''Kedicik, hey kedicik 'pat! pat!' Oraya git. Hadi oraya git dedim.''
''Çekil üstümden!''
''Oraya! ''Pat!'' Oraya git dedim! ''
''Sen...''
Erthyo bitkiyi aldığında garip sesler duymaya başladı. Tahtaya vurulan bir tokmak sesi ve kin, aşağılanma ve hiddet dolu, soğuk bir ses duydu. Ayrıca haylazlık ve haz alma dolu bir seste vardı.
Erthyo kafasını çevirdiğine çok garip bir sahne gördü. İo, bir at gibi Kükreyen Kaplana binmiş, emirler veriyordu. Eğer emirlerini yerine getirmez ise kafasına yumruk geçiriyordu.
Kükreyen Kaplan saldırılara karşılık veremiyordu, onu üstünden de atamıyordu. Erthyo tarafından ağır yaralanmıştı, üstüne bu savaşta, İo yaralarını açmış ve daha da kötüleştirmişti. Gücünün %10'unu bile kullanamıyordu.
İo'nun Yumrukları hafif görünse de, her yumruk bir 'pat!' sesi çıkaracak kadar güçlüydü. Bilinmeliydi ki Kükreyen Kaplan, Bilge seviyesi bir canlıydı, kemikleri, metallerden daha güçlüydü, normal bir Çırak seviyeli biri ona zarar bile veremezdi.
''Sanırım üstündeki mühür, benim seviyeme göre biraz zayıflamış.'' Erthyo sesini ayarladı.
''İo! Dikkat et. Onu ölümüne zorlama. Elinde bir tane daha koz var.'' Erthyo, Kükreyen Kaplan ile savaşırken, depolama yüzüğünden çok küçük bir mana hissetmişti. Bu mana, kullandığı el saldırısı ile aynı manaydı. Büyük ihtimalle elinde daha güçlü bir saldırı içeriyordu.
Kullanmamasının sebebi ise belliydi. Onun gibi önemli biri bile bu tılsımdan fazla alamıyordu. Eğer alabilseydi, ilk El saldırısını değil, o tılsımı kullanırdı. Şu an deli gibi aşağılansa bile dişlerini sıkıp beklemekten başka şansı yoktu.
''Anladım!'' İo neşeli bir sesle cevap verdikten sonra işine devam etti.
[Düşündüğü doğru, o kaplan, bir genç efendi değil. Sadece aileden bir dahi. Dahi olsa bile senin hissettiğin güçlü tılsımdan fazla alamaz. Hatta büyük bir başarı yapmadıkça, hayatı boyunca bir tane alabileceğini söylemek doğru olur. Sonuçta yapan kişinin ruhundan oluşuyor. Şu an çok aşağılanmış hissetse de, mantığını kaybetmedi. O tılsımın ne kadar önemli olduğunu biliyor ve kışkırttığı düşmanları çok fazla olmalı, eğer burada kullanırsa, bu ağır yaralarla döndüğünde ölme ihtimali var.]
''Demek öyle.''
[Zaten kafanda bir sürü sorun var. İo işini bitirince, bırak Kaplan gitsin. Ben Ailesi ile konuşurum.]
''Teşekkürler.'' Bu gerçekten çok yardımcı olurdu. Onlardan korkuyor değildi, tüm Pylos Dünyasını kendine düşman etmişken, bir de bilmediği bir Aileyi kendine düşman etmek hiç iyi bir fikir değildi.
Erthyo arkasını döndü ve Meteorun çekirdeğine baktı. Çekirdek, etrafa saçılmış taşları kendine yavaşça çekmeye başlamıştı. Taşlar kendine çekilerek bedenine karışıyordu, her taş ışığını daha canlı hale getiriyordu. Çekirdekte hâlâ parlaklık olsa da, soluktu. Sanki derin bir uykuya girmiş gibiydi.
''Burada kalmama gerek kalmadı. Hadi eve gidelim. Daha yapacak çok şey var.'' Erthyo İo'ya birkaç şey daha söyledikten sonra, Ölüm Büyücüsünün cesedini aldı, çıkmak için koridoru kullandı ve Meteorun dışına çıkmaya başladı.
Erthyo yol boyunca pek sorunla karşılaşmadı. Meteorun uykuya dalmadan önce verdiği emirden dolayı, ona birkaç şişe saf mana verdikten sonra yoluna çıkmadılar.
Erthyo'da bu hediyeyi hiç çekinmeden kabul etti. Mana saf ve ağırdı, beden eğitmek ve mana saflaştırmak için çok iyiydi. Ayrıca saf mana iksir ve hap yapımında da kullanılabilecek bir hazineydi.
Erthyo dar yollardan geçerek meteordan çıktı. Tek sıçrayışta, suyun üstüne çıkarak, göldeki bir adaya kondu. Ateş elementini kullanarak üstündeki suyu buharlaştırdı.
Derin bir nefes verdi ve arkasını döndü. Arkasında 3 köle canavar, kafalarını eğmiş bir şekilde duruyordu.
''Yıldırım Kuşu, git ve Jennyden bir damla kan al. Bunu hak ettin.'' Yıldırım Esintisi Kuşunun atası, Jenny idi. Ondan bir damla almak, diğer tüm hazinelerden daha değerliydi. Bugün yaptığı katkılardan dolayı bu ödül ona uygundu.
''Teşekkürler efendim.'' Yıldırım Kuşu minnetle konuştu ve yok oldu.
''Kaplan, sana bir hediye vermeyeceğim. Çünkü ne etkiler yapabileceğini bilmiyorum, sana bir soy düşünene kadar gücünü sadece saf yıldırımlardan alacaksın. Ancak sana bir şey vermemek çok adilsiz olur. O yüzden diğer Cezada, ortamdaki tüm yıldırım elementini sen emeceksin.''
''G-Gerçekten mi? Teşekkürler Efendim.'' Yıldırım Kaplanı sevinçten sıçradı, ancak hızlıca kendini düzeltti ve eğildi. Lordunun ona bir hediye vermesi, işine yaradığını gösteriyordu. Bu yüzden çok sevinçliydi.
Erthyo son olarak, Mor Yıldırım Ejderhasına döndü. İo'dan aldığı bilgiye dayanarak, o türüne ihanet etmiş bir Ejderha olarak geçiyordu. Söylediğine göre, Yıldırım Ejderhaları hep saf yıldırım soyunu tercih ederdi, onun gibi kafir yıldırımların yolundan gidenler, genelde av olurlardı.
Erthyo bunu düşündükçe, bakışları daha da şefkatle doldu. Elini, Ejderhanın kafasına koydu ve nazikçe okşadı.
''Önce beni kurtarmak için bu yolu seçtin, ardından Hioriyi kurtardın. Cidden sana nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum.'' (Erthyo)
''E-Efendim böyle dememeli. Bu benim yapmam gereken bir şeydi.'' Böyle söylese de sesindeki sevinci saklayamıyordu. Erthyo'nun söylediği her kelime onu daha da mutlu ediyordu.
''Madem bu yolu seçtin. Al bakalım.'' Erthyo parmağını kesti ve bir damlasını, Ejderhanın ağzına damlattı.
Ejderha reddetmeden kabul etti. Küçük kan damlası ağzına girdiği anda tüm soyu gümbürdemeye başladı. Kafir Yıldırımlar, güçlü bir müttefik bulmuş gibi kanı sardı ve özümsemeye başladı. Kan soyu, bu kan damlası ile yankılandı.
''Bu...''
''Benim kanım. Senin soyunu kalınlaştıracak ve seni güçlendirecektir. Hadi git ve özümse.'' Erthyo kafasını son bir kere okşadı.
''Emredersiniz efendim.'' Ejderha kafasını eline sürttü, ardından portal yoluyla, yaşadığı dağa ışınlandı.
Üç köle gittiğinde Erthyo'nun suratındaki nazik ifade silindi. Sıcak gülümsemesinin yerine buz ovaları bulunan bir surat geldi. Gözlerinin derinliklerinde, kanlı okyanuslar gibi öldürme niyeti vardı. Kızıl saçları, rüzgar olmamasına rağmen savrulmaya başladı.
''At Prensi seninle nasıl ilgilensem acaba?'' Sözler ortamda yankılanırken, Erthyo'nun bedeni olduğu yerden kayboldu. Arkasında yıldırım parçaları ve yanmış otlar dışında hiçbir şey kalmamıştı.
**
Ateş son zamanlarda kendine yeni bir yol belirlemişti. Erthyo'nun verdiği ticaret görevinin aksine bu görev daha zor fakat tam onluk gibiydi.
Her şey Ticareti!
Bu ticaret, normal ticaretten daha zordu. Adı gibi ticaretin konusu her şey idi.
Gizli ya da genel bilgiler, güçlü ustalar, destek askerleri, arazi, strateji bilgileri, tarifler... vb. gibi her şeyi içeriyordu. Fakat tek bir şey yoktu, o da köle. Ateşin kölelerden nefret ederdi, köle olanlardan değil, köle ticareti yapanlardan. Bu yüzden köle ticareti yapmaya karşı çıkmıştı.
Bu hem kendi prensiplerinden dolayı, hem de Hiori ve Alex yüzündendi. O ikilinin önceden köle olduğunu öğrenince, krallıktaki tüm köle olaylarını yasaklamıştı.
Son zamanlarda çok fazla işi vardı. İşleri o kadar yoğundu ki, düzgün bir banyo bile yapamamıştı. Yardımcı Lider Karanın oğlundan yardım bile istemişti fakat kendisini anında reddetmişti. Yarışta hile yapmaması gerektiğini düşünüyordu.
Ancak Ateş yarışı bırakalı çok olmuştu. Bu işe başladığı anda artık yarışı önemsemiyordu, tek istediği Lordunun avucunda bulundurabilecek bir güç oluşturmaktı. Tüm şehrin ticaret temellerini Her şey Ticareti ile birleştirmek ve bunu güçlendirmekti.
Başlangıcı zor olsa da, devamında sağlayacakları kâr çok fazlaydı. Ne kadar olacağını kendisi bile kestirememişti. Belki de diğer dünyalara yayılarak, dünyasal bir ticaret şirketi bile oluşturabilirdi. Bu şimdilik imkansız olsa da ileride çok işine yaracaktı.
''Ateş, Taht Odasına gelebilir misin?' Tam derin düşüncelere dalmışken kulaklarında nazik bir ses duydu. Bu ses Lorduna aitti.
''Tabii ki.'' Ateş yerinden sıçradı, tam odadan çıkacaktı ki bir şey fark etti. Üstü başı dağılmıştı, saçları dağınıktı ve birkaç gündür banyo yapmamıştı.
''Lordum biraz bekleyin. Bir saat içinde orada olacağım.''
''Tamam.''
Onayı aldığında üstündekileri çıkardı ve banyoya girdi.
***
Bir saatin sonunda Taht odasının kapısı açılmıştı. Ateş odanın içine girdiğinde, tüm Liderlerin toplandığını gördüğünde eğildi ve özür diledi.
''Önemli değil. Geç otur.'' Erthyo yanındaki sandalyeyi gösterdi.
Ateş hızlıca yanına geçti.
''Lordum çay doldurmamı ister misiniz?'' (Ateş)
''Olur.''
Ateş onayı aldığında depolama yüzüğünden bir bardak çıkardı ve önüne koydu. Bardağa soğuk su doldurdu, depolama yüzüğünden birkaç çay yaprağı çıkardı, çay yaprakları eline geldiği anda ısınmaya başladı.
Isınan çay yapraklarını, suyun içine attı. Çay yaprakları su ile temas ettiğinde suyu ısıttı ve yavaşça fokurdamaya başladı. Bir süre bekledikten sonra fokurdamalar durdu.
Etkileyici bir koku Erthyo'nun burnunu doldurdu.
''Soğuk-Sıcak Damla Çayı.'' Ateş çayı ikram ettikten sonra yerine geçti ve oturdu.
Erthyo çaydan bir yudum aldı.
Çayı içtiğinde kurumuş ağzı, küçük bir yağmura tutulmuş gibi ıslanmaya başladı. Boğazından geçen damlalar yavaşça ısındı ve midesine indiği anda tüm aromayı saldı. Çayın aroması keskindi, bu da yorgunluğunu atmasını sağlıyordu.
''Çok güzel.'' Erthyo kendini bunu övmekten alıkoyamadı. Çay o kadar güzel bir ahenk içindeydi ki, bağımlılık yapabilirdi.
''Beğenmenize sevindim lordum.'' Ateş övgüden dolayı mutlu olsa da sorması gereken daha önemli bir soru vardı. ''Lordum bizi buraya neden topladınız?''
Ortamdaki diğer Liderlerde kafalarını kaldırdı. Ateş tamda herkesin bilmek istediği soruyu sormuştu. Erthyo bu toplantıda olmaması gereken birkaç kişiyi bile çağırmıştı.
Erthyo soruya cevap vermedi ve kafasını çevirerek birine döndü.
''Karanın oğluydu değil mi? Ticaretle ilgilendiğini duydum. Ayrıca çok becerikli bir tüccarmışsın, son yaptığın satışlar bize %22 kâr sağladın. Beni çok gururlandırdın.'' Erthyo övgü dolu sözler etti, burada durmadı ve birkaç kere alkışladı.
Kara ve oğlu bu durumu anlamasa da, Kara'nın oğlu ayağa kalktı ve saygıyla eğildi. Karanın oğlu, Kara gibiydi, tıpatıp benziyorlardı, sadece daha genç hali denebilirdi. Siyah saçları, kibirli gözleri ve hafif çekik gözleri vardı.
''Beni bu kadar övmenize gerek yok Lordum. Yapmam gerekeni yaptım.'' Gözleri parladı. Lordu onu neden bu kadar övdüğünü anlamasa da, övülmek hiçbir zaman zararlı değildi.
Erthyo kafasını çevirdi ve Ateşe döndü.
''Ateş sende yarışı bırakmış gibisin. Ne kadar ticaret yapsan da bu bizim zararımıza olmuş, paramızdan %40'ı senin tarafından harcanmış ve hâlâ yerini doldurmamış.'' (Erthyo)
''Lordum... Ben... Mazeretim yok.'' Ateş konu bir anda ona gelince şaşırdı fakat reddetmedi, dediği doğruydu. Paranın %40'ını harcamıştı ve devam etmesi için gereken fonlar giderek artıyordu. Tüm parayı harcarsa ancak biraz para kazanabilirdi.
''Yaptığın hatanın farkındasındır umarım. Gelişmekte olan bir ülkenin parasının neredeyse yarısını tek başına harcadın ve geri kazandırmaya bile uğraşmadın. Eğer normal biri olsaydın, seni idam ettirmek bile hafif bir ceza kalırdı.'' Erthyo'nun sesi giderek yükseldi, her kelimesi ciddi bir azarlamaya içeriyordu.
''Lordum, Lütfen kızımı bu seferlik affedin. Ben kendi para-''
''Sana konuşabilirsin demedim.'' Erthyo göz ucuyla Aleve baktı. Göz ucundaki kırmızılık sözünün bölündüğünden dolayı ne kadar sinirlendiğini gösteriyordu.
Alev Erthyo'nun soğuk tavrıyla karşılaşınca ağzını kapattı. Diğer Üç Liderde tam söze girecekti fakat Erthyo'nun tavrı, caydırıcı bir etkiye sahipti.
''Suçunu kabul ediyor musun?''
''Evet Lordum'' Ateş kederle kafasını eğdi.
Erthyo derin bir nefes aldı. Ciddi bir surat ifadesi ile Kara ve oğluna döndü. İkili sıranın kendilerine geldiğini görünce ayağa kalktı ve tek dizlerinin üstüne çöküp, Erthyo'nun söyleyeceklerini beklemeye başladılar.
''Kara'nın oğlu, Buma, Bundan sonra Tüccar Loncasının Lideri olacaksın. Zamanı geldiğinde tüm iç ve dış, ülke ticareti senin elinde olacak. Umarım bunu kötüye kullanmazsın.''
''Buma asla bunu yapmacağına dair Lorduna yemin ediyor.'' (Buma)
''Aferin, Şu an çok deneyimsizsin bu yüzden yeterli deneyim kazanana kadar Tüccar Loncasına başka biri, başkanlık edecek. Sende bu sırada başka tüccarların yanında çırak olarak çalışıp, yeterli deneyim ve tecrübe kazanacaksın. Bunları ise Tüccar Loncasının başına geçince satarak bana kendini kanıtlayacaksın.'' Erthyo elini salladı. Depolama yüzüğünden gri renkli depolama yüzüğü çıktı ve Karaya doğru uçtu.
Kara havada depolama yüzüklerini yakaladı ve içini ruhu ile araştırdı.
''Hazineler!''
''Doğru, Bunlar benim bulduğum ve işime yaramayan, sırasıyla bitki, zırh, silah ve hap dolu yüzükler. Aslında bunlar bir bakıma Pylos Kıtasına ait. Yani iyi bir gelire satabilirsin.'' Depolama yüzüğünün içindekiler, Erthyo ve ülkesine pek yaramayacak fakat iyi para eden şeylerdi. Eğer öyle olmasaydı, bu depolama yüzüklerini satmazdı bile.
''Lorduma bu kadar cömert olduğu için teşekkür ederiz. Vefasız oğul teşekkür etsene.'' Kara, Buma'nın kafasına bir şaplak geçirirken kükredi.
''T-Teşekkürler Lordum.'' Buma kafasını yere dayadı. Şu anda içinde fırtınalar kopuyordu, sıkı çalışmasından dolayı ilk defa bu kadar mutluluk duyuyordu. Her gün kendini kanıtlamaya uğraşmış ve sonunda başarılı olmuştu.
''Alevin Kızı Ateş, Öne çık.'' (Erthyo)
Ateş bir adım öne çıktı. Kafası eğik bir şekilde cezasını beklemeye başladı.
''Yarışmadan elendiğini bildiririm. Artık Tüccar Loncası ile hiçbir alakan olmayacak ya da başına geçmeyeceksin. Ayrıca ceza olarak, Ülkenin iç ticaretine, ben söyleyene kadar bir daha karışmayacaksın.''
''Önümüzdeki 1 hafta boyunca ev hapsine kapatılacaksın. Bir de bu çöpleri satmakla görevlisin.'' Erthyo elini salladığında, elinden eski, püskü, paslanmış bir depolama yüzüğü çıktı. Depolama yüzüğü o kadar kötü durumdaydı ki, gören bir dilenciden alınmış zannederdi.
Ateş, depoma yüzüğünü tuttu. Ancak içini araştırmadı, böyle kötü bir depolama yüzüğünde bakır çanak gibi bir şey bulsa bile lükstü, içinden ne çıkabileceğini az çok tahmin ediyordu.
''Bundan sonra bir Ticari Birlik kuracaksan, ülkeden destek almayacaksın, fonlarını, malzemelerini, kısacası her şeyini kendin sağlamalısın. Anladın mı?''
''Ateş anladı lordum.'' Ateş dişlerini sıkarak konuştu. Tüm olaylar kendi aleyhine işliyordu, durum o kadar kötüydü ki, bir Tüccar olma hayali bile son bulmuş olabilirdi.
''Hepiniz çıkabilirsiniz. Galiba bazı cüretkar kişilerin söyleyeceği bazı şeyler var.'' Erthyo konuştuğunda tüm gözler odadaki Aleve döndü. Alevin yüzü kıpkırmızıydı, alnındaki damarlar çıkmıştı. Kızına yapılan haksızlıktan dolayı bağırıp, çağırmak istiyor fakat toplantıda olduğu için ağzını açamıyor gibiydi.
Tüm Liderler eğildi ve odadan çıktı. Buranın savaş alanına döneceğini anladıkları için gidebildikleri kadar hızlı gittiler.
''LORDUM! Lütfen tekrar düşünün, biliyorum kızım hata yapmış olabilir fakat kötü bir şeyi yoktu. Onun tüm istediği gelecekte çok kâr edebileceğim bir işe girişmekti. Eğer konu paramız ise ben tüm mal varlığımı satmaya razıyım. Lütfen hayallerini böyle sonlandırmayın.'' (Alev)
''Bitirdin mi?'' Erthyo ilgisiz gözlerle Aleve baktı.
''Daha var. Tamam büyük bir hata yapmış olabilir fakat en azından Tüccar Loncası ile ilişkisin kesmeyin. Kızımın hayali tüccar olmak olmasa da, işini severek yapıyor. Onun mutluluğunun böyle bitmesini istemiyorum.''
''Sanırım Bitti. Ateş son günlerde ne yapıyordun? Ya da şöyle sorayım, bu yorgunluğunun sebebi nedir?'' Erthyo sorarken Ateşin göz altındaki torbaları gösterdi.
''Son günlerde, her şey ticareti ile çok uğraşıyordum. Birkaç kişi yetiştirmek için ustalar satın aldım, gizli bilgiler için bir suikastçi loncası ile anlaştım, tarım için... gibi şeylerle uğraşınca çok fazla uyuyamadım.'' Ateş buruk bir şekilde gülümsedi. Son günlerde çok fazla çalışmıştı fakat şu an tüm emekleri boşa gitmişti.
''Güzel bir girişim. O zaman sana bir soru daha soracağım. Sence Tüccar Loncası kimin elinde?''
''Sizin mi?''
''Hayır değil. Yani evet, benim elimde fakat ben fazla uğraşmadığım için benim elimde sayılamaz. Daha çok diğer Liderlerin elinde.'' Erthyo'nun dudakları yukarı kıvrıldı. ''Son bir şey, buna da baktıktan sonra niyetimi anlayacaksın. Depolama yüzüğünü aç''
''Tamam.'' Ateşin bu depolama yüzüğünden fazla bir beklentisi yoktu. Depolama yüzükleri zamanla yıpransa da bu onların kirlenmeyeceği anlamına gelmezdi. Eğer pis ortamlarda bulunursa, uzun sürse de kirlenirdi. Bu elinde bulunan depolama yüzüğü de, zaman ve kirin mahkumu olmuştu.
Ateş ruhunu depolama yüzüğüne gönderdiğinde ağzı açık kaldı.
Altın Zırhlar vardı, Kutsal Element yayıyorlardı ve altın bir ışıltı ile parlıyorlardı. Silahlarda onlardan pek farklı değildi. Ayrıca içinde çeşit çeşit kitap ve tılsımda vardı. Kenarda istiflenmiş 6 özel parşömen bile vardı.
''Lordum, Bunlar?''
''Onlar, yendiğim kahramanlardan alınan kıyafet ve zırhlar, ayrıca içinde krallıklara özel bilgi bulunduran 6 parşömende var. Daha derinlere bakarsan, kişisel ve ulusal bilgi bulunduran birkaç kağıt daha görebilirsin.''
Ateş şaşkın olsa da, kafasında Erthyo'nun yaptığı tüm hareketleri toparlamaya çalıştı. Kendini tüccar loncasından ayırmış, çöp olarak gösterdiği bir depolama yüzüğü vermiş, iç ticaretten uzaklaştırmıştı.
Bunları birleştirmek biraz zor olduğu için yüz ifadesi de çok ilginçleşmişti.
''Fazla düşünmene gerek yok. Ben sana anlatırım. Sende dinle.'' Erthyo, Ateşin yanağını sıkarken nazikçe konuştu. Aleve döndüğünde ise sesi buz gibiydi.
Alev kızı için yapsa bile, Lordu olarak suratına bağırması çok hoşuna gitmemiş, sinirini bozmuştu.
''Seni azarladım çünkü cidden para sıkıntısı çektiğimiz için bunu yapmak zorundaydım. Aslında para umrumda bile değil, çünkü depolama yüzüğüm de katlarca fazlası var. Yakın zamanda onu paraların içine aktarırım. Yaptığın şey, Her şey ticareti, ki bu çok büyük bir fon gerektiren bir olay. Ayrıca ilk başladığında çok zarar gireceksin ve kâr etmek için zamana ihtiyacın var. Eğer Tüccar Loncasının başına geçseydin bu imkanların olmayacaktı.''
''İkinci olay, Tüccar Loncasından ayırmam. Tüccar Loncası bana ait fakat fazla ilgilenmiyorum. Bu yüzden liderler gözünü üstünde tutuyor. Çünkü ikinizden birisinin olacak ve biriniz çok fazla parlayacak. Liderlerinde yetenekli torun veya çocukları var, onlar parlamadan siz parlarsanız, dikkatimi üstünüze alacağınızdan korkacaklardır. Bu yüzden oraya geçen kişi baskı altında olacaktır. Ben bunu 0'a çekebilecek olsam da, zorluk olmadan öğrenmek olmaz, dokunmamayı tercih ediyorum. Fakat zaten zor bir göreve giriştiğin için eğer sana bu görevi verseydim, rahat edemezdim.''
''Üçüncü olay, Fon. Sana verdiğim bu yüzüktekileri karaborsadan yüksek fiyatlara satabilirsen, ki nasıl yapacığını bildiğini varsayıyorum. Fon ihtiyacın olmayacaktır. Dördüncü ve son olay İç Ticaret. Senin İç Ticarete karışmana gerek yok. Çünkü sen dışta, bağımsız bir ticaret yapacak ve sadece benim emrimi dinleyeceksin. Bu yüzden İç Ticaret gibi küçük bir şeyi önemsemene gerek yok.''
''Bir hafta ev hapsine gelince, çok yorgun görünüyorsun. Git biraz dinlen.'' Son sözünü söyledikten sonra odadan çıktı. Arkasını dönmese bile Ateşin gözlerinden akan yaşın seslerini duyabiliyordu. Mutlu olsa bile, biraz önce çok gerilmişti, iki duygu yüzünden zihni kargaşa içindeydi. Biraz yalnız kalmaya ihtiyacı vardı.
Erthyo odadan çıktığında, Bir ve İkiye haber verdi.
''At Prensi ve Yardımcısının Konuk Odasına çağırın. Onlarla görüşmek istiyorum.''
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..