204. Bölüm: İki Görev

avatar
1190 9

İnatçı Yükselen - 204. Bölüm: İki Görev


Gökyüzündeki siyah çizgi giderek açıldı, uzayın parçalanmasından dolayı ortaya çıkan kırılmış cam parçaları yüzünden etraftaki görüntü çarpık görünüyordu. Dünya kendini iyileştirmeye çalışıyordu ancak Antik Hükümdarın saldırısı o kadar kolay iyileştirebileceği bir şey değildi.


''Biraz fazla kaçtım galiba.'' Antik Hükümdar tekrar süpürdü. Ortamdaki ve dünyayı sarsan mızrak niyeti bedenine geri çekildi ve yok oldu. Zaman geri sarılıyormuşçasına çizgi kapanmaya başladı. Uzay kendini onardı ve eski haline döndü, uzaysal yarıklar ve türbülanslar hiç olmamış gibi yok oldular.


Bir saldırının olduğu bile belli değildi, bunu belli eden tek şey devasa, buz beyazı derisi olan Kun Peng'in üzerindeki ölümcül yaraydı. Yaranın ciddiyeti o kadar kötüydü ki burada Evrendeki en yetenekli doktor bile olsa bu yaranın ölümcül olduğunu ve kurtulmanın imkânsız olduğunu söylerdi.


Fakat onları şaşırtacak bir olay bir an sonra gerçekleşti. Yara yavaşça kapandı, parçalanmış ve yok olmuş iç organları eski haline döndü. Yaraları daha kötü yapan mızrak niyeti bedeninden ayrıldı ve Antik Hükümdara döndü.


''T-T-Teşekkürler.'' Kun Peng minnetle konuştu. Gözlerindeki bakış huşu ve saygıyla doluydu, küçük bir korku parıltısı da vardı. Parıltı küçük olsa da çok saf ve parlaktı.


''Bana teşekkür etmene gerek yok. Düşmanlarımı, ailelerini ve tanıdıkları herkesi acımasızca öldürdüm, hatta uluslarını bile yok ettim fakat bana düşman olmayan kimseyi öldürmedim. Önüme çıkmış olsan da niyetin sadece küçük ateş ruhunu korumaktı, o adamın ölmesine izin verdin. Bu yüzden saldırımı geri çektim ve yaşamana izin verdim. Ancak o adamı korumuş olsaydın sen de ölmüş olacaktın. Bir nevi kendi kendini kurtardın.''


Kun Peng kafasını saygıyla eğdi ve bükülmüş bedenini açığa çıkardı. Bedeninin altında titreyen, kan özü yüzünden kırmızıya dönmüş kun peng ateş özü vardı. Büyük Kun Peng kafasını eğdi ve ağzından beyaz bir duman üfledi.


Duman kristalimsi kar gibiydi, beyaz ve saydamdı ancak içinde mavilikte içeriyordu ve kemikleri dondurup kanı buza çevirecek kadar soğuktu.


Kırmızı alev, saydam hava ile temas ettiğinde boyası dökülüyormuş gibi üstündeki kırmızılı yere sıçradı. Kırmızı alev kaybolduğunda küçük kun peng, anne kun penge sırnaştı ve mavi alevler içinde kayboldu.


Anne Kun Peng çocuğunun gittiğini gördüğünde rahat bir nefes verdi. Antik Hükümdarla karşılaşmak için döndü. Çok uzun süre olmasa da bazılarının sözlerinin altında yatan anlamı anlayacak kadar yaşamıştı, buna gizli niyetleri de dahildi. Antik Hükümdar gibi birinin niyetini anlamasa da tahmin edebiliyordu.


''Benden bir şey istiyor gibisiniz. Sakıncası yoksa bunu duyabilir miyim?'' Aşırı saygılı bir tonda sordu.


''Akıllısın.'' Antik Hükümdar anlamlı bir şekilde güldü.


''Öğrencim için bir sürü tekniğim var fakat ben o kadar cömert biri değilim. Bunu hak etmedikçe asla birisine bir şey vermem, kendi öğrencim bile olsa. Ancak çoktan hak edecek bir sürü şey yaptı ancak ona verebileceğim tekniklere uygun güçte ve seviyeye yakın bile değil. Eğer herhangi birini ona verirsem patlayarak ölecek ya da ızdırap derecesinde bir acı yoluyla.'' Eliyle Kun Pengi gösterdi.


''Bu yüzden gelişme yolunla ona yardım etmeni istiyorum.''


Kun Peng gözle görülür şekilde titredi. Antik Hükümdar resmen içini görmüş ve geçmişini tek bir bakışla analiz etmiş gibiydi. Söyledikleri doğruydu.


Özel bir soyu yoktu. Diğer ateş ruhları gibi ya da diğer kun pengler gibi de değildi fakat onlardan ayrı tek bir özelliği vardı. Mana özümseme miktarı! Tek nefes alışında ortamdaki mana miktarını birkaç günlüğüne kurutabilirdi, ortamdaki mana yenilenene kadar da o manayı saflaştırır ve gücüne eklerdi. Buraya gelmeden öncede aynısını yapmış ve sadece manayı değil ortamdaki ateşlerin %50'sini de özümsemişti. Bu sayede atılım yapabilmişti.


Diğer sahalardaki kimse bunu bilmiyordu, çocukları haricinde kimseye bu özelliğini söylememiş veya aktarmamıştı. Ancak Antik Hükümdar tek bir bakışıyla onu bulabilmişti.


''Merak etme. Senden tek taraflı yardım etmeni istemiyorum. Eğer öğrencimin ateş ruhu olursan sana büyük yararlar sağlayabilir, müttefiklerine en iyilerini bulmak için elinden geleni yapar. Bu yüzden pek bir şey kaybetmeyeceksin. Tabii ki seni zorlamıyorum.'' Antik Hükümdar Kun Peng'in düşünmesi için biraz zaman verdi.


Kun Peng kaşlarını çattı ve düşünmeye başladı. Antik Hükümdarın gücünü ve göğü kesen saldırısını görmüştü, ayrıca içinde bu saldırının onun asıl gücüne yakın bile olmadığına dair bir his vardı. Bu şeytanın kışkırtması gibi içinde bir tohum bırakmıştı.


Bundan sonra dışarı görme arzusu vardı. Yıllardır buradaydı, doğduğunda gözlerini burada açmıştı ve yavaşça zeka geliştirmişti, ateşin kendisi olsa bile belirli bir sınırdan çıkmasını engelleyen bir engelle karşılaşmıştı. Sanki biri alevleri buraya zincirlemişti. Bu yüzden hiçbir zaman buradan çıkamamıştı.


''Efendim ben...'' Durumu anlatmak için ağzını açtı fakat Antik Hükümdar onu durdurdu.


''Sen cevabını düşün. Küçük sorunları kafaya takma.'' Ona uygulanan şeyi tabii ki de biliyordu. Bunun gibi küçük bir kilidi bile yok edemezse kendine Antik Hükümdar diyebilir miydi?


''T-Tamam kabul ediyorum.'' Kaybedeceği bir şey yoktu. Buradaki çocukları o gittiğinde kendi başına bakabilmeliydi.


İşin aslı hiçbiri onun çocukları değildi, sadece onun gibi ateşten doğmuş canlılardı fakat O hiçbirinin zarar görmesini istemediği için onları çocukları gibi görmeye ve korumaya başladı. Ancak içinde hep bir ukde kalmıştı.


O da bir ortak istiyordu. Biriyle dünyayı, evreni dolaşıp yeni yerler görmek istiyordu. Bunu neden istediğini bilmiyordu fakat istiyordu.


Ancak bilmediği şey bunun doğal bir şey olduğuydu. Ruhlar yarım canlılardı bir ortak bulmadıkları sürece asla tek kalmayacak ve asla kötü düşünce barındırmayacak temiz canlılardı. Önceden ortağı olmuş, sonra onunla ayrılmış ruhlar duyguları bilebilirdi ancak hiçbiriyle anlaşma yapmamış bir ruh ortak bulamaz ve temiz duygularıyla bir ortak için yanıp tutuşurlar, tam olma arzusu duyarlardı.


İşte bu sebepten dolayı Antik Hükümdar onu ve küçük ateş ruhunu öldürmemişti. Çünkü onlar saftı ve düşmanı değillerdi.


''Güzel.'' Antik Hükümdar elini salladı, mızrak niyeti tekrar ortaya çıktı fakat bu sefer hiçbir his yaymadı. Yavaşça hareket ederek Kun Pengi sarmaya başladı.


Crack!


Bir kırılma sesiyle ortamdaki alevler titredi. Bunun dışında değişik bir şey yaşanmadı.


''Bitti... mi?'' Bu kadar basit olmasını beklemiyordu, Evet! Antik Hükümdar güçlüydü ve onun gücünü göremiyordu fakat en azından birkaç saatini alabileceğini düşünüyordu, tek bir anda işin bitmesini hiç düşünmemişti.


''Evet bitti. Konuşmamız burada sona eriyor.'' Artık bedeni verme zamanı gelmişti, hem burada ilgisin çeken başka hiçbir şey kalmamıştı.


***


Erthyo yavaşça bedene yerleşirken Antik Hükümdarın sesini duydu.


''Bundan sonra bizden hiçbir teknik almayacaksın, eğer belirli bir teknik almak istiyorsan buna değer olduğunu kanıtlamalısın.''


''Ayrıca şu anda yaşadığın hislerin değerini bil. Çünkü ben tatmin olasıya kadar Soy Birleşimini kullanırken büyük acılar çekeceksin. Bu beni kullanmanın cezasıdır.''


''Ayrıca sana iki görev veriyorum. Bu iki görevden herhangi birini yapmadığın sürece artık benim soyumdan sayılmayacaksın, sana verdiğim tüm teknikleri alacağım. Ne kadar geliştirdiğin ya da sana ne kadar bağlı olduğu önemli değil.''


Erthyo Antik Hükümdarın soğuk, saf öldürme niyetini hissettiğinde titredi. Antik ve eski sesinden sızan öldürme niyetinde bağıran ve acı çeken insanların sesini duyabiliyordu. Onlardan birisi olmamak için bu görevi ciddiye almalıydı.


''Nedir?''


''İlki, yapmayı düşündüğün hapı yarım ayda yapmanı istiyorum. Ne yaptığın, nasıl yaptığın ya da ne feda etmen gerektiğini umursamıyorum. Yarım ay içinde o hapı yapacaksın ve başarısı %80'in üzerinde olacak.''


''NE?!!'' Bu imkânsızdı. Göğün altındaki en dahi insan olsa bile bunu başaramazdı.


Sonuçta burada Ay Oluşumunun zirvesindeki bir haptan söz ediyordu. Erthyo daha bir yıldızlı hap ustası bile değildi. En fazla çırak olabilirdi ya da yarım adım bir yıldızlı fakat on beş gün içinde Ay Oluşumunun zirvesinde bir hap yapamazdı.


%80 üzerinde başarı daha da imkânsızdı. Hap yapımında başarı saflığı gösterirdi, hap ne kadar başarılı ise o kadar saf olurdu. Erthyo biliyordu ki elindeki en yaşlı ve değerli ilaçlarla bile %20 saflığa anca ulaşabilirdi, ki bu başarılı olabilirse ve işleyecek seviyeye gelebilirse olacak bir şeydi. Daha kontrol etmemişti ancak malzemelerinin çok olmamasından bahsetmiyordu.


''D-Diğeri?'' Titreyen bir sesle sordu.


''O iki kişiyi, ay ve güneşli olanları. Bu eğitim bitmeden öldürmeni istiyorum. Onu da nasıl yaptığını pek önemsemiyorum. Ancak öldürmeni istiyorum.''


''Bu daha da imkânsız.'' Erthyo ağlamak istiyordu. Tabusu olsa bile onu ucundan çiğnemişti fakat bu kadar ağır bir ceza almıştı. Eğer gerçekten çiğneseydi ne yapması gerekiyordu. Düşünmek bile istemiyordu.


''Umurumda değil. Eğer başaramazsan artık soyumdan değilsin ve becerilerine veda edebilirsin. Ha bu arada işi uzatmaya kalkma, biliyorsun her yaptığını takip edebilecek bir seviyedeyim.'' Sesi yavaşça soldu.


''Cüret edemem.'' Erthyo ağlamaya yakın fakat ağlama olmayan bir sesle konuştu ve bedenindeki yenilikleri hissetmeye çalıştı.


***


''Sence bu yaptığın biraz fazla değil mi?'' Karanlık bir ortamda Antik, omurga titreten bir ses yükseldi. Sesten yayılan ölüm aurası ve karanlık hissî ortamdan daha karanlıktı.


''Evet, bence de biraz fazla. Sonuçta bunu bizim evrenimizde bile yapan kişi sayısı çok az, bunu başaran kişilerde şu anda Hap Hükümdarı, İksir Hükümdarı gibi kişiler oldular.'' Umursamaz bir ses diğerinin ardından geldi. Ses evrende olan olaylara kayıtsızdı, dünya çökse evren yıkılsa umurunda bile olmayacak gibiydi.


''Size aynısını yapsa, siz de aynı tepkiyi verecektiniz. Özellikle Tilki sen bir şey söyleyemezsin, en son damarına basan kişiye ne yaptığını unutmadım. İşkence Hükümdarı o günden sonra binlerce yıl kâbus gördü, ki sinirlendiğin kişi başka biriydi.'' Antik Hükümdarın sesi alayla doluydu.


''Bu... Bu başka. Sonuçta o zaman cidden sinirlenmiştim. Ancak bu çocuk öyle değil, özel kanı yok, özel bir yeteneği yok, dahi değil, sıradan meridyenlere sahip ve anlayışı normal insanlardan biraz daha yüksek olsa, ayrıca kavrama yeteneği onu ucu ucuna dahi kesime soksa bile verdiğin görevler yine de fazla.'' Göksel Tilki, Antik Hükümdarın söylediği anı düşününce utandı. O gün biraz aşırıya kaçtığını kabul ediyordu.


