Karanlığın içine iyice gömülürken görülen azıcık ışık kayboluyordu.
Paul ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu ama uzun süredir düştüğünü anlayabiliyordu. Zihni açılmıştı ama hareket edemiyordu. Sanki bir şey onu zorluyormuş gibi pozisyonu hiç değişmiyordu. Zihni tamamen umutsuzluğa düşmeden önce bir ses duydu.
"Hmm, mana çekirdeği başlangıç seviyesinde ama oldukça yoğun. Bu garip."
Paul başını çevirmeye çalıştı ama çeviremedi. Gözleriyle etrafını tararken başka bir ses daha duydu.
"Hey, hareket etmeye çalışma, seni inceliyoruz. Sakat kalmak mı istiyorsun?"
Paul sözleri duyunca anlamsız bir güven hissetti ve kendini rahat bıraktı. Birkaç dakika bu durumda bekledikten sonra birkaç ses birden konuşmaya başladı.
"Manası cidden epey yoğun. Başlangıç seviyesi böyleyse gelişince nasıl olur acaba?"
"Bünyesi kabul ederse iradeleri de alacak. En güçlü nesil olabilir."
"Binlerce yıldır gelen en yüksek potansiyele sahip."
"Katılıyorum."
"Bence sadece bir ucube."
"Hepimiz öyle değil miydik?"
"Hahahaha..."
Paul biraz kızdı. O sonsuz bir deliğin dibine düşerken bu adamlar muhabbet ediyordu. Dayanamayıp patladı.
"Birisi bana burada ne olduğunu anlatabilir mi acaba!?"
Etraf kısa bir süreliğine sessizliğe büründü. Daha sonra sesler yeniden konuşmaya başladı.
"Tamam tamam. Öfkelenmene gerek yok küçük dostum. Sadece tek bir sorumuz var, dinleyecek misin?"
Paul bir süre sessiz kaldıktan sonra başını salladı.
Ses bunu görmüşçesine konuştu. "Oh, harika. Pekala küçük dostum. Buradan çıkmayı istiyor musun?"
Paul'ün yüzünü bir heyecan kapladı. "Elbette, ama nasıl?"
"Kolay, ama ölme şansın var ve birkaç testi geçmen gerekiyor ama geçebilirsen oldukça güçlü olacağının garantisini veririz. Eee, kabul ediyor musun?"
"Kabul etmesem de düşerken öleceğim zaten, kabul ediyorum!"
"İyi, ilk test hemen geliyor. Onu geçersen testlerin amacını ihtiyar sana anlatır zaten. Görüşürüz küçük dostum!"
Seslerin hepsi bir anda kayboldu ve etrafta yalnızca karanlık kaldı. Paul artık düşüyormuş gibi hissetmiyordu. Olduğu yerde sabitti. Sonsuz bir boşluğun ortasında sabit bir biçimde bekliyordu. Seslere güvenip bekledi ve daha sonra bir enerji akışı hissetti.
Etrafına baktığında karanlıkla dolu olan her yerin aydınlandığını ve tüm karanlığın önünde birleşip tek bir şekil aldığını gördü. Parlak beyaz sonsuzluğun ortasında karanlık yoğunlaştı ve bıçağından kabzasına kadar siyah olan bir kılıç belirdi. Kılıca sadece bakmak bile bir huzursuzluk sesi veriyordu.
"Demek teste girecek cesaretin var öyle mi?" Paul sesi duyunca birden şaşırdı ve etrafına bakınmaya başladı. O görebildiği her yeri kontrol ederken ses yeniden duyuldu.
"Önüne bak be! Her nesil birbirinden daha saygısız!" Paul birkaç saniye sonra sesin kılıçtan geldiğini anladı. Şaşkın yüzüyle kılıcı taradı. Kılıcın ne olduğunu anlamaya çalışırken kılıç yeniden konuştu.
"Çocuk, benim ne olduğumu kavrayacak akla sahip değilsin. Ancak eğer testimi geçersen benim ne olduğumu ve özellikle Abyss'in ne olduğunu anlayacaksın."
Paul kılıcın sözlerini duyunca heyecanlandı. "Ne yapmam gerekiyor?"
"Çok kolay, beni kalbine saplayacaksın."
Paul sinirden kızardı. "Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz ulan!? Her türlü ölmeyecek miyim? Ne testi bu o halde!?"
"Biraz sakin ol be! İlk test vücudu test eder. Eğer bünyen yeterliyse geçersin. Yetersizse ölürsün. Testi yapmazsan zaten ölürsün. Kaybedecek bir şeyin yok yani."
"Bünyem kabul ederse öyle mi?" Paul garip bir biçimde gülerken bir yandan da titriyordu. "Olsun bakalım!"
Ellerini uzatıp iki eliyle birden kabzasını kavradı ve bıçağını kalbine çevirdi. Artık yüzünde tereddüt işaretleri yoktu. Aksine hafif bir delirmişlik ifadesi vardı. Uzun bir nefes alıp kılıcı kabzasına kadar kalbine sapladı. Kılıç kalbine tamamen girdiğinde Paul ölüm hissini tüm bedeninde yaşadı ve bilinci kapandı. O sırada kılıç kendi kendine konuşuyordu.
"Hmm, başlangıç seviyesinde manayı bu kadar yoğunlaştırabilmesi oldukça iyi ama birden fazla tipteki enerjiyi yoğunlaştıramadığı sürece hiçbir işe yaramaz. Biraz deneyelim bakalım."
O sırada kılıç birden Paul'ün kalbine farklı bir enerji göndermeye başladı. Bu enerji manaydı ama nedense oldukça yüksek bir ısı taşıyordu. Bir büyüde kullanılacak olsa ortalık cehenneme dönerdi ama Paul'ün kalbinde direkt olarak yoğunlaşıp mana kristalini kırmızıya çevirdi.
"Vay, alev elementiyle uyumu oldukça iyi. Belki tamamen kavrayabilir ha?"
Konuştuktan sonra yine başka bir mana gönderdi. Bu mana anormal bir ağırlık taşıyordu. Bir insana karşı uygulanırsa o insanı saniyesinde ezebilirdi ama aynı az önceki gibi direkt olarak yoğunlaştı. Çekirdeğe hafif bir kahverengi tonu ekledi.
"Toprak elementiyle arası pek iyi değil gibi ama yeterli! Hahaha..." Kılıç bir süre güldü. Daha sonra başka bir mana yollamaya başladı. Bu seferki hafifti ve hızlıca çekirdeğine hücum ediyordu ama alev manasıyla aynı şekilde anında yoğunlaştı ve Çekirdeğe yeşil bir ton ekledi.
"Rüzgar elementine olan uygunluğu cidden epey iyi. Alev ve Rüzgar elementlerinin ikisini de aynı anormal hızda yoğunlaştırdı. Evet, 7.Nesil olması garanti gibi görünüyor ama neden biraz daha zorlamıyorum ki?"
Kılıç yeniden mana yollamaya başladı. Bu seferki durgundu. Sakince mana çekirdeğine ilerliyor ve yavaşça yoğunlaşıyordu. Zaman geçtikçe mana çekirdeğinde mavi parıltılar ortaya çıktı.
"Su ve toprağa pek yatkınlığı yok gibi görünüyor. 7.Nesil bir saldırı türü demek ha? Her neyse, bu oldukça iyi. Cidden adını hak edeceğine eminim. Şimdi tek yapmam gereken-"
Kılıç birden sustu çünkü Paul'ün mana çekirdeği garip davranıyordu. Az önce dört farklı elementten enerji emmesine rağmen kılıçtan enerji çekmeye çalışıyordu. Aç bırakılmış ufak bir çocuk gibiydi.
"Acaba olabilir mi?" Kılıcın sesinde şaşkınlık vardı.
"Denemekten zarar gelmez sanırım."
Kılıç çekirdeğe yeniden mana aktarmaya başladı ama bu seferki mananın diğerlerine göre belirgin bir özelliği vardı, "Parlak". Bu mana güneşten bile daha parlaktı ve içinde en ufak bir zarar verme isteği bile yoktu. Mana çekirdeğe doğru emilip yoğunlaşırken çekirdeğin parlamasına sebep oldu. Hepsi yoğunlaştığında çekirdek içindeki tüm safsızlıklardan arınmışçasına parıldamaya başladı.
"Hassiktir oradan! Saldırı türü de neymiş. Cennetin İradesinin elementini de azda olsa taşıyor bu çocuk." Kılıcın sesinden şaşkınlık ve sevinç akıyordu.
"Pekala bu oldukça iyi! Şimdi hızlı olsam iyi olur. Daha ona her şeyi anlatmam gere-" Kılıç duraksadı, çünkü mana çekirdeği yine ondan mana emiyordu.
"Şaka yapıyor olmalısın. Dayanabilir mi acaba? Denemeli miyim? Eğer denemezsem büyük bir potansiyeli kaçırırım ama deneyip de başarısız olursam daha beter olur."
Kılıcın sesinde tedirginlik vardı. Arada kalmıştı. Bir süre sonra kararını verdi.
"Bir deha için birkaç bin yıl bekleyebilirim ama böyle bir potansiyele sahip birini görmezden gelemem."
Kılıç bir kez daha mana aktarmaya başladı. Bu seferki mana farklıydı. Saf bir habislik içeriyordu ve kılıç bile onu çekirdeğe azar azar yollamaya çalışıyordu.
Enerjinin ufak bir parçası kılıçtan çıkıp çekirdeğe değdiği anda çekirden birden enerjiyi sömürmeye başladı. Habis enerjiyi direkt olarak kılıcın içinden çekiyordu. Birden şaşıran kılıç enerjiyi kesmeye çalıştı ama başaramadı. Çekirdek habis manayı sömürüyordu.
"Dur, seni aptal şey! Bu kadar manaya dayanabileceğini mi sanıyorsun!?"
Kılıcın sesi çaresizdi. Mana akışını durduramadı ve en sonunda mana çekirdeği çatladı. Çatlak yayılmaya başladı ve birkaç saniye sonunda mana çekirdeği paramparça oldu. Kılıç üzgün bir ses çıkardı.
"Ah, benim aptal kafam. Cidden bir dehayı yok yere kaybettim."
Kılıç Paul'ün göğsünden çıkmaya hazırlanıyordu ama birden hiç beklemediği bir şey oldu.
Birden kalbin iki tarafında mana yoğunlaşması başladı. Bir kısımda hızlı ama sakin ve saf bir enerji, diğer tarafta ise sağlam, güçlü ama habis bir enerji yoğunlaştı ve bunlar kalbin ortasında birleşip kırmızı ve yeşil renklerle çevrili parlayan siyah bir çekirdek oluşturdu. Bu çekirdek önceki çekirdekten katlarca daha yoğun ve güçlüydü ve 4 elementin gücünü taşıyordu.
Kılıç uzunca bir süre şaşkınlık içinde sessiz kaldı. Daha sonra titreyen sesiyle konuştu.
"Ha-ha-habislord, hayır, habistanrı çekirdeği! Gerçekten başardı! Habistanrı çekirdeği yoğunlaştırdı. İlk kez biri habistanrı çekirdeği yoğunlaştırdı. Hahahaha... Evvet! 7.Nesil Habistanrı olma potansiyeline sahip biri! Kara Büyücü adına layık! Hahahaha..."
Paul'ün gözleri ve saçları koyu siyaha dönerken kılıç manyakça gülüyordu.
"Evet! Kral namını almaya layık biri sonunda yeniden ortaya çıktı!"
Sözleri bitince Kılıç birden karanlık bir enerjiye döndü ve Paul'ün kalbini ve göğsünü yeniledi. Daha sonra enerji Paul'ün göğsünün solunda beyaz, kırmızı ve yeşil mücevherlerle süslenmiş siyah bir taç dövmesine dönüştü. Yavaşça aklına gelen ilk Habistanrı "Şeytan Kral"'ın sözlerini hatırladı.
"Zamanı geldiğinde ben öleceğim ve ruhum tamamen yok olacak. Ancak bundan belki yüzyıllar sonra potansiyele sahip biri ortaya çıkacak! Bu kişi 6 elementin hepsine, Cennetin ve Cehennemin İradelerine hükmedecek ve onların üstüne çıkıp benim Kral lakabımı alacak. O Kral lakabını alana kadar hayatında birçok şey yaşayacak ve ben sizden ona bu yollarda yardımcı olmanızı istiyorum. Ben, ona yardımcı olmak için çoktan mirasımı bıraktım. Gerisini size bırakacağım dostlarım. Sizden onu eğitmenizi ve güçlendirmenizi talep ediyorum. Dünya ona karşı çıksa bile dik durabilecek kadar güçlendirmenizi istiyorum. Bu, Şeytan Kral olarak bir emrim ve bir dost olarak vasiyetimdir!"
Kılıç hafif bir sesle güldü.
"Birkaç yüz bin yıl oldu eski dostum ve ben, Spadia, varisin olacak kişiyi buldum ve vasiyetini yerine getireceğim. Bundan emin olabilirsin!"
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..