257. Bölüm: 1V1'lerin İlk Turu Neredeyse Bitti.

avatar
850 6

İnatçı Yükselen - 257. Bölüm: 1V1'lerin İlk Turu Neredeyse Bitti.


‘’Yapma böyle, Pitti. Benim yaşlı kadını biliyorsun, ne zaman geleceği ya da gideceği belli olmaz. Yapabileceğim hiçbir şey yoktu.’’ Aven elini kılıcıyla ona saldırması gerekip gerekmediğini düşünen Pittiye salladı.

 

‘’Evet, Biliyorum. Ama anneni öldüremeyeceğime göre, seni öldürmeyi deneyemez miyim? Sonuçta bu turnuva, Erthyo’nun iki aylık gelişmesini görmem için bir şanstı ancak ne buluyorum? Önce öğrencimin öldüğünü zannediyordum, sonra senin yaşlı kadın yüzünden öğrencimin ilerleyişini göremiyorum. Doğruyu söyle, bana komplo mu kuruyorsunuz?’’ Pitti kılıcını kınından biraz daha çekti, her düşündüğünde karşısındaki adama saldırmak daha mantıklı hale geliyordu.

 

‘’Böyle yapma, Pitti. Gerçekten isteyerek olmadı. Eğer istersen sana bunu telafi edebilirim.’’ Aven başka bir yaklaşım denedi.

 

‘’Gerek yok. Sadece… beni daha fazla oyalama.’’ Pitti sonunda kılıcı kınına sokmaya karar verdi. İkiliye başka bakış atmadan turnuva alanına girdi.

 

Aven arkadaşının ruh halinin kötü olduğunu gördüğünde çaresizce güldü. Bunun için yapabileceği hiçbir şey yoktu.

 

‘’Biliyorsun, anne Erthyo ile tanışmak istiyor. Ve bunu yaparsak, Pitti kesinlikle daha fazla kızacak. Ne yapmalıyız?’’ Lide, Pitti gibi sadık ve iyi bir arkadaşına böyle şeyler yapmanın haksızlık olduğunu hissetti. Ancak yapabileceği hiçbir şey yoktu.

 

‘’Geldiğinde düşüneceğiz… Geldiğinde düşüneceğiz.’’ Alnından sığ terler akarken Aven olayı geçiştirmeye çalıştı. Lide yaptığını fark etse de, hiçbir şey söylemedi.

 

Erthyo kızlarına haber verdikten sonra arkasına yaslandı. Belli etmese de, eski sınıf arkadaşlarından intikamını aldığı için oldukça mutluydu. Ayrıca onun suratında gördüğü kıskanç ifade paha biçilemezdi.

 

Aslında ona şu anda kıskanç şekilde bakan erkeklerin bakışlarından oldukça zevk alıyordu. Aralarındaki güç, etki, yanındaki kadın ve buna benzer farkları gösterdikten sonra diğerlerinin surat ifadesini görmek ruhsal bir zevk veriyordu.

 

‘’A-Ano, Erthyo-san…’’Erthyo gözlerini kapatıp, Mızrak Kalbinde tekniklerini çalışacağı sırada bir ses duydu. Sesin kaynağını bildiği için, kimin olduğun bilerek cevap verdi.

 

‘’Ne vardı Yui-san?’’ Önündeki japon kızına bakarken Erthyo gülümsedi.

 

‘’Ş-Şey, seninle bir şey konuşmak istiyordum.’’ Yui Erthyo’nun güzel, aynı zamanda yakışıklı yüzüne baktığında kızardı. Konuşması gereken bir konu olduğu için bu duyguları görmezden gelmeye, ne kadar imkânsız olsa da, çalışarak konuştu.

 

‘’Tabii, gel otur.’’ Erthyo yanındaki hizmetçiye parmağını şıklattı. Hizmetçi anında Yui’nin yanına giderek isteklerini sordu.

 

‘’Hayır, bir şey istemiyorum. Teşekkürler.’’ Hizmetçiyi yanından gönderdi. Konuşmadan önce birkaç derin nefes aldıktan sonra konuşmaya başladı.

 

‘’Erthyo-san, Dünya Krallığının hepsini öldürmek mi istiyorsun? Bize bir düşmanlığın mı var?’’ Yui Erthyo’nun öldürdüğü kişilerin sadece Dünya Krallığından olduğunu fark etmişti.

 

Fark etmesine rağmen ona sormaya karar verdi. Diğerlerinin aksine, Yui Erthyo’nun konuşulabilecek biri olduğunu biliyordu. Oldukça mantıklıydı ve gerekmiyorsa hareket etmezdi, bunun yerine yanındaki kadınlarla vakit geçirirdi. Bunu Dünya Krallığında bizzat görmüştü.

 

Bu yüzden harekete geçmek yerine onunla konuşmaya karar verdi.

 

‘’Hayır, sadece şunları.’’ Erthyo japon kızın tutumunu beğendiği için ona birkaç açıklama yaptı.

 

Yui Erthyo’nun sırayla gösterdiği kişilere baktı. Bunlardan bazıları iyi büyücüler ve mana kullanıcıları olacak potansiyele sahip olsa da, önündeki adamı karşısına alacak şekilde korunmalarına gerek yoktu. Onlar gibi binlerce kişi vardı, yetenekli insan konusunda sıkıntı çekmiyorlardı.

 

‘’Tamam, bu kişileri öldürmeni görmezden gelmelerini sağlayacağım.’’ Yui turnuvanın çeşitli yerlerindeki Dünya Krallığı büyüklerini ikna etmenin çeşitli yollarını düşündü.

 

‘’Teşekkürler.’’ Erthyo diğerlerinin tepkisini ya da tutumunu umursamasa da, Yui’nin iyi niyetini takdir etti.

 

Erthyo, Yui ve kızlar konuşurken Erthyo’nun savaş sırası geldi ve karşısında, şaşırtıcı şekilde gözlerine kestirdiği hazineye sahip genç adam vardı.

 

Silahı ya da hazinesi, birkaç silahı içinde barındırabilen bir hazineydi. Erthyo bu silahın içinde üç silah olduğunu biliyordu; Çan, Balta, Sopa.

 

Bu üç silahın farklı kaliteleri vardı. Aralarında en kalitesi Çandı ve neredeyse Erthyo’nun Lung Mızrağı ile karşılaştırılabilecek seviyedeydi. Bu da Erthyo’nun elindeki silaha karşı arzu duymasına neden oldu.

 

Böyle bir hazineye sahip olmak işlerini oldukça kolaylaştırırdı.

 

‘’Hey, sen. O hazineyi bana satmak ister misin?’’ Erthyo medeni olmaya karar verdi. Çalma işlemini sonra yapabilirdi.

 

‘’Huh?’’ Hanry karşısındaki adamın sözlerinden rahatsız oldu.

 

‘’Anlamadın mı? Sat bana. Senden onu zorla almak ya da çalmak istemiyorum. Bu yüzden bir ara yol bulabileceğimizi düşünüyorum. Ne dersin satacak mısın?’’

 

Vhoş!!

 

Bam!

 

Erthyo avcunun arasındaki sopaya baktı. Sopa Kar kadar beyaz, rüzgâr kadar silinik bir renkteydi. İlk bakışta kişiye gökyüzündeki hava akışlarını hatırlatıyor. İki kalın işlenmiş demir parçası, ortada bir ince parçayla birbirine bağlanmış, mutlak dengede bir araya getirilmişti. Demirlerin başından sonuna, oradan ise ince parçaya kadar uzanan sayısız karmaşık ve gizemli rün silaha işlenmişti.

 

’Oldukça iyi bir silaha sahipsin.’’ Erthyo parmağıyla fiskeleyerek Hanry’nin dengesini bozdu.

 

‘’Bu hayır mı demek?’’ Erthyo emin olmak için bir kez daha sordu.

 

Hanry ona cevap vermeye uğraşmadı, bunun yerine tekrar saldırdı. Bu saldırısı çeşitli hareketlerle başlamış, sonunda ise tek bir yan itişle sonlanmıştı.

 

Erthyo rahatlıkla sopayı tuttu. Ertesi saniye kaşlarını çattı, sopa az öncekinden daha güçlü bir etki içeriyordu.

 

İkili yüzlerce saldırı paylaştı. Saldırıları yapan daha çok Hanry iken, Erthyo sadece elleriyle kendisini hedefleyen saldırıları tuttu ya da saptırdı.

 

Her geçen saniye bu daha imkânsız hale geliyordu. Saldırıların her biri bir öncekinden daha güçlüyken, bedenini daha çok etkiliyordu. Büyük bir dağı aşındıran rüzgârlar gibiydi, yavaşça savunmasını çökertiyordu.

 

Erthyo elindeki çatlaklara baktı, saldırıları bedenine zarar vermek yerine onu yıkıyordu.

 

’İlginç.’’ Erthyo Yokedilemez bedeni etkinleştirdi. Elindeki çatlaklar birkaç saniye içinde iyileşirken, Yok edilemez Beden hafifçe ilerledi.

 

Pat!

 

Erthyo’nun olduğu bölgeye büyük bir güçle sopa çarptı. Erthyo bunu durdurmadı, bunun yerine bir adım geri attı. Sopa yerle bağlandığında üstüne bir ayağını koydu.

 

Bam!

 

Bedenini çevirerek Hanry’e tekme attı. Hanry’nin bedeni, tekmenin ardındaki güçten dolayı geriye fırlatılırken ağzından kan sızdı.

 

Erthyo yerdeki sopayı alarak kaldırdı. Oldukça ağırdı, neredeyse bir ton kadardı. Ancak onun için bir sorun değildi.

 

Birkaç kez salladıktan sonra bu kadar ağır bir silahın, oldukça dengeli olduğunu gördü. Mutlak denge sağlanmıştı ve sallaması oldukça kolaydı.

 

Vhop!!

 

Erthyo silahı incelerken bir anda elinden kayboldu. Erthyo bunun kendi kılıcı gibi, kişiye bağlı bir hazine olduğunu fark etti.

 

‘’Ne yazık.’’ Hayal kırıklığıyla iç çekti. Hazine gence bağlanmıştı, kendi isteğiyle onu bırakmadığı ya da ölmediği sürece onu alamazdı. Öldüğünde bile alabileceği kesin değildi, belki de kendisiyle beraber yok edecekti.

 

Erthyo kendine gökyüzünden saldıran gence baktı. Bedeninden kırmızı bir aura çıkarak etrafını sararken yüzündeki ifade değişmedi.

 

Bong!

 

Sopa bariyerle çarpıştı, çatlaklar yayıldı ancak ertesi saniye Erthyo’nun bedeninden çıkan kırmızı öldürme niyetinin desteğiyle eski halini aldı.

 

Erthyo artık gence olan ilgisini kaybetmişti, işini bir an önce bitirip dönmek istiyordu.

 

‘’1.’lik ödülü dışında, bu turnuva tamamen hayal kırıklığıydı.’’ Erthyo işi bitirmek için adama yürümeye başladı.

 

Hanry oldukça kızgındı. Erthyo’nun onu umursamaması ve başından beri hazinesini hedef alması onu çok kızdırmıştı. Kendisini umursamıyordu ancak hazinesi ustasından geriye kalan bir şeydi. Asla başkasına vermezdi, bunun yerine ölmeyi tercih ederdi.

 

Erthyo ona doğru gelirken, Hanry’nin öldürme niyeti yükseldi. Karşısındaki adamın oldukça korkunç ve güçlü olduğunu biliyordu ancak onu öldürebileceği silahları vardı. Eğer hazinelerini hedeflemeye devam ederse bunları kullanacaktı.

 

Erthyo gence yaklaşırken bedeni kayboldu. Ertesi saniye tam önünde belirdi, eli bir yumruk halini alırken gence vurdu.

 

Bam!!

 

Hanry’nin bedeni geri gönderildi, yere her değdiğinde sekerek havalanmaya devam etti. Hanry zorla havada bedenini çevirdikten sonra ayaklarını yere sürterek zorla bedenini durdurdu.

 

Erthyo onun durmasını beklemeyecekti. Anında Hanry’nin önünde belirerek yumruk attı.

 

‘’Puu…’’ Hanry kemiklerinin sarsıldığını, göğsünün içeri göçtüğünü hissetti. Erthyo’nun yumruğu hayal ettiğinden çok daha güçlüydü. Ağzından kan akarken sahadan yollandı.

 

Erthyo sahadan inerek kızların yanına indi. Yüzünde belirgin bir hayal kırıklığı vardı. Turnuvada onu zorlayabilecek kişilerin olacağını düşünüyordu. Başa baş savaşamasa da, kendisini belirli bir oranda zorlayabilecek birini istiyordu.

 

Ancak onu karşılayan büyük bir hayal kırıklığı oldu. Kendisinin çok kırık ya da hile yeteneklere sahip olduğunu düşünmüyordu, sonuçta bu kadar güçlü teknikleri geliştirmenin bir bedeli vardı. Alevler için çeşitli işkenceler, Yok Edilemez beden için ölümün sınırında sürekli dans etmek, Ruh formülü için delirtici olaylarda akıl sağlığını koruma işkencesi, Göksel Tilki soyu için kimsenin girmek istemeyeceği yerlerde element emme ve her atılımda ceza yıldırımı vb. gibi çeşitli işkencelere katlanmıştı.

 

Güçlenmişti, oldukça güçlenmişti ancak bunun için çok fazla fedakarlık yapmıştı. Bu yüzden kendisinin hile ya da şanslı olduğunu düşünmüyordu. Diğerleri güçlenmek için yeterli kararlılığa sahip değildi.

 

Oldukça güçlüydü ancak diğerleri değildi ve bu onun canını sıkıyordu.

 

‘’Ne oldu nya~’’ Hiori Erthyo’nun geniş sırtına sarılarak göğsünü ovarken kulaklarına fısıldadı.

 

‘’Nya?’’ Düşüncelerini ve hayal kırıklığını bir anda unutan Erthyo, boğazından yükselen kusmuğu tuttu. Hiori’nin böyle konuşması midesini bulandırırken, tüylerini diken diken etti.

 

‘’Hiori, o konuşma stilini nereden öğrendin?’’ Erthyo göz ucuyla Hioriye, ardından suçluya bakarken konuştu.

 

‘’Yui söyledi n-nya~’’ Hiori yüzünde katı bir gülümsemeyle konuştu. Bu ‘’nya’’ şeyine tam alışamamıştı ve her söylediğinde oldukça garip hissetmekle beraber, aşağılanmış hissediyordu. Ancak Yui, erkeklerin genelde böyle şeyleri sevdiğini söylediği için Erthyo’nun da sevebileceğini düşündü.

 

’Yapma, eğer bir daha böyle bir şey yaparsan… seni arındırmam gerekir.’’ Erthyo bir an garip bir şeye düşeceğini hissetti. Tüm onurunu ve şu ana kadar kurduğu kibri aşağılayacak derin bir çukurdu, neyse ki başarıyla atlatmıştı.

 

Kızlar, özellikle Amy/Mia derin nefes verdi. Hiori’nin amacını anlamışlardı ve buna karşı değillerdi, hepsi çeşitli şekillerde Erthyo’yu baştan çıkarmaya çalışıyordu. Ancak ‘’nya’’ onlar için mide bulandırıcı ve aşağılayıcı bir kelimeydi.

 

Amy/Mia eğer Erthyo bunu kabul ederse kendilerinin de bir şeyler yapması gerekeceğini düşünüyordu ve bunu yapamazlardı. Sadece… yapamazlardı.

 

‘’Neden böyle düşünüyorsun Erthyo-san? Bende oldukça sevimli ve Hioriye yakışıyor.’’ Yui Erthyo’nun reddetmesiyle yüzünü astı. Hiori hayallerindeki neko-kızdı. (Bilmeyenler için Japonca kedi-kız demek.) Eğer Erthyo bunu kabul ederse, bu tür şeyler için bizzat gönüllü olacaktı.

 

Ve Erthyo’nun haremini gördüğünde ve onlara yapacağı çeşitli fantezileri düşündüğünde, derinlerindeki ‘’otaku’’ heyecanla çığlık atıyordu. [EN: Lez değil, merak etmeyin. Güvenli bölgedeyiz. Sadece otaku]

 

‘’’Sevimli mi? Ne sevimlisi! Az önce kusmamak için kendimi tuttum.’’ Erthyo Hioriyi kucaklayarak Yui’den uzaklaştı. Bu kıza yakın olmak kesinlikle Hiori’yi bozacaktı.

 

‘’Dinleyin, bu kız size garip bir şey yaptırmaya çalışırsa, mesela az önceki olay gibi. Ne derse desin inanmayın. Benim sevebileceğimi, ilgilenebileceğimi ya da buna benzer şeyler söylerse kesinlikle inanmayın.’’ Erthyo kızları defalarca uyardı. Özellikle Japonya otaku kültüründe yer alan Amy/Mia, İreny ve Mirayı. [EN: İsekailerdeki prensesler.]

 

‘’Evet.’’ Kızlarında böyle bir niyeti yoktu ancak bu uyarıya ihtiyaçları vardı. Son sözleri doğruydu, eğer Erthyo beğenirse bunu yapabilirlerdi. Neyse ki Erthyo zamanında müdahale etmişti.

 

‘’Ve sen, kızlarımı bozmayı bırak. Bundan sonra bunu yaparsan, sana bizzat hentaideki çeşitli şeyleri uygulayacağım.’’ Erthyo sadece Yui’nin anlayacağı şekilde konuştu.

 

Yui bunu duyunca korkuyla titredi. Bir otaku olarak, çeşitli hentaileri ve hentailerin ne kadar karanlık olabileceğini biliyordu. Bunun kendisine uygulanmasını istemiyordu.

 

Ancak kalbinde, bunun olmasının fena olmayacağını düşündü.

 

‘’Ucuz kurtuldum.’’ Erthyo savaştan dönmüş gibi hissetti. Kızlarını az önce kirletilmekten kurtarmıştı.

 

‘’Erthyo-san, sıkıcısın.’’ Yui yanaklarını şişirdi.

 

’Sıkıcı değilim. Sağlıklıyım. Senin ve senin türünün (Otakuların) o garip huylarının kızlarımı kirletmesine izin vermeyeceğim.’’ Erthyo birkaç dokunaç, S&M oyunları ve çeşitli şeyleri düşündükçe kararının ne kadar iyi olduğunu bir kez daha anladı.

 

Erthyo kızı görmezden gelerek, kendine merakla bakan kızlara anılarından birkaç hentai ve otaku içeren bilgi parçası yolladı. Ne kadar istemese de, neden bahsettiğini anlamaları gerekiyordu.

 

Kızlar, özellikle Hiori neler olabileceğini gördüğünde Yui’den, en azından Otaku tarafından uzaklaştılar. Bu kıza olan görüşlerini tekrar gözden geçirmeleri gerekiyordu. Hareme böyle biri girerse gelecekteki hayatları ve çocuklarının kişilikleri için sorun olurdu.

 

Erthyo ve grubu gün boyunca savaşlara girmeye devam ettiler. Şanlarına göre karşılarına, intikam almak istedikleri kişiler geldi. Onları korkusuzca öldürürken, diğer turlara çıktılar.

 

Günün son maçlarından biri geldi;

 

Erthyo vs Lii.

 

‘’Lordum, lütfen bana rehberlik edin.’’ Ellerinde parlak zincirler oluşturdu. Kazanamayacağını biliyordu, bu yüzden Erthyo’nun tavsiyesine uymaya ve ona ne kadar geliştiğini göstermeye karar verdi.

 

‘’Tabii ve merak etme, istediğin kadar güç açığa çıkarabilirsin.’’ Erthyo Lii’yi buradan anında şehre geri yollamayı düşünüyordu. Yakında savaş olacaktı ve şehirde bulunması gerekiyordu.

 

’Emredersiniz lordum.’’

 

Zincirler bedeninden fırlamaya başladı. Birkaç saniye içinde binlerce demir zincir ortamı kaplamıştı.

 

’Pandora Zincir Kutusu.’’

 

Zincirler ortama dağılarak Erthyo’nun etrafına dolanmaya ve hapishane şeklinde bir kutuya dönüşmeye başladılar. Kutular yavaşça şekillenerek, tüm sahayı kapladı.

 

Neyse ki etrafa yerleştirilmiş çeşitli görünmez ruhlar anında kutunun içine girerek turnuva akışının devam etmesini sağladı.

 

‘’Alan büyüsü ha.’’ Erthyo etrafındaki zincirlere bakarken söyledi. Bu alanı manipüle edip, kişinin isteğine göre şekillendiren ve kişiye en yararlı hale getiren bir büyüydü. Oldukça iyiydi ve Erthyo’da kendine bir tane yapmayı düşünüyordu.

 

‘’Tamamlanmamış, olayı nedir?’’ Erthyo Lii’ye bakarak konuştu.

 

‘’Şimdilik sadece fiziksel bir hapishane. Biraz daha geliştirdikten sonra kişinin manasını, ruhunu ve mana ruhunu zorla baskılayan ve etkileyen bir alan oluşturmayı amaçlıyorum.’’ Lii hayallerini düşünürken, kendini gençliğine dönmüş gibi hissetti. Gücü amaçlayan, her yere korkusuzca giden ve büyünün enginliğini araştırdığı o zamanlara dönmüş gibiydi.

 

‘’Oldukça iyi, ancak metal bunu yapacak bir madde değildir. Bu yüzden metalini değiştirmeni tavsiye ederim. Ve alanı oluştururken, kendini ona göre şekillendirme. Bırak alanın sana göre şekillensin.’’ Erthyo yanındaki demirlere tıklatırken açıkladı.

 

‘’Devam et. Birkaç şeyin daha olmalı değil mi?’’ Lii kafasını salladıktan sonra ellerini kenetledi.

 

Erthyo bir şey olacağını bekler gibi etrafına baktı. Ancak hiçbir şey olmadı, Lii aynı hareketini korurken ortam sessizdi.

 

‘’Ne oldu?’’ Lucifer havadaki ekrana bakarken kafasını yana eğdi. Lii’nin ne yaptığını anlayamıyordu.

 

‘’Bilemiyorum, daha doğrusu göremiyorum.’’ Ermy kafasını salladı, ne yaptığını o da anlamamıştı.

 

‘’Alandaki metal elementini büküyor, mana kullanımından daha zordur.’’ Kızlar arkalarından ses duydu, birkaçı dönüp baktığında tam arkalarında oturan Pitti, Aven ve Lide üçlüsün gördüler.

 

’Gelmişsiniz.’’ Mira üçlüyü karşıladı, üçlüden Pitti ona öğretmeye hevesliydi ve yarı-ustası gibiydi.

 

‘’Haha, sizi şaşırtmak istedik ancak fark edildik.’’ Pitti Amy/Mia, Küçük Beyaz ikilisine bakarken güldü.

 

Ancak ikili ona dönmedi, gözleri Erthyo’dan ayrılmadı.

 

‘’Ne demek istiyorsunuz?’’ Lucifer Lii’nin yaptığı şeyin anlamını sordu. Element kullanmak neden zordu?

 

‘’Element kullanmak kolaydır, bunu bir çocuk bile yapabilir. Kişi yaşı arttıkça bunda ustalaşır ve belirli seviyelere ulaşır. Bu seviyelerden biri ‘’Element Bükme’’ olarak bilinir. Elementi kullanmak için bir forma sokmak yerine, saf elementi bükerler ve alanı kontrol ederler. Oldukça zordur ve büyük bir kontrol gerektirir. Lii’nin bunu yapabileceğini beklemiyordum.’’

 

‘’Vay…’’ Kızlar astlarından birinin bunu yapabilmesine şaşırdılar.

 

‘’Havadaki metal elementini mi büküyorsun?’’ Alanın içindeki Erthyo, bir süredir bedenin baskı yapan ve onu kaplayarak hareket etmesini zorlaştıran garip olayın nedenini anlaması uzun sürmedi.

 

Hakikatin Gözlerini kullandığında ortamdaki metal elementinin bedenine büküldüğünü görebiliyordu. Ellerinin hareketleriyle ona zorlanıyor, bedenine boyun eğdirmeye çalışıyorlardı. Eğer normal biri olsaydı, bu kadar saf metal elementi ile yerde et karmaşasına dönüşmüş olurlardı.

 

‘’Doğru, bu son zamanlarda öğrendiğim bir şey. Şimdilik en basitini, sadece elemeti kişiye zorlamayı kullanabiliyorum. Gidilecek çok yolum var.’’

 

‘’Savaşa devam edelim.  Bu savaş, tek yönlü olsa bile sana yarayacaktır.’’ Erthyo aynı şekilde dururken önerdi.

 

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr