41.Bölüm - Elitleri Öldürmek

avatar
10831 44

Kara Büyücü - 41.Bölüm - Elitleri Öldürmek


Paul'ün gözleri kısa bir süre Altı'yı süzdükten sonra daha fazla beklemeden ona doğru atıldı. Ucu Dört'ün kanıyla kaplanmış kılıcını Altı'nın göğsüne doğru savurdu.

Altı hemen geri çekildi ve kılıç boşluğa savrulduktan hemen sonra Paul'e saldırmaya başladı. Sağ elindeki kılıcını Paul'ün boynuna savurdu ama Paul'ün geriye bir adım atmasıyla kılıcı boşluğa savrulmuş oldu.

Beklemeden ilerleyerek sol elindeki kılıcını savurdu.

Paul kendisine yaklaşan kısa kılıcı kendi kılıcıyla engelledikten sonra sol eliyle Altı'nın göğsüne saldırdı. Avcu Altı'nın göğsüne ulaştığı anda parlak alevler yayılmaya başladı.

"Ahhh!"

Altı acı dolu bir çığlık atarken Paul'den uzaklaştı. Yanan göğsünü sol eliyle tutuyordu. Nefesi oldukça hızlıydı. Maskenin altında kalan gözlerinden korku saçılıyordu ama bu korku ne Paul'ün gücünden ne de aldığı yaradan dolayıydı.

Bu korku Paul'ün yüzündeki gülümseme ve gözünde parlayan eğlence duygusundandı. Paul savaşın ortasında olmaktan zevk alıyor gibiydi.

Aslında o anda Paul cidden zevk alıyordu. Daha önce hep canavarlarla dövüşmüştü ve içgüdüleriyle değil de beynini kullanarak dövüşen biriyle dövüşmek onun için yeni bir deneyimdi.

Ama zevk almasının tek nedeni bu değildi. Ona zevk veren şey savaşmanın kendisiydi. Rakibinin kılıcının ona doğru savrulması ve ondan son anda kaçınabilmesi... Kılıcının rakibini kesip geçmesi... Bu anlar ona nedeni bilinmez bir zevk yaşatıyordu. Birçok kişiyi korkutan ölüm-kalım anları onun için harika bir eğlence aracıydı.

Altı'nın yanan göğsünü tuttuğunu gördüğünde ileri atıldı. Ne kadar dövüşmeyi seviyor olsa da düşman düşmandı. Dövüşü uzatmak için kendini iyileştirmesini bekleyemezdi.

Altı Paul'ün hızlıca ona yaklaştığını gördüğünde kalbinde ölüm korkusu yavaşça arttı. Sağa doğru kaçınmaya çalıştı ama birden ucu kanlı parlak bir kılıcın ona ilerlediğini gördü. O sırada ise Paul'ün çoktan yanına geldiğini anlamıştı.

Kaçınamayacağını anladığında kısa kılıçlarını Paul'ün kılıcını engellemek için kaldırdı.

Ejder Dişi iki kısa kılıçla çarpıştığında durdu. Daha sonra kılıcı saran yıldırımlar kükredi ve kılıcı yoğun bir rüzgar manası kapladı.

Paul sırıtırken kılıcını daha sıkı kavradı.

"Ufuk Çizgisi."

Kılıcı kaplayan rüzgar manası salındığı anda kılıç keskinleşti ve etrafında keskin bir aura oluşturdu. Aynı anda kılıç hızla kısa kılıçların savunduğu yerden geri çekildi ve Altı'nın sol koluna doğru savruldu.

Kılıç savrulduktan hemen sonra tok bir düşme sesi ve hemen ardından bir çığlık duyuldu. Yılandiş ve Dört'ün ağızları sonuna kadar açılmıştı. O anda Altı'nın kolu kesilmiş ve yere düşmüştü. Altı çoktan diğer kılıcını da bırakmıştı. Yere düşmüş olan Altı kolunun kesildiği yeri tutuyor ve acı dolu çığlıklar atıyordu.

Paul gözlerini indirdi ve Altı'ya baktı. O anda yüzündeki gülümseme silinmişti. Bunun nedeni Altı'ya acıması değildi. Altı'nın kılıcını bırakmasıydı. Altı'nın kolunu koparmış olsa da hala dövüşmek istiyordu. Hatta nedense kolunu kestiği için kötü bile hissetti ama sonra hala bekleyen Dört'ü ve Yılandiş'i hatırladı.

Yüzündeki gülümseme yeniden kendini belli ederken kılıcını kaldırdı. O kılıcını kaldırırken yerde duran Altı'nın maskesinin altında duran gözleri korkuyla dolmuştu.

İlk başta sadece kaçmadığı için bu çocuğa saygı duymuştu. Ve şimdi bu çocuk ondan güçlü olduğunu kanıtlamıştı. Paul'ün kılıcı inerken sessiz kaldı ve gözlerindeki korku kendini önce sakinliğe daha sonra da cansızlığa bıraktı.

Bu sahneyi gören Dört yutkundu. Bu çocuğu öldürmenin kolay bir şey olacağını sanıyordu. O sadece bunun ne kadar süreceği konusunda rahatsızdı. Eğer kaçmaya karar verseydi onu hemen yakalardı ve öldürürdü ama çocuk savaşmaya karar verirse onunla dövüşmek zorunda kalırlardı. Böyle olursa boşuna zaman kaybetmiş olurdu.

O hiçbir zaman öldürmesi gereken çocuğun bu kadar güçlü olacağını, hatta Altı'yı öldüreceğini düşünmemişti.

Paul Altı'nın cesedini bir süre daha izledikten sonra başını çevirdi ve gözlerini Dört'e dikti. Gülümsemesi yerli yerindeydi ve gözleri parlıyordu. Normal bir zamanda Paul'ü böyle gören biri onu arkadaş canlısı biri sanabilirdi ama onu bir insanı öldürdükten sonra gören Dört sadece ağır bir korku hissetti.

Elindeki bıçağı titremeye başladı. Yaralı sol kolu sızlıyordu. Şu anda her hissi onu uyarıyordu: Kaç!

Kaçmayı oldukça istiyordu. Hızıyla bunu yapabileceğinden de emindi ama birden o adamı hatırladı. Zaten bu göreve gelmesinin sahibi olan adamı...

Birden titredi. Daha sonra önündeki Paul'e baktı. Paul'ün yavaşça ona yaklaştığını görünce yüzünde garip bir gülümseme belirdi.

"Madem iki ucunda da ölüm var, o halde yaşama şansım olanı deneyeceğim!"

İleri atıldı ve bıçağını Paul'ün boynuna doğru sapladı. Paul ilk hareketi Dört'ün yaptığını gördüğünde mutlu oldu. Eğer Dört kaçmaya çalışsaydı onu yakalayamazdı ama ilk saldıran oysa bu onun da savaşmaya istekli veya zorunlu olduğunu gösteriyordu.

Boynuna doğru ilerleyen bıçağı kılıcıyla engelledikten sonra sol elini Dört'e doğru yaklaştırdı. Dört Paul'ün elini gördüğü anda geri çekildi ve Paul'ün etrafında dönmeye başladı. Az önce Altı'ya olanları görmüştü. Paul'ün ona dokunmasına izin veremezdi.

Paul sadece güldü ve etrafında dönen Dört'e daha fazla dikkat etmedi. Zaten eğer ona doğru bir hareket yapacak olursa ruhsal gücüyle bunu hissedebilirdi.

Gözlerini yanlarında duran evin çatısındaki Yılandiş'e diktiğinde Yılandiş titredi. O sırada elinde duran bıçağı çoktan bırakmış ve kaçmayı düşünmüştü ama Dört ile aynı sebep yüzünden kaçmamıştı. Yine de direkt olarak Paul'e saldırmaya cesaret edemiyordu. Altı gibi biri bile onun önünde öldüyse o nasıl hayatta kalabilirdi ki?

O sırada Paul'ün Yılandiş'e baktığını gören Dört Paul'e doğru atıldı. Paul'ün dikkatinin dağılmış olduğu anın saldırmak için en iyi an olacağını biliyordu.

Paul kılıcını anında ona yaklaşan Dört'e savurdu. Kılıç ve bıçak çarpıştıktan sonra ise gözlerini Dört'e dikti. Yavaşça konuştu.

"Neden kaçmadığını bilmiyorum ama emin ol çok merak ediyorum. Cevap verip vermeyeceğini bilmediğimden senden daha az güvenilir gözüken şu adama soracağım."

O sırada merak duygusu savaşma isteğini bastırmıştı. Konuştuktan hemen sonra sol elinden bir alev dalgası fırladı.

Dört alevleri fark etmişti ama kaçacak zamanı bulamamıştı. Hatta vücudu tamamen küle dönmeden önce çığlık atma fırsatı bile bulamamıştı.

Paul bir süre Dört'ten kalan küllere baktıktan sonra gözlerini Yılandiş'e dikti.

O sırada az önceki sahneyi gören Yılandiş olduğu yere kıçının üzerine düşmüştü. Gözleri korkuyla doluydu. Hatta biraz yaşlanmışlardı. Paul hızlıca onun olduğu çatıya çıktı.

Yılandiş Paul'ün yakınlaştığını gördüğü anda geri geri giderek evin çatısının köşesine geldi. Paul sessizce yaklaşmaya devam etti. O sırada Yılandiş çoktan ağlamaya başlamıştı.

Paul Yılandiş'in birkaç adım uzağında durdu ve kılıcını uzattı. Kılıcın ucu Yılandiş'e doğrultulmuşken Paul yavaşça konuştu.

"Sorularıma cevap verirsen hayatta kalırsın. Anladın mı?"

Yılandiş hızlıca başını salladı. Şu anda o adamı umursamıyordu. Eğer burada hayatta kalırsa belki de o adamdan kaçabilirdi.

Paul başını salladıktan sonra konuştu.

"İlk olarak, kimsiniz siz?"

Yılandiş titreyen sesiyle konuştu.

"Hayalet Kılıç Loncası'ndan geliyoruz. Valheia Krallığı'nın en büyük suikastçi loncasıdır. Ben Yılandiş'im. Ailem yok. Varsa da tanışmadım zaten. Kendimi bildim bileli Hayalet Kılıç Loncası'nda büyüdüm ve sarı maskeli bir suikastçi oldum. Az önce ölen adamlardan saldırıları hızlı olan Altıydı. Sarı maskeli suikastçiler arasındaki elitlerden biriydi. Zaten adı olan Altı onun altıncı sırada olmasından kaynaklı."

Derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya devam etti.

"Adımları hızlı olan ise Dört'dü. Elitler arasında dördüncüdür. O ikisi hakkında daha fazla bir bilgim yok. Zaten normalde onlarla iletişime bile geçmem. Sadece bu görev için toplandık."

Paul yavaşça başını salladı. Daha sonra yeniden konuştu.

"Sarı maskeli bir suikastçi olmanın manası nedir?"

Yılandiş cevap verdi.

"Hayalet Kılıç Loncası'nın suikastçileri 5 seviyeye ayrılır. Beyaz, sarı, kırmızı, siyah ve özel maskeliler. Özel maskeliler birden fazla renkli maskelere sahiptir ve en yüksek seviyeli suikastçilerdir. Sarı maskeli olan bizler ise ikinci seviyeyiz."

Paul alaycı bir sesle konuştu.

"Kendini bildin bileli oradasın ve sadece ikinci seviye misin? Hadi ama."

Yılandiş agresif bir biçimde cevap verdi.

"Loncadaki birçok suikastçi hayatları boyunca ikinci seviyeye çıkamıyor. Bu oldukça iyi bir başarı!"

Paul omuzlarını silktikten sonra konuştu.

"Bunlar son sorularım. Neden beni öldürmeye çalışıyordunuz? Beni öldürmenizi kim istedi?"

Yılandiş yutkundu. Daha sonra düşünüyormuş gibi bir hale büründü. Cevabını alamayan Paul kılıcı Yılandiş'in boynuna yaklaştırdı.

"Konuş, eğer şimdi konuşmazsan bir daha konuşacak fırsat bulamazsın."

Yılandiş titredi ve konuşmaya başladı.

"S-seni öldürmemizi isteyen kişi Siyah Maskeli Suikastçi Kızılkılıç'tı. Önceki seferde Selia Halpis'i kurtardığın için öfkelendi."

Paul hafifçe başını salladı. Daha sonra kılıcını Yılandiş'in boynundan çekti.

Yılandiş'in yüzünde beliren mutlu ifade bir sonraki saniyede yok oldu. Aslında tüm yüzü yok olmuş sayılırdı. Çünkü anında Paul'ün alevleri arasında kalmış ve yanarak küle dönüşmüştü.

Paul ise düşünceliydi.

"Selia ve Pete'i kurtardığım için bir düşman edindim demek."

O sırada yüzünde bir gülümseme belirdi.

"Bu adamlarla dövüşmek oldukça eğlenceliydi ve onlar yalnızca ikinci seviyeydi. Peki ya dördüncü seviye?"

Gözleri parladı.

"Sanırım bir ara Selia ve Pete'e teşekkür etmeliyim."

Çatıdan aşağı atladı ve uzaktan dövüşün her kısmını görmüş olan üçlüye yakınlaştı. Sushie biraz kötü hissediyordu. Ne de olsa o şu ana kadar sadece bir tüccar ailesinin leydisiydi. Bir insanın ölümünü görmeye alışık değildi.

Pete biraz şaşırmış bir ifade takınmıştı. Paul'ün güçlü olduğunu biliyordu ama bu kadar da büyük bir güç beklemiyordu.

Luke ise tamamen şaşmıştı. Küçük kardeşinin bu kadar güçlü olacağını hiç düşünmemişti.

Paul yavaşça onlara yaklaştıktan sonra yavaşça konuştu.

"Hadi gidelim."

Luke sadece başını sallamakla yetindi. O anda ne diyeceğini bilmiyordu. Sushie ve Pete'de ikisini takip ederken sessizlerdi. Kısa bir sürede dörtlü hiç bir şey olmamış gibi sokaktan ayrıldı ve evlerine doğru ilerledi.

Onlar sokaktan ayrıldıktan sonra ise sokağa bir adam gelmişti. Adamın yaşlı bir yüzü ile beyaz saçları, uzun beyaz sakalı ve parlak yeşil gözleri vardı. Siyah uzun cübbesi dalgalanırken gülümseyen yüzü sokakta kalan küllere bakıyordu ve kendi kendine mırıldanıyordu.

"Onu takip etmek cidden iyi bir fikirdi. Bakalım bu şehirde neler yapacak. Ve yapacaklarına göre..."

O sırada sırıtışı iyice yayıldı hafifçe güldü. Bir sonraki saniye ise hızlıca oradan ayrılmıştı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr