Won Ti hız konusunda Erthyo ile yarışamazdı. 4. adım bile Won Ti’yi geçmesi için yeterliydi.
Erthyo Won Ti’yi geçti ve açık alanda koşmaya başladı. Koşarken ayağının altında doğa elementi biriktirmeye başladı.
Aynı anda İo’yu çağırdı.
‘’İo, uzun bir savaşa gireceğiz. Yaralanmayacağım fakat çok mana gerekecek.
Bana bunu sağlayabilir misin?’’
‘’Elbette!’’ İo güldü. Kara Yıldırımlar etrafında çakarak Erthyo’nun bedenine girdi, onun eksik manasını yeniledi, zihnini sakinleştirdi, ruhundaki baskıyı azalttı.
Erthyo doğa elementini yeterince yoğunlaştırdığında, daha fazla yoğunlaştırmadı. Bu kadarının istediğini yapması için yeterli olduğunu biliyordu.
Erthyo manayı kontrol ederek havada bir basamak oluşturabilirdi, orada durabilir ve savaşabilirdi. Ancak bu uçma ile eşit değildi.
Rüzgâr yasalarında belirli bir anlayış kazananlar ya da uçma ilkesini anlayanlar havada uçabilirdi. Bilge seviye ve üstü kişiler de bedenlerini mana ile senkronize edip uçabilirdi. Ancak Erthyo bunu yapamazdı. Onun yapabileceği tek şey ayağının altında bir basama oluşturmaktı.
Fakat rakibi Bilge seviye, kan özünü yakmış Won Ti idi. Rakibini geri göndermek için bütün gücünü kullanmalıydı. Kenara ayıracak manası yoktu. Won Ti uçabilen birisi olduğu için biraz sıkıntıya girmişti. Hızlıca düşündükten sonra bir çözüm bulmuştu.
Doğa elementi ile kendine bir ağaç oluşturacaktı.
Erthyo 10 dakikalık koşunun sonunda sura 200 metre varken durdu. Çoktan kendi bedenine dönüşmüştü, bu yüzden kimse onu düşman zannedemezdi.
Won Ti dudağının kenarından kan akarken üstüne doğru uçuyordu. Kaora Kralı arkasından geliyordu.
Won Ti sonunda Erthyo’yu fark etmişti. Erthyo’nun seviyesini görünce soğukça homurdandı. Bu kargaşanın şehirdekileri ayağa kaldıracağını biliyordu, ustalar gönderebilirlerdi hatta ordu bile hazırlayabilirlerdi. Won Ti Krallarının harekete geçeceğini düşünmüştü fakat şehrin kendisini tutması için Büyük Usta-Orta seviyeli bir çocuğu göndermesini hiç beklemiyordu.
Bu kendisini hafife aldıklarını gösteriyordu. Yıllardır bu kadar aşağılanmamıştı.
Eğer arkasındaki Kaora Kralından kaçmak için tüm gücünü kullanmasaydı, Erthyo’yu tek tokatla öldürürdü.
‘’ Şu an önümden çekilir ve kaçabildiğin kadar uzağa kaçarsan, krallık yok olduğunda peşinden gelmeyeceğim. Ancak kaçmazsan…’’ Öldürme niyeti bir deniz gibi Erthyo’yu sardı.
Erthyo tehdidi duysa bile bir şey yapmadı sadece ayağını yere vurdu.
Bam!
Küçük bir patlama ile yerden kökler çıkmaya başladı. Kökler bir insan kolu kalınlığından fıçı kalınlığına kadar değişiyordu, köklerin arasından bir ağaç göğe yükselmeye başladı. 15 kişi kollarını birleştirse anca kavrayabileceği kadar kalın bir gövdesi vardı.
Ağaç büyüdüğünde yaprakların üstünde köklerden oluşmuş bir tabaka belirdi. Erthyo bu tabakada duruyordu.
Won Ti Erthyo’nun tavsiyesini dinlemediğini görünce soğukça güldü ve ileri gitmeye başladı. Artık Erthyo’ya olan öldürme niyetini tutmasına gerek yoktu. Önüne geldiğinde onu tek tokatla öldürmeyi planlıyordu.
Erthyo mızrağını koluyla destekledi, diğer eline de cehennem kılıcını çağırdı.
‘’Yaşlı eşek! Gel de saldırılarımı al!’’ Erthyo ileriye defalarca sapladı. Mızrak saldırıları havada birleşti ve tek bir mızrak saldırısı haline geldi.
Aynı anda Evren Kılıcını ilk stili, Kara Delik Kesiği ile geniş bir kesik attı.
Kara Delik Kesiği, ilk hali gibi açıklarla dolu değildi, savaşta bu kesiş hakkında biraz anlayış kazanmıştı ve daha güçlü hale gelmişti.
Won Ti, Erthyo’nun saldırdığını görünce elini salladı ve bir bariyer oluşturdu. Turuncu alevler adamın etrafını sardı. Alevler farklı şekiller alarak kalkanın etrafında dönmeye başladı.
Erthyo adamın ateş yasalarında iyi bir anlayışı olduğunu biliyordu. Kendisinin de en eksik şeyi yasalardı, bu yüzden rakibini öldürmeyi amaçlamamıştı. Amacı onu bir saniye bile olsa durdurmaktı.
Beng! Beng!
Mızrak saldırısı Won Ti’nin bariyerine çarptı. Saldırının arkasındaki güç Won Ti’nin yüzündeki gülümsemeyi sildi. Saldırı güçlü ve baskıcıydı, kalkanına çarptığında kıramasa da ateşte dalgalar oluşturabilmişti.
İlk şaşkınlığı geçmeden ikinci saldırı üstüne geldi. Bu saldırı öncekinden daha güçlüydü, içinde bilinmeyen bir enerji bile vardı. Evren kadar sonsuz ve derin havası vardı, kalkanına değdiği anda üstünde kırıklar oluştu. Siyah kılıç kesiği kalkanın üstüne yapıştı, kara delik gibi kalkandaki alevleri emmeye başladı.
Üst üste gelen saldırılar Won Ti’nin bir saniye durmasına neden oldu. Ancak bu bir saniye Azrail’in tırpanının boynuna dolanmasına yetmişti.
Kaora Kralı Won Ti’nin üstünde belirdi. Elinde devasa, silindirik bir taş sütun tutuyordu. Kahverengi alevler sütunun üstünü kaplamış, etrafındaki manayı yakıyordu.
Kaoro Sütunu yere vurdu. Gökyüzünün üstüne çökmesine benzer bir his Won Ti’nin bedenine çarptı.
Won Ti saldırının arkasındaki gücü hissedince tüm kan özünü yakmakta tereddüt etmedi. İleri hücum edecekti ki Erthyo’nun iki saldırı daha yaptığını gördü.
‘’Lanet olsun!’’ Won Ti kükredi ve yana kaçtı.
BOOOMMM!!!
Yerde devasa bir krater oluştu, toprak dalgaları etrafa saçıldı. Şok Dalgaları etrafa dağıldı ve surlara çarptı. Sadece şok dalgaları olmasına rağmen surda pençe izleri gibi kesikler bırakmıştı.
Kral Kaora Won Ti’nin doğuya doğru kaçtığını görünce peşinden gitmeye başladı.
Erthyo’da ikiliyi bırakma niyetinde değildi. Bu ikili şehrini tehlikeye atan iki büyük düşmandı. İkisinden de aynı anda kurtulma niyetindeydi.
‘’Surları tamir edin ve halkı sakinleştirin. 3 Lider ve gücü Büyük Usta seviyesine giren kişiler Kaora Ormanına girsin. Tüm ormanın bugün yok olduğunu görmek istiyorum. Gitmeyen tek Lider ise At Prens ve astının kaçmasını engellemek için nöbet tutsun.’’ Erthyo emrini verdikten sonra sarı bir yıldırıma dönüştü ve peşlerine takıldı.
**
Wang Ti öldürme niyeti ile kavruluyordu. Tek tokatta öldürebileceğini düşündüğü rakibi onu tüm kan özünü yakacak noktaya getirmişti. Tüm kan özünü yenileyebilse de yükselişi burada son bulacak ve daha yüksek alemlere giremeyecekti.
Kan özü yenilenebilse de ilki kadar mükemmel ve büyük potansiyelli olmazdı. Her zaman ikinci sınıf olacak, içindeki potansiyel alevleri sönecekti. Erthyo’nun Yaşam Gücü bile çok az bir potansiyeli yenileyebilirdi.
Won Ti içinden kükremesine rağmen Erthyo’nun gücünden dolayı ürkmüştü. Şehrin önünde durması onun şehirde yaşayan bir Usta olduğunu gösteriyordu. Saldırılarındaki güç şimdiki seviyesinde bu kadar fazlaysa gelecekteki potansiyelleri düşünülemezdi.
Bunları düşünce Won Ti’nin öldürme isteği farklı bir seviyeye geçti.
‘’O şehirde öyle birisi olmamalı. Bu Krallık kesinlikle yok edilmeli, buradan kaçtığımda dostlarımdan yardım isteyeceğim ve o Krallığı yok edeceğim.’’ Şehre saldırdığı için Erthyo ile düşman olmuşlardı, artık araları düzelemezdi. Onu öldürmek için planlar yapmaya başladı.
‘’ O kadar uzun yaşayabileceğini düşünüyor musun gerçekten?’’
Buz nehirlerinden gelmiş bir ses kulaklarını doldurdu. Daha ne olduğunu anlayamadan arkasından ölümün soğuk nefesini hissetmişti.
Depolama yüzüğünden kırmızı bir kılıç çıkardı ve arkasına doğru savurdu.
Ding!
Metalin çarpışma sesi kulaklarına geldi. Arkasını döndüğünde Erthyo’nun çok uzakta olmayan bir ormanda ağaçlardan atlayarak ona saldırdığını gördü.
Ayrıca bu saldırı öldürme niyeti ile doluydu. Won Ti Erthyo’nun sonunda onu öldürmek istediğini anlamıştı.
Ancak ona cevap verecek saldırı yapamazdı. Eğer ona saldırırsa kan özünden gelen enerjiyi boşuna harcamış olurdu. Tek yapabileceği Erthyo’dan gelen saldırıları kılıcıyla atlatmaktı.
Boom!! Ding!!
Kaora Kralının üstüne gelen saldırılarının enerji dalgaları ve Erthyo’nun saldırılarından dolayı içine giren mızrak niyeti Won Ti’nin içindeki kanı ve manayı hareketlendirmişti. Boğazında demir tadı hissetmesine neden olmuştu.
Öfke içini yakıp kavurmaya başladı. Rakibi onu güvenli bir bölgeden taciz ediyordu, onu durduracak gücü vardı fakat bunu yaparsa öleceğini biliyordu.
Dişlerini sıktı ve Erthyo’dan gelen saldırıları atlatmaya devam etti. Aynı zamanda depolama yüzüğünden farklı desenlerde tılsımlar çıkardı.
Tılsımların hepsi Erthyo’ya hücum etmeye başladı.
Toplamda 9 tılsım vardı. Devasa bir kazan, kırmızı alevlerden oluşmuş bir Ejderha, Alev denizlerinde Yüzen bir Peri, Görkemli Altın renkli bir kılıç, Göklerde süzülen 3 ayaklı karga, Ateş Okyanusunda büyümüş bir ağaç,3 Ejderha pençesi.
Tüm Tılsımlar Alev yasaları ile çevrilmişti. Gerçek görünecek kadar yasa içermiyorlardı fakat yine de ortamdaki ısıyı arttırıp, geçtikleri yerdeki ot ve toprağı kömüre çevirecek kadar güçlülerdi.
Erthyo mızrağını alevleri ile birleştirdi ve ileri doğru süpürdü. Bir Irmak gibi şekilsiz bir süpürmeydi, farklı açılardan giderek sonunda okyanusa ulaşıyor ve suyunu bırakıyordu.
Alevler mızrak saldırısı ile çarpıştı. Devamlı süpürme hareketi üstüne gelen alevleri karıştırmış ve yönünü şaşırtmıştı.
İblis Alevleri mızrağı ele geçirdi. Won Ti’nin alevleri İblis Alevleri tarafından özümsendi ve yok oldu.
Erthyo saldırıdan hiç etkilenmemiş bir biçimde koşmaya devam etti.
Aslında ne kadar saldırırsa saldırsın burada hasar almazdı. Alevleri onun alevlerinden güçlüydü, bedeni alevlerinden yanmayacak kadar sağlamdı, gücü onunkinden fazlaydı.
Ayrıca Won Ti’nin gücü hakkında az çok bir anlayışı olmuştu ve onu öldürecek güce sahipti.
Asıl sıkıntı O Bilge Kitabıydı. Nasıl bir yeteneği olduğunu bilmiyordu, Won Ti’nin kullandığı yasaları tam olarak görmeden saldırıyla yüzleşmek istemiyordu.
Güvenli bir bölgede durdu ve saldırıyı yapmaya devam etti.
Won Ti’nin şaşkınlığı zirve yapmıştı. O tılsımları manası ile güçlendirmese de içinde enjekte edilmiş mana küçümsenmeyecek miktarda mana vardı fakat Erthyo hiç zorlanmadan bu saldırıyı atlatmıştı. Ayrıca tekrar saldırı yapmaya başlamıştı.
Belki de onu öldürebilecek tek saldırı Bilge Kitabıydı. Ancak onu kullanmak istemiyordu, çünkü tek bir saldırı yapabilirdi.
Eğer kitaptaki yeteneği Erthyo’ya kullanırsa, ölmeme şansı vardı. Erthyo gibi bir dahinin kendini koruyacak kozları olmadığına inanmıyordu. Ayrıca Erthyo Kaora gibi mantığını kaybetmiş, ölüm saldırıları yapan bir canlı değildi, kaçmak için aradaki mesafeyi kullanırsa saldırısını atlatabilirdi.
Eğer kaçırırsa çok güçsüz bir hale gelecekti ve ölecekti.
Kitaptaki yeteneği Kaora Kralına kullandığı anda Erthyo’ya saldırırsa ve arkasındaki ormana kaçarsa belki bir şansı olabilirdi.
Erthyo’nun arkasındaki ormanda güçlü bir canlının yaşadığını hissediyordu. Eğer onun topraklarına girerse hayatta kalabilirdi.
İki canlı kapıştığında kesinlikle büyük bir savaş olacaktı, kazanan kişi büyük ihtimalle ağır yaralanacaktı. Bu fırsattan yararlanıp ağır yaralanan canlıyı öldürürse her şey kendinin olacaktı. Bu fikir aklına geldiğinde hızlıca kök saldı ve tüm beynini kapladı.
Sadece bir fırsat gerekiyordu. Eğer o fırsatı yakalayabilirse planını yürürlülüğe sokabilirdi.
Sanki cennetler onu duymuş gibiydi. Tam bunları düşünürken Kaora Kralının kafasının sağ tarafından bir feryat geldi.
Won Ti kontrol ettiğinde bu feryadın, ayağından mor kan akan bir Kaorodan geldiğini gördü.
Feryat kaoranın ağzından çıktığı anda Kral Kaora’nın bedeni durmuş, manasını o Kaoranın ayağına yönlendirmişti.
Won Ti kılıcın salladı, Erthyo’nun mızrak saldırısı bu kılıç sallama ile yok oldu.
Won Ti tüm alevlerini yaydı ve bağırdı.
‘’Bilge Kitabı: Ateş Yasası Ejderhası’’
Arrğhhhh
Bir kitap Won Ti’nin arkasında yükseldi. Kitabı saran kırmızı bir ejderha vardı, bu Ejderha normal bir ejderhanın aksine alevlerden oluşuyordu, her bir pulu bir yasayı temsil ediyordu. Yasaların birleştiği bölge olan alın bölgesinde kırmızı bir alev sembolü vardı. Alev sembolü etraftaki uzayı çarpıtıyor, bakan kişinin gözünü yakma hissi ile dolduruyordu.
Arğhhh
Ejderha kükremesi tekrar duyuldu. Ejderha kitabı bıraktı ve Kral Kaoro’ya doğru hücum etmeye başladı. Ortamdaki mana anında kurudu, alevler tüm alanı hakimiyeti altına aldı ve Ejderhayı güçlendirmeye başladı.
Won Ti saldırının vurmasını beklemedi. Kılıcını çekti ve Erthyo’ya hücum etti.
‘’Küçük piç ölümüne hazırlan.’’ Won Ti son gücüyle turuncu alevler oluşturdu, turuncu alevler kılıcı sardı.
Won Ti Erthyo’nun güçlü olduğunu biliyordu fakat onu öldürecek kadar güçlü olduğunu düşünmüyordu. Ne de olsa kendisi Bilge seviyesindeydi, eğer dibine girebilirse tek vuruşta olmasa da birkaç vuruşta ölmesi olasıydı.
Won Ti’nin Erthyo’yu hâlâ küçümsediği belliydi ancak bu hayatının hatası olacaktı.
Erthyo Won Ti’nin üstüne geldiğini görünce korkmadı. Bilgileri özümsedikten sonra gücünün ne kadar arttığını görmek istiyordu. Won Ti onun için çok iyi bir eğitim kuklası olacaktı.
Won Ti Erthyo’yu küçümsüyor olabilirdi, ancak Erthyo onu daha çok küçümsüyordu.
Ding! Ding! Ding
Mızrak ve kılıç çarpıştı. Her çarpışma şok dalgaları oluşturuyordu, ateş ve mızrak niyeti her saldırıda birbirine üstün gelmeye çalışıyordu.
Mızrak niyeti sürekli değişiyordu, bazen bir canavarın ısırışı gibiydi, bazen bir nehir gibi, bazen de durdurulamaz bir ivmeye sahip oluyordu. Alev elementi aşırı yakıcı ve eriticiydi, mızrak niyeti ile çarpıştığında Niyeti eritemese de onu destekleyen manayı eritmeyi başarabiliyordu.
Erthyo her çarpışmada daha da güçlü saldırılar yapıyordu. Gözlerindeki parıltı giderek şeytanileşiyordu. İblis Alevleri tüm saldırılarına eşlik ederek Won Ti’nin alevlerini yok ediyordu.
Aynı zamanda yok etme özelliği yavaşça artıyordu.
Bom! Bom!
Ufak şok dalgaları, artık büyük çan seslerine döndü. Saldırıların kimin yaptığı önemli değildi, çan sesi ikisine de hasar vermek için agresifçe saldırıyordu.
Ancak Erthyo’nun bedeni bu çan seslerinden etkilenecek kadar yumuşak değildi. Bu dünyaya geldiğinden beri bedenini dövüyordu, çok fazla yaralanma geçirmiş, buna bağlı olarak bedeni güçlenmişti. Nasıl Won Ti gibi yaşlı bir adam kendi bedeni ile karşılaştırılabilirdi?
Won Ti’nin ağzının kenarından kan akmaya başladı. Çan sesleri onun organlarını sarsmış, kan kusmasına sebep olmuştu.
Won Ti sonunda Erthyo’nun ne kadar güçlü olduğunu anlamıştı. Erthyo’yu ilk gördüğünde büyümeyi bekleyen bir sazan balığı zannetmişti. Zamanı geldiğinde büyüyecek ve bir ejderhaya dönüşecekti.
Ancak Erthyo zaten Yarı Ejderhalığı temsil eden tek boynuz aşamasına ulaşmış bir sazan balığı olacağını hiç düşünmemişti. Kendisi şu an onun için ikinci boynuzun çıkması için bir takviyeydi.
Won Ti giderek avantajsız bir hale geliyordu. Saldırılar acımasızca ona çarpıyor ve yaralıyordu, Ancak Erthyo hiçbir şey olmamış gibi saldırılarına devam ediyordu. Kılıcını kullanmamıştı bile.
Kükredi ve kılıcının içindeki manayı kaotik bir hale getirdi.
Erthyo bunu görünce Won Ti’nin kılıcını patlatarak kaçmaya çalışacağını anladı. Fakat böyle tehlikeli bir rakibin kaçmasına nasıl izin verebilirdi.
Won Ti Erthyo’yu itti ve kılıcın ona doğru fırlattı, arkasını dönerek kaçmaya başladı.
Crack!
Kılıç çatlamaya başladı. Her kırıktan kızıl alevler çıkıyordu, doğru turuncu değil, yeterli manaya ulaşınca turuncu alevler daha yüksek bir aleve evrilmiş ve kızıl aleve dönüşmüştü.
Erthyo bunu görünce güldü. Rakiplerinin ikisini nasıl aynı anda yok edebileceğini düşünüyordu ve sonunda cevabı bulmuştu.
İkisini yok etmenin ana anahtarı rakibi tarafından sağlanmıştı. Ona teşekkür etmek istedi fakat ölü birine teşekkür etmenin bir anlamı olmadığını düşününce bu fikirden vazgeçti.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..