''Bir şey olmaz. Eğer gerçekten başarabilirse çok büyük bir ilerleme kat edecek. '' Antik Hükümdar yıllar sonra ilk defa beklenti hissine kapılmıştı. Bu uzun süredir hissetmediği bir histi.


''Şimdi hatırladım da Yılan sen şu aralar burada fazla takılmaya başladın. Ne oldu? Bu gencin o gün yaptığı şeyi ciddiye mi aldın?'' Antik Hükümdar kafasını Yeraltı Yılanına çevirerek sordu. Bahsettiği olay Erthyo'nun Ermy'i kurtarmak için canını sunmasıydı.


''Evet. Bende sizin gibiyim. Uzun süredir böyle şeyler yaşamamıştım. Gerçi Hükümdarlar bana bu tür tekliflerle çok fazla gelseler de bunun nedense özel olduğunu hissediyorum. Sanki gerçekten başarabilecek gibi geliyor.'' Yeraltı Yılanı Erthyo'nun teklifini düşününce dudakları kıvrıldı. Eğer Erthyo teklifinin başka bir anlama geldiğini ve bunun anlamını bilseydi şaşkınlıktan uzun yıllar ağzı açık kalırdı.


''Öyle mi?'' İkisinin de ilgisi çekilmişti.


''Belki de Kadere danışmalıyız? Ne dersiniz?'' Bir öneriyi diğerlerine sundu ancak kendisi bile bunu yapmayı düşünmüyordu.


''Sizce de olacakları izlemek, geleceği öğrenmekten daha heyecanlı değil mi?'' Antik Hükümdarın yüzünde nadir görünen bir gülümseme oluştu. Üçlü kafasını aşağı eğdi. Kafalarını indirdikleri yerde süzülen bir gölet vardı. Bu gölet belirli bir alanı ve belirli bir kişiyi gösteriyordu.


Mavi alevlerin içinde bedenine alışmaya çalışan Erthyo bu gölette canlı olarak gösteriliyordu. Ayrıca yaptığı her hareket ve düşündüğü her düşünce onlara iletiliyordu.


**


Erthyo bedene girdiğinde onu kontrol karşıladı. Bedeni üzerindeki kontrolü zaten üst sınırlardaydı, hatta belirli bir seviyeyi geçerek bedenindeki her bir eti ve kası kontrol edebilecek seviyeye ulaşmıştı. Ancak şu anda bu seviyeyi de geçmiş gibi hissediyordu.


Alışmak için birkaç yumruk attı. Yumruklarında hiçbir gereksiz hareket yoktu, ekstra kas seğirmesi gibi şeylerde yoktu. Yumruğu mükemmel bir açı ve hareketle ilerlemişti, Erthyo bu yumruğun açığa çıkaracağı gücü çok merak ediyordu.


Bunun ardından iki elindeki silah vardı. Onlara daha aşina hale gelmişti, sanki iki silahta artık kendi uzvuymuş gibiydi. İstediği hareketi mükemmel kontrolüyle ortaya çıkarabilir ve şaşırtıcı bir güç açığa çıkarabilirdi.


Bunun ardından beden gücü vardı. Dışarıdan zaten farklı bir seviyeye geçtiğini ve uzuvlarının bir silaha dönüştüğünü görmüştü fakat görmek ve hissetmek farklı şeylerdi. Kemikleri bu formdayken kara altın gibi metalimsi parlaklık yayıyordu, test etmesine gerek olmadan sağlamlıklarını hissedebiliyordu.


Kasları ve tendonları esnek ve güçlüydü ancak aynı zamanda büyük bir dayanıklılık kazanmıştı. Görüşü, kokusu, kısaca altı duyusu artmış, daha keskin hale gelmişti.


Son olarak savaş hissî ve altıncı hissî vardı. Erthyo bunların diğerleri gibi direkt etki etmeyeceğini fakat gücünü farklı bir seviyeye çıkaracağını biliyordu.


''Um, Afedersin... Ne yapıyorsun?'' Erthyo bedenini test etmekte kendini kaybetmişken güçlü bir ses düşüncelerini böldü.


Kafasını çevirip baktığında Kun Pengin onun hareketlerini izlediğini ve kafasının karıştığını gördü.


''Anlaşma... Yapmayacak mıyız?''


''Oh, OH!! Doğru... ehem... Üzgünüm. Hadi anlaşma yapalım.'' Erthyo yaptığı garip hareketlerinin biri tarafından göründüğünü fark edince yüzü kızardı. Onun fark etmemesini umarak bunu hemen dağıtmış olsa da kıkırdamasından fark edildiğini anlamıştı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46894 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr