Ririya uykusunu dağıtmak için suratına soğuk su çarptı. Ne kadar güçlü olursa olsun, o hala genç bir çocuktu ve yorgunlukla baş etmekte kötüydü. Su gözlerini rahatlatırken, uykusu hafifçe dağıldı. Göz altı torbalarına bakarken kararlı bir şekilde kendine söyledi.
''Bu sefer onunla konuşacağım.'' Erthyo'yu bir daha çıplak yakalamamak için önceden bir hizmetçi göndermiş ve onun yemekleri dağıtılacağını belirtmesini istemişti.
Bunu yapmasının sebebi ise karşı tarafın gezgin olmasıydı. Gezginler yeni şeyler görmeyi ve yeni yemekler tatmayı severlerdi, ona güzel bir yemeğin olacağını bildirince bu sefer üstünü giyinip dışarı çıkardı.
Ririya üstünü değiştirdi, ayakkabılarını giydi ve arabadan çıkıp 7. arabaya doğru gitmeye başladı. Şu anda sabit durdukları için 7. araba, kendi arabasından biraz uzaktaydı.
Ririya manasıyla kendini tutmaya çalıştı ve 7. Arabanın olduğu yere geldi.
''SEN CİDDİ MİSİN!!!!'' Ancak gördüğü şey bağırmasına yol açtı.
**
Erthyo Qian'ın saçlarını okşarken yatakta uzanıyordu. Qianda bu sırada uykuya dalmamış, Erthyo'nun sevgisini hissediyordu. İkili sabaha kadar aşk yaşamışlardı, oda yoğun biçimde aşk kokusu ile sarılıydı.
Ama ikili bundan rahatsız değildi.
Tak* Tak* Tak*
''Birazdan günlük yemek servisi başlayacak. Bilginize.'' Dışarıdan yemek bildiren hizmetçinin sesi geldi. Ardından ses kesildi.
Erthyo Qian'ın çenesinden kaldırdı, tutkulu bir öpücük verdi ve konuştu.
''Kalkmamız gerekiyor. Güzel bir yemek yiyelim.''
''Mhm.'' Qian mutlu bir şekilde kabul etti. Ardından mızrağın içine girerek yeni kıyafetler getirdi.
Erthyo her zamanki gibi Qian'ın verdiği kıyafeti giymek için aldı fakat bunun normalden biraz farklı olduğunu gördü.
Normalde giydiği cübbelerden farklı olarak, Qian ona bu sefer altın sarısı rengi olan, bel başlangıcından paçalarına, omuzlarından kol uçlarına kadar uzanan Ejderhalar olan bir cübbeydi. Cübbenin kol yenlerinde pençelere benzeyen giysiyle birleşik parçalar vardı, Erthyo onlara dokunduğunda oldukça yumuşak olduğunu gördü.
Ayrıca tam sırt kısmında birbirine girmiş Kahverengi bir Ejderha ile Kırmızı bir Ejderha vardı. Kırmızı Ejderha, Alev Ejderhasından farklı olarak sanki kandan yapılmış gibiydi. Gözleride kan kadar kırmızı ancak yakut kadar parlaktı.
Çizen kişinin yeteneği çok yüksek olmalıydı. Çünkü Erthyo bu iki Ejderhadan gelen uyumu, asil havayı ve boğucu vahşeti hissedebiliyordu.
''Benim kocam olduğuna göre en iyilerine sahip olman gerekiyor. Ancak senin parlak ya da pahalı şeyleri sevmediğini biliyorum. Bu yüzden sana özel sade fakat aynı zamanda bir İmparatora yakışır bir giysi tasarlattım. Nasıl?'' Eğer soyu Ejderha olmasaydı, Erthyo şu anki görünüşüyle Qian'ı övgü almayı bekleyen bir köpek yavrusu olduğunu zannederdi.
''Çok beğendim.'' Ona istediğini vermek için dudaklarına eğildi, Qianda ona doğru ilerdi. Ancak vermedi. Dudaklarına parmağını koydu, kulağına yaklaştı ve yerden çeşitli sıvılarla bezenmiş giysi parçası aldı. Bu Qian parçalamadan önce giydiği, yeni kıyafetiydi.
''Böyle durumlar için daha fazlasına sahipsin değil mi?''
''Evet. Bir sürü yaptırdım.'' Qian öpücüğünü almak için hızlıca cevapladı.
''İyi kız.'' Erthyo parmağını indirdi. Qian'ın kafasını kendine çekti ve ateşli bir öpücük verdi. Dilleri ve salyaları birbirine karıştı fakat ikisi de umursamadan öpüşmeye devam etti.
Tak* Tak* Tak*
Kapı çalması odadaki atmosferi bir anda yok etti. Erthyo Qiandan, ikilinin arasında salya ipi oluşturacak şekilde yavaşça ayrıldı.
''Tamam, tamam geliyoruz.'' Erthyo giyinmesine müsaade etti. Qianda benzer bir kıyafet giymişti fakat onun tek farkı, sırt bölgesindeki Kahverengi Ejderha daha parlak renklere sahip olmasıydı.
Tak* Tak* Tak*
Erthyo ikinci tıka cevap verecekti fakat garip bir ses duyduğu için durdu. Dışarıda çok fazla nefes sesi vardı, hem de onlarca değil yüzlerceydi. Ayrıca kılıçların tıkırtısı ve zırhların hareket etmesinden kaynaklanan küçük seslerde duyabiliyordu.
Altıncı Hissine odaklandığında araca yönlendirilmiş bir sürü öldürme niyeti olduğunu gördü. Süper bir savaşçı bile bu öldürme niyetlerini fark edemezdi. Ancak bu iki aylık eğitimde ölümün içine gezmiş ve altıncı hissini güçlendirmiş Erthyo için öldürme niyeti hava kadar doğaldı. Hissetmesi çok normaldi.
''Neler oluyor?'' Erthyo bir an için çocukları düşündü. Onu suikastçı olarak tanıtmış olabilirler mi? Bu soruyu anında kafasından attı. Öyle olsaydı dün Ririya kendisi gelmezdi, bunun yerine korumalarla gelirdi.
Aklına koruma geldi. Ancak onun o kadar sığ fikirli ve kinli biri olduğunu düşünmemişti. Ama düşününce bu fikirde saçmaydı. Bir koruma bu kadar kişiyi harekete geçiremezdi.
O zaman tek kişi kalıyordu.
''Çocuklar gerçekten tez canlı.'' Erthyo kurt çocuğu düşündü.
''Qian her an savaşabiliriz. Kendini hazırla.'' Erthyo Qian'a haber verdi. Ardından kapıya doğru giderken mızrağını elinde biçimlendirdi.
Kapıyı açtı ve dışarıdaki durumu gördü.
Güneşin parlaklığını bile geçirmeyecek kadar zift siyahı zırhlar giymiş yüzlerce kişi buradaydı. Silahları habis ve karanlık bir hava yayıyor, Erthyo'yu vahşi bir biçimde bakan canavarlara benzetiyordu. Bazıları çoktan üçgen formasyonuna, yarım ay formasyonuna... vb çeşitli formasyonlara geçerek birleştirdikleri momentumlarıyla Erthyo'yu baskılamaya çalışıyordu.
Ancak bu baskının Erthyo'ya gram etkisi yoktu. Sadece nefes alması biraz zorlaşmıştı.
Pat!
Adımını attı, kendini baskılamaya çalışan ağır hava birkaç metre geri çekildi. Erthyo etraftakilere buz gibi bakışlar atarken, içindeki öldürme arzusu hafifçe titredi.
''Yo, yeniden karşılaştık. Bay suikastçı.'' Dün gecekinin aksine, bu sefer diğerlerinden daha karanlık, uzayın kendisini yutmak isteyen kara delik benzeri bir zırh giyen koruma Erthyo'ya alaycı bir şekilde bakıyordu.
Erthyo korumaya baktı. Sonunda bu kişinin nasıl biri olduğunu anlamıştı. İlgi meraklısı, hayatın merkezinde olmayı seven kibirli biriydi. Belki de dün onu görmezden geldiği için böyle garip bir tepkiyle karşılaşmıştı.
''Neden buradasınız?'' Erthyo savaşın çoktan başladığını biliyordu. Şu anda taraflar moralleri düşürmeye çalışıyordu. Ancak Erthyo sayıyla morali düşecek biri değildi. Son iki ayda o kadar fazla kişi tarafından avlanmıştı ki, toplu savaşlarda uzman olmasa da isterse kaçabilecek bir seviyeye gelmişti.
''Bir şey değil. Sadece senin bir suikastçı olabileceğin ihbarını aldık. Biz de kontrol etmeye geldik.'' Sanki yaptıkları şey rutin bir teftiş gibi konuştu.
''Bu kadar kişiyle mi? Ve bu şekilde mi?'' Erthyo yakındaki, kendine kılıcın gösteren acemiyi işaret etti. Belli bir şekilde titriyordu fakat kılıcını ona uzatmaya devam ediyordu.
''O acemi, acemi.'' Böyle söylemesine rağmen titreyen acemiye kılıcını indirmesini söylemedi.
Erthyo etrafındaki kişilere baktı. Ardından asıl suçluyu aramak için etrafını inceledi. Ancak onu bulamadı. Hiçbir yerde izi yoktu.
''Başın nerede?'' Erthyo korumaya sorarken sabit bir ses tonu kullandı.
''Huh? Başım? Liderim mi? Liderle mi görüşmek istiyorsun?'' Koruma anlamadığını belirtmek için garip bir surat yaptı.
''Bu şamatanın sahibini diyorum. İkimizde kim olduğunu biliyoruz.'' Erthyo direkt korumanın gözüne baktı.
Koruma çirkin bir ifadeye sahipti. Ancak sonunda derin bir nefes verdi ve vazgeçti. Sonuçta nerede olduğunu söylese bile hiçbir şey yapamazdı.
''Kahvaltısını yapmakta.''
''Hou, Yani bu kadar şamata çıkardı fakat başında bile durmuyor. Beni küçük görüyor yani.'' Erthyo'nun sesi farklı bir soğukluk seviyesine ulaşırken, gözleri tehlikeli bir ışıkla parladı.
Koruma konuşmak istedi ancak o anda garip bir olay oldu. Erthyo'nun saçları aniden siyaha döndü. Silahını tutan eli ve dışarıdan görünen derisi daha sert hale geldi, ayrıca dışarıya yaydığı hava mutlu iken, geceden daha karanlık, gökten daha hükmedici ve mutlak hale geldi.
Erthyo karşısındaki birliklere bakarken sonunda ikinci açacağı mühre karar verdi. Bunca zamandır düşünüyordu ve en işe yarayan ve yeni edindiği [Kanlı Aura] ile iyi gidecek bir mühürdü.
Öldürme Niyeti Mührü Açıl!
Şelale benzeri kırmızı bir aura Erthyo'dan fırladı. Tüm ortamı kaplarken aynı anda Kanlı Aura yeteneğini de açtı. Hava ağır bir kan kokusuyla sarıldı, kan kokusu ve öldürme niyeti tüm savaşçıların zihnini sarstı.
Çaylaklar ve birkaç yıldır savaşa katılan sapkın kişiler bu öldürme niyeti ve kanlı aura ile yere yığıldı. Bazıları silahlarını bırakıp kaçmak bile istedi fakat gaziler ve savaşta kanla yıkanmış demir kanlı savaşçılar onları hemen durdurdu ve hizalarına geri soktu.
Ancak onlarda iyi durumda değildi. Onlar kanla yıkanmış ve et ve kemik topraklarından geçmiş kişiler oldukları için bu aura onları çaylaklar kadar etkilemese de zihnini bir köşesini kemiren kurtçuk gibiydi. Savaş boyunca tüm güçlerini ortaya çıkaramayacaklardı.
Bu kadarla bitmiyordu. Onlar durumun hala iyi olduğunu düşünürken, devreye soy birleşimi giriyordu. Zihinlerine hükmedici aura otururken, imparatorun karşısındaymış gibi hissettiler. Hayatlarının üzerindeki kontrollerini kaybetmiş gibilerdi, karşılarında onları avucunun içinde tutan devasa bir insan, bir İmparator varmış gibiydi.
Erthyo'ya en yakın kişi olan kibirli koruma en kötü durumdaki kişiydi. Anında bayılırken ağzından köpükler geldi, gözü geri döndü. Mesanesinin kontrolünü kaybetti ve pantolununda büyük bir leke oluşturdu.
Bunlara rağmen iyi durumda olan kişiler vardı. Yüzlerinde çirkin ifadeler olsa da Erthyo'nun yaydığı öldürme niyetine dayanabiliyorlar ve üzerlerinde fazla etkisi olmamasını sağlıyorlardı. Ancak bu kişiler eski gazilerden daha kıdemli yaşlılardı fakat çoktan güçlerini tamamen çıkartamadıkları bir yaşa gelmişlerdi.
Erthyo tek başına tüm birliği, hareket dahi etmeden etkisiz hale getirmişti.
Etrafına baktı ve köşede, ağzı açık şekilde bakan Ririyayı gördü. Göz altı torbalarıyla, iyi bir gece geçirmemiş gibi görünüyordu. Ancak az önce gördüğü şeyler onun tüm uykusunu yok etmişti.
Erthyo elini gelmesi için salladı. Ririya, normalde oldukça vahşi ve boyun eğmez olan kız, itaatkâr bir şekilde ona doğru yürüdü. Belki şoktandı, belki korkudan, kendisi bile nedenini bilmiyordu.
''Beni erkek kardeşine götür.'' Erthyo mızrağını tutarken söyledi. Gözleri öldürme niyetini yansıtacak şekilde buz nehri kadar soğuktu, ayrıca mızrak ucu kadar keskin ve ölümcül bir ışık gözlerinde belirdi.
''O-Olmaz.'' Ririya Erthyo'nun kardeşine bir şey yapacağını düşündü. Bu yüzden anında reddetti, belli etmese bile kardeşini önemsiyordu.
''Ona bir şey yapmayacağım. Sadece beni ona götür.'' Qian'ın çıkmasını bekledi. Qian Lung Dünyasından kendine bir mızrak almış ve savaşa hazırdı. Erthyo'nun tüm herkesi indirdiğini görünce hoş bir sürpriz yaşamış fakat fazla kafasına takmamıştı.
Sonuçta kocası inanılmaz biriydi.
Ririya Erthyo'ya baktı, ardından dişlerini sıktı ve yönü göstermeye başladı. Erthyo bu kamptaki herkesi öldürecek kadar güçlü olmasa da kendinden emin duruşu, buradan çıkabileceğini gösteriyordu. Eğer kaçarsa her günleri acı içinde olacaktı ve belki de bu yolda öleceklerdi. Bu yüzden her şeyi tatlıya bağlamak için nazik bir yol izlemeli ve hareketleriyle Erthyo'nun öfkesini söndürmeliydi.
Erthyo yol boyunca birkaç birlikle daha karşılaştı fakat hiçbiri onun öldürme niyetine, Kanlı Aurasına ve soy baskısına dayanamadı. Yol boyunca gizliden onu izleyen çok güçlü kişilerde vardı fakat herhangi bir hareket yapmadığı sürece kendilerini göstermeyecek gibilerdi.
Erthyo yol göstermeye devam ederken, Qian kızın yanın birkaç adımda ulaştı.
''Merak etme. Kocam güvenilir biridir. Eğer bir şeyi yapmayacağım derse yapmaz, tabi onu kışkırtmadığınız sürece. Fakat kardeşinin güvende olduğunu söyleyebilirim.'' Qian Ririya'nın elini sıkarken, etrafına ihtiyatla bakan Erthyo'ya dönerek konuştu. O yanındayken gardı düşük olsa bile korkmasına gerek yoktu. Erthyo'nun yakını onun için en güvenli yer gibiydi, hiçbir saldırı ya da tehdit ona ulaşamazdı. Bu yüzden bu fırsatı Ririya'yı rahatlatmak için kullandı.
''Nasıl emin olabilirsin?'' Ririya annesinin ilişkiler hakkındaki sözlerini hatırlıyordu. Hiçbir zaman, çiftler için bile görünen aslında doğru olmadığını söylüyordu. Bazen babasının mutlu olduğu zamanlar kan nehirleri oluşturduğu bile oluyormuş.
''Onunla ruhen bağlıyız. Bu yüzden sadece kızgın olduğu fakat öfkeli olmadığını biliyorum. Ayrıca böyle olmasa bile kocama güveniyorum.'' Qian Erthyo ile kötü bir başlangıç yapmış olsalar bile, ona nasıl davrandığını gördüğünde ona gerçekten âşık olmuştu. Bu yüzden bir eşin yapacağı gibi kocasına güvenmeyi yavaşta olsa öğreniyordu.
''Sana inanacağım.'' Böyle olmasını umuyordu, hayır! böyle olmasını istiyordu.
Üçlü bir süre yol gittikten sonra bir aracın önüne geldiler. Aracın etrafında çeşitli aşçılar ve yemek araçları vardı. Ayrıca açık büfe yemek kısmı bile vardı. Ancak kimse burada yemek yemiyordu. Burada bir şeylerin yendiğini gösteren birkaç tabak ve çatal vardı fakat ortada kimse yoktu.
Erthyo yemek tabaklarını bir kenara itti. Titreyen aşçılardan birini kendine çağırdı ve istediği yemeği söyledi. Ardından masaya oturdu.
''Sana 10 dakika veriyorum. 10 dakika içinde o çocuk burada olmazsa gerçekten öfkeleneceğim.'' Erthyo Qian'ı kucağına çekti ve ona sarılırken buz gibi bir sesle Ririya'ya konuştu.
Ririya Qiandan garanti aldıktan sonra hızlıca oradan ayrıldı. Kafasının içinden kardeşine lanetler ediyordu. Ancak aynı zamanda Erthyo'nun bu vahşi ve boyun eğmez kişiliği hoşuna gitmişti, onun iyi tarafına gitmek ve en azından bir dost olma fikri daha da sağlamlaştı.
İkili yemeklerini yerken, kız ve erkek hizmetçi tekrar ortaya çıktı. Erkek hizmetçi ikiliye iyi hizmet etmek için; masadaki malzemeleri aldı, masayı temizledi, ardından kirli tabakları yıkadı ve yemekleri bizzat ikram etti.
Kadın hizmetçi ise Erthyo ve Qian'ın karşısına oturdu ve yemek için beklemeye başladı. Erthyo'nun ona bir şey demediğini ve Qian'ın ses çıkarmadığını gördüğünde erkeğin elinden birkaç yemek tabağı daha aldı ve yemeye başladı.
Erthyo böyle samimi hareketleri seviyordu. Bu yüzden kıza bir şey demeden, Qian'ı beslerken gelecek kişileri bekledi.
''Aptal kardeş, işe yaramaz!''
*Bam*
Ririya, Thor'un kulağından çekerken kafasına yumruk attı. Thor kız kardeşinin korkusundan ağzını açmadan gelen saldırılara göğüs gerdi. Bu sırada Zoe Ririya'nın diğer elinden çekerek konuştu.
''Kız kardeş Ririya Thor ne yaptıysa lütfen affet. Ona böyle vurmana dayanamıyorum.'' Zoe Ririya'nın kendini kız kardeşi olarak sevdiğini biliyordu. Bu yüzden elini çekerken sevimli davranmaya çalıştı.
''Üzgünüm Zoe fakat bu sefer aşırıya kaçtı. Bu hatası hayatını kaybetmesine sebep olabilir, olmasa bile her günü kabusa dönüşecek.'' Ririya'nın sözleri Zoe'nin işin ne kadar ciddi olduğunu fark etmesini sağladı. Eğer söylediği kadar ciddiyse bu sefer onunda Thor'un kafasına bir tane geçirmesi gerekiyordu.
Üçlü Ririya'nın Thor'u amansızca dövmesi ve çekiştirmesi, Thor'un ağzını açmadan korkmuş bir köpek yavrusu gibi her saldırıyı alması ve giderek tedirgin olan Zoe'nin endişeli yüzüyle alana vardılar.
Alan vardıklarında Erthyo'nun geri sayımıyla karşılaştılar. Sesi çok kısıktı, böylelikle Qian'ı rahatsız etmeyecekti ancak üçlünün duyabileceği şekilde net ve keskindi.
''9.59.55''
''9.59.56'
''9.59.57''
''9.59.58''
''9.59.59''
''Veeee 10.00.00 Süren doldu.'' Erthyo kafasını çevirdiği anda dondu. Gözleri birine odaklanmıştı.
Ririya ve Thor bunu fark etmedi. Ancak Zoe'de aynı anda donmuştu. İkili Erthyo'ya doğru ilerlemeye devam ediyordu fakat sonunda bir şeyin eksik olduğunu fark ettiler. Zoe'ye doğru döndüklerinde donmuş olduğunu gördüler.
''Zoe neyin var? Hadi gelsene?''
''Zoe?''
İkili ona seslenmeye çalıştı fakat Zoe onlara duymadan Erthyo'ya bakmaya devam etti. Gözleri inançsızlıkla parladı, ayrıca yapmaması gereken büyük bir hatayı yapmış gibi dehşete kapılmıştı. Dudakları bilinçsizce hareket etti.
Boğazından sonunda ses çıktığında, aynı anda Erthyo'da konuştu. Bu kişiyle burada karşılaştığına inanamıyordu. Hele ki böyle bir yerde, böyle bir ortamda ve Sapkın kampının göbeğinde. Ayrıca karşılaştığı kişi Sapkın tarafın gözbebeklerinden biriydi.
''Kuzen.''
''Kuzen.''
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..