Erthyo onları tamamen ezmek istiyordu. Zamanda, güçte... Aklına ne gelirse ezmek istiyordu. Bunun sebebi karşı tarafın, kendi varlığından haberleri olmasına rağmen kadınına yürümeleriydi. Ayrıca bunlardan sadece bir tanesi ciddi olarak onu seviyor, ikincisi ise belki seviyordu. Diğerleri onu bir kadın olarak değil, bir amaç olarak görüyordu. Erthyo kadınına böyle davranan hiç kimseye huzurlu bir hayat yaşatmazdı.
Ancak nasıl yapacaktı? Burada tam 6 kişi vardı ve hepsinin kişilikleri tamamen farklıydı. Kimi ihtiyatlı, kimi tezcanlıydı fakat hepsi zekiydi. Onun oltasına kolayca düşmezlerdi.
'' O zaman şöyle yapalım... '' Erthyo düşüncesinin gerçekliğe ulaşabileceğini düşününce bu fikirde karar kıldı. Adımları daha emin olurken, attığı adımlardaki sesi artık baskılamadı.
Tak!
Ayağına giydiği, rahat deri ayakkabının sesi ortamı doldurdu. Ses o kadar temiz çıkmıştı ki, birbirine kükreyen Siyah ve Altın Ejderha bile bunu duymuş, kafalarını ona çevirmişti.
'' Oh, Sensin? '' Yeşil Ejderha yeni bir eğlence bulmuş gibiydi, hınzır bir gülümseme ile konuşurken Erthyo'ya baktı.
Erthyo onu görmezden geldi, elleri ardında yürümeye devam etti. Kahverengi Ejderhayı geçti fakat hiçbir şey yapmadı. Onun sırası daha gelmemişti.
Kızıl Ejderhanın yanına geldiğinde, ilgisin çekmiş gibi vücuduna baktı. Söylemeliydi ki gerçekten iyi bir vücudu vardı. Düzgünlük ve hoşluğa değil, güce adanmış bir bedendi. Kasları hizalıydı fakat içindeki güç saklanmadan dışa vuruluyordu. Bu görenlerin gözlerini korkutmak için birebirdi. Ancak Erthyo'nun gözünde hiçbir şeydi.
Pat!
Erthyo yürürken, Kızıl Ejderhanın kolunun yakınından geçiyordu. Bir ''Pat!'' sesiyle ona omuz attı ve yoluna devam etti. Şaşırtıcı şekilde güçlü gözüken Kızıl Ejderha, bu omuz yüzünden tökezlemişti.
Erthyo özür bile dilemeden yürümeye devam etti. Sanki çarptığı biri değil de, bir taş parçasıydı. Bir insan çarptığı her taş parçasından özür diler miydi?
Arkasında, gözlerinden öfke alevleri fışkıran bir Kızıl Ejderha bırakarak yola devam etti.
Mavi Ejderhaya dokunmadı, Yeşil Ejderha'nın önüne geldiğinde durdu. Yeşil Ejderha ilgisini çekmiş gibi küçük bir kahkaha patlattı, ardından omzunu gösterdi.
'' Omzum burada, istersen omuz atabilirsin. Bunu seviyor gibisin. ''
'' Oh? Öyle mi? Daha önce birine omuz mu attım? '' Erthyo kafasını arkaya çevirdi, öfkeden dişlerini sıkmış Kızıl Ejderha ile göz göze geldi fakat ifadesi hâlâ hareketsizdi.
'' Ben öyle birisini göremiyorum. '' Olumsuz anlamında kafasını salladı.
''Hahaha, Cidden İlginçsin. Çok İlginç. '' Yeşil Ejderha bacaklarını dövdü, içten kahkahası ortamı doldurdu.
Erthyo'nun konuşmaları onu güldürse de, Kızıl Ejderha da farklı bir etki yaratmıştı. Omuz yemiş, üstüne görmezden gelinmişti, şimdi canlı bir varlık olarak bile sayılmamıştı, Kan resmen beynine sıçramıştı. Eğer omzundaki el onu durdurmasaydı, Erthyo'ya atılarak kavga çıkarırdı.
'' Çok ilginçsin. Sana sorun çıkarmayacağım. Geç. '' Yeşil Ejderha son bir kez güldü ve yoldan çekildi. Artık ona bir şey yapmayacağını belirtir gibi, nereden geldiği bilinmeyen sandalyeye oturdu.
Bana dokunmayan yılan bin yaşasın. Erthyo bu fikre katılıyordu, ona, kadınlarına ve önemsediklerine dokunmadığı sürece biri dünyayı bile yok edebilirdi. Önemsemiyordu.
Erthyo kafasıyla onayladı ve ona bulaşmadan yanından geçti.
İki rakip Ejderhanın önüne geldiğinde durdu. Aslında içlerinden biriyle işi vardı fakat yine de durmak zorundaydı, çünkü tam yolunun üstünde kavga ediyorlardı.
'' İkinizi de dövmeden önce yolumdan çekilin, özellikle sen Sarılı, seni Sarı Boka çevirmeden önce çekil. ''
''Ahahahaha, Sarı bok... Hahaha.. Sarılı.... Bunlar.... Hahaha.. Çok güzel isimler... Karnım.... Karnım ağrıyor... Haahahahaha...'' Yeşil Ejderha sandalyeden düştü. Ancak buna dikkat etmeden gülmeye devam etti. Karnını tutarak yerde yuvarlandı.
Altın Ejderhanın suratı çirkinleşse de, aklı yerindeydi. Erthyo'nun onu kışkırtmaya çalıştığını anlayabilecek kadar zekiydi. Onunla muhatap olmadı, Kahya Lun'a döndü.
''Kahya Lun, biliyorsun ki buraya her isteyen gelemez. Biz bile buraya gelmek için izin istiyoruz, hatta bu 30 Dakika Seansını devam ettirebilmek için bile bir sürü zorluğa katlandık. Şimdi hiç tanımadığımız bir adam gelip buna dahil olamaz. Mızrağın sahibi olsa bile olamaz! '' Erthyo'dan rahatsız edici bir koku alıyordu, bu zamanında İmparatoriçesine bir kere kaybettiği adamın kokusuydu, bir şekilde o adamı hatırlamıyordu fakat kokusunu unutmamıştı. Bu koku onu çok tedirgin ediyor, içine kurt düşürüyordu.
Erthyo alayla güldü ve arkasını döndü.
''Gördün mü Kahya Lun? İşte özgüvensiz erkek böyle olur. Bir kadını hedefliyor ve ortaya rekabet çıkınca korkudan rekabeti yok etmek istiyor ve bir kahyaya bağırıyor. Şuradaki taştan daha da değersiz.'' Erthyo parmak ucuyla Kızıl Ejderhayı gösterdi, ardından sanki çöpe bakıyormuş gibi Altın Ejderhaya döndü.
''Sen...''
''Sen!'''
Altın ejderha söze devam etmek istedi, ancak Kızıl Ejderha sonunda patlamıştı. Eğer kahverengi Ejder ve Mavi Ejder onu tutmasaydı Erthyo'ya atılacaktı.
Kahverengi Ejderha, Kızıl Ejderhanın kollarını tutarken burukça gülümsedi.
''Altın, Neden izin vermiyorsun? Zaten zamanında 10 Dakikalık görüşmelerde, üst makamlardan da bazıları katılırdı. Sıra bundan çok daha uzundu fakat bıraktılar. '' Etkinlik sadece 6 Baş Ejderhaya özel değildi, zamanında üst makamlardaki yetkililer, bazı kabile şefleri de katılmıştı. O zamanlar zaman sınır 10 dakika olsa da büyük bir sıra olurdu. Çünkü hedef İmparatoriçeydi, eğer onu etkilemeyi başarır ve onu kadınları yapabilirlerse anında İmparator olacak ve bu Diyara hükmedeceklerdi. Kimse bu fırsatı kaçırmak istemezdi.
Ancak zamanla sıra giderek kısaldı. İmparatoriçeyi etkilemenin imkansız olduğunu yavaşça anladılar ve vazgeçerek sadece onun astı oldular.
Erthyo iki adımla Altın Ejderhanın yanına geldi.
'' İyi izle seni 1 Saniye ile geçeceğim. '' Erthyo'nun konuşmasını duyduğunda Altın Ejderha küçümsercesine güldü.
''1 saniye ile geçmek o kadar önemli bir şey değil.''
''Bunu seni geçtikten sonra da söyleyebilecek misin merak ediyorum.'' Erthyo kimseden izin almadan içeri girdi. Zaten izne ihtiyacı yoktu. Kim onu, kadınını görmesinden uzak tutabilirdi ki? Altın Ejderha mı? Denemesini çok isterdi, böylelikle ağzını parçalayabilirdi.
Erthyo kapıyı yavaşça itti. Kapının hafif gıcırtısı içeride yankılandı ve evin sahibine birinin içeri girdiğini bildirdi. Odaya girdiğinde, 10.000 Fit Bitkisinin kokusu ortamı denizin altı gibi kokutmuştu, ayrıca birkaç tane daha bitki vardı fakat bunlar 10.000 Fit bitkisi ile uyum içinde güzel bir koku ortaya çıkarmıştı.
Erthyo kokuyu derince içine çekti. Ardından mızrak niyeti ile kokuyu dağıttı. Çiçek koklamaya gelmemişti, buraya kadınını görmeye gelmişti.
Attığı adımlarla etrafında çeşitli sanat eserleri gördü. Güzel doğa manzaraları, savaşan canavarlar, Opera, Savaşa önderlik eden bir Mareşal, her türlü resim bulmak mümkündü. Yanlarından geçerken detaylıca inceledi ve ilerlemeye devam etti.
Sonunda bir ses duyduğunda çoktan birkaç süre metre yürümüştü. Hüzünlü bir flüt sesiydi. Çalan kişinin içindeki yalnızlık, hüzün ve beklentiyi duyan kişiye yansıtıyordu. Ayrıca duyanlara huzur veriyordu. Erthyo flüt sesini duyunca görüşü bulandı.
''Şimdi olmaz!'' Bu genelde anılara gömülüp, Arz ile konuştuğu zaman olan şeydi. Ana benlik Arz'ın yanına gider, beden kendi halinde otomatik hareket ederdi. Ya da Erthyo uyursa hiçbir şey yapmazdı. Ancak Erthyo bunun şimdi olmasını istemiyordu.
''Bir kere de olsa görmem gerekiyor.'' Bu sefer ki son ve en önemli olan olsa da, şimdi bayılmak istemiyordu. Kendisi için bu kadar fedakarlık yapan kadını görmek istiyordu, güzelliği için değildi, içindeki meraktandı. Sadece onu görmek istiyordu.
Erthyo'nun göz kapakları iki dağı taşıyormuş gibi ağrımaya başladı. Hareket etmek bile zor gelmeye başladı, ancak Erthyo adım atmaya devam etti.
Ugh!
''Seni ölü parçası, bana biraz daha zaman ver.'' Erthyo duymayacağını bilmesine rağmen, boşluğa doğru kükredi. Ardından yürümeye devam etti.
O kükrediğinde, flüt durdu. Flütü çalan kişi bir saniye sonra tekrar çalmaya başladı. Erthyo bu seferkinin değişik olduğunu duyabiliyordu. Bunun içindeki üzüntü gitmişti, bunun yerine Erthyo'nun üzerindeki yorgunluğu azaltan melodiler kulağına doldu. Melodiler, göz kapaklarındaki dağı kaldırmasında yardımcı oluyor gibiydi.
Dudakları yukarı kıvrıldı ve adım attı. Her adımında gözleri kararıyor, ardından görüşü geri geliyordu. Erthyo dudağını ısırdı ve duvara yaslandı. Kapanmak isteyen gözlerine direnerek yoluna devam etti.
Müzik daha coşkulu olmuştu, bin deniz kızı şarkı söylüyormuş gibiydi. Dalga dalga kulaklarına girerek, onun üstündeki yorgunluğu bir nebze olsa da azaltmaya çalışıyordu. Fakat çok başarılı olamadı. Çünkü notalar ne kadar iyi olsa da yeterince pratik yapmamış gibiydi, tüm notalar yarımdı.
Fakat çalan kişi durmadı. Saflık yerine sayı avantajını kullanmaya karar vermişti. İlk nota geldiğinde arkasından iki ve üçüncü nota da geliyordu. Onun ardından 5...7...9
Bu şekilde devam ettikçe, biraz da olsa yardımı dokunmuştu. Omuzlarındaki dağlar biraz hafiflemiş gibiydi ve bu fırsatla bir adım daha attı.
Sesin geldiği odaya son birkaç adımı kalmıştı, içeriden gelen nefes verme seslerini duyabiliyordu. Nefes ağzından çıkıyor, flüte girerek bir notaya dönüşüyor ve Erthyo'nun kulaklarından girerek yardım ediyordu.
Zor bir durumda olsa da, Erthyo bu halinde bile gülebiliyordu. Çünkü içerideki kadının heyecanını hissedebilmişti. Onu odaya çekmek için tüm çabasını harcıyordu. Neden çıkmadığını da biliyordu, bunca yılın intikamını almaya çalışıyordu.
Erthyo bunu hissedebilmişti çünkü, arada durup kıkırdıyor ve devam ediyordu.
''Demek... benle.... dalga... geçersin.... Gelip... kalçanı... şaplaklayacağım.'' Erthyo'nun son 2 adımı kalmıştı.
Pat!
Bir adım attı, kulaklarına dolan orkestra sesi, sanki bunu kutluyormuş gibiydi. Kuşların ötüşü, onun mental durumunu yeniledi, rüzgarın esme sesi suratından çarparak kanayan dudağını iyileştirdi.
''Seni... Duygusuz Zombi. Bu yorgunlukta ne böyle?... Yılların... Yorgunluğunu... üstüme... mi... atıyorsun?'' Erthyo küfretti ve son adımı atmak için ayağını kaldırdı.
Sanki yer çekimi tersine dönmüş gibiydi. Ayağını yere basacak, ya da itecek gücü bulamamıştı. Gözleri neredeyse kapanmak üzereydi.
Erthyo gözleri ince bir çizgi haline gelmişti. Ancak kapanmadı, inatla o son adımı atmak için gücünü biriktirdi, flütün son ve heyecanlı notası kulaklarını doldurdu. Onu iten bir kola dönüştü.
~♫~~ ♫ ♫
PAT!
Son adım atıldı, Erthyo'nun ayağını yere çarpmasından dolayı çok ince bir toz tabakası yerden sıçradı. Erthyo'nun ince göz çizgisi yavaşça kapanırken tatminkâr bir gülümseme yüzünde belirdi.
''Demek böyle görünüyorsun.''
Tak!
Bedeni artık dağı kaldıramamıştı, Arz'ın gönderdiği yorgunluk onun karşılayabileceği bir seviyede değildi. Ruhunu ve bilincini bilemiş olsa bile, binlerce yıl yaşamış canavar Arz ile kapışmak için çok güçsüzdü. Bedeni güçsüzce yere düştü.
''Sonunda geldin. Kocacım.'' Mutlu ses, kuş şakıması gibiydi, suyun ırmaktan akışı gibi temiz ve hoştu. İçinde ağladığını gösteren belli belirsiz titremede vardı.
Erthyo'nun bedenini yerden kaldırdı ve yatağına yatırdı.
***
Erthyo gözlerini açtığında ilk yaptığı şey etrafa bakmak değildi. İçinden Arz'a sövmeye başladı.
''Seni yaşlı, ölü it. Umarım yedi sülalen ölüdür, yoksa ben kendi ellerimle öldüreceğim. Umarım bir kızın vardır, böylelikle onu haremime alıp, her gün kıçını şaplaklayabilirim. Neredesin yaşlı it? Çık karşıma.'' Erthyo kükredi ve ayağa kalktı. Fakat ortam çok sessizdi.
''Hm? Bu anormal.'' Arz ne zaman Erthyo'yu yanına çağırsa ortam hep telaş içinde olurdu. En sessiz olan yer, yani İo ile tanıştığı uzay boşluğu ya da Küçük Beyaz ile tanıştığı karanlık çukurda bile ses vardı. Ancak burası çok sessizdi.
Erthyo kafasını kaşıdı ve etrafına baktı. Etrafı canlı doluydu, insan değillerdi. İnsanın sahip olamayacağı saf ve güçlü manaya sahiplerdi. Ayrıca ırklarının farklı olduğunu gösteren dış özellikleri de vardı. Ancak hepsinin iki ortak özelliği vardı. Sessizlerdi ve Erthyo'ya bakıyorlardı.
İstisnasız hepsi!
Erthyo giydikleri kıyafete bakarak bir partide olduğunu gördü. Ancak söylediği sözler biraz aşırı kaçmış olacak ki, hepsi onu süzüyor ve aralarında konuşuyordu.
''Hehe.. Hehehe, Lütfen konuşmanıza devam edin, bana aldırmayın.'' Erthyo beceriksizce güldü. Yüzü hafiften kızardı fakat hemen ortadan kayboldu.
Yerine oturdu, ancak içinden Arz'a seslenmeye devam etti.
''Yaşlı Ölü İt, orada olduğunu biliyorum. Ölmedin değil mi?'' Erthyo son vedalarında öldüğünü zannetmişti, ondan sonra olan olaylar, İo, Ermy, hepsinde ruh parçası ona eşlik etmişti. Ancak hepsinde bir özellik vardı. O da anında bilincini kaybetmesiydi fakat bunda öyle olmamıştı, sanki Arz onun işini zorlaştırmak istiyor gibi yavaşça dereceyi arttırmıştı.
Bir şey yapmaya odaklanmış ruh izleri veya parçaları bunu yapamazdı. Amaçlarını yapar ve yok olurlardı, bunu sadece zekâya sahip biri yapabilirdi. Ki geriye sadece Arz kalıyordu.
''Evet. Fakat bu çok uzun sürmeyecek.'' Duygusuz ses tekrar ortaya çıktı, ruh parçalarından farklı olarak bu daha canlı hissettiriyordu.
Erthyo'nun önündeki alan çarpıldı, uzay-zaman yok oldu ve yerine yenileri geldi. Ortamdaki mana silindi ve Arz'ın varlığını kabul eden yeni mana ortaya çıktı.
Ortamdaki kimse şaşırmadı, kimse Arz'ın ortaya çıkışına bakmadı bile. Baştan beri oradaymışçasına davrandılar. Belki de oradaydı, belki de değildi. Erthyo bilmiyordu fakat diğer insanlar Arz'ın orada olduğunu bile bilemeyeceklerdi.
Arz, yanından geçen garsondan bir bardak içki aldı. Aldığında kolu, garsonun koluna çarptı. Smokininin yanları kırıştı. Ancak bir saniye sonra eski haline döndü. Ayrıca hiç kimse ona çarpmamış gibi yoluna devam etti.
Arz aldığı içkiyi kafasına dikti. İçki bardağı özellikle derin bir yapıya sahipti, tüm içkiyi bitirmesi 4 saniye sürdü.
''Hahhh. Güzel bir içki.''
''NE?'' Erthyo, zamanın oynamasına bile şaşırmamıştı. Ancak Arz'ın yaptığı hareket onu şaşırtmıştı, kafasına içkiyi diktikten sonra dudağındaki içkiyi yalamış ve...
Gülmüştü!
Bu Arz'ın ilk defa duygusunu ortaya çıkarış haliydi, daha önce ölü bir adam gibi dudakları ve kasları konuşmak dışında bir şey için hareket etmemiş, yanağı bile seğirmemişti. Arz, Erthyo'nun gözünde akıllı bir zombiden farklı değildi.
Küçük Beyaz ile konuşurken de duymuştu. Arz'ın duyguları zorla sökülüp alınmıştı. Gülemez, ağlayamaz, sevinemez, acı çekemezdi. Ancak gerçeklik hep umduğun gibi gitmez, evren sonsuzdu. Arz şu anda önünde gülüyordu.
Fakat az önce gerçekten gülmüştü. Bu gülüş çok parlaktı. Kalbinin derinliklerinden gelen bir gülüştü bu.
''Övgünüz için teşekkürler efendim.'' Garson nazikçe güldü ve eğildi. Ancak bir saniye sonra neden eğildiğini anlamamış gibi garip bir ifadesi vardı. Herkesin bir aptala bakar gibi ona baktığını görünce yüzü kızardı ve hızlıca orayı terk etti.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..