Erthyo ateş elementine sahip olmasa bile anlaşma yapabilirdi. Kullanamazdı fakat anlaşma yapmakta bir sıkıntı yoktu, sonuçta onları kaybetmemiş sadece kullanamaz hale gelmişti.
Tırnağıyla parmağını kesti, küçük bir kan özü parçasını fiske ile Kun Peng'in kaşlarının arasına fırlattı.
Pıt!
Suya düşen taş etkisi yaratan kan özü alevlerde dalgalanma oluşturdu. Eğer normal bir ortamda olsaydı kan özü alevlerle etkileşime girdiği anda buharlaşacaktı. Ancak karşısındaki Alev Ruhu ile anlaşma ortasında olduğu için kan özü buharlaşmadan kaşlarının arasından girerek anlaşmayı tamamladı.
''O zaman seni hangi aleve koysak?'' Anlaşma tamamlanmış olsa da hâlâ bir aşama daha gerekiyordu. Alev Ruhunun bir konağa ihtiyacı vardı.
Antik Alev? Yok onun için çok fazla. Ölüm Alevi? O da çok fazla, ayrıca aynı elementleri barındırmadığı için kendi içinde yok olurlar, Ölüm Alevine bir şey olmaz fakat Kun Peng alev tarafından özümsenir. Asura? Belki fakat Zehir ve Alev pek iyi geçinemiyor yani bunu son çare olarak saklayalım. Göksel Alev? Yok, uyumsuz. Geriye tek Nihai Alev kalıyor. Sanırım ona uygun.
Erthyo düşüncelere daldı. Onunla bir bağ kurmuş olan Kun Pengde onun düşüncelerini anlayabiliyordu. Yeni ortağının bu kadar güçlü alevlere sahip olması onu şaşırtmış, aynı zamanda geleceği hakkında sevindirmişti.
''Düşündüğün şey mantıklı. Aralarından en çok Nihai Aleve uyuyorum. Diğer alevler istesem de uyum sağlayamayacağım alevler.'' Nihai Alev içlerinde en güçsüz alev olanıydı, ancak potansiyeli yüksekti. Eğer düzgün alevler özümserse diğer alevlerle eşit derecede güçlü olabilirdi. Bu yüzden Kun Peng fazla üzülmeden kabul etmişti.
''O zaman Nihai Alevin Alev Ruhu olman için rahatsız edeceğim.'' Erthyo gözlerini kapattı. Karanlık görüşünde mühürler belirmeye başladı.
Ung!!
Kulaklarına kun pengin çığlığı geldiğinde alev mühürleri titredi. Niyetini anlamışlar gibi diğer mühürlerden ayrıldılar ve öne çıktılar. Aynı anda Erthyo'nun görüşünde Buz Alevleriyle kaplanmış Kun Peng girdi. Kun Peng havada süzüldü, mührün etrafında bir kez döndü ve 5 işaretten Nihai Alevi temsil eden kırmızı- beyaz parçacıklı alevin içine girdi.
Vhoşş!!!
Mühür alev aldı. Ancak bu alevler sıcak değildi, mavi alevler kemik donduracak kadar soğuktu. Sanki karlı dağların tepesindeymiş gibi derinlere işleyen bir soğuk taşıyordu.
Mührün üstündeki, Nihai alevin tüm renkleri söndü ve gri bir aleve dönüştü. Arından mavi alevler Nihai Alevin simgesini sardı. Artık ne beyaz parçalar, ne de kırmızı bir renk içeriyordu. Sadece saf mavi rengindeydi, buz mavisi renginde.
Küçük bir Kun Peng Alevlerin içinde belirdi. Kun Peng neşeyle alevlerin etrafında dönmeye başladı. Erthyo bunu görünce başarılı olduğunu anladı ve ona biraz zaman vermeye karar verdi.
''En zor tarafı geldi.'' Erthyo elindeki mızrağa baktı. Dişlerini sıktı ve emir verdi.
''Sahibin Emri; Tüm Ruhların Çıkışını Aç, Dış Görüntü ve Bağlantıyı aç, Konuşma Bağını tekrar kur.''
Mızrak titredi, göz alıcı bir ışık tüm mızrağı kapladı. Qian mızrağın içinden çıktı. Kafası aşağı bakacak şekilde orada duruyordu.
Erthyo uğursuz bir hisle kaplandı.
''Qian-''
Şlap!!
Ağzını açtığında aynı anda sert bir tokat suratına çarptı. Yaşadığı şoku atlatmak için biraz bekledikten sonra Qian'a döndü.
Qian'ın gözlerinden inciler gibi göz yaşları dökülüyordu. Sert görünmek için dişlerini sıkıyordu ancak bir bebek gibi ağlamasına ramak kalmıştı. Gözlerinde üzüntü, keder, kızgınlık ve suçluluk duygusuyla Erthyo'ya baktı.
''Ne kadar endişelendiğimin farkında mısın? Aramızdaki bağ inceldiğinde neredeyse kalp krizi geçirecektim. *Ağlar* Ne... Ne kadar işe yaramaz hissettiğimden haberin var mı? *Ağlar*'' Qian hıçkırıkların arasında kendini konuşmaya zorladı. Burada ağlarsa içindekileri dökmek için bir daha konuşamazdı.
''İki yılın sonunda seninle kavuşmuştum ve seni neredeyse tekrar kaybediyordum. *Ağlar* Sonsuza kadar *Ağlar*'' Giysisinin kenarını tutarak kendini ağlamamak için tutuyordu.
Erthyo Qian'ın üzüntüsünü hissedebiliyordu. Aralarındaki derin bağlantı yaşadığı tüm hüznü kendisine devamlı olarak aktararak kalbinin acımasına sebep oluyordu.
Kelimeler artık burada bir işe yaramazdı. Eylemleriyle üzgün olduğunu göstermeliydi.
(+18 başlıyor. İlgilenmeyenler bir sonraki uyarıya kadar geçebilir)
İki eliyle suratını tuttu ve dudaklarını kendi dudaklarıyla mühürledi. Qian şok olsa da göz yaşları inci gibi dökülürken kendini Erthyo'ya bıraktı.
Erthyo dudaklarını öpmeyi bitirdiğinde durmadı. Yanağını, gözünü, alnını, çenesini, boynunu öptü. Sevgi ve şefkatini göstermeye çalıştı.
''Haahh...'' Qian'ın nefes alışları derinleşti. Kırmızı yüzüyle Erthyo'yu itmeye çalıştı ancak kollarında güç bulamadı. Her öpücükte kollarındaki güç adeta vakumlanıyormuş gibi yok oldu. Sonunda karşı koymayı bıraktı ve kendini Erthyo'ya bıraktı. Hatta inisiyatif alarak Erthyo'nun cübbesinden geriye kalan parçaları çıkarmaya başladı.
Erthyo Qian'ın cübbesinin bağını çözdü. Cübbesinin omuz kısmından hafifçe iterek pamuklu iç giysisini ortaya çıkardı. Erthyo öpücükleri bırakmadan soymaya devam etti. Aynı anda bedenini okşuyor, ovuyor ve bazı bölümlerini sıkıyordu.
''Hahhh... Ah... Hahhh...'' Küçük bir inilti ağzından fırladı. Erthyo iniltiyi duymamış gibi devam etti. Pamuklu iç giysinin son parçalarını çıkararak sanat eserine benzeyen bedenini gözler önüne serdi.
''Burada olmaz.'' Qian'ı kucağına aldı ve sıçradı. Burası kan, et ve parçalanmış beden parçalarıyla doluydu. Qian ile geçireceği güzel zamanları bunlarla kirletemezdi.
Birkaç on metre ileride küçük bir açıklıkta durdu. Yine de buraya gelesiye kadar Qian'ı öpmeyi hiç bırakmamıştı.
''Lütfen... Seni hissetmek istiyorum... Ahhh~... Yanımda olduğunu hissetmek istiyorum... Ahhhh~~~'' Qian sınırına yaklaşmıştı. Alt vücudunda karıncalanmaya hissediyordu.
Ellerini Erthyo'nun açıktaki aletine götürdü ve okşamaya başladı. Sadece iki kere birlikte oldukları için deneyimsizdi, elleri beceriksizce hareket ediyordu.
Erthyo gülümsedi. Qian'ın bedenini bir ağacın gövdesine dayadı. Pürüzsüz, lekesiz sırtını açığa çıkardı, alt gövdesindeki vahaya bakarken ağzının kuruduğunu hissetti. Mızrağını tuttu ve vahasına sürtmeye başladı.
''Her şeyi bana bırak. Sadece zevk almana bak.'' Sırtına nazik öpücükler kondurdu. Aynı anda mızrağını vahanın girişinden geçirdi.
''Ah~... Oh... Ahhh~~~'' Qian, Erthyo'nun aleti içine girerken büyük iniltiler bıraktı. İniltileri etraftaki canlıları çekebilecek kadar yüksekti. Ancak istemsiz saldığı Ejderha aurası yüzünden buraya hiçbir canlı yaklaşmaya cüret edemedi.
''Çok... Büyük!!!'' Qian gözyaşları dökerken çığlık attı. Önceki seferin aksine bu seferki üzüntü gözyaşı değildi. Saf mutluluk gözyaşlarıydı.
Bundan sonra ormanda defalarca yükselen büyük iniltiler duyuldu. Zevk çığlıkları, atan kişinin ne kadar mutlu olduğunu ve zevk aldığını anlamak için yeterliydi.
**
''AHHHHHHHHHH~~~'' Qian yine geldiğini işaret edecek bir zevk çığlığı attı. Aynı anda Erthyo'nun aleti sular içinde kaldı.
Fırsattan yararlanmak ve zevki artırmak için Erthyo'da tohumlarını salmaya karar verdi. Qian'ın rahmine defalarca sapladıktan sonra tohumlarını içine saldı.
Aletini vahadan çıkardı. Beyaz şelalenin vahadan akmasına ve erotik bir görüntü oluşturmasına izin verdi. Qian'ın seğiren dolgun eti ve titreyen bacakları zevkin doruklarına defalarca ulaşmasından dolayı uyuşmuştu. Sonunda ayaklarındaki gücü kaybetti ve Erthyo'nun kollarına düştü.
(+18 Bitti.)
Qian parlayan gözyaşları ve çiçek açan bir gülümseme ile Erthyo'ya baktı. Gülümsemesi o kadar güzeldi ki Erthyo'nun yeni bir tur için bedenine atlamasına neden olacaktı.
''Bundan sonra istediğin zaman yanımda kalabilirsin. Savaşlarda dahil. Şimdi git dinlen, yakın zamanda yardımına ihtiyacım olacak.'' Erthyo Qian'ın üstünü cübbesiyle sardı.
'' Tamam Kocacım.'' Qian tutkulu bir öpücük verdikten sonra mızrağa geri döndü. Dönmeden önce Erthyo'nun giyebileceği giysiler bırakmayı da ihmal etmedi.
Erthyo, yeni kırmızı cübbesini üstüne giydi.
Kırmızı cübbe, kırmızı saç ve gözleriyle birleşince Erthyo'ya farklı bir hava katmıştı. Görenlere kırmızının en güzel tonunun bir bedende toplandığını gösteriyordu.
''Rahatladım!!'' Derin bir şekilde gerindi ve nefes verdi.
''Şimdi asıl soruna dönelim.'' Her şeyin bir yeri ve zamanı vardı. Qianla sevişmesi için özel bir zaman ve eğitim için özel bir zamanı vardı ve ne kadar istemese de şu anda eğitime geri dönmeliydi. Zorundaydı.
''Bu hap... Nasıl bakarsam bakayım yapmak imkânsız.'' Erthyo Antik Hükümdarın verdiği görevi düşündü. Ne türlü bakarsa baksın yapması imkansız bir görevdi.
Hap yapımı belirli seviyeler ayrılıyordu:
1. Seviye; Yıldızlı Hap.
2. Seviye; Ay Oluşumu.
3. Seviye; Ay Kıran.
4. Seviye; Altın Nehir.
Bu şekilde ilerliyordu. Birkaç seviye daha vardı fakat Erthyo şu anda onlarla ilgilenmiyordu. Erthyo'nun yapacağı hap Ay Oluşumunun zirvesinde, Yarım-Adım Ay Kıran seviyesindeydi.
Bir Hap Ustası, mana ustasından farklı olarak dahiliği umursamazdı. Bir Hap Ustası olabilmek hafıza ve deneyimi. Tabii ki burada dahilikte devreye girebiliyordu. Fotoğrafik hafıza, çoklu bilinç gibi fakat mana ustalarının aksine haplara ayırdığın efor ve zamanda buna büyük bir etki ediyordu.
İlk seviye için gerekli olan şey binlerce bitkiyi detaylı bir şekilde bilmek, üzerinde düşünmek, haplar yapmak, başarısız olup sonunda başarıya ulaşmak gerekiyordu. Ayrıca belirli miktarda Yıldızlı hap işleyebilmekte burada gerekiyordu. Kimse ne kadar olduğunu bilemezdi çünkü herkes için farklı miktarda olurdu.
Bazı kişiler 10 hapta İkinci seviye Yıldızlı Hap Ustası olurken, bazıları 100 hapta yine de olamıyordu.
Ayrıca bir kişinin Ay Oluşumu Seviyesinde bir hap ustası olabilmesi için önünde 9 adım vardı. 1 Yıldızlı Usta... 2 Yıldızlı Usta olarak 9 seviyeye ayrılıyordu.
''Daha bu seviyeler var. Ne yapacağım ben?''
Sadece bu kadarla da kalmıyordu. Ayrıca kişi Ay Oluşumu seviyesine geçtiğinde artık farklı şeylerde devreye giriyordu. Mineraller, Mana Canavarı çekirdekleri ve parçaları, element kristalleri... gibi şeylerde devreye girerek işi zorlaştırıyordu.
Ve en önemlisi. Erthyo'nun bir fırını yoktu.
Fırın bir Hap Ustası için olmazsa olmazlardandı. Fırın dış ortamdaki kirli manayı ve etkenleri haptan uzak tutar, ayrıca manayı fırının içine sıkıştırarak hapın oluşabilmesi için alan sağlardı.
''Ne yapacağım?'' Kafası düşüncelerden dolayı çatlıyordu. Sorunlar üst üste binmeye devam ediyordu. Hap Fırınını Qiandan alabilse de diğer sorunlar dış faktörlerle kapatabileceği bir şey değildi.
''Bir yerden başlamam gerekiyor.'' Erthyo sorunlarını düşünmemeye karar verdi.
Gözlerini kapattı ve anılarına dalarak belirli anıları armaya başladı.
Birkaç saat araştırdıktan sonra sonunda istediği şeyi buldu.
Kral Simyager Horusun Anıları!
Erthyo anılara girdiğinde önünde iki parlak şey ortaya çıktı. Bunlardan biri gökyüzünde parlayan bir güneş gibiydi. Parlaklığı o kadar fazlaydı ki yanındaki küre onun yanında sönük kalıyordu. Diğer küre gri bir küreydi. Özellikle parlak bir ışık yaymıyordu, sadece orada durarak kendi varlığını belli ediyordu.
Erthyo dikkatli baktığında bunların üzerinde bazı yazılar yazdığını gördü.
Altın Olanda, bir o kadar parlak altın harflerle ''Miras'' yazıyordu.
Gri olanda ise ''Simya'' yazıyordu.
Erthyo düşünmeden Simya yazılı olana gitti. Daha önce miras edinmemişti fakat bazı gereklilikleri olacağını düşünüyordu. Belli şeyler yapmak, belli seviyeye gelmek ya da en azından bir testten geçmek gibi. Şu anda öyle bir zamanı yoktu, 15 günlük süre limitiyle yarışması gerekiyordu.
Simya yazısına dokunduğu anda kafasın bilgi akın etmeye başladı. Açılmış baraj kapağından dökülen su gibi zihnine akın akın bilgi girdi. Bilgilerin fazlalığı yüzünden zihni karardı ve yere düşüp bayıldı.
Belirsiz bir süre sonunda Erthyo kafası çatlayacakmış gibi hissederek ayağa kalktı. Gökyüzüne baktığında çoktan gece olduğunu gördü. Ne kadar zaman geçtiğini anlamak için etraftaki ortama baktı. Üstündeki toprak hâlâ ıslaktı, bu yüzden çok fazla zaman geçmiş olamazdı.
Erthyo zihnini sakinleştirdi ve her şeyi kenara fırlattı. Tek düşündüğü Simyaydı. En azından ona girişti.
Simya Çırakları, Yıldızlı Simyacı olabilmek için tek bir sınava girerlerdi. Bitki Sınavı.
Binlerce Bitkiyi hatırlamaları, kombine etmeleri, nötrlerini, karşıtlarını, etkisin arttırabilecek bitkileri, aynı isimdeki çeşitli bitkileri bilmek... vb. testlerden geçerek sonunda Yıldızlı Hap Ustası olabilirlerdi.
Erthyo zihnindeki bitkileri ezberlemeye başladı. İlk seviye için bilmesi gereken 6500 Bitki vardı. Bu bitkileri ezberleyebilirse kendine Çırak Simyacı diyebilirdi.
''Kil Kınma Bitkisi, Killerin arasında yetişen değersiz bir bitkidir. Değersiz bir bitki olsa bile haplara şekil vermede kullanılan bitki 1 ve 2. seviye haplarda kullanılabilir.'' Erthyo kil renginde, çamur gibi sıvı bir bitkiyi aklına getirdi.
''Ruh Tozu Ağaç Reçinesi; Ruh Hapı Yapmadaki temel bir haptır. Ruh Tozu Ağacından ayrıca, Ruh Bitki Kökü, Değişken Ruh Meyvesi ve son olarak Ruh Geliştirici Tohum alınabilir. Bu Ağaç başlı başına Ruhsal Hazinedir. 2 yıldızlı Hap olan Karışık Ruh Hapı yapımında kullanılır.'' Yağmurdan yeni çıkmış bir ağacın imgesi kafasında belirdi. Ağaç yeşil renkli, uzun ve iğneli otlara sahipti, üstünde kristal bir meyve büyütüyordu. Kahverengi kökleri kalp atışı gibi zaman zaman atarak topraktan ruhsal enerji çekiyordu.
''18 Zehir Lotusu. Her çiçeğinde farklı bir zehir bulunur. Tam ortasında koyu yeşil tohumu tüm bu zehirlerin birleşiminden oluşmuş koyu renkli bir zehir tohumu barındırır. Bu zehir 18 zehirden tamamen farklı bir zehirdir.'' Yeşil Renkli Lotus, Ortasında koyu yeşil tohumuyla zehirli gazlarla sarılı bir arazide büyümekteydi.
Erthyo saatlerini harcamaya başladı. Başlangıçtan beri tek bir hareket yapmadan olduğu yerde bitkileri ezberlemeye devam etti. Sistemli bir şekilde gidecekti. Önce bitkileri ezberleyecek, sonra şekillerini ve görünüşlerini, en son olarak içlerine bakacaktı.
8 Saat boyunca tam 6500 Bitkiyi ezberlemeye başladı. Fotoğrafik hafızası sayesinde bunları ezberlemesi çok sorun olmamıştı. Ancak sorun bundan sonra başlıyordu.
''Kan Sarmaşığı. Sarmaşık gibi görünüşü vardır ancak parazit türü bir bitkidir. Özel arazilerde konakçıya yapışır ve onun kanını emerek kurutmaya başlar. Normal bir sarmaşıktan farkı üstünde çok küçük siyah bir çentik bulunması, bu çentik özellikle koyu kırmızı şekilli olmasından dolayı dikkat çekicidir.'' Erthyo 10 dakika boyunca zihnindeki imgeyi ezberlemeye başladı.
Horusun anıları sağ olsun, düşündüğü herhangi bir bitkinin imgesi üç boyutlu bir şekilde zihninde canlanıyordu. Belki de Anı Zincirlerinden kaynaklanıyordu, Erthyo bilmiyordu fakat minnettardı.
''Güneş Gülü. Güneş açan tepelerde bulunur, güneşteki ısıyı çekerek büyür. Ayırt edici özelliği her zaman güneşe dönük olması ve gün boyunca onu takip etmesi, ayrıca lav akıyormuş gibi olan kökleridir. Dışarı oksijen salmak yerine güneşin ısısından dolayı her zaman su buharı salar. Bu yüzden bu bitkinin bulunduğu bölgeler genelde sisle doludur.'' Erthyo 7 dakikada bu bitkiyi ezberledi.
Saniyeler saniyeleri, dakikalar dakikaları, saatlerde saatleri kovaladı. Erthyo olduğu yerden bir santim bile kıpırdamadan heykel gibi sabit şekilde durdu. Çeşitli canlılar çoktan etrafta gezinmeye başlamıştı. Zararsız canlılar, kuş, tavşan gibi canlılar Erthyo'dan bir zarar gelmeyeceğini görünce üstüne konmuş ve bedeninde gezinmeye başlamışlardı.
Zararlı canlılar ise Qian'ın sevişmeden dolayı bilinçsizce yaydığı soy aurasının dağılmamasından dolayı ortama yaklaşamıyorlardı.
Erthyo ertesi sabah gözlerini açtığında gözleri parıldadı. Yüzünde başarılı olduğunda ortaya çıkan parlak bir gülümseme belirdi.
6500 Bitkinin tamamını ezberlemişti. Elinde bir örnek olmadığı için anılarındaki üç boyutlu şekilden yararlanarak tüm küçük ve büyük ayırt edici özelliklerini ezberlemişti. Şimdi tek yapması gereken şey bunları test etmekti.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..