219. Bölüm: Kötü Durum

avatar
1110 10

İnatçı Yükselen - 219. Bölüm: Kötü Durum


''Bu kadar kolay olmayacağını biliyordum ancak bu da bir şey.'' Erthyo ağzının kenarındaki kanı temizlerken konuştu. Soy silüetleri, sadece silüet olsa da yine de ona aitti. Eğer onlar hasar alırsa kendisi de yaralanırdı.


Neyse ki asıl hasarı alan kan özleriydi. Dört parlak kan özü bedenine geri döndü ve kalbin içinde kalan tıbbi öz ve gaz ile iyileşmeye başladılar. Bir süre bu hareketi tekrar kullanamayacak gibiydi.


Erthyo kendini hazırladı. İçindeki hap gazı ve tıbbi özden kalmış kafa büyüklüğündeki topları birkaç parçaya ayırdı ve geri kalanını en derine gizlerken, 4 yumruk büyüklüğündeki gazı ve tıbbi özü midesinde bıraktı. Böylelikle bu yıldırımda bedenini iyileştirmek için bunları kullanacaktı.


Erthyo kafasını yukarı doğru çevirdi. Gökyüzünde, dört efsanevi canavarların ölümünden sonra oluşmaya başlamış yıldırım tamamlanmayı bitirmişti, koyu siyah, küçük kırmızı parçalar yayan bu yıldırım büyük bir güç içeriyordu. Erthyo ne kadar güçlü olduğunu belirleyemiyordu ancak Zirve Büyük Bilge olduğunu biliyordu.


Bedenini hazırlamak için elinden geleni yaptı fakat bu saldırıyı kafasıyla almaya cüret edemedi. Bu yüzden en azından bir saldırıyla ilk hasarı yumuşatmaya karar verdi.


Ama hangisini kullanmalıydı? Birleşik saplama? Kaba kuvvetle bir yıldırıma karşı gelemezdi, 1000 Irmak? Zaman yoktu, Hayat Kemeri? Biraz yumuşatsa da fazla işe yaramazdı, O zaman... Okyanusu Karıştırmak?


''Bu işe yarayabilir.'' Erthyo mızrağını koluna sabitledi ve gökyüzüne baktı. Ardından derin bir nefes alarak kendini hazırladı.


Hum!!


Zifirî siyah, hafif kırmızı yıldırım aşağı inmeye başladı. Yolunda giderken etrafa yaydığı baskı, toprağın içine göçmesine, ağaçların kopup kontrolsüzce uçmasına neden oldu.


Yıldırım elementi o kadar güçlüydü ki, ortamda başka bir elemente yer yoktu. Tüm elementler belirli bir mesafeye kadar geri çekilmişti.


Erthyo gökyüzüne baktı, son bir nefes vererek mızrağı elinde tuttu.


Okyanusu Karıştır!


Eli önünde dönmeye başladı, tam bir daire oluşturduğunda, sonunda biraz daha içe geçirdi ve tekrar daire oluşturdu ve bunu sürekli tekrarladı. Elinin hızı çok hızlıydı, birkaç saniye sonunda mızrak niyeti bir girdaba dönüşmüştü.


Hayır! Aslında mızrak bir şeyi karıştırıyordu. Erthyo girdabı tamamladığında hafif bir okyanus sesi ve dalgaların kıyıya çarpma sesi ortamda belirdi. Ardından küçük bir illüzyon oluştu. Gökyüzü bir okyanustu ve Erthyo bunu karıştırıyordu.


İşte tekniğin anlamı buydu. Kişi mızrağıyla bir okyanusu karıştırabilirdi, topladığı momentum ve ivme ile çoklu düşmanları öldürmede çok iyi bir saldırıydı. Ancak bu demek değildi ki tekli kişilere karşı saldırı yararlı değildi.


Suyun dalgalanma sesi geldi, hafif okyanus suyu kokusu Erthyo'nun burnunda ortaya çıktı. Erthyo karıştırmaya devam ederken dalgaların kükremeleri kulağını sağır etti.


Kükremeler yükseldiğinde Erthyo ileri doğru mızrağını bastırdı.


Peng!


Dalgalar, bir girdaba dönüştü. Girdap gökyüzüne doğru giderken, dalga sesleri ve okyanusun kükremesi gökyüzüne karşı çıkıyormuş gibiydi. Aynı anda yıldırımda aşağı indi ve girdapla çarpıştı.


Cızırtı ve buhar sesleri Erthyo'nun kulaklarına ulaştı. Su buharı, burnundan ciğerlerine doldu ancak görünürde hiçbir şey yoktu.


Yıldırım Erthyo'nun saldırısını birkaç saniye içinde kırdı ve mızrağın üstünden Erthyo'ya ulaştı. Ancak Erthyo amacına ulaşmıştı. Azda olsa yıldırım saldırısını yumuşatabilmişti, ki bu istediği bir şeydi. Şu anda yapabileceği en yüksek şey buydu.


Yıldırım göğsüne çarptığında eti, derisi yarıldı ve hafif kristal parıltılı göğüs kafesi ortaya çıktı. Yıldırım tüm uzuvlarına yayılarak onu bir et püresine çevirdi. Kan bedeninden kontrolsüzce akarken üstündeki son giysi parçaları toza dönüştü.


İçindeki tıbbi özü ve gazı anında harekete geçti. Tüm bedeni küçük, beyaz bir deri tabakası ile kapladı. Tıbbi öz dış tarafları yenilerken, gaz sıvının giremeyeceği en derin kısımlardaki yaraları iyileştirmeye başladı.


Ancak bu bile yeterli değildi, sonuçta Erthyo'nun maruz kaldığı saldırı Büyük Bilge zirvesinde bir yıldırımdı. Nasıl bu kadar kolay kurtulabilirdi?


Bayılma isteğine karşı direnirken ağır yaralarını iyileştirmeye başladı. Kolları ve dört uzvu toza dönüşmüştü. Onları yeniden çıkarırken, göğüs kafesindeki en ağır yarayı iyileştirmek için yumruk büyüklüğündeki gaz ve tıbbi özü hareket geçirdi, ayrıyeten Yok Edilemez Bedeni çalıştırdı.


Erthyo Yok Edilemez Bedenin sıçramalarla ilerlediğini hissedebiliyordu. Hâlâ içinde bulunan yıldırım, bedenini her yok ettiğinde ve yok edilemez beden her iyileştiğinde bedenindeki dayanıklılık öncekinden daha dayanıklı ve güçlü oluyordu.


Erthyo dişlerini sıktı ve acıya dayandı. Zihnini bölerek ayık kalmaya yıldırım saldırısına direnmeye devam ediyordu. Ta ki...


Hum!!


''Seni piç, ölmeye hazırlan!'' Erthyo aynı anda yıldırım kükremesini ve ağır bir erkek sesi duydu. Yüzünde garip bir gülümseme belirdi.


''Acaba hangisi benden daha fazla nefret ediyor?'' Erthyo şakayla karışık sordu. Ardından bedeni yavaşça silikleşmeye başladı. Mızrak parıltılı bir ışık yayarken portal belirdi.


''YİNE KAÇAMAYACAKSIN!'' Bu sefer kükreyen bir kadın sesiydi. Öldürme niyeti ve kemik donduran soğuk sesi Erthyo'ya ulaştığında sorusunun cevabını almıştı. Kendinden en nefret eden kişi bu kadındı.


Ancak onun sesini duysa bile bedeni silikleşti ve sonunda yok oldu.


İki kişi hızla mızrağa geldi ve mızrağı tuttular. Ruhlarını ve manalarını, ayrıca yasa anlayışlarını mızrağa zorlayarak portalı tekrar açmaya çalıştılar. Ancak okyanusa damlatılan bir damla gibi tüm girişimleri başarısız oldu.


''Bu nasıl bir mızrak?'' İkili kılıç kullanıcısı olabilirdi fakat kendi boyutlarında üstün kişilerdi ve bir sürü hazine görmüşlerdi. Ancak bunu gibi bir mızrağı daha önce görmemişlerdi.


''Bir dakika...'' Ağır Kılıç kullanıcısının gözleri parladı. Zamanında liderlerden bir tanesiyle özel bir toplantıya katıldığını hatırladı.


Özel toplantıda, bir lider özellikle buna benzer bir mızrağı vardı. Görüntü olarak tamamen farklı olsa da yaydığı hava benzerdi. Ancak adam hatırlıyordu ki Liderin mızrağı bu mızraktan daha kötüydü. Karşılaştırılamazdı.


Eğer bu mızrağı lidere götürebilirse büyük ödüller alabilirdi. Belki de liderlerden biri bile olabilirdi.


Bu düşünceler zihninde belirdi ancak mızrağın önemli bir hazine olduğunu göstermemek için suratında eskisi gibi saf öfke ifadesi göstermeye çalıştı ve onun gibi eski toprak için bu kolay bir şeydi.


''Lanet! Yine elimizden kaçtı.'' Öfkesini dışarı vuruyormuş gibi elini salladı ve yerde büyük bir yarık oluştu.


Kanatlı kadın bir şey demedi. Sadece gözlerini kapattı ve ruhunu mızrağa yayarak içine bakmaya başladı. Ruhu mızrağın en derinlerine girerken pek bir şey görmek mümkün değildi. Sadece sonsuz karanlık vardı.


Bir süre etrafa baktıktan sonra sonunda bir şey gördü. Küçük yeşil bir noktaydı, ruh enerjisini oraya doğru yönlendirdiğinde giderek büyümeye başladı. Sonunda fark etti. Karşısındaki küçük nokta aslında devasa bir kıtaydı.


Hoş bir sürprizle karşılaştığı için şaşkındı. Ayrıca içinde açgözlülük alevleri yanmaya başladı.


Ruh enerjisini yönlendirmeye devam ederken boş uzayda bir göz belirdi. Göz sonsuzluk kadar engin, evren kadar parlaktı. Gözün içine doğru baktığında, göz de ona döndü.


İçinde gördüğü şey; Kibirdi, küçümsemeydi, canlılara karıncalarmış gibi bakan bir İmparator gibiydi.


Ardından kulaklarında bir ses yankılandı. Tüm canlıların üstünde duran bir İmparator aurasıyla doluydu. Ayrıca en derin kısımlarını titreten güç içeriyordu.


''Kaybol!''


Puuuu!!


O tek ses yüzünden ruhu yaralandı. Kan kusarken geri uçtu. Birkaç metre uçtuktan sonra kanatlarıyla kendini zorla düzeltti ve ağzına bir hap atarken alevlerle kendini iyileştirmeye çalıştı. Fakat göz bebekleri kontrolsüzce titriyor, gözlerinin içindeki korkuyu silemiyordu.


''Ne oldu?'' Dağ Kılıcı Kahramanı mızrağı anında arkasına gizlerken şaşkın bir sesle sordu. Mızrağa sahip olduğu için mutluydu ancak Güneş-Bulut Kahramanı yaralandığı için şaşkındı. Rakibi Güneş-Bulut Kahramanı kendinden güçsüz değildi. Yoksa nasıl yıllarca çıkmaz bir savaşa girebilirlerdi?


Güneş-Bulut, Dağ kılıcı'nın yaptığı hareketi fark etti fakat bir şey söylemedi. Çünkü o gözü gördükten sonra mızrağı alma niyetini tamamen kaybetmişti. Hatta kendisinden ne kadar uzaksa o kadar iyi olduğunu düşünüyordu.


İkili konuşmaya devam ederken üstlerinde dağılan ancak kaybolmayan kara bulutları fark etmedi.


***


Erthyo bir ağız dolusu kan kustu. İç organları yer değiştirmiş, sağlam kemikleri kalmamıştı. İkinci yumruk büyüklüğündeki tıbbi öz ve gazı devreye sokarak bedenini iyileştirmeye başladı.


Bedeni yavaşça kendine gelirken üstünde karabulutlar belirdi. Sanki küçük bir delikten giriyorlarmış gibi ince bir çizgiyle dünyaya giriyor ve üstünde birikiyordu. Kara bulutlardan daha kara yıldırımlar, kara bulutun içinde yılanlar gibi süründü.


Erthyo'nun görüşü bulanıklaşırken, bilincini korumak için dilini ısırdı ve Yok Edilemez Bedeni çalıştırmaya devam etti.


Bedeni iyileşirken gökyüzündeki yıldırımlar giderek gür bir şekilde çakmaya başladı.


''Sence planım işe yarayacak mı?'' Erthyo üç soyuna sorarken gökyüzüne doğru baktı.


''Böyle bir şey olduğuna göre olma ihtimali çok yüksek. Ancak yıldırım buluttan çıkmadan önce kritik bir anda dışarı çıkmalısın. Eğer o anı yakalayamazsan işe yaramaz, yıldırım seni takip edemeyecek ve bu sayede tekrar yıldırımlar birikecek ancak dışarıdaki ikili bunu fark ettiğinde seni öldürüp, kaçabilecek kadar hızları var. Bu yüzden iyi ayarlamalısın.'' Göksel Tilki monoton ses tonuyla konuştu. Hap yapımı bittiği için artık ilgisini çekebilecek bir şey kalmamıştı, Erthyo'nun yaptığı şeyler ilgisini çekse de hap kadar ilginç değildi.


Erthyo bu durumda altıncı hissi dışında yapabileceği hiçbir şey yoktu. Bu yüzden tüm odağını altıncı hissine odakladı, aynı zamanda zihnini böldü ve diğer işleri de yapmaya başladı.


Erthyo zamanın biraz süreceğini düşündü. Hızlıca dışarı baktı ve ikilinin hâlâ aynı yerde tartıştıklarını gördü. Büyük ihtimalle, onu nasıl çıkaracaklarını düşünüyorlardı. Biraz zamanının olduğunu görünce kafasını çevirdi ve gözlerinin yanında ıslaklık olan Qian'a kafasını çevirdi.


Çoğu iyileşmiş, hâlâ iyileşmekte olan kolunu ona doğru açtı. Qian bunun ne anlama geldiğini anladı ve kanı önemsemeden üstüne atlayıp kafasını göğsüne gömdü.


''Seni sürekli endişelendiriyorum.'' Saçını okşadı ve nazik bir sesle konuştu. Titreyen omuzlarından ne kadar endişelendiğini anlayabilirdi.


Aslında Qian ağlak bir kız değildi. Ancak iş Erthyo'ya gelince kalbi sıkışıyor, istemsizce gözleri yaşarıyordu. Her zaman böyle şeyler olacağını biliyordu ancak kendine engel olamıyordu.


''Ö-Önemli değil. Her zaman böyle olacağını biliyorum ancak kendime engel olamıyorum.'' Kendini gülümsemeye zorlayarak konuştu. Ancak titreyen omuzları onu ele veriyordu.


''Daha dikkatli olacağım.'' Erthyo dudaklarından kısa bir öpücüklerle dudağının tadına baktı. Bedenini rahatlatmak için nazik hareketlerle sırtını ovdu.


Qian'ın gergin, titreyen omuzları yavaşça düzeldi. Son bir öpücükle ayağa kalktı ve kenara çekildi. Son bir yıldırım olduğunu biliyordu ve kendisiyle Erthyo'yu rahatsız etmek istemiyordu.


Erthyo iyileşmiş ruh haliyle gökyüzüne baktı. Yıldırımlar neredeyse katılaşmış yılanlara dönüşmüştü. Ayrıca ağır bir baskıyı beraberinde getiriyordu.


Erthyo yıldırımlara baktığında adeta büyülenmişti. Bulutların içindeki yıldırım mükemmeldi. Yıldırımın yaydığı ışık ne göze batacak kadar parlak ne de çok kısıktı, yıldırımı vurgulayacak mükemmellikteydi. Ayrıca görüntüsü çok özeldi, ne yılan ne yıldırımdı fakat bu onu kötü göstermek yerine daha da güzelleştiriyordu. Çıkardığı sesler yıldırımların kükremesi ile şarkı arasında giderken tam ayarında bir ses tutturmuş, bu da dinleyenleri büyülüyordu.


Erthyo mükemmelliğe fazla kapılmadan zihnini altıncı hissine odakladı ve beklemeye başladı.


Tüyler kalkar!


Erthyo'nun tüm tüyleri kalktı. Beklediği fırsatı yakaladığı için hiç fırsat kaybetmeden portalı açtı ve içine girdi.


**


Dağ Kılıcı iyi bir ruh halindeydi. Güneş- Bulut kahramanına ne olduğunu bilmiyordu fakat bir şey yüzünden mızrağa yaklaşmak bile istemiyordu. Bu da mızrakta hak iddia etmek için ona fırsat sunuyordu.


Mızrağı liderine verirse yüksek seviyeli büyüler, tekniklerle ödüllendirilmekle kalmayacak. Mana vaftizi, belki de sistem kabulüne bile sahip olabilecekti. Bunu düşündükçe elindeki mızrağı daha sıkı tutuyordu.


''Belki onu yenmek için bu mızrağı kullanabilirim.'' Dağ Kılıcı, Güneş- Buluta baktı. Zihninden canice fikirler geçiyordu. Mızrağı liderine sunmadan önce bir kere kullanmasına kimse bir şey demezdi.


O düşüncelerine dalmışken elindeki mızrak parlamaya başladı. Ardından yerde bir beden belirdi. Kafasını indirdiğinde bunu aradığı kişi olduğunu gördü.


''Hahahaha... Günüm daha iyi olamazdı.'' İçten güldü ve elini kaldırdı. Tek saldırıda Erthyo'nun kafasını patlatmak niyetindeydi.


Hum!


Tam saldırıya geçecek iken arkasında büyük bir gök gürültüsü belirdi. Gök gürültüsü, onun gibi bir Kahramanı bile korkutacak kadar güçlüydü. Saldırısı baskı yüzünden durdu ve kafasını kaldırıp baktı. Aynı diğerlerinin yaptığı gibi.


Kara Yıldırım üstüne doğru geliyordu. Hızı ne kadar yüksek olursa olsun, bu mesafeyle bunu atlatması mümkün değildi. Güneş- Bulutta buna dahildi.


Erthyo tam zamanında geldiğini görünce yüzünde cani bir sırıtış belirdi. Tüm gizli hap özünü ve gazını bedeninde harekete geçirdi ve yıldırımı karşılamak için hazırlandı.


Bam!


Yıldırım acımasızca Dağ Kahramanına çarptı. Kaçmak için zamanı olmasa bile bedenini korumak için, bedenini eğmiş kılıcını üstüne doğru getirmiş ve Ağır Kılıç Niyetini yayabilmişti. Güneş- Bulutta kendi kılıç niyeti ve bulut yasalarını küçükte olsa cisimleştirebilmişti.


Ancak bunlar Zirve Kahraman seviyesinde bir yıldırıma, hele ki Mükemmelliğin Gazabı yıldırımına nasıl engelleyebilirdi?


Ağır Kılıç niyeti yıldırım tarafından parçalandı, kılıcıda bundan nasibini aldı ve ikiye bölündü. Omurgasını son anda koruması sayesinde, omurgası ikiye bölünmemişti. Ancak bedeni geriye doğru fırlarken kan ve et dışında pek bir şey görmek mümkün değildi.


Güneş Bulutta farklı değildi. Bulut yasaları yok olmuş ve bedeni yıldırımdan doğrudan hasar almıştı. Yıldırım doğrudan bedenine çarpmamış, yere giden parçaları ona çarpması sayesinde Dağ Kılıcı kadar ağır yaralanmamıştı ancak yine de ağır yaralanmıştı.


Yıldırım sonunda Erthyo'ya çarptığında, belinde büyük bir delik oluştu ve altındaki yere çarparak bir krater oluştu. Görüşünün tamamen karardı ve neredeyse bayılıyordu. Saf irade sayesinde bayılmaktan kurtulmuştu ancak tek bir parmağını bile oynatamıyordu.


Bedenini hissedemiyordu, parmaklarını kaldırmaya çalıştığında bedeni tepki vermedi. Görüşü ve ağır nefes alışı dışında hiçbir şey yapamıyordu. Ölümün soğuk esintisi ensesinde eserek, omurgasını ürpertti. Belki hayal görüyordu ancak Azrail'in tırpanının boynunda küçük bir kesik bıraktığını hissetti.


Şaşırmıştı. Saldırıdan doğrudan hasar almak yerine, yumuşatarak hasar almıştı ancak bu bile kendisini ölümün kıyısına getirmişti.


Ağzından kontrolsüzce kan akarken, tüm gözeneklerinden kan aktığına emindi. Özellikle karnındaki delik giderek üşümesine neden oluyordu.


Sonunda düşünceleri yerine gelmesi yarım saatini aldı. İçindeki tüm özü ve hap buharını yaralarını iyileştirmek için harcadı. Mızrak niyetini de özellikle meridyenlerini ve kan damarlarını yok eden yıldırımları defetmek için kullandı.


''Haaaaa... Fuuuu... Haaa.. Fuuu...'' Nefes almaya her çalıştığında ciğerleri yıldırımlar tarafından parçalanıyordu ancak nefes almaya ihtiyacı vardı.


Yok Edilemez bedeni sonuna kadar çalıştırdı. Bedeni yavaşça iyileştirmeye başladı ancak bu iyileştirme hızı, yıldırımın yok etme hızı ile eşit değildi. Yakındı fakat eşit değildi. Erthyo kuyruklarını uzattı ve yerdeki kanlarını emmeye başladı. Kanları hâlâ büyük miktarda tıbbi öz taşıyordu. İyileşmesinde büyük yardımı dokunacaktı.


Başarılı da olmuştu. Kan emmesiyle beraber iyileşme hızı, yıldırımın yok etme hızıyla eşitlenmişti. Ancak yine de yeterli değildi. İyileşme hızı artması gerekiyordu.


Qian! Erthyo'nun aklına Qian geldi. Qian'ın sahip olduğu tıbbi haplar onun iyileşme hızını etkileyebilirdi. Ayrıca mızrak patlamayla Dağ Kılıcıyla beraber gitmişti, mızrağa bir şey olmayacağını bilse de Qian tedirgin olursa mızraktan çıkabilirdi.


Dağ Kılıcı gibi birinin koruyucu eşyaları olmalıydı, az önce hazırlıksız yakalandığı için kullanamamıştı ancak bu kullanmayacağı anlamına gelmiyordu. Eğer kullanırsa Qian ağır yaralanabilirdi ya da ölebilirdi. Bu düşünce bile Erthyo'nun yüzünü daha da soldurttu. Dişini sıkarak yerden kalkmaya çalıştı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46894 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr