43.Bölüm - Dalgalı Gök Hapı

avatar
10650 37

Kara Büyücü - 43.Bölüm - Dalgalı Gök Hapı


"Oh, Pete."

Paul gülümsedi ve Pete'in tezgaha yaklaşmasını izledi. O sırada Vera geriye çekilmiş ve ikiliye bakıyordu.

"Büyük Kardeş Paul, almak istediğin ilaçlar mı var? Sadece ne istediğini söyle, sana çok büyük bir borcum var zaten."

Paul başını sağa sola sallarken konuştu.

"Olmaz. Böyle bir şeyi yapamam. Yani, en azından sana yapamam. Neyse, sadece biraz bakınmaya gelmiştim. Şimdi gitsem iyi olur. Bugün yine avlanacağım."

Pete bir anda Paul'ün kolunu tuttu.

"Önce bir içeri gel. Bunu senin de görmeni istiyorum."

Paul Pete'e baktı ve Pete koluna iyice yapışınca sadece başını sallayarak onu takip edebildi. O sırada Vera sadece gözleri açılmış şekilde izliyordu.

"Genç Efendi ne zaman biriyle bu kadar yakın oldu?"

O kendi düşüncelerine dalmışken Paul ve Pete tezgahın arkasındaki kapıdan geçip bir koridorda yürümeye başlamışlardı. Pete heyecanla konuşuyordu.

"Geçen gün konuştuğumuz hapı hatırlıyor musun? Hani at arabasındayken konuştuğumuz. Şu anda tüm malzemelerini topladık. Sadece oranı konusunda sorun yaşıyoruz ama büyük ihtimalle bugün onu da halledebileceğiz. İlk hapı sana vermek istiyorum. Bir büyücü olduğun için gelişimine yardımcı olacaktır. Ayrıca reddetmeye kalkma çünkü senin önerin olmasaydı hapı yapamazdık bile."

Paul aslında reddetmeyi düşünüyordu ama Pete'in son sözünden sonra vazgeçti. Bir süre daha Pete'i takip etti ve koridorun sağındaki demirden bir kapıyı açarak büyükçe bir odaya girdiler.

Odada ilk gördüğü şey odanın merkezinde duran kocaman bir kazandı. Kazanın boyu Paul'ün iki katı kadardı ve genişliği bir han odasınınkiyle aynıydı. Bu kazanın hemen yanında demirden bir merdiven ve bir platform duruyordu. Paul bu kazanda nasıl ilaçlar yapılabileceğini merak etti.

Daha sonra odanın geri kalanını inceledi. Merkezdeki kazandan biraz uzak bir yerde masalar ve normal kazanlar vardı. Bu kazanların çoğunun etrafında kırmızı cübbeli simyacılar dolanıyordu. Bazıları kazanın içine bir şeyler atarken bazıları ise ellerindeki kağıtlara notlar alıyordu. Bazıları birbirleriyle tartışıyorlardı.

Paul yavaşça odanın ortasından ilerleyen Pete'i takip etti ve kısa bir süre sonra odanın köşesinde birçok simyacının toplandığı bir yere ulaştılar. Paul toplanan simyacılar yüzünden orada ne olduğunu göremiyordu ama büyük ihtimalle Pete'in yapmaya çalıştığı hapın orada denendiğini anlamıştı.

Simyacı topluluğunu görünce Pete kaşlarını çattı. Bağırdı.

"Çekilin!"

Onu duyan simyacı topluluğu birden ikiye bölündü ve içeriye ilerleyen bir yol açtı. O sırada çoğu eğilmişti. Paul sert adımlarla ilerleyen Pete'e bakarken gülümsedi ve onu takip etti.

Paul'ü gören simyacılar biraz şaşırmıştı ama bir şey demeye cüret edemediler. Eğer bir adam genç efendilerinin yanında geliyorsa bir misafir sayılırdı ve onlardan daha yüksek bir rütbede görülürdü.

Paul ve Pete ilerlerken birden köşeden bir patlama sesi duyuldu ve Pete kıçının üstüne düştü. Sadece o değil, bazı simyacılar bile ani patlamadan korkmuş ve düşmüştü. Paul güldü ve Pete'i kaldırdıktan sonra ilerlemeye devam etti.

Paul ve Pete köşeye vardıklarında Paul oradaki kazanı ve kazanın etrafındaki kararmış alanı gördü. Kazanın hemen yanındaki masada bir kadın elindeki kağıda hızlıca bir şeyler yazıyordu. Kadının açık kahverengi saçları hafifçe kararmış olmasına rağmen sarı gözleri heyecanla parlıyordu. Üzerindeki sarı cübbe lekelenmişti ama hiç umrunda değil gibi görünüyordu.

Pete Paul'ü çekiştirerek kadının yanına gitti. Gülerken konuştu.

"Selia abla, bak kimi buldum!"

Selia gözlerini kağıttan çekti ve Paul'e baktı. Daha sonra yüzünde bir gülümseme belirdi.

"Kardeş Paul, hoşgeldin."

Paul hafifçe gülümsedi.

"Hoşbuldum. Sanırsam az önce bir sorunla karşılaştın."

Selia dudaklarını büzdü.

"Gargarot kanını ayarlamak çok zor. En sonunda enerjisi diğer malzemelerden tamamen bağımsız kalıyor ve patlıyor. Çok sıkıntılı bir durum."

Paul gözlerini masanın üzerindeki şişeye çevirdi. Şişenin içindeki kan oldukça yoğun görünüyordu ve kanın içindeki enerji oldukça saldırgandı. Paul Selia'nın hata yapmasını anlaşılır bulmuştu.

Masanın üzerindeki diğer malzemelere baktı. Dört yapraklı ufak, mavi bir çiçekten oluşan bir yığın masada duruyordu. Paul bu çiçeğin Fluia çiçeği olduğunu anlamıştı. Bu çiçek ufak bir çiçek olsa da içinde içerdiği mana oldukça fazlaydı ve normal büyücüler için iyi bir gelişim kaynağıydı. Paul için ise tek başına hiçbir işe yaramıyordu.

Daha sonra parlak mavi otlardan oluşan bir yığında gözlerini dikti. Bu ot Alfandia otuydu. Normalde bu ot o kadar zor bulunmuyordu ama onu koruyan büyülü canavarlar olurdu ve bu yüzden toplaması zordu. Böyle bir yığın görünce Halpis Ailesinin bu ilaca önem verdiğini anlamıştı.

Daha sonra bir şişeye gözlerini dikti. Şişenin içinde suya benzeyen bir sıvı vardı. İlk kez gören biri onu su sanabilirdi ama Paul zaten tarifi de bildiği için ne olduğunu anlamıştı. Zaten gözleri de normal bir insandan güçlü olduğu için Saf Beyaz Tylvia'nın gözyaşıyla suyu ayırt edebilirdi. Gözyaşı içinde hiç mana barındırmıyordu. Aksine içinde bir boşluk var gibiydi. O boşluk sayesinde saldırgan manayı sakinleştirebiliyordu.

O masayı incelerken Selia yine konuşmaya başlamıştı.

"Her şeyi yapıyorum ama Saf Beyaz Tylvia'nın gözyaşı ne kadar koyarsam koyayım son manayı sakinleştiremiyor. Çok sıkıntılı bir durum."

Paul Selia'ya döndü.

"Neden son manayı sakinleştirsin ki?"

"Ha?"

Selia soru soran gözlerle Paul'e baktı. Ne demek istediğini anlamamıştı.

Paul hafifçe güldükten sonra konuştu.

"Dediklerine bakarsak, asıl sorun Gargarot Kanının saldırganlığında yatıyor değil mi? Gargarot Kanını diğer iki malzemeyle birleştirdikten sonra da fazla güçlü olduğu için bu saldırganlığı bastıramıyorsun. O halde Gargarot Kanını en başta bastır ve sonrasında diğer iki malzemeyle birleştir. Manalarını birleştirdikten sonra yeniden gözyaşını ilave edersin ve her şey yoluna girer."

Selia'nın gözleri bir anlığına parladı. Daha sonra mırıldanmaya başladı.

"Bu şekilde yaparsak başarı oranımız artabilir ama tüm oranlamaları yeniden yapmam gerekir. Bu çok zor bir iş. Mananın ne kadarının bastırılabileceğini bilmediğim için ilacın etkisini yanlışlıkla azaltabilirim."

"O konuda endişe etme."

Paul hafifçe güldü.

"Mana kontrolüm oldukça iyidir. Mananın ne kadar bastırıldığını sana söyleyebilirim."

Selia'nın yüzünde bir gülümseme belirdi.

"O halde, lütfen yardım et Kardeş Paul!"

Paul sadece gülümsedi ve kazanın yanına geçti. O sırada simyacı topluluğu gözlerini oraya dikmişti. Pete'de bir köşeye geçmiş onları izliyordu.

Selia yavaşça kan dolu şişeyi aldı ve onu kazanın içine boşalttı. Kazanın altında birden alevler yanmaya ve kanı yavaşça ısıtmaya başladı. O sırada Paul kanı izliyor ve içindeki mananın akışını gözlüyordu. Kısa bir süre sonra mana tamamen kandan ayrıldı ve etrafa dağılmaya başladı. Paul hemen bağırdı.

"Gözyaşı, hemen!"

Selia hemen gözyaşı dolu şişeyi kaptı ve bir damla gözyaşını kazana damlattı. Paul gözyaşının enerjinin yavaşça toplandığını gördükten sonra konuştu.

"Altı damla daha. Bu yeterli olacaktır."

Selia altı damla gözyaşını kazana damlattı ve gözyaşları enerjiyi sakinleştirdi. En sonunda tüm enerji sakinleşmiş ve bastırılmıştı. Artık herhangi bir yere dağılmıyordu.

Paul konuştu.

"Fluia çiçeğini at ve gözyaşını hazır et."

Selia yığından bir Fluia çiçeğini aldı ve kazana attı. Fluia çiçeği kanın içinde tüm enerjisinden arındı ve enerjisi kanın enerjisine karıştı. Bu sırada enerji güçlendiğinden yeniden saldırganlaşmaya başlamıştı.

"İki damla daha damlat."

Selia iki damla gözyaşını damlattı ve enerjiyi yeniden dizginledi. Daha sonra ise Paul'e bakmaya başladı. Onun bu kadar kesin tahminler yapabileceğini düşünmemişti.

Daha sonra Paul'ün sesiyle kendine geldi.

"Şimdi Alfandia otu. Aynı şekilde gözyaşını hazır et."

Selia masadaki yığından parlak mavi otu aldı ve kazanın içine attı. Ot kanın içine düştüğünde kısa sürede enerjisini kaybetti.

Ottan ayrılıp kanın enerjisine karışan enerji yüzünden kanın enerjisi yavaşça dağılmaya başlamıştı.

"Bir damla yeterli olacaktır."

Paul'ü duyan Selia bir damla gözyaşını kazana damlattı ve bir süre bekledi. Daha sonra Paul konuştu.

"Şu anda enerji sabit. Tek yapman gereken onu yoğunlaştırmak. Bu arada umarım tarifi biriniz kaydetmiştir."

"Ben kaydettim!"

Pete koşarak yanına geldi. Daha sonra Selia'ya baktı.

"Abla, ne bekliyorsun. Enerjiyi yoğunlaştırman gerekmiyor mu?"

Selia kendine geldi ve hemen kazanın içindeki enerjiyi yoğunlaştırmaya başladı. Yaklaşık on dakika sonra enerji tamamen yoğunlaştı ve Selia elini kazanın içindeki kana daldırdı. Bir süre elini kanın içinde dolaştırdıktan sonra eline bir şey aldı ve onu kazandan çıkardı.

O sırada Paul, Pete ve tüm simyacılar onun eline bakıyordu. Hatta Selia bile kendi eline bakarken gözleri parlıyordu. Yavaşça elini açtı ve avcundaki mavi hapı herkese gösterdi. Mavi hapın üzerinde dalgalı şekiller vardı ve kanla kaplanmış olmasına rağmen parlıyordu. Bu haptan yayılan manayı tüm simyacılar hissediyordu. Her birinin yüzlerinde mutlu ve şaşırmış ifadeler vardı. Selia ise gülüyordu. Daha sonra Paul'e yaklaştı ve konuştu.

"Kardeş Paul, bu hapın önce malzemelerinin seçiminde, daha sonra ise yapımında yardım ettin. İsmini vermek ister misin?"

Simyacılar biraz şaşırmıştı ama hiçbiri karşı gelmedi. Hepsi bu gencin hapın yapımında ne kadar yardımcı olduğunu görmüştü çünkü.

Paul sadece güldü ve Pete'in başını okşarken konuştu.

"Ben sadece biraz yardım ettim. Hem, isim verme konusunda iyi değilimdir. Neden Pete'in isim vermesine izin vermiyoruz?"

Selia gülümserken başını salladı ve gözlerini Pete'e dikti. Tüm simyacılar aynı anda Pete'e dönmüştü.

Pete tüm bu gözlerin altında hiçbir baskı hissetmeden gülüyordu. Gülerken konuştu.

"Madem Büyük Kardeş Paul bana izin veriyor, o halde bu hapın ismi Dalgalı Gök Hapı olacak!"

Simyacılar ve Selia gülümsedi. Paul ise gülerek Pete'in başını okşadı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 46883 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr