220. Bölüm: Astım Ol Ya Da Öl!

avatar
1009 10

İnatçı Yükselen - 220. Bölüm: Astım Ol Ya Da Öl!


Erthyo yerden kalkmaya çalıştı ancak delici acı yüzünden dengesini kaybetti. Yere düştüğünde görüşü tekrar bulandı ancak dilini ısırarak bunu gidermeye çalıştı.


Ancak garip bir şekilde artık dilini ısırsa bile görüşü düzelmedi. Belki de bedeninde o kadar fazla acı vardı ki, dilinin gönderdiği acı hissi bunların arasında en azıydı. Bunu anlayan Erthyo elini kaldırdı ve tereddüt etmeden midesindeki deliğe yumruk attı.


''UGGHHH!!!!''' Bağırmamak için dişlerini sıktı, alnında damarlar belirdi. Görüşü düzelse de, bu sefer acı yüzünden ayağa kalkamıyordu.


Pat!


İki elini yumruk haline getirdi ve yere vurdu. Yerde iki oyuk belirdi, Erthyo önemsemedi ve bedenini yukarı itmeye çalıştı. Kolları acıdan titriyordu, beyni bayılması için çığlık atıyordu ancak Erthyo zorlukla bedenini kaldırdı.


Ayakları titredi, ayakta durabilmek için kendini yakındaki kalkmış toprağa dayadı ve derin nefes almaya başladı. Bir süre nefes aldıktan sonra yürüyebileceğini hissettiğinde ilerlemeye başladı. Adımları dengesiz ve bedeni sallanıyordu ancak her adımından sonra daha sert yere basıyordu.


Sonunda ağaç kesimlerine ulaştığında kendini bir ağaca attı. Nefeslenmek için ona tutundu. Her adımında ensesindeki soğuk ürperti artıyordu ancak bunu umursamadı, kuyruklarını bedeninden akan kanı emmesi için hareket ettirirken ağaçlara dayanarak ilerlemeye devam etti.


Bir süre zorlu ilerlemeden sonra bir açıklığa ulaştı. Açıklık tamamen yıldırım ve kasvetli hava ile doluydu. Etraftan canavarlar geliyor ve bu havayla temas ettikleri anda etleri eriyip havayı güçlendiriyordu.


Erthyo etrafa baktı ve bu alanın tam ortasında yatan adamı gördü. Adamın belinden aşağısı neredeyse kopmuş gibiydi, sırtında kırılmış bir ağır kılıç vardı. Eski heybetli tavrı artık yoktu, yaralı bir kaplan gibiydi.


Erthyo bu tür havaya alışıktı, ayrıca rakibi kendini iyileştirmekle uğraşıyordu. Bu yüzden havayı fazla kafaya takmadan etrafı incelemeye başladı. Tabii ki kırmızı alana girmedi.


Sonunda gördü, ileride bir ağaca saplanmış mızrağı gördü. Elini kaldırdı ve mızrağın kendine süzülmesi için mızrak niyetini kullandı. Mızrağı elinde hissettiğinde rahat bir nefes verdi.


''Qian.'' Erthyo seslendiğinde ışık parladı ve portaldan Qian çıktı. Erthyo'nun yanına gitti ve onu destekledi. Ardından elinde yıldız gibi parlayan kırmızı bir hap belirdi, 7. Seviye Ay Oluşumu Hapıydı.


Hapı Erthyo'nun ağzına attı.


Hap ağzına girdiğinde anında eridi ve boğazından geçerken etkili olmaya başladı. Midesine indiği anda ise tüm bedenine yayıldı.


''Haaaaaaa!!'' Erthyo sonunda rahat bir nefes alabildiğini görünce ciğerlerini havayla doldurdu. Bedenindeki acı çok yavaş da olsa azalıyordu, yaralar iyileşmeye başlamıştı ve iyileşme hızı, yıldırımın yok etme hızını geçmişti.


Ancak asıl sorun hâlâ gitmemişti; Bedenini yavaşça yok eden yıldırımlar.


''Bu işi hızlıca bitirmem, ardından inzivaya çekilmem gerekiyor.'' Erthyo kararını verdi. Qian, mor renkli bir mızrak çıkardı. Mızrağın ucu soğuk parıltı yayan bilinmeyen bir malzemedendi, demiri su, çeliği tofu gibi kesebilecek bir görüntü yayıyordu.


Mızrağın ucunun bittiği yerden bir ejderha kafası başlıyor ve tüm sapı sarıyordu, Erthyo'nun mırağı gibi sert mızraktı. Mızrağın tuttulan yeri sert bilinmeyen odundan yapılmıştı ancak Qian gibi bir kadının eline tam oturuyordu.


Erthyo Qian'a baktı, kararlı bakışını görünce kafasını salladı ve mızrağını tutarak kırmızı alana doğru yürüdü.


Kırmızı alanın sınırına geldiğinde, yerde yatan adam gözlerini açtı. Erthyo ile göz göze geldiğinde gözleri dipsiz buz nehri gibi soğudu. Tüm alanda öldürme niyeti yükseldi.


''Demek ölüme yürümeye bu kadar isteklisin.'' Yarısı kırılmış ağır kılıcını alarak bedenini düzeltmeye çalıştı. Ancak omurgası parçalandığı için en fazla yere oturabildi.


''Kimin öleceği hâlâ belli değil.'' Erthyo umursamazca güldü ve mızrağını omzuna attı. Qian onun yanında keskin mızrak niyetini yayarak, tehditkar gözleriyle adama bakıyordu.


''Hahaha, 180 yıl boyunca çalıştım ve bu seviyeye geldim. Temelimi düzgün tutmak için 30 yıl ve daha da sağlamlaştırmak için 40 yıl harcadım. Beni öldürmek o kadar kolay değil, kahraman seviyesindekiler bile bunu yapamazken sen, manaya sahip olmayan velet mi bunu yapacak?'' Erthyo'yu küçümsemiyordu. Sadece kendine güveniyordu. Ki bu herkesin sahip olması gereken bir özellikti.


Erthyo onaylayarak başını salladı. Karşısındaki hiç de kolay bir rakip değildi, yaşlı canavar kategorisine giremese de, yine de eskimiş bir topraktı ve o kadar kolay ölmeyecekti. Sonuçta karşısındaki kişi kahraman seviyesine boşuna ulaşmamıştı. Koruyucu hazineler, hayat kurtaran teknikler, gizli haplar... Bunların hepsi onda bulunabilirdi.


Ancak Erthyo bundan korkmuyordu. Hâlâ son bir kozu vardı ve eğer düzgün kullanırsa bu adamı öldürebileceğini düşünüyordu.


Siyah saçlarını karıştırdı ve sıkıntılı bir ifadeyle konuştu.


''Evet, bu sıkıntı. Sonuçta sen onca yıl yaşamış eski topraklardansın. Ayrıca deneyimlerin daha fazla, hamam böceği bile senden kolay ölür.'' Rakibiyle dalga geçti ancak bunu sıkıntılı bir ifadeyle yaptı.


Dağ Kılıcının alnında damarlar çıktı. Laflarından siniri bozulsa bile şu anki yaralarıyla yapabileceği bir şey yoktu.


''Evet, Haklısın. Burayı terk etsen iyi olur.'' Onuruna ve kibrine büyük bir darbe olsa bile Erthyo'yu buradan göndermeliydi. Rakibini öldürebilirdi ancak kendisine gelirse bunu başarabilirdi. Eğer uzaktan saldırılar yapmaya başlarsa, yaraları yüzünden bir hedef tahtası muamelesi görmek dışında hiçbir şey yapamazdı.


''O zaman astım ol.'' Erthyo doğrudan söyledi.


''Ne?''


''Ast, astım ol. Seninle savaşmak istemiyorum.'' Dediği doğruydu. Hâlâ son bir kozu olsa da ağır yaralıydı, yaraları daha kötü yapıp döndürülemez bir sakatlığa sahip olmak ya da ölmek istemiyordu. Bu yüzden yapabileceği en iyi şey rakibin astı olmasına ikna etmekti.


Dağ kılıcı şaşkınlığından kurtulduğunda tekrar gülmeye başladı. Öncekinin aksine bu seferki gülüş çok içtendi. Gerçekten komik bir espri duymuş gibiydi. Bir süre güldükten sonra gözlerindeki yaşları silerek Erthyo'ya döndü.


''Sanırım bunu bir şaka olarak algıladın.'' Kafasını salladı ve güldü. Söylediklerinin garip olduğunu biliyordu ancak onu astı yapmak istiyordu.


''Değil mi? Benim gibi on yıllarca sıkı çalışmış biri, senin gibi bir velede boyun eğecek ve astı olacak? Sen de bunu saçma bulmuyor musun?'' Dağ kılıcının sesi bir anda soğudu.


''Saçma mı? Yo, Saçma değil. İki şıkkın var. Ya Astım ol, şu anki olduğun güçten daha fazla güçlenmene yardım edeyim, ya da öl. Başka şansın yok.'' Erthyo'nun sesi de bir o kadar soğudu. İki kişi gözlerini birbirine kenetleyerek başka bir söz söylemediler.


Bir süre cevap gelmeyince Erthyo bunu bir cevap olarak algıladı. Saldırmak için mızrağı elinde tuttu ve Qian'ı diğer tarafa yolladı.


Dağ Kılıcı kahramanı, ağır kılıç niyetini yaydı. Ortam hafifçe titredi, yasa rünleri tüm bedeninde ortaya çıktı. Etrafında dağ silüetleri, ağır kılıçlar ve vahşet alanı belirdi. Silüetlere yakından bakıldığında hepsinin yasa rünlerinden oluştuğunu görürlerdi.


Erthyo işaret vermiş gibi ikili bir anda ileri hücum etti. Vahşet alanına korkusuzca girdiler ve ilediler. Özel fizikleri yüzünden bu tür bir alan onlar için etkisizdi.


Dağ Kılıcı Kahramanı kırık kılıcını sırtından aldı ve duruşunu düzelterek daha rahat oturdu. Ardından yarım daire şeklinde kesti. Kolu durmadı ve arkaya doğru bir yarım daire daha kesti.


İki daire birleşerek tek bir daire haline geldi. Dağ silüetleri titredi ve yerde onunla titredi. Toprak yükselerek tek bir dağ oluşmaya başladı. Dağ Kahramanı ise bunun ortasında iyileşmeye devam ediyordu.


Erthyo ve Qian aynı anda ileri doğru sapladı. Biri dikkatlice bakarsa ikisinin de aynı anda ve aynı saniyede sapladığını fark edebilirdi. Erthyo mızrağı diğer eliyle sıkıca tutarak itişi destekledi.


Dağ Kılıcı manasının çoğunu kendini iyileştirmek için harcıyordu. Dağ çemberine fazla mana aktaramamıştı ancak bunun onları durdurmak için yeterli olacağına inanıyordu, sonuçta yasalarla desteklenmişti.


Eğer normal silahlarla bu saldırı yapılmış olsaydı, dağı delmez parçalara ayrılırlardı. Ancak ellerindeki normal silahlar değildi. Erthyo'nun silahı bu evrende çok nadir olmasa da, nadir bulunan bir silahtı. Qian'ın silahı onunkinden düşük olsa da en fazla iki ya da üç seviye düşüktü.


Erthyo büyük bir geri tepme yaşadı. Ancak kolu itmeye devam etti ve dağı delerek ilerledi. Qian'da büyük bir güçle dağı deldi ve arkasından mızrağını kalbine doğru sapladı.


Dağ kılıcı şaşırdı ancak tepki hızı çok hızlıydı. Ağır kılıca niyet aktardı ve ileri doğru üstten bir kesiş attı.


''Kılıç Dağı Kesiyor, Kılıç Okyanusunu Kesiyor!'' Kılıç yere doğru hareket ettiğinde dağlar ikiye bölündü, okyanus kurudu ve yarıldı. Etki çok büyüktü ve ikili geri çekilmek dışında bir şey yapamadı. Erthyo mızrağındaki saldırıyı durdurmadan geri çekilirken, kendine doğru gelen saldırıya sapladı.


Saldırı yumuşamasına rağmen rakibi bir Kahramandı. Kollarında ve gövdesinde derin bir kesik oluştu ve kan akmaya başladı.


Erthyo bedenini havada düzeltti ve yere ayaklarıyla derin bir iz bıraktı. Yeri tekmeledi ve durmadan ikinci saldırıyı yaptı.


Qian soy dönüşümüne girdi. Rakibi küçümsenmeyecek biriydi ancak yenebileceklerine güveniyordu. Mızrağı ileri saplandığında bir ejderha gibi atıldı ve ileri doğru deldiğinde, aynı anda ejderha kuyruğunu sallıyormuş gibi bir süpürmede onu takip etti.


Erthyo ve Qian'ın üstüne geldiğini gören Dağ kahramanı çaresizce kalan manasının yarısını kılıcına gönderdi. Kılıcını ileri doğru deldi.


''Dağları Yer Değiştirme!'' Kılıcı itişinin etkisi çok güçlüydü, sanki ağır dağları itiyormuş gibi gözüküyordu.


Yeryüzünü Kaldır!


Erthyo mızrağını yere doğru sapladı, elini mızrağı altına koydu ve yukarı doğru çekti. Mızrak yeryüzünü kaldırmaya çalışıyormuş gibiydi, üstüne gelen saldırıya alttan çarptı.


Ding!


Ağır kılıç sarsılmadı ancak gidiş yolu değişti. Erthyo bu fırsatla bedenini büktü ve eğildi. Ağır kılıcın altından geçerek, dağ kılıcı kahramanına saldırdı.


Dağ kılıcının gözleri küçüldü, ruhunu zırhına gönderdi.


Chi!


Chi! Büyük bir ateş havayı yaktı ve bedeninden fırladı. Garip, iki boynuzlu bir kaplumbağa etrafında belirdi. Az mana yüzünden şekli net değildi. Ancak yaydığı heybet ve sarsılmaz aura onları boğmaya yetiyordu.


Ateş Kaplumbağası kafasını eğdi ve Erthyo'ya doğru boynuzlarını indirdi. Kuyruğuyla da Qian'a saldırdı.


Hayat Kemeri!


Erthyo mızrağını iki eliyle önünde tuttu. Hayatı tutan bir kemer gibiydi, kemer kopmadıkça hayat kaybolmayacak, yaşam alevleri sönmeyecekti.


BAM!


Erthyo'nun bedeni geriye uçtu. Bedeni alevler içinde kaldı, Qian ise kuyruğundan gelen kırbaç saldırısı yüzünden derin bir yara almıştı.


Dağ Kılıcı hazineyi daha fazla destekleyemedi. Manası dibe sürüklenmişti. Ruh enerjisi üzerinde çok çalışmamıştı, bu yüzden anca bedenine ve manasına güvenebilirdi ancak onlarda şu anda dibe vurmuştu. Ağır yaralıydı ve manası tükenmişti.


Ancak gözleri eskisi gibi parlaktı. Eğer bir daha zorlarlarsa yasaklı hapı kullanacaktı.


O sırada onu tedirgin eden bir aura hissetti. Kafasını kaldırdığında Erthyo'un ayakta olduğunu, eskisi gibi yaralarla ve kanla kaplı olduğunu gördü. Ancak aurası değişmişti, büyük güç ve baskıcı bir his yayıyordu.


Erthyo yeri tekmeledi ve ileri doğru sıçradı. Mızrağını ivmeyle korudu ve defalarca sapladı. Saplamalar tek bir saldırıda birleşti ve ileriye, dağ kahramanın kalbine doğru gidiyordu.


Dağ Kahramanı, Erthyo'nun neden bir anda bu kadar güçlendiğini anlamadı. Yasaklı hapı yemek için çok geçti ve koruyucu hazineleri devreye sokmak için manası yoktu.


''Dağ Kitabı; Dağ Yeryüzünü Koruyor!''


''Dağ Kılıcı: 5. Saldırı, Kadim Dağ Gökyüzünü Deler!'' Sırtında kitap ortaya çıktı. Yeryüzünü koruyan büyük bir dağ adamın bedenini sardı. Ağır kılıcını ise ileriye doğru kesti, gökyüzün delmeye çalışan kadim bir dağın eski fakat baskıcı aurasını yaydı.


Yaşam Kanı- Yan!!


Erthyo kalbinde birikmiş kalan son yaşam kanını yaktı. Wiar'a yardım eden, Sapkın öğretmen ve öğrenci ikilisinden çaldığı teknikten ortaya çıkan bu kan son günlerde kullanmadığı için tam 5 damla birikmişti ve şu anda bunu yakıyordu.


Az önce sadece 3 tanesini yakmıştı ve şimdi kalan 2 tanesini yakıyordu.


Aurası ve havası zirveye fırladığında mızrağının ucu titredi. Birleşik saldırının yanında silinik bir Ejderha pençesi belirdi. Havayı acımasızca keserek kadim dağa saldırdı.


Ding! BAMM!!!!


İki saldırı çarpıştı, şok dalgası tüm ortama yayıldı. Kadim dağ, Ejderha pençesine vurdu. Kadım dağ pençeyi bastırmaya çalışıyordu, pençe ise kadim dağı bölmeye. Ayrıca Erthyo'nun birleşik saldırısı koruyucu dağa çarparak onda bir delik açmaya çalıştı. Ancak başarısız oldu.


''Qian!'' Erthyo kükredi. Qian kanatlarını çırptı ve gökyüzünden aşağı inmeye başladı. Savaşın şu zamanlarında saldırısını yapabilecek bir yer arıyordu ve sonunda saldırdı.


''İvme- Yıldırımın İvmesi!''


Hong Long!


Qian'ın mızrağı yıldırım kükremeleri ortaya çıkardı. Mızrağın ucu alta doğru bakacak şekilde hücum etti. Her kanat çırpışında ivme daha da büyüdü.


Hum! Bam!


Mızrak dağa çarptı. Güçlü ivme dağda büyük bir kırık oluşturdu. Normal zamanda etkilenmeyeceği bu saldırı şaşırtıcı bir şekilde savunmasını delmişti.


Crack! Bam!


Savunmadaki çatlak sayesinde Erthyo'nun mızrağı ilerlemeye devam etti. Sonunda kırıldığında Kadim Dağ, Ejderha pençesi tarafından birkaç dilime bölündü ve yoluna devam etti.


''Durum kötü...'' Dağ Kılıcı kalan son manasını kılıcına aktardı. Hayati bölgelerini korumak için arkasından başlayan ve sol altına kadar devam eden tam daire şeklinde bir saldırı yaptı.


Ancak artık manası kalmamıştı. Erthyo gibi özel bir enerjiye de sahip değildi, ruh enerjisi de yoktu ve ağır yaralanmıştı.


Basitçe, direnemezdi.


Pu çi! Pu çi!!


Qian'ın mızrağı omzundan girdi ve yoluna devam etti. Erthyo'nun ise dağ kılıcından dolayı hafifçe hareket etmiş mızrağı kalbinin altından geçti.


Belki de son şansını kullandığı içindir. İki saldırıda kalp ve akciğer gibi hayati noktalara isabet etmemişti. Hareket ederlerse ya da hemen yaralarını iyileştirmezse hayatta kalamazdı ancak son nefesini de vermeyecekti.


Erthyo mızrak niyetiyle anında meridyenlerini kitledi, ayrıca ruhuna saldıran bir mızrak şekillendirmek için Qian'a söyledi. Son bir ay boyunca sayısız kişiyle savaştı ve bunların arasında elinde düşmektense kendini patlatmayı seçen kişilerde vardı. Birkaçına yakalandıktan sonra ağır yaralandığı için dersini almış ve anında meridyenlerini kitlemişti.


Son şansını da kaçıran Dağ Kılıcı umutsuzca iç çekti.


''Pes... Ediyorum... Astın olacağım.'' Bedenindeki acıya direnerek konuştu. Sesinde isteksizlik vardı.


''Huh? Neden artık seni astım olarak alayım. Yarı sakatsın, yaralarını iyileştirmek için büyük miktarda hap ve iksir gerekecek. Ayrıca omurgandaki hasarı engellemek için en iyi zamanı kaçırdın. Bu yüzden omurgandaki hasar daha fazla paraya ve hazineye sebep olacak. Onun yerine bunları kendime kullanırsam daha yararlı olmaz mı?'' Erthyo'nun adamın gözündeki boyun eğmezliği ve kurnazlığı görebiliyordu. Büyük ihtimalle iyileştiğinde geri saldıracaktı ve Erthyo köle anlaşması yapmadığı sürece bunu önleyemezdi.


Ancak onun gibi biri köle olmaktansa ölmeyi tercih ederdi. Bu yüzden onu artık astı yapmak niyetinde değildi.


'' O zaman n-'' Konuşmasını bitiremeden arkasından bir saldırı geldi ve gözü karardı. Qian'ın tek bir hareketiyle bayıldı.


''Hadi gidelim.'' Erthyo mızrakları çıkarmadan adamı sürüklemeye başladı. Hedefleri güneş-bulut kahramanıydı. Ayrıca adamın elindeki depolama yüzüğünü de aldı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46894 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr