ihtiyacı vardı. Eğer bunla uğraşırken Mingu ya da diğerleri tarafından saldırıya uğrarsa, Sütun kafasına inecek ve onu ezecekti.

 

Erthyo bunu düşünürken tekrar bağırdı.

 

‘’Hiori, Uzun Sakal, Tek Boynuz, Ateş, Kioz, Gözcü, Lii, Ceko. Gelin ve bana yardım edin.’’

 

Erthyo tekrar bağırdığında arkasında bir sürü kişi belirdi. Bunlar Ordu Boyutundaki Liderler ve İki Kalkan kullanıcısıydı.

 

Hepsi alanı hızlıca taradı ve olayları anladılar. Ayrıca Erthyo’nun kafasına inmeye çalışan Sütunu görünce derin bir nefes verdiler. Bu sütun o kadar ağır ve güçlü hissettiriyordu ki adeta bir Kutsal Dağ idi.

 

Kendileri bu sütunu karşılamaya çalışsalar, pestile dönerlerdi. Ancak Erthyo bunu becerebiliyordu. Üstüne üstlük rahatça durabiliyordu. Bunu görünce ona olan saygıları daha da arttı.

 

‘’Uzun Sakal, Tek Boynuz, Siz ikiniz karşıdaki 3 kişiden birini kendinize seçin ve onla savaşın. Kioz sen aralarında en güçlü kişisin ve yarım adım Bilge seviyesindesin. O rakiplerden birisini alman çok kolay. Hiori Sen etraftaki suikastçıları hallet. Aralarında 4 Büyük Usta, 1 Bilge seviye var. Gözcü ve Lii siz ikiniz gidin ve O Bilgeyi halledin. Ateş sen git oradaki kitabın sahibinin yanındaki adamı engelle, hatta öldürebiliyorsan öldür. Ceko sen git, kahraman ve prensesleri engelle.’’


''Eğer onları öldüremeyecek gibiyseniz öldürmeyin. Benim gelmemi bekleyin. Ne kadar hayata geri dönseniz de bununda bir bedeli var, ayrıca hiçbirinizin öldüğünü görmek istemiyorum.''

 

‘’Anlaşıldı.’’, ‘’Tamam’’, ‘’Hav Hav’’

 

Hep bir ağızdan bağırdıktan sonra dağıldılar. Erthyo ise gözlerini kapattı ve sütundaki ilke ve yasaları anlamaya devam etti.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr