4.Bölüm - Dipsizliğin Dibindeki Dünya

avatar
13604 58

Kara Büyücü - 4.Bölüm - Dipsizliğin Dibindeki Dünya


Paul yavaşça gözlerini açtı. Gözlerine giren gün ışığı ilk başlarda canını yaktı ama alışınca yavaşça ayağa kalktı ve etrafını kolaçan etti. Etrafının ağaçlarla olduğunu görünce önce duraksadı. Daha sonra baş ağrısı canını yakmaya başladı ve bir ağaca yaslanıp yere oturdu.

En son neler olduğunu hatırlamaya başladı. Valer'ın iğrenç yüzü, Abyss'e düşüşü, sesleri duyuşu, konuşan bir kılıç, kılıcı kendi kalbine saplayışı, kılıcın manyak kahkahaları...

Elini kalbinin olduğu tarafa doğru attı ama herhangi bir yara veya acı hissetmedi.

"Rüya mıydı acaba?" diye düşünmeden edemedi. Rüya olsaydı aslında bu çok iyi olurdu. Ailesinin yanına dönüp onlarla vakit geçirebilirdi sonuçta. Ormandan çıkmak için bir yol aramaya başladı ama sonra o rahatsız edici sesi duydu.

"Hey velet, uyanır uyanmaz bu kadar hareketli olmak zorunda mısın?"

"Sen!" Paul kılıcın sesini duyunca çılgına döndü. Bir süre önce kılıcı kendine saplamıştı ve bu pek iyi bir deneyim değildi.

"Evet ben! Ben senin güçlenmeni sağladım ve sen bana bağırıyorsun öyle mi? Nankör!"

Kılıcın sözlerinden sonra Paul vücudunu kontrol etti. Gerçekten de fiziksel anlamda epey güçlenmişti ve manası... Aman Tanrım! Şuanki manasının yanında önceki manası devede kulak kalıyordu. Önceki manasını bir damla suya benzetirsek şimdiki manası gümbür gümbür akan bir nehir gibiydi.

Çekirdeğinde de bir değişiklik vardı. Öncekinden çok daha yoğun ve güçlüydü ama hala başlangıç seviyesinden yükselmemişti! Artı olarak artık manayı Paul'ün kontrolüne ihtiyaç duymadan Paul'ün vücuduna yayıyordu.

"Büyük ihtimalle fiziksel anlamındaki gelişimim bunun yüzünden."

Paul sakinliğini kazandı ve etrafına bakındı. Kılıcı göremeyince direkt olarak konuştu.

"Bana ne yaptın ve bunu nasıl yaptın?"

"Güzel sorular." Cevap yine zihninin içinde yankılanmıştı.

"Ben pek bir şey yapmadım aslına bakarsan. Sadece gereken enerjiyi verdim. Geri kalanını yapan sendin."

Paul hafif şaşkın bir sesle cevap verdi. "Ben hiçbir şey yapmadım."

"Oh, emin ol yaptın genç adam. Hemde çok önemli bir şey. Çekirdeğinin değiştiğini hissedebiliyorsundur sanırım."

"Evet."

"Bu çekirdeği sen, kendi benliğinin inatçılığı ve bünyenin gücü ile yarattın. Bu çekirdek bir insanın mana çekirdeği değil."

Paul'ün yüzünde garip bir ifade oluştu. "Ne demek istiyorsun?"

"Kalbine saplandığımda çekirdeğine 4 elementin manasını yolladım ve çekirdeğin bunların hepsini özümsedi ki bu aziz mana çekirdeği olarak bilinen özel bir çekirdektir. Ancak ben bunu yaptıktan sonra çekirdeğin benden enerji çekmeye çalıştı ve ben de ona kutsal ışık enerjisini aktardım ve bunun hepsini özümsedi. Cennetin İradesi olarak bilinen Işık  elementinin yanında alev, toprak, rüzgar ve su elementlerini de özümsediği için üstünde küçük bir deney yaptım ve ufak bir miktar habis enerji gönderdim ama özümsemeye başladığı anda içimdeki tüm enerjiyi sömürdü ve mana çekirdeğini yok etti."

Paul korkuyla mana çekirdeğini kontrol etti ama herhangi bir sorun bulamadı. "Mana çekirdeğim oldukça sağlam."

Kılıcın gülen sesi geldiğinde Paul önce irkildi ama dinlemeye devam etti. "Dediğim gibi insan mana çekirdeğin yok oldu ama 6 element bir araya gelip bir denge kurdu ve bir Habistanrı çekirdeği oluşturdu. Elbette hala bazı elementler daha baskın."

Paul dinlediklerini hazmetmek için bir süre bekledi. Daha sonra konuştu.

"Yani bana çekirdeğimin bir Habistanrı çekirdeği olduğunu söylüyorsun. Peki bu Habistanrı nedir? Çekirdeğine sahip olduğuma göre bir Habistanrı mı oluyorum?"

"Ah emin ol bir Habistanrıyla aranda çok fark var evlat. Bir Habistanrı ellerini savuruşuyla cenneti ve cehennemi yok edebilecek güçte olan, tanrıların ve şeytanların tepesinde duran kişidir. Sen sadece potansiyel bir Habistanrısın. Eğer yeterince güçlüysen Habistanrı seviyesine ulaşabilirsin ama ilk Habistanrıdan beri Habistanrılık yolunda yürüyen kimse bu isimle anılmadı."

"İlk Habistanrıdan bu yana kaç kişi Habistanrı olmayı denedi?"

"Ah, deneyen milyonlarca kişi vardı. Ama potansiyeli olan yalnızca 6 kişi vardı. Bu kişiler zamanlarında Kara büyücü Sıfatını aldılar."

"Kara büyücü... Ben 7. Kara Büyücü mü oluyorum yani?"

"Aynen öyle. Sen 7.Nesil Kara Büyücüsün ve 7 Nesil arasından Habistanrı seviyesine ulaşmak için en çok potansiyele sahip olan kişisin."

Kılıç sözlerini bitirince Paul uzun bir süre konuşmadı ve öylece bekledi. Duyduklarını düşünüyor ve yapması gereken şeyi düşünüyordu. Daha sonra etrafa biraz bakınca aklına geldi.

"Bu arada ben tam olarak neredeyim?"

"Ah, bunu sormanı bekliyordum. Sen senden önceki 6'sının da girdiği ilk test yerinde, Abyss'in dibindeki Şeytan Habitatındasın"

"Şeytan Habitatı da ne oluyor?"

"Şeytan Habitatı yalnızca şeytani yaratıkların yaşadığı özel bir yer. Ayrıca kendini güçlendirmen için içerideki canavarları kullanabilirsin."

Paul biraz şaşırdı. "Canavarları nasıl kullanacağım?"

"Habistanrı çekirdeği her şekildeki enerjiyi özümseyebilir. Buna canavar enerjisi de dahil. Yalnızca öldürüp çekirdeğini elde etmen gerekiyor. Kim bilir belki kan izine sahip bir çekirdeğe bile sahip olabilirsin!"

"Kan izi?"

"Canavarların özelliklerini taşıyan izler. O çekirdeklerden birini özümsersen canavarın yeteneklerini geç anılarına hatta uzuvlarına bile sahip olabilirsin."

"Mümkünse boynuzlarım olmasını istemiyorum."

"Uzuvları yetenek olarak kazanacaksın sadece aptal. Hem boynuzların nesi varmış ki?"

"Seninle laf dalaşına girmeyi hiç istemiyorum. Bir şey daha, yukarıya nasıl geri dönebilirim?"

"Ah, yukarıya çıkmak istiyorsan önce yeterince güçlenmen ve bu gücü kullanmakta ustalaşman gerekiyor. Abyss'le İnsanların zaman akışı aynı değildir yani merak etme."

Paul ellerini gözlerine götürüp az önce konuştukları şeyleri düşündü. Habistanrı çekirdeği, kan izi, test alanı, güç... Güç her şeyin anahtarıydı en sonunda. Hemen ayaklandı. Kirlenmiş olan beyaz gömleğini ve pantalonunu hiç umursamadı ve rastgele bir yöne ilerlemeye başladı.

"Hey nereye gidiyorsun?"

"Güçlenmem gerektiğini söyledin ve burada şansımın oldukça yüksek olduğunu söyledin. Şansımın ayağıma gelmesini beklemek yerine ben ona giderim. Bu daha hızlı."

"Eh, ne istiyorsan onu yap ama bu düşünce yapısıyla birkaç gün bile yaşamazsın."

Paul alaycı bir sesle konuştu. "Nerede olduğunu hatta ne olduğunu bile bilmediğim bir şeye güvenmeyeceğim."

"Küstah velet! Ben senden yüz binlerce yıl uzun yaşadım. İlk Habistanrının 5.Habislordu Kılıç Şeytanı Spadia'yım ben!"

"Ah, sesinden biraz anlamıştım ama ihtiyar olduğunu bilmiyordum. Kim olduğunu öğrendim ama nerede olduğunu hala bilmiyorum."

Spadia az daha kriz geçiriyordu. Az önce bu velede İlk Habistanrı'nın emrinde olan biri olduğunu söylemişti ama bu velet ona ihtiyar deyip geçmişti.

Düşünceler zihninde anında beliriyordu. "Saygısız! Ah, ama bir şey diyemeyeceğim. İlk Habistanrı da ciddileşmediği sürece böyle bir kişiliğe sahipti."

Biraz korku vermek için hırıltılı bir sesle güldü. "Saplandığım yerden hiç ayrılmadım."

Paul irkildi. Hemen yakasından çekerek göğsüne baktı ve oradaki taç şeklindeki dövmeyi gördü.

"Bu da ne böyle?"

"Bu bir Ruh Bağı mührü. Ruhumu senin ruhuna bağlıyor."

"Ah, harika. Zaten yeterince sorunum yokmuş gibi birde bir Habislord ile bir olmuşum."

"Senle bir olmayı isteyen mi var sandın aptal velet!? Ben sadece hayatta kalan son Habislord olarak dostumun vasiyetini yerine getiriyorum."

"Vasiyet?"

"İlk Habistanrının vasiyeti. Habistanrı olma potansiyeline sahip olan kişiyi eğitin ve güçlendirin demişti ve benim şansıma senin gibi küstah ve aptal bir velet çıktı."

Paul başını salladı. "Senle hiç iyi geçinemeyecekmiş gibi hissediyorum."

"Ortak olduğumuz bir konu varmış."

"Eee, benim fikrime karşı çıkmıştın. Senin bir fikrin var mı?"

"Bulabileceğin en yakın ve en yüksek yeri bul etrafı tara. Sonra kendine bir sığınak bul."

Paul bu fikri kabul etti. Etrafına bakındı ve ileride oldukça uzun bir dağ gördü. Dağa biraz yaklaştı ve tırmanmaya yeltendi ama daha sonra bir merdiven gördü. Direkt olarak dağın içine oyulmuştu.

"Hey ihtiyar, bu ne oluyor?"

"Kimmiş ihtiyar!? Ve sen neden bahs- Ah, bu 3.Nesil'in sığınağı. O rahatına düşkün biriydi. Muhtemelen içerisi hala düzgün duruyordur. Bu kadar erken bulduğuna göre şanslıymışsın."

Paul gülümsedi ve koşar adım merdivenleri çıktı. Bir süre çıkınca geniş bir odaya çıktı.

Odanın köşesinde sarı bir kürkle kaplı bir yatak ve onun yanında bir dolap vardı. Onun dışında odanın geri kalanı boştu ve bazı yerlerde kesik ve büyü izleri vardı. Muhtemelen 3.Nesil burada çalışıyordu.

Paul yavaşça yatağın yanına gitti ve dolabı açtı. Dolabın içinde tozlanmış duran 3 siyah kıyafet ve farklı renklerde birkaç üzüm boyutunda meyve vardı. Paul hemen beyaz gömleğini ve pantolonunu çıkarıp bu siyah kıyafetlerden birini giydi ve meyveleri cebine attı.

Spadia biraz kızgın bir sesle söyledi. "Kendinden önceki nesilleri bile sömürüyorsun."

"Bir şey mi dedin? Pek iyi duyamıyorum."

"Ah, etrafı incelemeyi unuttun seni aptal. Dolabın arkasında dağın zirvesine çıkan bir merdiven olması lazım. Oraya çık ve incele."

Paul bu sefer karşı çıkmadı çünkü o da dağın zirvesine çıkması gerektiğini düşünüyordu. Dolabı çevirdi ve merdivenlerden tırmanarak dağın zirvesine ulaştı.

Etrafına baktı ve manzaradan dolayı bir süreliğine nefesi kesildi. Olduğu dağ ormanlık bir alanın tam ortasında duruyordu ve orman bazı yerlerde sıktı ancak bazı yerlerde neredeyse hiç ağaç yoktu. Buralarda bazı canavarlar görünüyordu ve bunlar bile Paul'ün biraz korkmasını sağlıyordu ama Paul'ü asıl korkutan ormanlık alanın etrafındaki 6 alandı.

Bu 6 bölgenin hepsi 6 elementten birini temsil ediyordu ve 4'ünün merkezinde bir kule vardı. Diğer ikisinin girişindeki sis yüzünden belli olmuyordu. Paul kulelerde ne olduğunu bilmiyordu ama yalnızca yaydıkları aura bile onu korkudan titretmeye yetmişti. Paul'ün kalbindeki korkuyu hisseden Spadia kıkırdamaya başladı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr