147. Bölüm: #####

avatar
1549 12

İnatçı Yükselen - 147. Bölüm: #####


Dövüş Delisi emri aldığı gibi ileri sıçradı ve Erthyo’ya doğru gelen adamın önüne geçti.

 

Adam bunu görünce havada kendine bir basamak oluşturdu ve durdu. Kılıç gibi kaşları çatıldı ve gözleri ile Dövüş Delisini süzdü.

 

‘’Benim dengim değilsin. O şeytan ile aynı safta olduğunu göstermek istemiyorsan kenara çekil.’’ Adam bunu söylerken sırtındaki kılıca hafifçe dokundu.

 

Ziiii!!

 

Kılıcından tiz bir ses çıktı ve ortamı doldurdu. Ses dalgaları bile kılıç niyetiyle doluydu ve havada Dövüş Delisini tehdit ediyordu.

 

Dövüş Delisi bir şey söylemedi. Ne söylerse söylesin boşa olduğunu biliyordu, burada sadece rakibi ile savaşabilirdi.

 

Bu yüzden kalkanını daha sıkı tuttu. Bunu yaptığı anda Kılıç Niyeti kalkandan fırladı. Adamınki kadar güçlü değildi fakat delici bir his veriyordu.

 

‘’Senin gibi bir böcek, Usta seviyesiyle bana meydan okuyor ha.’’ Adam kılıcını hafifçe çekti.

 

Shing!!

 

Kılıcını hafifçe çekmesine rağmen, metal elementi dolu kılıç kesiği havada şekillenmiş, Dövüş Delisine doğru gidiyordu.

 

Dövüş Delisi kalkanını tuttu ve ileri sapladı. Gri kalkanı gümüş bir parıltı yaydı ve ileri doğru kesti.

 

Ding!!

 

Saldırılar bir saniye içinde çarpıştı. Bir tarafta keskin bir kalkan kılıcı, diğer taraftan güçlü ve hızlı kılıç saldırısı vardı. Ancak hiçbiri birbirine karşı galip gelemedi ve havada yok oldu.

 

‘’Ne?’’ Adam şaşırmıştı. Bu saldırıyı öylesine yapmıştı fakat Usta seviyeli Dövüş Delisinin onun saldırısını engelleyebileceğini hiç düşünmemişti. Sonuçta rakibi Usta seviyeliydi, kendisi Bilge.

 

Bunun olamayacağını düşündü ve ciddi bir kılıç saldırısı yaptı. Bu saldırıyı başlatırken sırtındaki kılıcı biraz daha çekti.

 

Shing!!

 

İki saldırı tekrar çarpıştı. Aynı sonuç tekrar oluştu.

 

Adamın sinirleri bozulmaya başlamıştı. Böcek olarak gördüğü rakibi kendi iki saldırısını engellemiş, tek bir adım bile atmamıştı. Dahi olsa belki bunu kabullenebilirdi fakat yaşı ve seviyesine bakıldığında rakibi vasat seviyesindeydi. Kendi saldırılarını karşılayamaması gerekiyordu.

 

Haklıydı da. Normalde Dövüş Delisi doğaüstü teknik ya da yasak teknik kullansa bile Kılıçlı adama karşı kazanamazdı. Erthyo’da bunu biliyordu. Bu yüzden kılıçlı rakibe karşı kılıç kullanmıştı.

 

Kılıç Krallığı boşuna ismini böyle yapmamıştı. Kılıçta ilerlemeleri çok fazlaydı ve kılıcın 100 şeklini, belki de daha fazlasını öğrenmişlerdi. Kılıç-Kalkan Ailesi ise güçlü bir kılıç ve kalkan tekniği kullanan bir aileydi.

 

Konu güç olursa ve tüm gücünü kullanırsa Kılıçlı adam, Dövüş Delisine hiçbir şans bırakmazdı. Tek saldırıda onu yok edebilirdi.

 

Ancak buradakiler çok kibirli kişilerdi ve Usta seviyeli kişilere tüm güçlerini kullanmayacaklardı. Erthyo’da bu zayıflıklarını kullanarak onların tekniklerini nötrlüyordu.

 

Uzun Sakal ve Tek Boynuzda aynıydı.

 

Diğer üçlüde sonunda savaşa dahil olmaya karar vermişti. Prenses ve Kahramanların yarası stabilleşmişti. Üçlü orayı hızlıca terk etmiş ve savaş alanına gitmeyi planlamışlardı. Ancak Uzun Sakal ve Tek Boynuz, Kadın ve İnce, yaşlı adamın karşısına çıkmıştı.

 

İkili başta onları pek önemsememiş ve rastgele birkaç saldırı yapmışlardı.

 

Kadının etrafında dönen 15 tüy şerit hızlıca hareket etti ve buz elementi yayarak, Tek Boynuz Hücum etti.

 

İnce yaşlı adam ise yumruklarını kullanarak Uzun sakala saldırdı.

 

İkili bu işi tek hamlede bitirmek istiyordu fakat gerçeklik farklı bir şey gösteriyordu.

 

Kadının şeritleri havada hızlıca hareket etti ve Tek boynuza doğru uçtu. Geçtiği yerdeki hava bile donuyordu, 15 Göl Kırlangıcı gibi havada süzüldüler ve Tek Boynuzun kalkanına saplandılar.

 

Ancak tek biri bile altın kalkanı geçememişti. Birkaçı geri sekmiş, geri kalanlar kalkanda saplı kalmışlardı.

 

Kadın bunu görünce şaşırdı. Bu saldırıları önemsizmiş gibi yapsa da, yine de kendisi bir Bilge idi. Usta seviyeli rakibini tek saldırıda yok edebilmesi gerekiyordu.

 

‘’Seni böcek! Seni ezemeyeceğime inanmıyorum.’’ Kadın Buz gibi bir sesle kükredi ve şeritlerini geri çekip saldırmaya devam etti. Fakat bu saldırılar gücünün %30’unu bile içermiyordu.

 

İnce adam ise yumruklarını kullanarak Uzun Sakalı öldürmeye çalışsa da bunu beceremiyordu. Rakibi her saldırısını savunuyor, açıklarını kullanarak hayati noktalara saldırıyordu.

 

İnce Adam bunu görünce homurdandı ve saldırılarını daha da zalimce yaptı. Ancak onun da gücü %20’sinin üstüne çıkmıyordu.

 

Tek Boynuz, Dövüş Delisi ve Uzun Sakal bunu görünce Lordlarının dediği şeyi düşündüler ve ne kadar haklı olduğunu gördüler.

 

‘’Aptal Kibirli Moruklar sizi ciddiye bile almayacaktır. Muhtemelen güçlerinin %20’sini onlara ciddi bir saldırı yapmadıkça kullanmayacaklar. Bu kibirlerini kendi silahınız olarak kullanın ve onları oyalayabildiğiniz kadar oyalayın.’’

 

**

 

Diğer tarafta Mingu çoktan savaştan aldığı yaraların yarısından fazlasını iyileştirmişti. Bu yaralar Erthyo’nun mızrak niyetinden oluşsaydı kolaylıkla temizleyebilirdi fakat bu yaraların içine karışan turuncu bir enerji vardı ve inatçı bir sülük gibi yaralarından çıkmıyordu.

 

Mingu yaralarını bastırmak için fazla güç kullanmak istemiyordu. Çünkü daha Erthyo ile savaşması gerekiyordu.

                                                                                                              

Fakat bu inatçı enerji içindeyken savaşırsa, yeni yaralara saldırabilir ve yaralarını daha da kötü yapabilir. Bu da ölmesine sebep olabilirdi.

 

‘’Usta neredesin? Burada çok büyük bir sıkıntı içindeyim.’’ Mingu rakibine bakarken dişlerini sıktı ve bir iletim tılsımı kırdı.

 

Birkaç saniye sonra kulaklarında ustasının sesini duydu.

 

‘’Mingu… Mingu kaç… Kaç… Burada çok güçlü bir Usta var. Kaçmak zorundasın.’’ Ustasının sesi çok kısıktı, hayatının son demlerinde gibiydi, son sözünde ise kan kustuğunu belirten sesler vardı.

 

‘’N.Ne? Usta, ne demek istiyorsun? ‘’ Mingu bundan sonra ne kadar ses iletimi gönderirse göndersin bir cevap alamadı.

 

‘’Lanet olsun!!’’ Bir küfür savurdu ve arkasını dönüp kaçmaya çalıştı.

 

Tam adımını atacaktı ki önünde birisi belirdi. Saçları ateşten oluşmuş bir adamdı, teni bile hafif kırmızı renkteydi, göz bebeklerinin içinde kırmızı alevler yanıyordu. Orada duruyorken etrafa güçlü ateşler yayıyor ancak tek bir taş bile erimiyordu.

 

Bu rakibin alevleri üstündeki üstün kontrolünü gösteriyordu.

 

‘’Sen… Sende kimsin?’’

 

‘’Şeytan Lordu Erthyo’nun himayesindeki 2. Yardımcı Lider Alev. Silahını çek.’’ Alev depolama yüzüğüne parmağı ile dokundu ve ağır kılıcını çıkardı. Bu onun Çiira’ya karşı savaşırken kullandığı kılıçtı.

 

Alev elementi etrafını sardı ve bir göl misali ona akmaya başladı. Her Alev elementi onun kaslarına gidiyor ve onun kol gücün artıyordu.

 

Mingu Alevden gelen güçlü baskıyı ve giderek artan fiziksel güçten ortaya çıkan görünmez aurayı görünce yüzündeki bakış ciddileşti. Mızrağını tuttu ve duruşunu aldı. Tüm Mızrak Niyetini mızrağına aktardı.

 

Mızrak ve adam birleşmişti gibiydi, ikisi de zalim ve acımasızdı. Bir Şeytanın iki yarısı gibi gözüküyorlardı.

 

**

 

Kalenin içindeki, mızrağın oluşturduğu bariyer odanın üçte ikisini kaplıyordu. Karanlık noktalar olması normaldi. Bu karanlık bölgelere şok dalgaları gitse de sanki okyanusa girmiş bir taş gibi bir anda yok oluyordu.

 

Bu alanın içinde gizlenmiş 8 kişi vardı. Bunlar 8 tane tamamen siyaha bürünmüş kişilerdi. Hepsinin gözü soğuk bir parıltı ile alandaki savaşa bakıyordu. Arada gözleri Erthyo’ya kayıyor, öldürme niyetleri parlıyordu.

 

Bu kişilerin 3 adım önünde duran bir adam vardı. Karanlıkla bir bütün olmuş gibiydi, nefesleri çok hafifti. Eğer birisi dikkatle dinlerse kalp atışlarının olmadığını anlardı. Ayrıca gözleri tamamen siyahtı ancak bir adım ilerlediklerinde gözleri tekrar eski haline dönüyordu.

 

Bu kişi karanlığın insanıydı ve tam bir suikastçıydı. Mana titreşimi ya da şaşırtıcı bir aura yaymıyordu. Canlılık bile hissedilmiyordu.

 

‘’Usta ne zaman harekete geçeceğiz?’’ Boyu 1.60 olan birisi öne çıktı. Sesi kadınsıydı, gözleri bir fener gibi karanlıkta parlıyordu.

 

‘’Daha zamanı değil. O Wiar veledinin seviyesi benden yarım adım yüksek, fazla görünmese da kitapların arasında büyük bir farklılık olabiliyor. O saldırı bittiğinde harekete geçeceğiz ve o şeytanı öldüreceğiz. Wiar ise bize parayı iş bittiğinde vereceğini söyledi.’’

 

Bu kişiler Ticaret Ülkesinden gelen suikastçılardı. Suikastçı oluşumları Ticaret Ülkesinin derinliklerinde yer alıyordu ve çok gizlilerdi. Fiyatları çok pahalı olduğu için kimse onları kiralamak istemezdi. Ancak bir kere kiralandıklarında işlerini tam hallederlerdi.

 

Tüccar Ülkesinde olmaları, onlara itaat ettikleri anlamına gelmiyordu. Bu kişiler tamamen bağımsız kişilerdi ve kimseye boyun eğmezlerdi. Tüccar Ülkesinin Kralı da güçlü bir suikastçı organizasyonunu kendine düşman etmek istemediği için onlara dokunmuyor, işlerini halletmelerine izi veriyordu. Tabii ki kendine ve ailesine suikast düzenlememeleri karşılığında.

 

Aslında Şiar’ın niyeti Mızrağı ele geçirmek ve buradaki işi bittiğinde prenses ve kahramanlarla burayı ilk terk etmekti. Arkada kalan kalabalığın içinde güçlü kişilerin olduğunu biliyordu. Onlar arkada kaldığında hepsini aradan çıkaracaktı. Ancak işin içine Erthyo karışmış ve planlarını mahvetmişti.

 

Bu yüzden kitabı kullanmadan önce bir ses iletimi ile bu gruba Erthyo’yu öldürmelerini söylemişti.

 

Yaklaşık 10 dakika sonunda Erthyo ileriye adım atmıştı. Bu Wiar’ın saldırısının güçsüzleştiğini gösteriyordu.

 

‘’Siz 7’niz farklı açılardan saldıracaksınız. Ana amaç onu öldürüp çıkmak. Unutmayın tamam-‘’ Adam bunu söylerken gruba bakmak için arkasını döndü fakat orada 7 kişi değil 8 kişi vardı.

 

Bilge buradaki kişileri bizzat yetiştirmişti, bu yüzden hepsinin beden yapılarını biliyordu. Buradaki 7 kişini göz renkleri, siyah ve kahverengiydi. Ancak kış fırtınası gibi soğuk gözlere sahip yeşil gözlü birisi daha vardı.

 

Bilge bunu görünce alarma geçti. Bu kişi kesinlikle öğrencilerinden birisi değildi, kendisine sezdirmeden buraya kadar gelmişse, çok güçlü bir suikastçı olmalıydı.

 

Hiori sonunda fark edildiğini görünce iki kısa bıçağını sıktı ve ileri sıçradı. Gölgede adım attıkça ayaklarının altından gölge bıçakları fırlıyor ve diğerlerine hücum ediyordu.

 

Hızı o kadar fazlaydı ki, hiçbiri tepki bile verememişti. Karanlık ortamda sessiz kırmızı güller açmaya başladı ve karanlıkta ki düşük nefesler sonsuza kadar kesildi.

 

Bilge adam öğrencilerinin öldürüldüğünü görse de tepki vermedi. Bir suikastçı asla sakinliğini kaybedemezdi, yoksa bu onun ölümü olurdu.

 

Rakibini tarayınca Usta seviyesinin sınırında olduğunu görünce soğukça homurdandı ve ileri sıçramak için adım attı.

 

Fakat havadan gelen 5 keskin ok havayı deldi. Adam bunların rotasının durduğu yerde kalbine, bir adım atarsa kafasına, bir adım geri atar midesine, sağa atarsa boğazına, sola adım atarsa kaş aralarına geleceğini gördü.

 

Ne keskin bir okçuluk, adam içinden övdükten sonra vücudu imkansız derecede büküldü ve 5 oku atlattı.

 

Bilge arkasını döndüğünde 2 kişi gördü. Bunlar kadınsı bir adam ve ellerinde zincir bulunan genç bir adamdı.

 

‘’Kimsiniz?’’ Bilge soğuk bir tonla konuştu.

 

‘’Şeytan Lordu Erthyo’nun 4 Liderinden 3.sü Gözcü.’’

 

‘’Şeytan Lordunun 4 Liderinden 4.sü Lii.’’

 

Sözleri bitince Lii elini salladı.

 

Brrr!!

 

Yer titredi ve kırıldı. Kırılan yerden zincirler fışkırdı ve adamı sarmak için bir yılan gibi hareket etmeye başladılar.

 

Gözcü art arda 5 ok fırlattı. Az önceki gibi adamın hayati noktalarını hedefliyordu bu oklar.

 

Hiori ise şu an 4 Büyük Usta ile savaşıyordu. Bunlarda Bilge adamın öğrencileriydi fakat yaşlarından dolayı yetenekleri vasattı. Hepsi Büyük Usta-Düşük seviyedeydi.

 

Kendisi Usta Üst seviyenin sınırında olsa da bu dörtlüye karşı hiçbir şekilde kaybetmiyor, hatta onları baskılıyordu.

 

***

 

Kioz ise aralarında en garip olanıydı. Tek yaptığı orada durmaktı ve camgöbeği renkli bir enerjiyi etrafa yaymaktı. Bu enerji yavaşça bir okyanus gibi 10 metrekarelik alanı kaplamış ve rakibiyle kendini alana mühürlemişti.

 

‘’Bu Su Öz Alanı mı? Bu saf ve güçlü bir su elementi kullanıcısı neden bir şeytana hizmet ediyor.’’ Rakibi olan dik kaşlı adam şüpheyle sordu.

 

Su Öz Alanı, Şekillendirilmiş Su Özünün bir saldırı formuydu. Rakibi ve kendini bir alana mühürler ve o alanın sahibi olurdun. Alanın sahibinin gücü burada katlarca artardı ve kendinden güçlü rakipleri yenmene yarardı.

 

Dik kaşlı adam bunu görünce eline çift kılıçlarını aldı. Bu çift kılıçlardan birisi tırtıklıydı ve testereye benziyordu. Diğeri ise bir katana gibi eğikti fakat uzun kılıç kategorisine giriyordu.

 

‘’Çift Farklı Kılıç Sanatı: Yeryüzü Timsahı Dişleri’’

 

Dik kaşlı adam zaman kaybetmeden saldırdı.

 

**

 

Erthyo ruhuyla bunları izlerken başını tatmin olmuşçasına salladı. Tüm kişiler istediği kıvama gelmişti. Onları aldığından beri neredeyse yarım yıl olmuştu ve bu kadar gelişmişlerdi.

 

‘’Onlardan geri kalamam değil mi? Hadi şu işi bitirelim İo.’’

 

‘’Tamam.’’ İo sevinçle bağırdı. Saçları çoktan havalanmıştı ve Kara Yıldırımlar ortamı doldurup, Erthyo gidiyordu. Bu yıldırımlar Erthyo’nun bedenini besliyor, onun ruhunu, bilincini ve zihnini yeniliyordu.

 

Erthyo derin bir nefes verdi ve elini itti. Yeterince şey kavramıştı, artık bu Sütun onu çok yavaşlatamazdı. Tek yapması gereken ilerlemekti.

 

Beng!!

 

Demir Sütun Erthyo’nun elini itmesiyle geri atıldı. Ancak Wiardan gelen mana sayesinde tekrar ilerlemeye başladı.

 

Erthyo yumruğunu sıktı ve ileri yumrukladı.

 

Ateşin Hiddetinin Göstergesi: 4. Yumruk: Ejderha Nefesi!

 

Erthyo’nun bedeninden koyu kırmızı, siyah alevler fırladı. Adeta bir Ejderha Nefesi gibi etrafa saçıldı. Bu alevler havada şekil aldı ve devasa bir yumruğa dönüştü.

 

Yumruk aşırı detaylıydı. En küçük tüy bile gözüküyordu, ayrıca çok sağlamdı. Sanki gerçek bir yumrukmuş gibi sağlam ve canlıydı.

 

Bamm!!

 

Yumruk Sütun ile çarpıştığında durmadı. İleri gitmeye başladı.

 

‘’Bu… Bu nasıl olur? Benim Bilge Kitabımın Yeteneğini nasıl bu kadar kolay yok edebilirsin?’’ Wiar anlamıyordu. Bilge seviyesine ulaştığından beri kimseye kaybetmemişti fakat konu Erthyo olunca bir kere kazanmış, ardından kaybetme serileri yaşamıştı.

 

Erthyo küçümseyici bir şekilde güldü. Bunu başarabilmesinin sebebi, Wiar’ın kitabının arkasındaki ilkeleri anlayıp, akışa uymasıydı. Nehirdeki akıntıyı takip ederek, akıntıya karşı yüzüyordu.

 

Erthyo artık Wiar ile fazla zaman kaybetmek istemiyordu. Bu yüzden mızrağını çıkardı ve yumruğu takip etti.

 

Yumruk yavaşça yok olmaya başladı. Ne kadar güçlü olsa da, sonuçta onu destekleyen kişi Büyük Usta seviyesindeydi. Rakip ise bir Bilge, mana açısından aradaki fark çok fazlaydı.

 

Yumruk yok olduğunda Erthyo mızrağı dik tuttu ve ileri defalarca sapladı. Her mızrak saldırısı tüm gücünü içeriyordu.

 

Mızraklar ileri giderken birleşti ve tek bir saldırı oldu. Bu saldırı ise diğer mızrakların 2 katı gücündeydi.

 

Bzzztt!!

 

Kıvılcımlar etrafa saçılmaya başladı. Erthyo Metal sütunu acımadan kesiyordu.

 

Mızrak titredi ve içinden güçlü bir Ejderha kükremesi çıktı. Erthyo koluna daha fazla güç verdi ve ilerlemeye devam etti.

 

‘’Hayır, Hayır, Hayır…’’ Wiar sonunda panik yapmaya başladı. Elinde başka bir kozu kalmamıştı, gücü ise aldığı yaralardan düşmüştü. Erthyo’ya karşı çıkmasının hiçbir yolu yoktu.

 

Hızlıca etrafı taradı ve kendine yardım aramaya başladı.

 

Ancak kimse yoktu, 4 Bilge rakipler ile savaşıyordu. Prensesler ve Kahramanlar devasa 3 başlı bir köpek tarafından sıkıştırılmışlardı. Suikastçilerde düşman ile savaşıyordu. Mingu terler içinde, kolunda derin bir yara ile rakibi ile mücadele içindeydi.

 

Wiar hiçbir yardımın olmadığını görünce önüne döndü. Erthyo yavaşça ilerlemeye devam ediyordu, gözünde şeytani bir parlama vardı.

 

Wiar avazı çıktığı kadar arkadaki bilgelere bağırdı.

 

‘’ Sizi aptallar! Alt tarafı Usta seviyeli birkaç böceği ezeceksiniz. Bana yardım edin burada ölüyorum!’’ (Wiar)

 

Sırtında kılıç olan adam bunu görünce yaptığı hatayı anladı. Ayrıca bir Usta tarafından oyalandığını görünce kırmızı gözlerle Dövüş Delisine döndü.

 

Ancak gördüğü şeyler onu köpürtmüştü. Dövüş Delisi pişkin bir şekilde gülüyordu. Sanki amacına ulaşmış gibiydi.

 

‘’Lanet Olsun!!’’ Kılıçlı adam kükredi ve tüm gücüyle kılıcını ileri kesti.

 

Shing!!

 

Dövüş Delisi ikiye bölündü. Tabii ki bir Bilgenin tüm güçle oluşmuş bir saldırısını karşılamayı düşünmüyordu.

 

Öldürülmeden önce Erthyo’ya sesini iletti.

 

‘’Lordum rakibim beni geçti. Ordu boyutunda sizi bekliyorum.’’

 

‘’İyi iş. Gerisini bana bırak!!’’ Erthyo kükredi ve hızını arttırdı. Bugün herkes kaçabilirdi fakat Wiar kaçamazdı.

 

Dünyalar Atlayan Adım: Yıldırımla Bir

 

Gümbür!!

 

Bir Yıldırıma dönüştü ve ileri hücum etti. Metal Sütun Erthyo’yu yavaşlatmıyordu. Tüm hızını kullandığında bir saniye içinde orada olacaktı.

 

Wiar hızlıca kaçmak için arkasını döndü. Hiç düşünmeden kan özünü yaktı ve mana kalkanını güçlendirdi.. Ancak altında bir soğukluk hissetti.

 

Alt tarafına bakınca bir mızrak başının, göğsünün altından çıktığını gördü. Mana kalkanı bir saniye bile dayanamadan kırılmıştı.

 

‘’Nereye gittiğini zannediyorsun?’’ Erthyo’nun soğuk ve şeytani sesi kulaklarında yankılandı. Wiar arkasını dönüp baktığında Erthyo’nun orada olduğunu gördü.

 

‘’N…Nasıl?’’ Başka bir şey söyleyemeden, Erthyo’nun ensesine vurması ile bayıldı.


Erthyo baygın Wiar'ı bir sineği fırlatır gibi kenara fırlattı. Fırlattığı yerde bir portal açıldı, Bir portaldan çıkarak Wiar'ı Ordu Boyutuna çekti.



147.Bölüm: Wiar'ı Ele Geçirmek

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr