Altın Şafak Bilgin Birliği'nin binasından çıkan Paul, Luke, Sushie ve Pete sokaklarda ilerliyorlardı. O sırada hava yeni kararmaya başladığından sokaklar hala doluydu ve canlıydı.
Dörtlü bir süre birlikte yürüdükten sonra Luke Paul'e döndü ve sordu.
"Küçük Kardeş, Pete ile nerede tanıştın?"
Bu sorunun ardından Sushie'de gözlerini ona dikti. Pete sessiz kaldı ve Paul başını kaşırken konuştu.
"Dün ormana çıktığımda kayboldum ve onların at arabasıyla karşılaştım. Sağolsunlar ki bana yardım ettiler. Orada tanıştım."
Paul bilerek suikastçi olayını söylememişti. Abisinin onun tehlikeye girmesini istemediğini biliyordu. Pete Paul'ün suikast olayını sakladığını anladığında sessiz kalmayı tercih etti.
Luke Paul'ün dediklerini duyduktan sonra Paul'ün başına vurdu. Paul sinirli gözlerle ona baktı.
"Bu ne içindi?"
"Bana haber vermeden ormana gittiğin için."
Luke'un konuşmasını duyduğunda hafifçe mırıldandı.
"Odanda o kadar işin vardı. Seni rahatsız etmek istemediğim için bana vuruyorsun yani."
Luke bunu duymadı ve yürümeye devam etti. Kısa bir süre sonra Paul fark etti ve peşlerinden gelen iki çocuğa döndü.
"Siz neden bizimle geliyorsunuz?"
Sushie gülerek konuştu.
"Evim sizinkine uzak değil zaten. Tüm yolu tek başıma yürümek sıkıcı. Büyük Kardeş Paul hep farklı olayların arasında kalıyor. Belki yolda bir şeylerle karşılaşabilirim diye geldim."
Pete de gülerek cevap verdi.
"Sushie'yle aynı. Evim onunkinden uzak ama yine de yakın. Sizinle gelirken belki eğlenceli bir olayla karşılaşabilirim."
Luke sinirli bir biçimde konuştu.
"Garip garip konuşmayın. Paul olayların arasında kalmıyor."
Paul sadece güldü ve yürümeye devam etti. Kısa bir süre sonra dörtlü başka bir sokağa girdiler. Paul bu sokağa girdiklerinde bir şeylerin farklı olduğunu anlamıştı. Bir süre yürüdükten sonra durdu ve diğerlerini de durdurdu.
"Bir şeyler garip."
Luke ona baktı. Sonra gülerek konuştu.
"Küçük kardeş, Sushie ve Pete sadece-"
"Henüz hava tamamen kararmamasına rağmen sokak tamamen boş ve sessiz."
O sırada Luke yeni fark etmişti. Sokakta herhangi bir insan veya ses yoktu. Tamamen boştu. Sushie gülerek konuştu.
"Söylemiştim."
Pete sadece gülmekle yetindi. O sırada Paul kılıcını çekmişti. Yavaşça konuştu.
"Siz geri çekilin."
Luke istemese de Paul'den birkaç adım uzaklaştı. Sushie ve Pete'de geri çekildi. O sırada sokağın ilerisinden bir ses duyuldu.
"Emin ol kişisel bir şey değil çocuk. Sadece görevimi yapıyorum."
"Benim de pek umrumda değilsin zaten. Görev olduğu için buradayım."
İki sarı maskeli adam yürüyerek Paullerin olduğu yere yaklaşmaya başladı. O sırada bir ses daha duyuldu.
"Emin ol benimki kişisel. O kolunu koparıp götüne sokacağım!"
Paul sağ tarafında kalan evin çatısına döndü. Orada tek kollu bir adam sol elinde bir bıçakla ona bakıyordu. Maskesi olduğu için yüzü görünmüyordu ama Paul onun duygularını da, kim olduğunu da anlamıştı.
Yüzünde hafif alaycı bir gülümseme belirirken sessiz kalmayı tercih etti. Yılandiş'in gücünü bilse de diğer ikisininkini bilmiyordu. Gözlerini karşı taraftan gelen iki adama dikerken sessizce konuştu.
"Geri çekilin ve saklanın. Onları yenebilirim... sanırım."
Luke ve çocuklar bu sözlerin onlar için olduklarını anlamıştı. Luke aslında isteksizdi ama Paul'e bir yardımının dokunmayacağını bildiği için Sushie ve Pete'i takiben geri çekildi.
İki adam buna önem vermiyor gibiydi. Aslında, gerçekten vermiyorlardı. Onlar sadece Paul'ü öldürme görevi almışlardı. Diğerleri umurlarında değildi.
Bir süre ilerledikten sonra ikisi de durdu. Paul ve aralarında fazla bir mesafe kalmamıştı. Daha kısa olan yavaşça konuştu.
"Altı, sence bu çocuk ne kadar dayanacak?"
Uzun boylu olan homurdandı.
"Kapa çeneni Dört. Bu çocuk en azından kaçmaya çalışmıyor. Biraz saygılı ol."
O sırada Dört cebinden bir bıçak çıkardı. Alaycı bir şekilde güldükten sonra bıçağı Paul'e doğrulttu.
"Geliyorum, velet."
Anında ileri fırladı ve bıçağını savurdu. Paul son anda kılıcıyla bıçağı engellerken aklında tek bir düşünce vardı: Hızlı!
Bu adam çok hızlı!
Dört bıçağı kılıçla buluştuktan sonra hemen geri çekildi. Alaycı sesiyle konuştu.
"İlk saldırımı engelledin. Artık gururla ölebilirsin."
O sırada tam ileri fırlayacaktı ki birden yanından bir gölge fırladı. Bu Altı'ydı. Elinde gümüş bir kısa kılıç vardı. Dörtten daha yavaştı ama yine de normal biri için oldukça hızlıydı.
Paul'ün önüne vardığında kısa kılıcını Paul'ün boynuna doğru savurdu. Paul kılıcıyla kısa kılıcı engelledi ama birden kılıcın başka bir yönden yeniden geldiğini fark etti. Kılıcıyla 5 kez kısa kılıcı engelledikten sonra geri çekildi.
Nefesi hızlanmıştı. Altı'nın hareket hızı o kadar da yüksek olmasa da saldırı hızı anormaldi. Kılıçlar çarpıştığında anında kılıcını geri çekiyor ve bir kez daha savuruyordu.
Paul kendini geri tutmaya cesaret edemedi ve nefesini yavaşlatmaya ve derinleştirmeye başladı. Birkaç saniye sonra mavi yıldırımlar vücudunu ve kılıcını kaplayarak etrafa tehditkar bir aura yaymaya başladı. Ruhsal gücü ise çoktan etrafına yayılmıştı.
İlk başta pervasızca ileri atılan ve saldıran Dört birkaç adım geri çekilmişti. Rakibinin bir büyücü olduğunu önceden bilmesine rağmen yine de bir büyücüyle savaşmak gericiydi.
Altı'nın duruşu değişmedi. Kılıcını biraz daha sıkı kavradı ve bir kez daha ileri atıldı.
Paul ruhsal gücünü yaydığından bu sefer Altı'nın hızına biraz da olsa ayak uydurabiliyordu. Kılıçları çarpıştıktan hemen sonra kılıcını çekti ve bir kez daha savurdu.
Kılıçları birkaç kez çarpıştıktan sonra bu kez geri çekilen Altı oldu. Hızlı nefesler alıyordu. Sol eliyle belinden bir kılıç daha çekti ve iki eliyle kılıçları sıkıca kavradı. Düşmanının gücünü anlamıştı.
Bu sırada ise Yılandiş şaşırmış bir şekilde izliyordu. Altı'nın ikiz kılıçlarını çekmesi rakibinin güçlü biri olduğunu gösterirdi. Bu gencin o kadar güçlü olması onu biraz şaşırtmıştı.
Dört de Altı'yı takiben belinden bir bıçak daha çıkardı ve yavaşça ilerleyerek Altı'nın hemen arkasına geçti. Altı ona bir bakış attıktan sonra yavaşça başını salladı ve Paul'e döndü.
Sağ bacağından güç alarak kendini ileri fırlattı ve sağ elindeki kılıcı Paul'ün göğsüne doğru savurdu. Paul kılıcıyla saldırıyı engelledikten sonra sol taraftan gelen kılıcı hissetti. Geri çekilerek saldırmak için hazırlanırken birden arkasında bir tehlike hissetti.
Refleks olarak sağa çekildikten sonra Dört'ün çoktan onun arkasına geçmiş ve bıçağını savurmuş olduğunu fark etti.
Dört Paul'ün son anda kaçabilmesine şaşırmıştı ama saldırmayı kesmedi. Diğer elindeki bıçağı Paul'ün hemen ardından fırlattı.
Paul gelen bıçağı fark ettiği anda rüzgar manasını önünde topladı. Rüzgardan oluşan bir ok ileri fırladı ve bıçakla çarpışarak yere düşmesine sebep oldu.
Paul dengesini tam olarak sağladıktan sonra kılıcını önde tuttu ve Altı ile Dört'ü inceledi. İkisinin kombo saldırılarının oldukça güçlü olduğunu anlamıştı. Eğer ruhsal gücü yeterince güçlü olmasaydı daha ilk kaçışında Dört'ün bıçağı onun kalbini delerdi.
O Altı ve Dört'ü süzerken Altı ve Dört de onu süzüyordu. Düşmanlarının kim olduğunu bilmiyorlardı. Bildikleri tek şey genç bir büyücü olduğuydu. Normalde onun gibi biriyle savaşmak onlar için bir utançtı. Ne de olsa henüz genç ve güçsüz biriyle savaşsan ve öldürsen bile bu dövüş değil, zorbalık olurdu. Kaybeden tarafın kim olacağı zaten belliydi.
Ancak bu görevdeki durum farklıydı. Onları o adam görevlendirdiği için bu görevi yapmak zorundalardı. Yine de bu görevin sadece birkaç hamlede biteceğini varsaymışlardı. Kim bu genç büyücünün böyle bir algı ve güce sahip olduğunu düşünürdü ki?
Paul elindeki kılıcı daha sıkı kavradı. Etrafındaki yıldırımlar daha da güçlendi. Gözleri hafifçe parladı.
Yılandiş'in ağzı sonuna kadar açılmıştı. Bu velet, az önce Altı ve Dört'ün kombo saldırısından kaçmıştı. O saldırı teoride normal Usta Seviye Savaşçıları öldürebilecek bir saldırıydı!
O ağzı açık bir biçimde izlerken Paul ileri atıldı. Üç kez savunma durumunda kalmıştı ve üçünde de dezavantajlı taraf olmuştu. O yüzden saldıran kişi olması gerektiğini anlamıştı.
Hızla Altı'ya doğru yaklaşırken yüzünde nedenini bilmediği hafif bir gülümseme oluştu. Mavi yıldırımlara bürünmuş kılıcını Altı'nın boynuna savurdu.
Altı kılıcı durdurmaya cesaret edemedi ve geri çekildi. Paul'ün saldırısı havayı kestikten sonra Dört İleri atıldı ve bıçağını Paul'ün boynuna doğru savurdu. Paul sol elini Dört'e çevirdi ve anında elinden çıkan alevler Dört'e yöneldi.
Dört alevleri fark ettiği anda geri çekildi ve Paul'ün bir açığını aramaya başladı. Altı'da aynısını yapıyordu. Paul ise bir süre hareket etmeden bekledi ve ikiliyi süzdü. Daha sonra kılıcını kaldırdı ve Dört'e doğru atıldı.
Dört Paul'ün birden ona atılmasına hafifçe şaşırmıştı ama refleks olarak hemen geriye çekildi. O sırada Paul kılıcını savurdu.
"Ufuk Çizgisi!"
Paul'ün kılıcındaki mavi yıldırımlar parlayarak kükredi ve yoğun rüzgar manası kılıçla birlikte savruldu. Dört geri çekilmesine rağmen kılıcın uç kısmı ona ulaşmıştı. Sol koluyla kendini kılıçtan korurken kendini bir kez daha geriye attı.
Paul Dört'ü yaraladıktan hemen sonra geri çekildi ve ilk yerine geri döndü. Dört yaralanan sol kolunu sıkıca tutuyordu. Hareket hızı oldukça güçlü olduğu için dövüşlerini genelde yaralanmadan bitirirdi. Yara almak onun aşina olmadığı bir şeydi.
Altı bu sahneyi şaşkınlıkla izliyordu. Dört'ün hızı sarı maskeli suikastçiler için bile oldukça yüksekti. Hatta o bile ona yetişebileceğini sanmıyordu. Ama bu çocuk, ona yetişmekle kalmamış, bir de yaralamıştı! Kısa kılıçlarını daha sıkı kavradı. O anda düşmanını bir çocuk olarak görmemesi gerektiğini anlamıştı.
Paul ise nedenini bilmediği bir heyecanın içindeydi. Daha önce savaştığı hiçbir canavarda bu duyguyu hissetmemişti. Rakibin kılıcı ve senin kılıcının çarpışması, kılıcın etin içinde ilerlemesi... Nedense ona çekici geliyordu! Yüzünde belirgin bir gülümseme belirdi. Kılıcını sıkıca kavradı.
Gözlerini yaralanmış Dört'ten çekti ve ona bakan Altı'ya çevirdi.
Epik Novel © 2017 | Tüm hakları saklıdır..