9.Bölüm - Rüzgar Kulesi

avatar
12360 46

Kara Büyücü - 9.Bölüm - Rüzgar Kulesi


Paul kapının içine çekildikten sonra birden kendini beyaz bir boşluğun içinde buldu. Boşluk sonsuza kadar uzanıyormuş gibi görünüyordu ve beyaz renkten başka herhangi bir renk yoktu.

Paul bir süre boşluğun içinde dolaştı. Nereye yürürse yürüsün herhangi bir şey çıkmıyordu ve Paul'ün sabrı tükenmeye başlıyordu.

"Burada tam olarak ne yapmam gerekiyor!"

Paul bağırdıktan sonra birden boşluğun derinlerinden bir ses geldi.

"Rüzgarın İlk Mirası için teste gireceksin. Kabul ediyor musun?"

Paul sesi duyduktan sonra şaşırmıştı. Soruya cevap olarak konuştu.

"Kabul ediyorum."

Paul konuştuktan sonra ses yeniden duyuldu.

"İlk kat. Düşman, B seviyeli Kral Beyaz Kartal. Miras testi başlıyor."

Boşluk şekil değiştirerek ormanlık bir alana döndü. Paul yüzünde şaşkın bir ifadeyle ağaçlara ve yere dokundu.

"Tamamen gerçek hissettiriyor."

Paul şaşkınlığını attıktan sonra bir ağacın tepesine çıktı ve etrafa bakınmaya başladı. Etrafta hiç canavar yoktu. Tamamen sessiz ve rahat bir alandı.

Paul bir süre ormanın içinde ilerledi ve açık bir alana geldi. Alana girdiğinde merkezindeki canavarı gördü.

Canavar kartala benziyordu ama tüm tüyleri kar beyazı bir beyaz rengiydi. Mavi gözleri parlıyordu.

"Bu o olmalı. B seviyeli Kral Beyaz Kartal."

Paul kartalın etrafından dolanıp arkasına geçmek istiyordu ama kartalın mavi gözleri birden ona döndü. Gözlerinde herhangi bir duygu görünmüyordu.

Kartalın ona baktığını gören Paul refleksle geri çekildi ve ellerini ileri doğru uzattı. Kartal ise pençelerini savurarak iki rüzgar bıçağı fırlattı.

Paul kengi rüzgar bıçaklarıyla kartalınkileri engelledi ve kartalın geri çekilmesini sağlamak için sol elinde bir alev yaktı.

Kartalın en azından biraz tereddüt etmesini beklerken kartal birden ileriye doğru atıldı ve Paul'e saldırdı. Paul kartalın pençelerini engelleyemedi ve göğsünde iki yara oluştu.

Paul şaşırmış ve sinirlenmişti. Sol elini kartala uzattı ve alev manasını fırlattı.

"Yan!"

Kartal tüyleri yanarken bile herhangi bir tepki göstermiyordu ve pençelerini kaldırıyordu.

Bu durumdan korkan Paul rüzgar bıçağı ile kartalın gözlerine saldırdı ve kartalı kör etti. Daha sonra ise başka bir alev topu ile kartalın tüm vücudunu yaktı. Kartal hiç bir çığlık atmadan veya ses çıkarmadan orada öldü. Vücudu yanmaya devam etti. Paul kartalın yanışını izlerken içinde ufak bir korku oluşmuştu. Bu kartalın hiç bir duygusu yok gibiydi. O düşüncelere dalmışken ses yeniden duyuldu.

"İlk katı geçtin. Rüzgarın ilk mirasını almaya hak kazandın. İkinci kata geçmeye hazır mısın?"

Paul sese cevap vermedi. Dinlenmek için yere oturdu ve manasını yaralarının olduğu yere yoğunlaştırarak iyileşmesini hızlandırdı. Bir süre kendini iyileştirdikten sonra konuşmaya başladı.

"Usta, o kartal alevlerimden hiç çekinmedi bile. Ve onu kör etmeme ve yakmama rağmen hiçbir acı belirtisi göstermedi. Bunun nedenini biliyor musun?"

Paul ustası konuşana kadar bir süre bekledi. Daha sonra ustasının sesini duydu.

"Miraslar kişinin zekasını veya kurnazlığını değil, saf gücünü ölçer. Bu yüzden koruyucu olan canavarlar duygularından arındırılıp sadece savaşmaları için beyinleri yıkanır."

Paul ustasının sözleri üstünde düşündü. Miraslar saf gücü ölçtüğüne göre alevlerini kullanmaktan çekinmemeliydi. Rüzgar canavarları için alevler oldukça tehlikeliydi. Bunların yanında onlarla dövüşmek için hızına güvenmemeliydi. Rüzgar canavarları ondan çok daha hızlıydı.

Paul ayağa kalktı ve konuştu.

"İkinci kata geçmeye hazırım."

Paul'ün konuşmasından bir süre sonra ses duyuldu.

"İkinci kat. Düşman, A seviyeli Harpy. Miras testi başlıyor."

Ses konuşmayı bitirdiği anda etraftaki ağaçlar yok oldu ve zemin eski beyaz rengine döndü. Daha sonra bu beyaz bölgeden birden kayalıklar ve tepeler çıkmaya başladı. Mekanın dönüşmesi bittiğinde rüzgar habitatına çok benzeyen bir arazi ortaya çıkmıştı.

Paul en yakınındaki tepeye tırmandı ve zirvesine çıktığında etrafına bakınmaya başladı. Etrafta dövüşü uzun süre boyunca sürdürebileceği düz bir alan yoktu ve dövüşmek oldukça zor olacaktı. Dövüşeceği düşmanı aramaya başladı ki bu oldukça zordu çünkü Harpy'nin ne olduğunu bile bilmiyordu.

Bir süre etrafına baktıktan sonra ileride bir canavar gördü. Canavarın bir kadın vücudu vardı ama mavi tüylü kanatlara ve pençelere sahipti. Mavi gözleri sönüktü.

Paul onu korkutamayacağını veya ondan kaçamayacağını bildiği için direkt olarak onun olduğu yöne gitti. İlk saldıran olmak çok daha iyiydi.

O Harpy'e iyice yakınlaştığında Harpy onu farketti ve uçmaya başladı. Paul hemen ellerini kaldırdı ve iki alev topunu Harpy'e fırlattı.

Harpy toplardan kaçındı ve Paul'e bakarken ağzını açtı. Birden ağzından yıldırımlar çıktı ve bunlar ağzının önünde bir top oluşturdu. Harpy topu Paul'e attı.

Paul kendisine doğru gelen yıldırım topundan son anda kaçtı. Topun vurduğu kayalık parçalanmıştı ve altındaki yer çatlamıştı.

"Yıldırım?"

Yıldırım rüzgar elementinin bir alt dalıydı ama oldukça fazla kişi rüzgarı atlayıp yıldırımda çalıştığı için ayrı bir element olarak görenler de vardı. Yıldırım rüzgarın keskinliğine sahip değildi ama hızı ve yıkıcı gücü çok fazlaydı.

Yıldırımdan kaçınmak rüzgardan kaçınmaktan daha zordu ama yıldırım büyüleri üst üste kullanılamazdı. Bu neredeyse tek dezavantajıydı.

Paul ilk yıldırımdan kaçınabildiği için hemen saldırıya geçti. Ellerini göğe kaldırdığı anda rüzgar bıçakları ileri fırladı ve Harpy'nin kanatlarına doğru ilerledi. Harpy ilk bıçaklardan kurtuldu ama Paul'ün fırlattığı son bıçak kanadını kesmişti. Uçmayı sürdüremediği için bir tepeye inmek zorunda kaldı.

Paul Harpy'nin artık uçamayacağını anlamıştı. Artık tek yapması gereken ona durmadan saldırmaktı.

Paul Harpy'nin indiği tepeye doğru koşmaya başladı. Koşarken sağ elinde bir alev topu oluşturuyordu.

Paul'ün geldiğini gören Harpy ağzını açtı. Ağzında yıldırımlar belirdi ve bunlar yıldırımdan bir top haline geldi. Paul kaçınabilmek için olduğu yerde durdu ama daha sonra hiç beklemediği bir şey oldu. Top yavaşça küçüldü ve bir hap boyutuna geldi. Bundan sonra ise Harpy bu küçük yıldırım topunu yuttu!

Paul şaşkınlıkla bakarken Harpy'nin vücudu değişmeye başladı. Mavi tüyleri iyice parlıyor, pençeleri mavi bir renkle ışıldarken yıldırım arkları üretiyordu. Vücudu da mavi bir renk almıştı.

Paul Harpy'e ne olduğunu bilmiyordu ama planı değişmedi. Harpy'e doğru son hızda koşmaya devam etti.

Paul iyice yaklaşınca Harpy birden ağzını açıp Paul'e direkt bir yıldırım fırlattı. Paul bu ani saldırıyı beklemediği için son anda sağa çekildi ama tam kaçınamadığından sol kolu vuruldu.

Paul canının acısından bağırmamak için dudaklarını ısırdı. Sağ elindeki alev topunu hemen Harpy'e gönderdi.

Harpy kaçınmaya çalıştı ama uçmadığı sürece hızı yüksek değildi. Birkaç saniye içinde alevler içinde kaldı.

Paul bir şeylerin yolunda gitmediğini düşünürken birden alevlerin içindeki Harpy'nin ölmediğini fark etti. Harpy'nin vücudu yanıyordu ama Harpy nedense ölmüyordu. Hatta bir şey yapıyor gibiydi.

Paul Harpy'e şans vermemek için o da alevlerin içine atıldı ve Harpy'e yaklaşmaya başladı. Ama çok gecikmişti. Harpy'nin ağzından çıkan kırmızı bir yıldırım Paul'ün sol bacağını vurmuştu. Bu seferki yıldırım yalnızca yıkım gücü değil, yakma gücü de içeriyordu.

Paul'ün sol bacağında büyük bir yara oluşmuştu ve bu yara Paul'e büyük bir acı veriyordu. Yalnızca yıldırımın acısı olsaydı iyiydi ama Paul içindeki yanmanın nedenini anlamıştı. Bu Harpy az önce onun alevlerini özümsemiş ve kendi yıldırımına katmıştı!

Paul bu düşüncelerin ardından öfkelendi. Kendi gücüyle ona geri saldırılmıştı. Ellerini Harpy'e çevirdi ve acımasızca rüzgar bıçaklarını göndermeye başladı. On veya on beş rüzgar bıçağını üst üste yedikten sonra Harpy'nin vücudunda epey yara vardı. Paul sağlam sağ ayağını kullanarak birden Harpy'nin göğsündeki bir yaraya elini koydu.

Harpy karşı saldırı için tepki veremeden Paul Harpy'i içinden yakmaya başladı. Bir süre geçti ama Harpy ses çıkarmıyordu ve hareket etmiyordu. Paul bunun anlamını biliyordu. Harpy sonunda ölmüştü. Etrafındaki dağlık alan yeniden düz ve beyaz bir hale gelirken Paul yere oturdu ve yine o monoton sesi duydu.

"Savaşmanı engelleyebilecek yaraların iyileştirildi. İkinci katı geçtin. Rüzgarın ikinci mirasını almak için hak kazandın. Üçüncü kata geçmeye hazır mısın?"

Ses konuşmayı bitirdiğinde sol ayağındaki acının kaybolduğunu ve yarasının kaybolduğunu gördü. İlk habistanrı gerçekten de muhteşem bir test alanı yaratmıştı.

Paul hiç konuşmadan meditasyon pozisyonuna geçmiş ve az önce kullandığı manayı yenilemeye çalışıyordu. O bunu yaparken ise Spadia düşünüyordu ve dua ediyordu. Evet dua ediyordu. "Umarım bu içten yakma olayını bir alışkanlık haline getirmez."

Paul bir süre meditasyon halinde kaldı ve kaybettiği manasını yeniledi. Vücudu rüzgar ve alev manasıyla dolup taşmaya başlayınca ayağa kalktı ve seslendi.

"Üçüncü kata girmeye hazırım."

Bir süre bekledikten sonra ses konuştu.

"Üçüncü kat. Düşman, A seviyeli Kral Kılıçkanatlı Kartal. Miras testi başlıyor."

Beyaz bölgenin şekli değişmeye başladı. Yeniden taşlık bir alana dönüyordu ama bu sefer farklıydı. Bu seferki bölge dağların ortasında daire şeklindeki taş bir alandı ve Paul Kılıçkanatlı Kartalı görüyordu.

Kartal, alanın etrafındaki dağlardan birinin tepesine çıkmış, oradan soluk gri gözleriyle Paul'e bakıyordu. Gümüş rengindeki tüylerinin her biri ufak kılıçlara benziyordu. Keskin oldukları da belliydi.

Paul kartalın kendisine baktığını görünce tereddüt etmedi. Hemen saldırıya geçmeye başladı. Önce birkaç rüzgar bıçağı fırlattı ama tepeden ayrılıp uçmaya başlayan kartal bunlardan kolayca kaçındı ve kanatlarını savurarak tüylerini fırlattı.

Paul tüylerden kaçındı ve geriye doğru kaçındı. Tüyler taş alanı kesip bir miktar batmıştı.

Paul hala havada uçan kartala baktı. Ellerini kaldırıp ona doğru alev topları gönderdi. Kartal alev toplarından kaçındı ve aşağıya, Paul'e doğru inişe geçti. Paul bunu fırsat bilip birkaç rüzgar bıçağı daha fırlattı.

Kartal rüzgar bıçaklarından birinde kaçamadı ve bu bıçak göğsüne gelip bir çiziğe neden oldu. Çizik çok ufak olduğu için kartalın hızını kesemedi ve kartal Paul'e iyice yaklaştı. Kartal saldırmak için pençelerini kaldırdığında Paul sağa doğru kaçındı ama kartalın kanadına çarptı ve yere düştü. Paul yerden kartala doğru bakıyordu. Kartal ise yavaşça Paul'e yaklaşıyordu.

Paul hemen ayağa kalktı ve geri çekilmeye başladı. Birkaç metre uzaklaşmıştı ki sağ bacağına keskin bir şey saplandı. Paul yeniden yere düşerken bacağına baktı ve bacağına saplanan şeyin kartalın tüylerinden biri olduğunu gördü. Paul yerden ona doğru yaklaşan kartala bakıyordu. Ellerini kaldırıp alev topları atmaya başladı ama toplar kartala çarpsa bile derisine zarar veremiyordu.

Kartalı engelleyemeyeceğini ve burada öleceğini düşünürken birden aklına bir şey geldi. Böyle bir şey daha önce olmamış mıydı? Evet, Paul bıçaklarla kesemediği ve yakamadığı altın renkli şahini hatırlıyordu. Onu yenmek için bir taktik kullanmıştı.

Paul bu sahneler aklına gelince güldü. Sağlam olan sol bacağından destek alarak kartala doğru atıldı ve sol eliyle kartala doğru saldırdı. Kartal geri çekilmedi ve gagasıyla Paul'ün sol kolunu ısırdı. Paul'ün vücudu sağlam olduğundan direkt olarak koparamıyordu ama birkaç saniye içinde kolunu koparabilirdi. Ancak bu birkaç saniye Paul'e yeterdi.

Kartal Paul'ün kolunu ısırdığı anda Paul'ün sol elini alevler kapladı ve dolayısıyla kartal da içten yanmaya başladı. Paul'ün kolunu tutan baskı bir veya iki saniye daha sürdü ama daha sonra birden kesildi. Kartal ölmüştü.

Alan yavaşça beyaza dönerken bir yandan da Paul'ün bacağı ve kolu iyileşiyordu. Daha sonra ses duyuldu.

"Eğitilmeni engelleyebilecek yaraların iyileştirildi. Üçüncü katı geçtin. Rüzgarın üçüncü mirasını almaya hak kazandın. Eğitim bölgesine girmeye hazır mısın?"

Paul sesi dinlerken muzaffer bir edayla beyaz gökyüzüne bakıyordu. Spadia ise şahin için verdiği öneri bir alışkanlık haline geleceğini düşündüğü için üzülüyordu.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44254 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr