32.Bölüm - Altın Güneş Şehri

avatar
11303 38

Kara Büyücü - 32.Bölüm - Altın Güneş Şehri


At arabası toprak patikada hızlıca ilerliyordu. At arabasını koruyan on zırhlı adamın altısı at arabasının yakınında at sürerken diğerleri önden ilerleyerek etrafı kolaçan ediyorlardı.

Bir süre ilerledikten sonra ileriden giden adamların biri bağırdı.

"Altın Güneş Şehri görünüyor!"

Önden giden dört kişi orada at arabasını bekledi ve at arabası onlara yetişip ilerlemeye devam edince onları takip etmeye başladılar. O sırada at arabasının içinde mavi gözlü, siyah saçlı bir adam kitabını kapattı.

"Sonunda geldik demek ha?"

Önünde yatan küçük kardeşine baktı. Paul ilk gün yaptığı meditasyondan beri uyuyordu. Büyücülerin bazen zihinlerini eğitirken böyle durumlar yaşayabileceğini bilen Luke ne olur ne olmaz diye birkaç kez uyandırmaya çalışmıştı ama Paul uyanmamıştı. Luke ne zaman uyanacağını dahi bilmiyordu.

İç çekti ve yaslandı.

"Umarım biz şehre girmeden önce uyanırsın küçük kardeş."

At arabası zaten şehre yakınlaştığından daha yavaş bir tempoda ilerlemeye başlamıştı. At arabasının etrafındaki korumalar muhabbet ederken Luke kitabını açtı ve okumaya devam etti.

Bir süre sonra at arabası şehrin kapısına geldi ve muhafızlar tarafından yolu kesildi. Arabanın yanında atının üstünde oturan Bay Aluo ilerledi ve muhafızlara bakarak konuştu.

"Bu araba Altın Şafak Bilgin Birliği Kıdemlisi Luke Veussia ve kardeşini taşıyor. Kontrol edebilirsiniz."

Muhafızlar Altın Şafak Bilgin Birliği'nin adını duyunca durdu ve at arabasının dışına iyice baktı. Bilginler tek başına oldukları sürece güçsüz kişilerdi ancak eğer bir oluşuma katılırlarsa, özellikle de bu oluşum asiller tarafından desteklenen bir oluşumsa onların gücü olağanüstü derecede artardı ve sadece bir asker olarak onları gücendiremezlerdi.

Geriye çekilip kapıları açtılar ve at arabası şehrin içine girdi. Yavaşça şehrin içinde ilerlerken Luke hala kitabını okuyor, arada da Paul'e bakıyordu. Paul ise hala mışıl mışıl uyuyordu.

Bir süre sonra at arabası devasa bir binanın önüne yaklaştı. Bu bina, Veussia Malikanesinden daha büyüktü ve duvarlardaki altın sarısı çizgilerin dışında tamamen beyaz renkteydi.

Luke arabadan indi ve korumalara döndü.

"Sizler ayrılabilirsiniz. Bay Aluo, aralarında içeri girebilen tek kişi olduğunuzdan bana biraz yardım etmenizi isteyeceğim."

Son cümleyi söylerken at arabasının içine doğru ufak bir bakış atmıştı. Aluo güldü ve at arabasının içinde uyuyan Paul'ü kucağına aldı. Daha sonra binanın içine doğru Luke'u takip etmeye başladı.

Luke binanın içinde ilerlerken öğrenciler ona doğru eğildi. Luke onlara doğru hafifçe gülümsedikten sonra geniş bir koridora girdi. Koridorda hızlıca ilerledi ve kısa sürede sonuna ulaştı. Koridorun sonunda oldukça büyük bir kapı vardı. Kapı beyaz rengi ve üzerindeki altın çizgiler yüzünden duvarla bir gibi görünüyordu.

Luke kapıyı çaldı ve bir süre bekledi. Daha sonra içeriden gür bir "Gel!" sesi yükseldi.

Luke Aluo'ya döndü ve konuştu.

"Lütfen burada bekleyin. Başkan Vial'le konuşmam gerekiyor."

Aluo başını salladı ve Luke içeri girdi. Girdikten hemen sonra kapıyı kapattı.

İçerisi binanın geri kalanından tamamen farklıydı. Burada etrafta birçok farklı eşya vardı ve bu eşyaların renk çeşitliliği göz alıcıydı. Dışarıdaki o saf beyaz rengi ise görünmüyordu.

Odanın köşesindeki masada oturan kahverengi saçlı, parlak mavi gözlere sahip adam Luke'u görünce gülümsemeye başladı.

"Luke, hoşgeldin!"

Luke da adama bakarak gülümsedi ve konuştu.

"Başkan Vial, hoşbuldum. Sizi iyi gördüğüme sevindim."

Adamın yüzü çirkin bir hal aldı.

"Kim Başkan Vial? Sana kaç kez bana Floyd demeni söyledim ben?"

Luke garip bir biçimde güldü. Daha sonra konuşmaya devam etti.

"Pekala Floyd, aslına bakarsan şu anda epey işim var. Mümkün olduğu kadar erken eve gitmem gerekiyor."

Floyd Luke'a döndü. Daha sonra muzip bir gülümseme takındı.

"Ne oldu? Kendi şehrinden bir kızı falan mı getirdin? Öyleyse beni tanıştırmalısın çünkü."

"Elbette hayır!"

Luke biraz kızarmıştı. Yaşı çoktan gelmiş olsa bile bu konularda epey hassastı.

Onun tepkisini gören Floyd ufak bir kahkaha attı.

"O halde ne? En azından nedenini öğrenebilirim sanırım."

"Kardeşim benimle birlikte şehre geldi. Ona şehri gezdirmeyi düşünüyorum."

Floyd oturduğu masadan hemen kalktı ve Luke'a doğru ilerledi.

"Pekala, kabul edilebilir ancak bir sıkıntı var."

Luke'un omuzlarını tuttu ve birden onu sarsmaya başladı.

"Senin kardeşin gelmesine rağmen beni tanıştırmıyorsun! Hadi ama, arkadaşınım değil mi?"

"Dur, dur be!"

Floyd sonunda onu bırakınca Luke derin bir nefes aldı. Daha sonra konuştu.

"Küçük kardeş hala uyuyor. O yüzden tanıştırmadım seni."

"O halde sadece onu göreyim! Nerede o?"

Luke aslında böyle bir şeyi beklediği için Paul'ü hemen evine göndermemişti. Eliyle kapıyı işaret etti.

"Kapının hemen dışında, Bay Aluo'nun kucağında."

Floyd hafifçe güldü. Daha sonra kapıya ilerledi ve dışarı çıktı. Etrafına biraz baktıktan sonra kapının yakınında dikilen Bay Aluo'yu ve kucağındaki siyah saçlı genci gördü. Bir süre daha inceledikten sonra hemen Luke'a döndü.

"Hiç sana benzemiyor. Senin kardeşin olduğuna emin misin?"

Luke sinirle omzuna vurdu.

"Kan bağlarımla ilgili şaka yapma."

Floyd güldü.

"Pekala, sana bugünlük izin veriyorum. Ama kendi öğrencilerine kendin açıklamak zorundasın. Seni soran olursa evine yönlendireceğim."

Luke başını salladı. Daha sonra Bay Aluo'ya Paul'ü at arabasına götürmesini söyledi ve o da arkasından ilerlemeye başladı.

Bir süre ilerledikten sonra binadan çıkıp at arabasına bindiler. Onlar bindikten sonra at arabası yavaşça Luke'un evine ilerlemeye başladı. Koruma olarak ise sadece Bay Aluo vardı. Zaten artık şehrin içinde olduklarından tehlike neredeyse yoktu. Bay Aluo sadece bir tedbir olarak orada duruyordu.

Kısa sürese at arabası bir eve ulaştı. Ev tahtadan yapılmıştı ve o kadar da büyük sayılmazdı ama oldukça göz alıcıydı. Ayrıca evi sarmalayan farklı formasyonlar yüzünden içinde yaşayan biri saldırılara karşı tamamen korunurdu.

Luke ata arabasından indi ve Bay Aluo'nun yardımıyla Paul'ü evin içindeki bir yatağa taşıdı. Daha sonra birkaç hizmetçiyi ona bakması için görevlendirirken o da Bay Aluo'yu geçirdi.

Bay Aluo'yu geçirdikten sonra içeri girdi ve Paul'ün yatağının yanındaki sandalyeye oturduktan sonra eline bir kitap aldı ve okumaya başladı.

Yaklaşık bir saat boyunca orada bekledikten sonra ise bir hizmetçi koşarak odaya girdi ve konuşmaya başladı.

"Efendim, Küçük Leydi Sushie ziyarete gelmiş sanırım. Kapıda epey yaygara çıkarıyor da."

Luke güldü.

"Onu avluya alın. Kızınca çok ses çıkarıyor."

Hizmetçi koşarak odadan çıkarken Luke da elindeki kitabı kapattı ve ayağa kalktı. Kitabı sandalyeye koyarken bir kez daha Paul'e baktı ve odadan çıktı. Hızlıca avluya yöneldi.

Avluda bir hizmetçinin yanında 10-11 yaşlarında bir kız duruyordu. Kız mavi bir elbise giymişti. Sarı saçları ve mavi gözleri parlıyordu. Luke'u görünce hemen ona doğru koştu.

"Öğretmen Luke!"

Luke'un yanına vardığında parlak gözleriyle ona bakmaya başladı. Luke güldü ve elini uzatarak yavaşça kızın başını okşadıktan sonra konuştu.

"Ne oldu Sushie? Bugün özel nedenler yüzünden ders olmayacak, bilmiyor musun?"

Sushie somurtarak konuştu.

"Başkan Vial kendi şehrinizden bir kadını getirdiğiniz için ders yapmayacağınızı söyledi."

"Yok öyle bir şey!"

Luke yumruklarını sıktı.

"O şerefsiz Floyd... Neyse, öyle bir şey yok. Aslına bakarsan kardeşim benimle birlikte şehre geldi. Ona şehri gezdirmeyi planlıyorum."

Sushie inanmayan bir sesle konuştu.

"Eğer kardeşinizi getirseydiniz çoktan şehri geziyor olurdunuz. Evin içinden çıktığınıza göre aslında getirdiğiniz kızla oynaşıyordunuz!"

"Hayır dedim!"

Luke şu anda içinden Floyd'a lanetler savuruyordu. Karşısındaki öğrencilerinden biri olan, Sushie Newelt'ti. Newelt Ailesi Altın Güneş Şehrinde tanınan bir aile olduğu için küçük kızlarına kıdemli bir öğretmen tutmak istemişler ve Luke'u seçmişlerdi. Luke kızla ilk görüştüğünde Sushie ona karşı oldukça saygısızdı ama Luke yavaş yavaş kendine saygı duymasını sağlayabilmişti. Ancak şu anda Floyd'un söyledikleri bunu yıkıyordu.

İç çekti.

"Kardeşim uyuduğu için uyanmasını bekliyordum. Başka bir şey yaptığım yok."

Sushie bir süre daha inanmıyor gibi göründü. Daha sonra konuştu.

"O halde onu görmeme izin verin. Sanırım bu bir sorun oluşturmayacaktır."

Luke elini salladı.

"Gel bakalım."

Sushie Luke'un peşine takıldı. Bir süre ilerledikten sonra bir odanın kapısına geldiler. Luke odanın kapısını yavaşça açtı.

Odanın içinde uzun siyah saçlı bir genç yatağın üzerinde oturuyor, kırmızı gözleriyle kucağında duran kılıcı inceliyordu. Sol eliyle kılıcı kabzasından tutmuştu ve sağ elindeki bez ile kılıcı siliyordu.

Luke'un içeri girdiğini görünce kılıcı yatağın üzerinde duran kınına soktu ve ayağa kalktı.

"Büyük kardeş, seni bekliyordum."

Luke gülümsedi.

"Küçük kardeş, uyanmışsın."

Luke odaya girdi ve arkasından gelen ufak kızı gösterdi.

"Bu Sushie, Sushie Newelt. Benim öğrencilerimden birisidir."

Daha sonra ise Paul'ü Sushie'ye gösterdi ve konuştu.

"Bu Paul, Paul Veussia. Daha önce dediğim gibi benim kardeşim. Eee, tatmin oldun mu?"

Paul son sözünden bir şey anlamadı ama üstünde pek durmadı ve hafifçe eğilerek Sushie'ye selam verdi.

"Tanıştığıma memnun oldum."

Sushie'de eğilerek selam verdi.

"Ben de oldukça memnun oldum Bay Paul."

Daha sonra hafiften gülümsedi.

"Sanırım Başkan Vial cidden yalan söylüyormuş."

Paul Luke'a döndü.

"Büyük kardeş, meditasyondayken bir anlığına enerji kaybı yaşadım. Epey bir zamandır uyuyor olmalıyım, sorun çıkardıysam özür dilerim."

Luke gülümseyerek cevap verdi.

"Sıkıntı yok, önemli bir şey olmadı küçük kardeş. Şimdi, sana şehri gezdirsem iyi olacak. Sen üzerine başka bir şeyler geçir de gezelim."

Paul başıyla onayladıktan sonra Luke ve Sushie dışarı çıktı.

Luke Sushie'ye bakarak konuştu.

"Ne oldu? Az önce bir kadın getirdiğime emin değil miydin?"

Sushie somurtarak konuştu.

"Ben Başkan Vial'in söylediklerine inandım sadece."

Daha sonra gözlerinde ufak bir merak parladı.

"Öğretmen Luke, kardeşinizin de sizin de saçlarınız siyah ancak onun gözleri kırmızıyken sizinkiler mavi. Sizin gözlerinizin özel olduğunu biliyorum ancak daha önce kırmızı gözlü birini görmemiştim."

Luke iç çekerek konuştu.

"Gözlerinin asıl rengi kırmızı değildi zaten, sonradan olan bir olaydan ötürü değiştiler. Normalde koyu kahverengi renkteydiler."

Sushie'nin merakı artmıştı.

"Nasıl bir olay göz rengini değiştirebilir ki?"

Luke başını sağa sola sallayarak konuştu.

"Bunu sorma, cevap veremem. Aynı şekilde Paul'e de sormazsan iyi olur."

Sushie biraz hayal kırıklığıyla başını eğmişti. Luke onu üzmeyi istemediği için konuştu.

"Sana bu konuda bir şey anlatamam ancak neden bugün bize katılmıyorsun? Doğuştan beri bu şehirdesin sonuçta, benden daha iyi biliyorsun."

Sushie'nin hemen gözleri parladı.

"Evet!"

Normalde şehri gezmek için pek fırsatı olmuyordu küçük kızın. Ailesi yüzünden gezmeye çıksa bile etrafında korumalar oluyordu ve bu diğer insanların korkarak ondan uzaklaşmasını sağlıyordu. Luke ile gezerken ise rahat bir biçimde etrafta dolanabilirdi. Luke kıdemli bir bilgindi sonuçta. Ailesi de ona güveniyordu.

İkili konuşurken odanın kapısı açılmış ve Paul içeriden çıkmıştı. Boyutundan çıkardığı siyah bir pantolonu ve gömleği giymişti. Koyu kırmızı renkli kın belinde asılıydı. Saçlarını hafifçe taradığı belli oluyordu.

İkilinin yanına geldi ve Luke'a döndü.

"Ben hazırım."

Luke gülümsedi.

"Hadi gidelim."






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr